Sömürgecilik, Siyah ve Yerli Halkların Cinsiyeti Nasıl Gördüğünü Hala Etkiliyor

Bu yazı 18 Ağustos 2021 tarihinde “Colonialism Still Affects How Black and Indigenous People See Gender” başlığıyla them.us sitesinde yayımlandı.

Bu LGBTQ+ aktivistleri ve figürleri için non-binary olmak, sadece “non-binary olmak” kadar basit değil.

Bu Haziran ayında yayımlanan bir araştırmaya göre, tahminen ABD’deki 1.2 milyon yetişkin kendini non-binary olarak tanımlıyor. Ben de onlardan biriyim. Ergenliğim boyunca, bana atanan cis kadın kimliğimi gerçekten de hiç sorgulamadım; üniversitedeyken ikililik üzerinden yaşamayan daha fazla insanla tanışmaya başlayınca, o etiket olgunlaşmış bir muzun kabuğu gibi çabucak soyuldu. Bir erkek olmadığımı ve bir kadın da olmadığımı anlamaya başlamıştım; ben ya şu ya da bu gibi bir duruma bağlı kalmak istemeyen biriydim. Sadece cinsiyetimin ve cinsiyet ifademin akışkan bir kavram olduğunu anlamakla kalmadım, aslında tanımlanamaz olması gerektiğini de hissettim. Pandemi arifesinde non-binary olarak “açıldım” ve o zamandan beri hiç arkama bakmadım. 

Ya da baktım mı? Aslında burada tartışmayı etkileyecek bir nokta var: non-binary teriminin bana cuk oturacağını düşünmüştüm, tıpkı “biseksüel” kelimesiyle ilgili hissettiğim şey gibi. Ama öyle olmadı. Aksine, cinsiyet kimliği fikrinin bizzat kendisini sorgulamaya başladım ve bir terim ya da kavram olarak non-binary’nin aslında bana tam olarak uymadığına dair tuhaf bir sonuca vardım. 

Hem Siyah hem de bir kız olarak sosyalleşmemle ilgisi olmalı bunun. Kadınlığı ve kadınların tarihte daima toplumların ihtiyaçlarına etki eden figürler olmasını seviyorum. Yine de bu kadınlığın nasıl görünmesi, hareket etmesi, olması gerektiğine dair beklentileri karşılama zorunluluğundan nefret ediyorum.

Cis kadınlığımın, bunları sorgulamayan bir gençken üstlendiğim daha ziyade bir performans olduğunu fark ettiğimde anladım ki asla kendimi sadece bir kadın olarak tanımlayamazdım. Yine de toplumsal cinsiyetine uyumsuzluğuyla özdeşleşse bile, kadınlık kimliğimi tamamen kabul ediyorum ve kucaklıyorum. Siyah non-binary ya da diğer beyaz olmayan toplumsal cinsiyetle uyumsuz kimliklerinin geçersiz olduğunu düşündüğüm anlamına gelmiyor.  Ama beyaz üstünlükçülüğü sebebiyle, cinsiyet kimliğimin neyi gerektirdiğine dair gerçek özgürlüğün benden çalındığını düşünüyorum. 

Bakın, Christopher Columbus 1492’de mavi okyanuslarda yelken açmadan ve bu ülkedeki Siyahların ve yerli halkların yüzyıllarca köleleştirilmesi ve soykırımını da içeren modern batı sömürgeciliği çağının başlamasına yardımcı olmadan çok önce, birçok Avrupalı olmayan toplum aslında katı erkek-kadın cinsiyet ikiliğine tekabül etmeyen, çok yönlü ve kendine has cinsiyet sistemlerine sahipti. Birkaç örnek vermek gerekirse, yerli iki ruhlu bireylerden tutun da, Güney Asya Hijralarına ve Ugandalı sömürge öncesi Modoko Dako’lara kadar, Siyah, yerli ve diğer beyaz olmayan halkların cinsiyeti ikilik dışında algılamalarının sayısız yolu vardır. 

Benim için, köleliğin, cinselliği ve cinsiyeti Afrika diasporası Siyah kadınlara nasıl dayattığını öğrenmek, neden “non-binary” olarak ve de “kadın” olarak kendimi tanımlamakta zorlandığımı açıklığa kavuşturdu. Siyah feminist akademisyenler, köleliğin Siyah kadınların herhangi bir üreme tercihi, evlilik kararı ve çocuğunun özgürlüğüne karar verebilme imkanından nasıl men edildiğini ve bunun yüzünden bu kadınların nasıl “cinsiyetsizleştirildiğini” tartıştılar. Bu durum Siyah kadınların eş zamanlı olarak aşırı erkeksileşmesi ve aşırı cinselleştirilmesine, dolayısıyla da herhangi bir olağan “kadınlık” cinsiyet performansına dahil olamamasına neden oldu.

Non-binary’ci dilin, cis Siyah kadınların beyaz üstünlükçü ve sömürgeci şiddet üzerinden “cinsiyetsizleştirildiği” bu gibi nüansları kapsamadığını düşünüyorum. Yani, rahatlıkla söyleyebilirim ki Siyah bir kadın olma deneyimiyle reddedilemez bir bağım varken, cinsiyeti uyumsuz biriyim. Diğer Siyah non-binary TikTokçular da benimle benzer duyguları paylaşıyor gibi görünüyor. 

Sömürgeciliğin hala LGBTQ+’ları nasıl etkilediğinin nüanslarını ve onların kendi cinsiyet kimliklerini nasıl gördüklerini daha fazla incelemek için them., birkaç queer, Siyah ve Yerli aktivist ve figürden kültürlerindeki cinsiyet değişkenliği kavramı ve bunun sömürgecilikten nasıl etkilendiği üzerine düşünmelerini istedi. Yanıtları netlik ve uzunluk açısından düzenlendi.

Sam Campbell (they/them), Körfez Bölgesi İki Ruhlu Amerikalı Yerliler üyesi (BAAİTS)

Birçok cinsiyeti tanıyan Amerikalı Yerli kabileleri için iki ruhlu insanlar bir biçimde kutsaldı. İki-Ruhlu olmak (bu sömürgeci tanımıdır), erkek ve kadın ruhunu içinde barındırmaktır. Bazı kültürler onları bakıcı ve öğretmen olarak gördü. Bazıları da onları [insan] ve ruhani dünya arasındaki köprü olarak görürdü; bu kabileler için iki ruhlu insanlar şifacı insanlardı. İki ruhlu insanlara yönelik bakış farklı kabileler için çeşitlilik gösterir, sömürgecilik öncesindeki varlığımızın önemini açıklamak zor. 

Yerli halkların Avrupa’nın temasıyla karşı karşıya kaldığı iki temel yol vardı; asimilasyon ve imha. İki-Ruhlu bireylerin kabulündeki büyük değişim ise din etrafında döner. Halkımız, seremonilerimizi uygulamanın ya da herhangi bir geleneksel pratiğin Hristiyanlıktan ya da Katolik Tanrıdan sapma olacağını düşündü ve böylece şeytani olarak nitelendirildi. Toplumumuzun iki seçeneği vardı; Tanrıyı kabul etmek ya da öldürülmek. Bu inançlar için cis-heteroseksüellikten sapma günahtı ve toplumumuzun zihnine bu aşılandı. İspanyol [sömürgeciler], İki-Ruhlu insanları yakalayıp, bir cezalandırma yöntemi olarak, onları hendeklere atıp [ibret] olsun diye köpeklerine öldürtürlerdi. Batılı inançlara doğru kayma, toplumsal cinsiyet ve cinselliğe dair geleneksel bakış açımızla olan bağlarımızı kopardı. Hala bu hafızamızı canlı tutmak için savaşıyoruz. 

Candi Brings Plenty (they/them), Güney Dakota ACLU Yerli Adaleti organizatörü ve İki-Ruhlu Ulus başkanı

Yatılı okuldan hayatta kalan ebeveynlerimin ikili cinsiyet beklentisinden çok etkilenmiştim. Ama, yatılı okula gönderilmeye zorlanan son kuşaktan oldukları için aynı zamanda bizim Lakota maneviyatı ve yaşam tarzına olan inançlarımızı da sürdürdüler. Beni geleneksel seremonilerimizle büyüttüler ve Lakota Maneviyatı bir yandan, eğitimim ve sömürgeci kavramlar öte yandan, bana her iki dünyada da yürüyebilmeyi öğrettiler,

İlk okul öğretmenim bana bir “kız” olduğumu ve oğlanların yaptığı şeyleri yapamadığımı söylediğinden beri İki-Ruhlu olduğumu biliyordum. Ama “Powwows”lara gitmeye ve oğlan gibi dans etmeye alışıktım. Özgürce giyiniyordum ama kimliğimle ilgili bir tanımlamam yoktu. Ergenliğimin erken zamanlarına kadar biseksüel olduğumu kavrayamadım ve aileme söyledim. 16 yaşımda İki-Ruhluluğun ne olduğunu öğrendim ve o vakit kendimi buldum. Fakat they/them zamirlerini ve non-binary tanımını öğrendiğimde, tam olarak kim olduğumla ifade edebilen gerçek özgün kimliğimi bulduğumu hissettim. 

Bandy Kiki (she/her), Kamerunlu LGBTQ+ aktivisti, girişimci, Living Free U.K. Yöneticisi, Rainbow Migration Mütevelli ve Black Beetle Health Mütevelli

Batılı maskülenlik ve feminenlik kavramı, anatomik ikiliği teşvik ediyor, bu katı Batılı cinsiyet yapısına uyamayan Afrikalı trans ve toplumsal cinsiyet uyumsuzu olanları yok sayıyor. 

Örneğin, sömürgecilik öncesi dönemde, Uganda’daki Langi’li [feminen erkekler] “mudoko dako” olarak biliniyorlardı. Toplumsal olarak kadın muamelesi görüyorlardı ve erkeklerle evlenebiliyorlardı. Britanya geldi ve “doğaya aykırı cinsel ilişki” olduğunu ilan etti. Eşcinsellik karşıtı yasalar koydu [Ceza Kanunu 1950 Yasası uyarınca]. Bu yasalar, yasa koyucular tarafından o zamandan beri Uganda’da eşcinselliği müebbet hapisle cezalandıracak şekilde destekleniyor ve güçlendiriliyor. 

Cinsiyetimle ilgili bildiğim çoğu şey, yoğun olarak batı emperyalizminin etkisinde. Afrikalı bir kadın olarak kendimi kimliğimi sorgularken buluyorum. Sömürgecilerin “yarattığı” bir şey miyim, yoksa atalarımın devamı mıyım?

Birleşik Krallık’ta konu toplumsal cinsiyet kimliğine gelince, [ana akımın merkezileştirdiği] kesişimselliğin eksikliğinden dolayı kendimi dışlanmış hissediyorum. Cinsiyetim, ırksal ve cinsel kimliğim kendine has bir şekilde entegre oluyor ve bu komplike sorunlar yaratıyor. 

Dumiso Gatsha (they/them), African Queer Youth Initiative üyesi ve Success Capital kurucusu

Avrupalılar, “medenilik” ve bunun nasıl göründüğünü hakkında kendi sözünü geçirdi. Bugün bile bunu görüyoruz, özellikle kadınsılığa yönelik beyaz bakış ve onun spora etki edişi mesela Caster Semenya ya da Serena Williams’a bakın. 

Sömürgecilik öncesinde ataerkinin ve kadın düşmanlığının var olmadığı anlamına gelmez ama üstünlükçülük üzerinden söz geçirmediler. Bunun yerine, (bu sistemler) karşılıklı hesap verilebilirlik ve kolektivizmin unsurlarına sahiptir. Kendi kaderini tayin edemediğinde, kendi kültürünü yaşayamadığında ya da atalarını tanıyamadığında, kendi kimliğinin bizzat temelinden men edilmiş olursun. O yüzden ikiliğin ötesindeki cinsiyetler tıpkı Hindistan ve diğer pek çok bölge gibi bizden [Afrika halklarından] alınmıştır. 

Bu sonuçlar, biz queer bireylerin kanun önünde eşitlikten ve tatmin edici, sağlıklı ve onurlu bir yaşam sürme fırsatlarından mahrum bırakılmamız anlamına gelir. Başkalarına savunmasızlıklarından dolayı tanınan, ekonomik, sağlık ya da sosyal güvence ağlarından mahrum olduğumuz anlamına geliyor, yani bu elitizmin ve kim olduğumuzdan dolayı dışlanmanın mikro evreni. Kolektivizmin ve topluluk olmanın özünden, ubuntu’dan (Afrika’daki kabile Bantu’nun terimi olan ortak insanlık”), bugünkü sistemin temelinde yatan ve onu devam ettiren sömürgeciliğin inşa ettikleri yüzünden dışlanıyoruz.

Miss saHHara (she/her), Nijeryalı İngiliz model, trans aktivist ve TransValid kurucusu

Aşırı sağcı gerici grupların siyasi müdahalesi ile varlığımızı suç unsuru haline getiren ve 2014’te yürürlüğe giren acımasız Eşcinsel Evlilik Yasağı Yasası’na (SSMPA) kadar, çoğu Nijeryalı LGBTQ+, varlığını gölgelerde içinde sürdürüyordu. Sömürgeciden ithal edilen dinlerini bırakmadıkça ve istismarcı yabancı despotlarının geride bıraktığı paslı zulüm zincirlerini atmadıkça Afrika gerçek manada özgür olmayacak.

[Şimdi yaşadığım] Birleşik Krallık ’ta 2004’te çıkarılan Cinsiyet Tanıma Yasası var. Bu yasa trans bireylerin kendi cinsiyetlerinin hukuken tanınmasını sağlıyor. [Bu yasa kapsamında] ben de ikili cinsiyet sisteminin içindeyim ve buna uyduğum için tolere ediliyorum, ta ki çirkin kafamı yukarı kaldırıp kendi konumumu kollamadıkça. Ancak ne zaman ki hayatta daha fazlasını istersem, mesela sadece kadınlara açık sporlara, güzellik yarışmalarına, gösterilere veya diğer cinsiyetlendirilmiş etkinliklere dahil edilmeyi istersem, hemen yerimi bilmem hatırlatılıyor ve söyleniyor yani [toplumun] en altındaki küçük, karanlık, rutubetli, soğuk yerim. Patriyarkanın şart koştuğu şekilde kimliklerini sunmadıkları için çoğu non-binary kardeşimin ve Siyah trans kız kardeşimin sürgün edildiği yer orası.

Var olmak için yeterince kadın ya da insan olmadığımız söylendi, çünkü yabancı görünüyoruz ve toplumun geri kalanını rahatsız ediyoruz, bu yüzden istihdamdan, eğitimden, barınmadan, aşktan ve ilişkilerden mahrum bırakılıyoruz. Sonra yine aynı trans karşıtı toplum neden öldürüldüğümüzü, hayatta kalmak için neden tehlikeli işler yaptığımızı ya da neden intihar ettiğimizi/intihara sürüklendiğimizi merak ediyor. 

Authors

Bir Cevap Yazın