Kapı çaldı. Uyuyorum. Yine kapı çaldı, saate baktım. Çok erken. Gözlerimi zar zor açıyorum. Yavaşça yataktan çıkıyorum. Dar ama uzun olmayan koridordan geçiyorum, kapıya yöneliyorum. Kapı yine çaldı. Açtım. Biri bekliyor. Maskeli, elinde bir zarf, evraklar… Kurye olmalı diyorum, birini soruyor. Buyrun benim diyorum. Süzüyor baştan aşağı. Kimlik görmek istiyor, gönderiyi teslim etmek için. İnanmıyor benim ben olduğuma. İnanıyor ama hoşuna gitmiyor. Dün beni arayan kişi, sesinden tanıdım. Telefonda da benim ben olduğuma inanmamıştı. Olağan şüpheliyim onun için.
İddia: Şüpheli kişi, başkasının kendisi olduğunu söylüyor ancak kendisinin aslen kim olduğu da tanımlanamıyor.
Adresiniz mi değişti diyor arada. Ha evet, o eski iş adresimdi diyorum. Emekli mi oldunuz diyor, gülüyor. O gülüş çok canımı sıkıyor, ciddiyete davet eden bir ses tonuna geçiyorum. Hayır, iş değiştirdim diyorum. Sonunda, halimle tavrımla, her nasıl olduysa ikna edebilmiş olmalıyım ki veriyor zarfımı. İyi günler dileyip gidiyor. Kahveden önce ve kahveden sonra çok keskin ayrılıyor benim için. Nasıl iyi bir gün olabilir ki? Henüz kendime gelmemişken, adım, sesim, tipim, bedenim, herşeyim, daha önce hiç görmediğim ve muhtemelen bir daha hiç görmeyeceğim birinin sorgulamasıyla güne başlamışım. Derin nefes alıyorum. Kahvemi içiyorum.
Sokağa çıkıyorum. Sınava gideceğim. Ehliyet sınavı. Uzun bir yolculuğun ardından varıyorum sınav alanına. Bu arada maskem hep yüzümde. Hani pandemi var ya. Birbirimize hastalık bulaştırmayalım diye takmaya başladığımız maskelerden. Çok dikkat ediyorum bu maske işine. Ortak yaşamın bir gerekliliği bu diyorum, sorumluluk duyuyorum ve hep takıyorum maskemi hastalığın yayılmasına katkım olmasın ya da en az riske insin diye. Hemen herkes de söyleniyor, şu hastalık bitse de kurtulsak şu maskelerden diye. Yürürken, merdiven çıkarken falan epey zorluyor aslında maske nefes almayı. Fakat ben bu maske işine bayağı alıştım. Belki de maskeyle bir nebze de olsa nefes aldım. Bazılarının nefesini daraltan maske, benim nefesimi açıyor sanırım. Bir bez parçasının arkasına koyuyorum suratımı. Sadece gözlerim görünüyor. Yargı dağıtmaya hazır kıta bekleyenler, pek bir çözemiyorlar neler olduğunu o bez parçasının ardında. Süzmüyorlar, geçiyorlar. Ben de geçip gidiyorum.
İngilizcede passing deniyor buna. Trans deneyime sahipseniz ya da queer yelpazenin herhangi bir yerindeyseniz, cinsiyet bekçilerinin radarına yakalanmadan araya kaynamak, geçip gidebilmek manasında. Ben de kendime “pasör” diyorum çoğu zaman. Cinsiyet bekçilerinin yargılarına, fobilerine, şiddetine yakalanmadan paslıyorum gelişine. Geri pas gibi galiba. Spor terimlerini çok bilmesem de öyle diyorum, öyle hissettiriyor. Geçip gidebiliyorum.
Sınavın başlamasına yakın maskemi çıkarmamı istiyorlar. Fotoğraf çekip teyit edeceklermiş benim ben olduğumu. Ya eşleşmezsem kendimle. Neyse ki evden çıkmadan kendimi onların ben varsaydığı kendime benzetmeyi akıl etmiştim de tıraş falan olmuştum. Bir derin nefes daha… Neyse! Bu da geçti. Sınavı da geçtim. Her ikisini de.
Sonuç: Şüpheli kişinin kimliği incelenip fotoğrafı çekilerek bilgiler eşleştirilmiştir. Kişinin kendisinin kendi olduğu tespit edilmiştir.
Dönüş yolundayım. Acıktım da biraz. Falafel de çok severim. Güzel de yapan bir yer var yol üstünde, oraya gidiyorum. Sırada bekliyorum. Yoğun biraz. Şehrin en işlek sokaklarından birinde. Beklerken süzülüyorum, dışarı bakıyorum, ses etmiyorum, kenarda bekliyorum. Pasörlüğümü konuşturuyorum. Ara ara gelen gidenin pas atan bakışlarını görüyorum, göğsümde sektirip hop geri yolluyorum. Sıra bana geliyor. Siparişimi veriyorum. Tamam diyor, az sonra dönüp “hanfendi içine ketçap ister misiniz” diye soruyor. Bakıyorum yüzüne. Sesim çıkmıyor önce. İstemem de, neden hanfendi dediniz ki diyorum. Bacak arama bakıyor. O benim bacak arama bakıyor, ben ona bakıyorum, tek elinde ketçap bekliyor. Sesi çıkmıyor önce. Öyle sandım, diyor yarım ağız. Bacak arama niye bakıyorsunuz diyorum. Bakmadım diyor. Bu sefer derin nefes almam işe yaramadı ki tansiyonum biraz yükseldi. Ama sakinim, çünkü görevim sürekli bunu açıklamak. O ulvi görevimi hiçbir zaman aksatamam. Hanfendi ya da beyefendi demeye gerek yok diyorum. Yüzü gergin, onca işin arasında cinsiyet 101 dersi almak istemiyor belli ki. Ben de vermek istemiyorum. Falafele ketçap dökecek, elindeki ketçaba hakim olamıyor. Vazgeçtim, iptal edin siparişimi, istemiyorum diyorum. Kusura bakma diyor. Tamam, diyorum. Anlaştık mı şimdi, uzlaşma böyle birşey değildi sanki. Çünkü içimde kocaman bir balon büyüyor. Falafelciye kızgın değilim, bacak arama bakıp karar vermek zorunda hissediyor. Kızgın mıyım diye kendime bir daha dönüp soruyorum. Vitrinden yansımama bakıyorum, neden bu kadar büyütüyorsun her şeyi diyor bana dış ses bir anda. Yemekteyiz programındaki madi yarışmacıyım. Kusura bakma dedi, sen hala kusur avlıyorsun diyor. Kusuru kendimde bulmak istemediğim için diyorum.
Çok hassas, çok kırılgan, her şeyi kafasında büyüten biri diyebilirler. Hatta şöyle şeyler de diyebilirler:
“Çok da takmamak lazım…”
“Sinirini bozma canım…”
“Ne gerek var bu kadar kafa yormaya…”
“Alt tarafı densizlik etmiş, boşver!”
Boş vermek istememenin makul olduğunu, kimi zaman umursamadan, kimi zaman da benzer durumda kalınca nefes dahi alamamanın haklı olduğunu düşünenlerdenim. Herhangi bir gün, aslında hiçbir şeyin olmadığı bir gün dahi kimilerimiz için çok şey oluyor. Büyük politikaların ana gündem maddeleri olmayan, olması da beklenemeyecek küçük tatsızlıklar yaşanıyor. Savaşla, fiziksel şiddet ve işkenceyle, ölüm tehdidiyle, insanlık dışı yaşam ve çalışma koşullarıyla el ele yürüyen bu tatsızlıkları önemsemek dahi belki kimine göre şımarıklık. Mikro saldırganlık diyebileceğimiz bu tatsız anlar birleşince bir kişinin hayatını tamamen kaplıyor oysa ki. Bir kişinin hayatının neşesini silikleştirip, tutunacak gücü zaten az olanların tüm enerjisini emmeye yetebiliyor. Büyük politikaların birer yansıması olarak vuku bulan bu minik varsayılan vakalar aslında eşitsizliğin, toplumsal adalet eksikliğinin, artan şiddetin ve şiddet dilinin, adeta yüzlerce toplu iğnenin tene saplanmasına benzer şekilde bireysel hayata tezahürlerini oluşturuyor. Her bir iğne tek başına önemsiz denebilecek zararlar verse de, aralıksız bir şekilde yüzlercesi battığında küçümsenemeyecek noktalara gidebiliyor. Hayatta kalmak için çok çaba harcamayı gerektiriyor. Boş veremeyenleri aciz addetmenin kendisini bir daha düşünelim, öfkesini ve hıncını boğazına düğüm yapıp nefes almaya çalışanların her bir saniyesine ortak olmaya çalışalım. Çok da takmamak lazım demeden önce, kim neye neden takıyor diye yeniden düşünmeye davetimdir. Bir günümün birkaç saatini yazmayı, içimdeki fırtınaları paylaşmayı düşündüğümde daha olumlu bir yere varabilir diye düşünmüştüm. Belki başka bir zaman, bu yazı devam eder. Daha olumlu bir yere bağlanır. Bunun mücadelesinde kesişir yollarımız. Bu umutla virgül koyuyorum, şimdilik.

Translarla ilişkilenirken, iletişim kurarken ve yoldaşlık etmeye niyet edilirken bazı konularda nasıl hareket edileceğine dair belirsizlikler yaşanabilir. Glaad tarafından hazırlanan ipuçlarına da bakmanızı öneririz:
Trans Müttefikleri İçin İpuçları
Aşağıdakiler, trans kişilerle daha iyi bir müttefik olma yolunda ilerlerken kullanılabilecek ipuçlarıdır. Tabii ki, bu liste kapsamlı değildir ve yapılacak veya söylenecek tüm “doğru” şeyleri içeremez, çünkü karşılaşabileceğiniz her durum için genellikle tek bir “doğru” cevap yoktur.
Trans kişilerin müttefiki olduğunuzda, eylemleriniz kültürü değiştirmeye yardımcı olacak, toplumu trans kişiler ve geleneksel cinsiyet beklentilerine uymayan tüm insanlar (trans veya değil) için daha iyi, daha güvenli bir yer haline getirecektir.
Birinin trans olup olmadığını sadece bakarak anlayamazsınız.
Translar belirli bir şekilde görünmüyor veya tek bir geçmişe sahip değiller. Pek çok trans “görünür bir şekilde trans” olarak görünmez, yani başkaları tarafından trans olarak algılanmazlar. Bir odaya girip kimin trans olup olmadığını “görmek” mümkün değil. Herhangi bir topluluk içinde veya herhangi bir alanda transların olabileceğini varsaymalısınız.
Bir transın cinsel yönelimi hakkında varsayımlarda bulunmayın.
Cinsiyet kimliği cinsel yönelimden farklıdır. Cinsel yönelim, kimlerden hoşlandığımızla ilgilidir. Cinsiyet kimliği, kendi kişisel erkek ya da kadın olma duygumuzla ya da bu ikili cinsiyetlerin hiçbiri ile ilgilidir. Trans kişiler gey, lezbiyen, biseksüel veya heteroseksüel olabilir.
Bir transa “gerçek adının” ne olduğunu sormayın.
Bazı trans kişiler için, doğumda atanan adlarıyla ilişkilendirilmek çok büyük bir kaygı kaynağıdır ya da hayatlarının geride bırakmak istedikleri bir parçasıdır. Bir transın şu anda kullandığı isme saygı gösterin. Birine doğumda verilen adı biliyorsanız ancak artık o adı kullanmıyorsa, o kişinin açık izni olmadan paylaşmayın. Benzer şekilde, izniniz olmadıkça, birinin geçiş sürecinden önceki fotoğraflarını paylaşmayın.
Bir transın kimliğini tanımlamak için kullandığı terminolojiye saygı gösterin.
Trans kişiler, deneyimlerini tanımlamak için birçok farklı terim kullanır. Bir kişinin kendisini tanımlamak için kullandığı terime (transseksüel, trans, non-binary, queer vb.) saygı gösterin. Bir kişi hangi kimlik etiketinin kendisine en uygun olduğundan emin değilse, ona kendi başına karar vermesi için zaman tanıyın ve hangi terimi kullanmaları gerektiğini düşündüğünüzü söylemeyin. Kimliğinizin başkaları tarafından tanımlanmasını istemezsiniz, bu yüzden lütfen başkalarının kendilerini tanımlamasına izin verin.
Geçişin “doğru” veya “yanlış” bir yolu olmadığını ve bunun her insan için farklı olduğunu anlayın.
Bazı trans kişiler, bedenlerini cinsiyet kimlikleriyle uyumlu hale getirmek için geçiş süreçlerinin bir parçası olarak hormonlar ve ameliyatlar gibi tıbbi hizmetlere erişirler. Bazı trans kişiler, gerçek cinsiyet kimliklerinin hormon veya ameliyat olmadan tanınmasını isterler. Bazı trans bireyler, finansal kaynak eksikliği veya sağlık hizmetlerine erişim eksikliği nedeniyle tıbbi bakıma, hormonlara ve/veya ameliyatlara erişemez. Bir transın kimliği, tıbbi prosedürlere veya fiziksel durumuna bağlı değildir. Biri size trans olduğunu söylerse, öyle olduğunu kabul edin.
Kinayeli övgülerden ve “yararlı” ipuçlarından kaçının.
Destek olma niyetinde olsanız da, aşağıdaki gibi yorumlar incitici ve hatta aşağılayıcı olabilir:
“Trans olduğunu asla anlamazdım. Çok güzel görünüyorsun.”
“Tıpkı gerçek bir kadın gibi görünüyorsun.”
“O çok güzel, trans olduğunu asla tahmin edemezdim.”
“O çok seksi. Trans olsa bile onunla çıkarım.”
“Çok cesursun.”
“Daha az/çok makyaj yapsaydın, daha iyi bir peruk taksaydın vs. çok daha kadın gibi addedilirdin.”
“Ses koçluğu almayı düşündünüz mü?”
LGB alanları da dahil olmak üzere kamusal alanlarda trans karşıtı açıklamalara veya şakalara meydan okuyun.
LGBTQ karşıtı aktivistlerden trans karşıtı yorumlar duyabilirsiniz, ancak bunları LGB bireylerden de duyabilirsiniz. Birisi kendisi gey olduğu için trans bireyler hakkında belirli kelimeler kullanmalarının veya şakalar yapmalarının uygun olduğunu düşünebilir. Trans karşıtı açıklamalara veya şakalara ne zaman söylense ve kim söylerse söylesin meydan okumak önemlidir.
Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.