Mısırlı gazeteci Karim Thabet 1929’da Berlin’in dekadan gece hayatında bir tura çıktı. Ünlü Eldorado kulübü ve orada izlediği, bugün adına drag dediğimiz şovlar hakkında yazdığı haberi Kahire’deki bir dergiye gönderdi. Thabet yüksek topuklu ayakkabılar ve dekolte elbiseler giyen performans sanatçılarını garip lakin çok etkileyici bulmuştu. Öyle ki kulüpten hediyelik eşya olarak aldığı, kucağında küçük bir siyah köpekle oturan bir dansçının fotoğrafını bile yayımlamıştı. 1920’ler ve 30’lar Kahire’sinin gece hayatı üzerine çalışmalar yürütüyorum ve sıklıkla şu soruyu duyuyorum: Kahire’de de tıpkı Berlin’dekine benzer bir queer ortam ya da Eldorado’ya benzer bir kulüp var mıydı? Bu cevaplaması zor bir soruymuş.
Arap kültürünün eşcinsel arzulara ve cinsiyetin akışkanlığına dair tarihi çok uzun. Klasik Arap şiirinin bazı büyük isimleri -efsanevi Abu Nuwas da buna dahil olmakla beraber asla sadece onunla sınırlı değil- eşcinsel çekim ve ilişkilere dair açıkça konuşurken mest olurlardı. 20. yüzyılın başlarındaki Kahireliler Berlin’den farklı zengin bir queer geleneğe sahip görünebilir. Bu tamamen farklı cinsellik ve cinsiyet kavramları nedeniyle Avrupa’dakilere benzemeyen bir gelenektir. Modern Kahire’yi anlamak için onu kendi değerleriyle de ele almalıyız; ben de Kahire’nin queer tarihi hakkındaki soruları yanıtlayabilmek için 19. ve 20. yüzyılın başlarına ait materyallerle küçük bir arşiv oluşturarak işe başladım.
Eşcinsel birlikteliğe dair çeşitli örnekler var. Muhtemelen en dikkat çekici olanı, Mısır kraliyet ailesinin eksantrik üyesi, askeri üniforma giyip yaldızlı arabasıyla Kahire sokaklarında dolaşan ve romantik şiirler okuyup yazan Prenses Cemile’dir. Kadınlarla olan ilişkileri hem Britanya hem de Mısır kaynaklarında belgelenmiş Prenses’in hayatı ne yazık ki trajik bir şekilde erkenden son buldu. Üç mutsuz evlilik yaptıktan sonra, 1896’da henüz 20’li yaşlarındayken öldü.
Sonraki yıllarda başarılı bir yazar, gazeteci, editör ve çevirmen olarak ünlenen Louis Awad’ın edebi yeteneklerinin tohumları, 1920’ler ve 30’lar Kahire’sinin gece hayatında atıldı. 1980’lerde yazdığı anılarında, yazarlar arasındaki cinsel ilişki söylentilerini okuyucuya hatırlattı.
20. yüzyılın başından itibaren Arapça konuşmayan yazarların da eşcinsel aşk hikayeleri de vardır. E.M. Forster İskenderiye tramvaylarından birinin kondüktörü olan Muhammed El Adl’e aşık oldu. Günümüze kadar ulaşmayı başaran El Adl’in Forster’a yazdığı on mektup Cambridge’teki Kings College’s arşivinde duruyor. Ve tabii ki Kavafis… Belki de 20. yüzyılın en tanınan gey şairidir ancak çoğu zaman Mısırlı bir şair olarak okunmaz. Andre Gide’nin 1939’da ölümünden sonra yayınlanan günlükleri gibi gezginlerin eşcinsel karşılaşmalarla ilgili hikayeleri de vardır. Bununla birlikte, bu tür hikayelerde genellikle rahatsız edici bir bazı noktalar var: Sömürgeciliğin arka planı ve dengesiz güç ilişkileri rıza sularını bulanıklaştırıyor. Dahası, bu yazarların hiçbiri Kahire’nin gece hayatı ortamına girmeye cesaret etmiş gibi görünmüyor.
Modern Mısır’da ikili cinsiyet algısıyla oynayan birçok insan da vardı. Karim Thabet Berlin’deki Eldorado’da izlediği performans sanatçılarına çok şaşırmış olabilir ama aynı şeyi Kahire’de de görebilirdi. Bir İngiliz polis memuruna göre, Hüseyin Fuad adlı dönemin ünlü dansçılarından biri, “kıyafetleri, ruju, saçı, süsleri ve tavırlarıyla bir kadın gibi dans eder, onuncu kez izleyenler bile onun Fouad olduğunu anlamazlardı.” Tiyatroda aktörler, diğer cinsiyetten karakterleri canlandırırlar, birçoğu genellikle bu rollerle hatırlanırdı. Kadınlar, oyuncu ya da değil, drag yaptıkları fotoğraf çekimleri düzenler, bu fotoğraflar tiyatro dergilerinin sayfalarını süslerdi.
Mısır’da toplumsal cinsiyet sahne dışında da akışkan ve karmaşık görünürdü. Pek çok sıradan insan, doğumda kendilerine atanan cinsiyetlerin dışında yaşıyordu. Dansöz Tahiyya Carioca anılarında babasının ilk çocuğu olan kardeşinin hikayesini anlatır. Babası bir denizciydi ve bir oğlu olmasını o kadar çok istiyordu ki onu “erkek kılığına” sokup gemisine almıştı.
Tahiyya’ya göre kardeşi hayatının çoğunu erkek olarak yaşadı. Kahire’nin en kötü şöhretli genelevinin sahiplerinden biri olan İbrahim el-Gharbi, aynı zamanda elbise giymesi, makyaj yapması, mücevher ve beyaz duvak takmasıyla bilinirdi.
1930’da Hamida adında bir kadın Kahire’nin merkezinde bir polis karakoluna götürüldü. Sokaklarda başıboş dolaşırken bulunmuştu. Polis cinsiyetini bildiğinde ısrar etti ve doğumda verilen adını söyletene dek dövdüler. O zaman aslında doğumda ona erkek cinsiyeti atandığı anlaşıldı.
Bu tekil örneklerin daha büyük bir hikaye ile bağlantılandırılması zor ve bu durum Kahire’nin ve belki de 20. yüzyılın başlarının queer tarihini yazmanın önündeki en büyük engellerden biri olmuştur. LGBT’lerin tarihini kim kaydeder?
Hugh Ryan, When Brooklyn Was Queer (Brooklyn Queer İken) adlı kitabında, 20. yüzyılın başlarında New York’ta queer’lere ya suçlu ya da akıl hastası muamelesi yapıldığını ve bu nedenle bilgilerin büyük çoğunluğunun ya polis ya da hastane kayıtlarında olduğunun altını çiziyor. Yazar, her zaman düşmanca olan bu kayıtların “cinselliğin tarihi hakkında eşsiz bir kaynak” oldukları ve “aksi takdirde tamamen kayıt dışı kalacak bilgiler olduklarının” ironisine dikkat çeker.
Kahire farklıydı. Amerika’nın ve birçok Avrupa ülkesinin aksine, eşcinsellik Mısır’da suç değildi. Bu nedenle LGBT hikayeleri ne polis kayıtlarında ne de mahkeme tutanaklarında yer almadığı için günümüze ulaşamadı. Ve 1920’ler ve 30’ların hastane kayıtlarını taradığımda eşcinsellikten ya da farklı cinsiyet kimliklerinden bahseden herhangi bir şeye rastlamadım. 20. yüzyılın başlarında Mısır’da queer’lere yönelik uyuşturucuya, yollu kadınlara ve hatta intihara olduğu gibi ahlaki bir panik yoktu. Öyle ki gazetelerde bile negatif bir haber bile bulunmuyor. Bir kimlik olarak eşcinsellik o zamanlar bir anlam bile ifade etmiyor olabilir.
Bu Kahire 1920’lerde bir queer cennetiydi demek değil. Taşkınlık olan kimi davranışlar halının altına süpürüldü ya da sessizce geçiştirildi. Louis Awad, gençliğinin yazarları arasındaki “cinsel sapıklık” dedikodularını hatırladığında, sanatçıların ve yazarların yalnız olmadıklarını, sadece başkalarının gizlice yaptıkları şeyleri alenen yaptıklarını” vurgulamaya hevesliydi. Kahire’nin queer hayatı açıkça konuşulan bir şey değildi. Anlattığım hikayelerin birçoğunda öznelerin anlatılarının günümüze ulaşmaması çarpıcıdır (El Adl’in mektupları ve Hamida’nın hikayesi bugüne öznelerin sözleriyle ulaştı), biz hep onların hikayelerini başkalarından duyduk.
Peki, o halde Kahire’nin 1920’lerdeki coşkun queer tarihini nasıl yazarsınız? Tarihçilerin Berlin ya da New York’ta baktıkları kaynaklara bakamazsınız. Bu nedenle yaratıcı stratejilere başvurmalı ve es geçilmiş, kayıp seslerin saklandığını yerlere göz atmalısınız. 1920’ler Kahire’sinin klasik Arap erotik şiirinde olduğu gibi erken dönem Arap gelenekleriyle birçok ortak yönü olabilir. Şu anda tartışma konusu olan queer pratikler normalize edilmiş olabilir. Gözlerimi açık tutarak Kahire’de birçok queer yaşam izi keşfettim fakat birileri öznelerin konuştukları kaynakları bulana dek, spekülasyonlara mahkumuz.
Bu yazı 10 Şubat 2021’de glreview.org sitesinde yayımlandı. Yazarının izniyle Türkçeleştirdik.
Fotoğraf: Dr. Lucie Ryzova’nın arşivinden.