Feminist olduğunu beyan eden bazı insanların içlerindeki transfobiyle mücadele etmesinde* ve/veya transları çeşitli alanların dışında bırakmak istemesinde şaşılacak ya da yeni bir şey yok. Bununla o kadar uzun zamandır uğraşıyoruz ki! Bu, yakın zamanda benim de içinde bulunduğum bir feminist grupta gündeme geldi. Grup genel anlamda trans-kapsayıcı bir politika gütse de natrans/cis** [sis şeklinde okunur] kadınlar, sadece natrans kadınlara açık etkinlikler düzenleme seçeneğinin olmasını istediler. Eğer grup, sadece beyaz olmayan insanlara [orijinali PoC—People of Color***] açık etkinlikler düzenliyorsa (ki düzenliyor), sadece natrans kadınlara açık etkinlikler de düzenlenebilmeli, diyorlardı. Jenerasyonlar arası bir grup olduğu için, üyelerin deneyimleri arasında ciddi farklar var. Farklı zamanlarda, cinsiyete dair farklı algılarla politikleştiğimiz görülüyor. Gruptan, beyaz olmayan ve trans bir arkadaşım, tüm gruba öğrenme kaynakları içeren çok açık ve net bir e-posta gönderdi. Burada paylaşmama da izin verdi. Bunu paylaşıyorum ki eğer benzer bir grupta benzer bir mücadele içindeyseniz rahatça kopyalayıp zaman kazanın. Arkadaşımın, benzer değerler paylaştığı insanlarla bu konuda da dayanışma ve karşılıklı özen açısından uyumlanmak için gösterdiği bu özveri beni etkiledi. Acı veren farklılıklarla karşılaştığımızda, o alandan ayrılmak yerine açıklık ve sevgi ile birbirimizi etkilemeye karar verdiğimiz anlar çok ilgimi çekiyor. Bazen ayrılmak yapılacak en doğru şey olabilir; ama bazen de (eğer koşullar uygunsa) birbirimizin anlayış ve eylemlerini dönüştürmek konusunda başarılı olabiliriz. Bu vakanın işte böyle bir an olduğunu umut ediyorum.

Selam arkadaşlar,
Beni bu konuşmaya dahil ettiğiniz için teşekkür ederim. Bu topluluk için ve aramızdan pek çok insanın lezbiyen, bi+, trans kadınlara, kuirlere, non-binary’lere**** [nan-baynıri şeklinde okunur] ve translara alan yaratmak için çabaladığı uzun saatler ve yıllar için minnettarım. Bu topluluk benim için çok kıymetli.
Toplantıya gelemeyeceğim. O yüzden, sadece natranslara açık etkinliklerdeki transfobi tezahürlerini ayırt edebilmek ve hedef-temsilci dinamiklerini yönlendirebilmek için yardımcı olabilecek kaynakları bir araya getirdim.
Duyduğum kadarıyla grup içinde “Sadece beyaz olmayan kişilere açık etkinliklerimiz olduğuna göre, sadece natrans kadınlara açık etkinlikler de olabilir,”şeklinde bir kanı var. Şunu söyleyerek başlamak isterim: Sadece natranslara açık bir etkinlik, sadece beyazlara açık bir etkinliğe denk düşer. Çünkü bu tarz etkinlikler, hedef grupları dışarda bırakır ve örgütsel kaynakları temsil gücü yüksek gruplara daha fazla alan açmak için kullanır.
Trans ve natrans kadınlar arasındaki hedef/temsil dinamiklerine dair bir sayfalık, kısa bir yazı için lütfen şuraya bakın: Trans Kadın Düşmanlığı Okuma Rehberi.
(Eğer grup, bazı olayları ve duyguları değerlendirmek ve öz-değerlendirme yapmak için sadece beyazlara ya da sadece natrans kadınlara açık bir şekilde bir araya gelse durum farklı olurdu. Bu durumda niyet, natrans ayrıcalığı ya da beyaz üstünlükçülük üzerine birlikte düşünmek olurdu ve bu alan, beyaz olmayan ya da trans kişilerin de arzu ederlerse katılabilecekleri bir şekilde kurgulanırdı.)
Sadece natranslara açık etkinlikler için bir başka meşrulaştırma iddiası da kadına yönelik erkek şiddetine dayanıyor.
Kadına yönelik erkek şiddetine dayanarak trans kadınları kadın alanlarından dışlamak yanlıştır. Trans kadınlar erkek değildir. Trans kadınlar, cinsiyetçiliğin, kadın düşmanlığının ve transfobinin içinde yaşayan kadınlar oldukları için çok yüksek oranda şiddete maruz kalırlar. Trans cinayetleri çok yaygındır. Trans kadınların “aslında erkek” olduğuna dair iddialar, trans kadınları marjinalize etmek, küçük düşürmek ve onlara karşı ayrımcılığı desteklemek için sürdürülen ve kadınların kolektif gücünü bölen bir yalandır. Daha derinlikli bir analiz için lütfen, Julia Serano’nun 2017 tarihli “‘Trans Kadınlar, Kadın Değildir’ İddiasının Maskesini Düşürmek” başlıklı yazısına bakın.
Feministler olarak, cinsiyete dair özcülüğe karşı mücadele ediyoruz. Bu aynı zamanda, kişinin doğumundaki üreme organlarının ya da bu organların toplum ve ebeveynler tarafından nasıl algılandığının, onun cinsiyetini belirlediğine dair transfobik ve cinsiyetçi düşüncelerle de mücadele etmek anlamına geliyor.
Bu grubun temel değerlerinden biri de güvenlik olduğu için grup içi güvenliğe de değinmek isterim. Emi Koyama’nın 2002 tarihli makalesi, kadınlara ait alanlarda güvenliğin aslında nasıl olabileceğine dair çok kullanışlı bir metin.
Trans kadınları kadın alanlarından dışlamak hiç kimse için daha güvenli bir alan oluşturmaz ve trans kadınlar için daha fazla dışlanma ve tehlike yaratır ki trans kadınlar zaten, öldürülmeye ve şiddete, aile ve topluluk kaybına, tehlikeli yaşam ve çalışma koşullarına karşı daha kırılgan hayatlar sürdürmektedir. Eğer sayısal veri isterseniz, Ulusal Gey ve Lezbiyen Çalışma Kolu ile Ulusal Transgender [transcendır şeklinde okunur] Eşitlik Merkezi’nin “Her Köşe Başında Eşitsizlik” adlı raporuna bakabilirsiniz.
Baskı mekanizmalarıyla yüzleşme, öz-değerlendirme ve değerlerimizi yaşamayı sürdürme konularında sürdürülen çaba ve sorumluluk duygusu için tüm gruba teşekkür ederim.
Grubumuzu fazlasıyla takdir ediyorum ve birlikte çalışma pratiğimizle gurur duyuyorum.
Sevgi ve sıcaklıkla.
—
“Possibly Helpful Language for Responding to Transphobia in Feminist Groups” başlıklı bu yazı akademisyenin kişisel web sitesinde, 10 Aralık 2019 tarihinde yayımlandı. Spade 2012 yılında İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası’nda Eleştirel Trans Politikaları ve Hukukun Sınırları başlıklı bir sunum/söyleşi gerçekleştirmişti.
* Bu yazının birincil hedefi translarla örgütlenen ve trans aktivizmden haberdar olan feministler olsa da Transfeminist Metinler Ağı olarak yakın zamanda çevirdiğimiz, Julia Serano’nun translardan bihaber ana akım feministlerle ilgili düşüncelerini içeren yazıya bakmanız tavsiye olunur: Serano, Julia. 2020. “Transfobi, TERF’ler ve translardan bihaber ana akım feministler üzerine düşünceler.” Velvele, 19 Ağustos. Bu yazının orijinali 30 Ocak 2018 tarihinde Medium platformunda yayımlanmıştır: Serano, Julia. 2018. “Thoughts about transphobia, TERFs and TUMFs.” medium.com, 30 Ocak.
** Cis ve natrans, doğumda atanmış cinsiyetiyle uyum gösteren kişiler için Türkiye’de yaygın şekilde kullanılan iki terimdir. Cis, Latince kökenli-İngilizce bir kelimedir. Latince’de kelime anlamıyla “aynı tarafta / bu tarafta” demektir. İngilizce konuşan aktivistler tarafından, doğumda atanan cinsiyetle uyum gösteren kişilerin cinsiyet kimliklerinin norm kabul edilemeyeceğini vurgulamak için cis-cinsiyet, cis-cinsel, cis-ayrıcalığı gibi kavramlar türetilerek dolaşıma sokulmuştur. Natrans ise Türkiye bağlamına özgü, Lubunca bir kelimedir, “trans olmayan” anlamına gelir ve trans deneyimini merkeze alır.
*** Kısaltması PoC olan People of Color teriminin okunuşu, pok / pipıl of kalır’dır. Direkt çevirisi “renkli insanlar” olan terim, ekseriyetle ABD ve Kanada’da beyaz olmayan tüm grupları kapsar ve sistemsel ırkçılığın ortak deneyimlerini vurgular. Sadece Siyahlar, yerli halklar ya da tek bir etnik grubu tanımlamak için kullanılmaz. Henüz Türkçe’de ortaklaşılmış bir çevirisi olmayan bir terimdir ve bu metinde, “beyaz olmayan insanlar” şeklinde çevrilmiştir.
**** İngilizce bir kelime olan non-binary, sözlük anlamıyla “ikili olmayan” demektir ve kendilerini, kadın ve erkek kimlikleri üzerine kurulu ikili cinsiyet sisteminin dışında konumlandıran kişilerin kullandığı terimlerden biridir. Türkiye’de nabinary, na-binary ya da non-binary şeklinde kullanılabilmektedir. Daha detaylı bilgi için buraya.