Anılarının yayınlanmasının ardından, punk ikonu, Andy Warhol’un Fabrikasını içeren 60’ların sanat sahnesini, Stonewall’un ön saflarında yer alışını ve yanlışlıkla fikirlerini David Bowie’ye verişini anlatıyor.
Jayne County birçok şey oldu. Bir aktör ve oyun yazarı, şu an 73 yaşında olan bir trans kadın, ayrıca Andy Warhol’un Pork filminde de yer aldı ve John Wayne’in popper koklarken anal doğum yaptığı World Birth of A Nation (The Castration of Man) (Bir Ulusun Doğuşu: İnsanın Hadım Edilişi) adlı oyunu yazdı. Başta Wayne County and the Electric Chairs ve daha sonra Jayne County and the Electric Chairs’ın solisti olarak, rock dünyasındaki ilk açık kimlikli trans şarkıcıydı. Berlin’de seks işçisi, Atlanta’da tele emlak pazarlamacısı ve ikonik New York mekanı Max’s Kansas City’nin kadrolu DJ’i olmuştur. Ve dahası da var – o kadar çok ki, kendisi bile inanmakta güçlük çekiyor.
Anı kitabı –Man Enough To Be A Woman (Kadın Olacak Kadar Erkek)– Georgia’daki çocukluğundan günümüze, Beatlemania ve British Invasion’dan Andy Warhol’un Fabrikasına, Stonewall isyanlarına ve punk’a kadar uzanıyor. Jayne, kaybedilen aşkları ve ters giden plak sözleşmelerini anımsarken, son yetmiş yılda LGBTİ+ özgürleşmesinin yörüngesini de çiziyor. Man Enough to Be A Woman, hem 1960’lardan bu yana eşcinsel haklarında elde edilen büyük kazanımları gözler önüne seriyor, hem de dünyanın hâlâ bağnazlığın batağına saplanmış olduğuna değiniyor. Aynı zamanda bazı mükemmel partileri de inceliyor.
County, Huck ile konuşurken taşkınlıklardan, eşcinsel haklarından ve yanlışlıkla fikirlerini David Bowie’ye verişini anlattı.
Kitapta söz edilen konular arasında çoğu insanın konuşmak istediği şeyin Stonewall olduğunu söylediniz. Buna bugün bakış açınız nedir?
Bugün hatırlandığı kadar büyük bir şey olarak hatırlanacağını hayal etmemiştim. [O zamanlar] insanlar eşcinsellerin küçümsenmeyi, toplumdan dışlanmayı ve istismara uğramayı kabul ettiğini düşünüyorlardı. Stonewall ayaklanmaları olduğunda, sanırım insanlar düşündüklerinden çok daha fazla eşcinsel insan olduğunu fark etmeye başladılar. Diğer herkes haklarını savunuyordu ama eşcinsellerin ayağa kalkıp kendilerini savunmaya başlaması gerçekten başka bir şeydi.
Stonewall’ın beyaz olmayan trans kadınların önderlik ettiği, oldukça çeşitli, büyük bir kalabalık olduğu fikri var. Bu doğru mu?
Kadın kıyafeti giymiş, makyajlı ya da yarı makyajlı bir sürü drag queen vardı. O zamanlar buna ‘yarı-drag’ diyorduk. İsyanda, bir sürü queen öndeydi. Christopher Caddesi’nde bir aşağı bir yukarı yürüdüm, “Gay Power!” diye bağırarak bir ileri bir geri yürüyorduk. Böyle bir özgürlük duygusuydu. Bulutların üzerinde yürüyormuş gibi hissettirdi.
Ancak, bize katılmaktan çok etrafta duran ve izleyen insanlar vardı. Onlar da muhtemelen eşcinselliği yaşamlarında çok gizli bir şeymiş gibi saklayan ve bizden daha uyumlu görünen eşcinsel insanlardı. Sanırım birilerinin onları görmesinden ya da fotoğraflarını çekmesinden korktular. Her türden insan vardı, siyah, beyaz, her türden eşcinsel insan.
New York’tan önce Atlanta’da yaşıyordunuz. Anlattığınız gay ortamı ilk bakışta oldukça özgürleştirici görünüyor ama kendi aralarında bölünmeler yaşandığı da bir gerçek. Örneğin, Atlanta queen’lerinin siyah biriyle çıkmayacağını yazmışsınız. Şu an bununla nasıl başa çıkıyorsun?
Siyahlarla çıkmak istememeleri ırkçılıktı. Bunun iki yüzlü bir davranış olduğunu hep düşünüyordum. Benim zihnim, çevremdeki diğer queen’lerin çoğundan biraz daha açıktı. Onlara bir şey söylediğimde beni azarlıyorlardı.
O zamanlar toplumsal cinsiyet ifadeleri neredeyse tamamen kadın olan çoğu kişinin kendini eşcinsel olarak adlandırdığını ve onları transeksüel olarak tanımlayan insanlara gözlerini devirdiğini belirtmişsiniz.
O zamanlar ‘transeksüel’ kelimesini bile bilmiyorduk, 60’larda çok az insan bu kelimeyi kullanıyordu. İnsanlar, ‘Oh, she lives in drag’ derdi. Sözcükler ve [terminoloji] olmadan, insanların ne düşündüğünü saptamak zordu. Bir arkadaşım tanıdığı bir kişiyi görmek için beni de yanına almıştı ve ‘She’s living in drag,’ demişti. Nefesim kesilmişti. ‘Gerçekten mi? Kadın kıyafetler ile mi yaşıyor?’ dedim. Gittik ve arkadaşının saçları tamamen yapılı haldeydi. Gün ortasıydı ve hala tüm kadınsı kıyafetleri üzerindeydi ve bir kadına benziyordu. Şaşırmıştık.
Kitapta cinsel saldırı, nefret suçları, yakın olduğunuz insanların trajik veya şiddetli ölümleri yer alıyor. Eşcinsel olmak için oldukça acımasız bir dönem gibi görünüyor. O zamanlar bu şekilde hissediyor muydunuz?
Davranışlarına dikkat etmediğinde başının belaya girebileceği bir dönemdi. Tehlikeli olabileceğini biliyorduk ama umursamazdık. Sadece hayatımıza devam ettik. Ne var ki, tetikte olmamız gerekiyordu. Eskiden erkekler arabalarından inip sürekli bizi dövmeye çalışırlardı. Bizse buna sadece gülüyorduk. Komik olduğunu düşünüyorduk. Bu trajik ama duygularımızı örtmenin yolu buna gülmekti.
Bir keresinde birileri bizi arabadan taciz ettiğinde arkadaşlarımla birlikte gidip saklandık, arabayı park ettiler ve arabaya büyük taşlar yağdırdık. Sonra tekrar çığlık atarak kaçtık. Hepimiz farklı yönlere kaçtık, böylece bizi kovalamak için arabadan atlarlarsa kimin peşinden koşacaklarını görmek için yeterince uzun süre durmak zorunda kalacaklar ve o zamana kadar oradan kaçmış olacaktık.
Theatre of the Ridiculous (Saçmalıklar Tiyatrosu) ve bir sapıklığı yeterince sık sahnelerseniz sapkınlık olmaktan çıkacağı fikri hakkında yazmışsınız. Bunu biraz daha açıklayabilir misin?
Yazdığım oyun her türlü seks ve ahlaksızlıkla dolu. Bunlarla öyle dolup taşıyordu ki, artık tıpkı su içmek gibi sıradanlaşmıştı; bir şey değildi. Oyunun adı World – A Birth of a Nation (The Castration of Man)’ydi (Bir Ulusun Doğuşu: İnsanın Hadım Edilmesi). Oyunda, John Wayne popper koklarken kıçından bir bebek doğurur [güler]. Tanrım, iğrençti. Demek istediğim, bununla nasıl yakayı sıyırdık, bilmiyorum. Oyunda bir de nekrofil vardı ve ne zaman biri ölse gidip onların cesetleriyle ilişkiye girerdi. O kadar abartılıydı ki şaşırtıcı olmanın ötesindeydi. Şaşırtıcı olması için bilerek yazdım.
Yani, New York Dolls gibi insanların David Bowie gibi insanları etkilemesi gibi tüm bunlar müziğinizi besledi, değil mi?
Andy Warhol’un Pork‘unu yaptık ve Roundhouse’daki oyunu oynamak için Londra’ya gittik. David ve eşi Angie bunu görmeye geldiler ve David, yönetim ajansı için çalışmak üzere bu oyundan insanları işe aldı. David’in dış görünüşü bizler gibi tuhaf değildi, heteroseksüel görünüyordu. Pork kadrosuyla tanışana kadar gerçekten sıra dışı görünmüyordu.
Ve sonra onun yönetim şirketine imza attınız ve plak yapmaya çalıştınız, değil mi?
Evet, plak yapmaya çalışıyordum. David aslında beni müzik dünyasına kazandıracağına söz vermişti. Beni müzik dünyasına kazandırmakla ilgilendi çünkü ona demolarımı göndermiştim ve onları sevmişti, ama onları asla yayınlamadı. Bu demolarla ilgili birçok fikrin onun kendi kayıtlarında yer aldığını gördüm. Sadece fikirleri aldı ve kendisi için kullandı [güler]. Ben bu şekilde bir ders aldım. Şarkıların tümü androjen temaları olan şarkılardı, hepsini ona verdim, o da zaten sadece fikirleri kullandı. Kendisi bunu yapmasıyla biliniyordu. Herkesin fikirlerini kullanırdı.
Kitapta Bowie’nin ‘bir numaralı ucube’ olmak istediğini ve belki de yönetim şirketinin sizi fazla eşcinsel olarak gördüğünü söylüyorsunuz.
Bir sınır vardı ve benim bu sınırı çok aştığımı düşündüler. Onlar için fazlaydım. David, biseksüellik ve androjenlikle flört ediyor, rol oynuyordu. David iyi bir oyuncuydu. Gerçekten onun nasıl düşündüğünü kestirmek zor. Temelde heteroseksüel olduğunu söyleyebilirim ama biseksüel herhangi bir şeyi de geri çevireceğini sanmıyorum. Trans kadınları severdi. O zamanlar ona ‘trav*sti sikici’ derdik.
Bunun küstahca olduğunu biliyorum, ama New York sahnesinde insanlar ona böyle seslenirdi. O kendini hep heteroseksüel olarak tanımladı. Sonra biseksüelliğin bir şeye dönüştürülebileceğini gördü ve bunu kovaladı, imajı için kullandı. Aktif biseksüel olduğunu düşünmüyorum.
Androjen, cinsel şarkılar yazıyordunuz – punk’ın bunu yapmak için eşsiz bir ortam olduğunu düşünüyor musunuz?
Bence punk, insanların kendilerini daha açık ifade edebilmeleri için küçük bir yol hazırladı. Bunu androjen bir şekilde yapıyordum, o zamanlar daha cinsiyet bükücü bir şekilde. Başından beri yaptığım şeyi yapmaya devam ettim ve punk benimle uyumlu görünüyordu. Tüm bunları zaten en uzun süredir, yıllardır Max’s Kansas City’de sahnede yapıyordum.
Eşcinsel ve trans hakları inkar edilemez bir şekilde gelişti, ancak hala tuvaletler ve profesyonel spor hakkında saçma sapan kavgalarımız var. Şu anki kültüre bakış açınız nedir?
Bence hala İngiltere’de, Amerika’da ve dünyada çok fazla nefret var. Görünen o ki ne kadar çok bilirlerse, o kadar çok nefret edecekleri şey oluyor. Açık olacak ve özgür bir hayat yaşayacaksan, çevrende bunun için senden nefret edecek insanlar olacak. Hala tehlikeli. Özellikle trans kadınlar sağda solda öldürülüyor. Bu inanılmaz. İngiltere’deki transfobi karşısında şok oldum. Benim için çok üzücü çünkü İngiltere’yi her zaman sevmişimdir. Umarım daha uzun sürmez. Keşke insanlar çenelerini kapatsalar [güler].
Hala bize boyun eğdirmeye çalışıyorlar. Hem boyun eğdirmeye hem de sahip olduklarımızı almaya. Etrafınıza dikkatlice bakmanız gerekiyor çünkü çok tehlikeli olabilir. Yapabileceğiniz tek şey bu insanları durdurmaya çalışmak ve ayakta kalmak. Karşılık verin derim. Onlarla mümkün olan her şekilde savaşın. Çünkü savaşmayı bıraktığın anda sizi ele geçirirler. Yok etmeye çalışırlar.
Wayne County ve the Electric Chairs – basın fotoğrafı
Jayne ve Eartha Kitt – Jayne County’nin kişisel koleksiyonundan
Jayne ve Leigh Bowery – Jayne County Kişisel Koleksiyonundan
- Bu metnin orijinali 25 Mayıs 2021’de huckmag.org’da yayımlandı.