LGBTİ+ topluluğu ile mülteci lubunyalar arasındaki görünmez duvarı aşmak

HEVİ, resmi olarak kurulduğu 2015 yılından beri mülteci LGBTİ+’larla birlikte örgütlenerek, insani hareketlilik alanında çalışmalar yürütüyor. Kendisini bir “azınlık örgütlenmesi” olarak tanımlayan dernek, son yıllarda artan mülteci karşıtı söylemlere ve nefret siyasetine karşı, mültecilerin, özellikle de LGBTİ+ olanların seslerini, hikayelerini, sorunlarını ve mücadelelerini görünür kılmak adına uğraşıyor.

Dernek üyeleriyle, “Göçü Konuşmak” dosyamız için çalışmalarını, mülteci karşıtı nefreti, yarattığı etkileri ve mülteci lubunyaların Türkiye’deki LGBTİ+ topluluğu ve mücadelesiyle ilişkisini konuştuk. 

Derneğiniz çok uzun zamandır göç ve LGBTİ+ mültecilerle ilgili çalışmalar yapıyor. Neden bu konuyu önemsiyor ve bu alanda çalışmalar yürütüyorsunuz anlatır mısınız?

HEVİ LGBTİ+ Derneği’nin üyelerinin büyük bir kısmı aslında Türkiye’nin iç göç akışının “istenmeyenleri.” Bu bağlamda zorla yerinden edilme ya da zorla yerinden çıkarılma HEVİ için politik bir alan. Kendi deneyimlerimizin bu alana entegre olmamızı kolaylaştırdığı muhakkak.

Yerinden edilmiş bir grup aktivistin İstanbul’da kurmuş olduğu HEVİ, mülteci LGBTİ+’lar gibi (ya da kadar) olmasa da bu zamana dek Türkiye’deki LGBTİ+ hareketinin dil bariyerine çarptı ve bunun bizlere getirisi de mücadelede görülmemek/görmezden gelinmek ve yetersizlik hissi oldu.

Mülteci LGBTİ+’lara hissettirilen yetersizlik, yalnızlık ve çaresizlik gibi duyguların ve durumların kendi yaşadıklarımızı hatırlatması, mülteci LGBTİ+’ları sırf çalışma alanı olarak görmekten ziyade derneğin bir bileşeni olarak görmemize vesile oldu.

Mülteciler dünyadaki en kırılgan, en çok hedefe konan ve nefrete maruz kalan grupların başında geliyor. LGBTİ+ mülteciler bu durumu daha da katmerli yaşamak zorunda kalıyorlar ancak çoğu zaman yaşadıkları ükelerdeki LGBTİ+’lar tarafından dahi yok sayılıyorlar. Neler söyleyebilirsiniz? 

Bu soruyu yanıtlamak için öncelikle mültecinin ne demek olduğuna tekrar bakmamız, hatırlamamız gerekiyor. Kelime anlamıyla mülteci; “dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm gören veya göreceği korkusu ve endişesi taşıyan, bu sebeple ülkesinden ayrılan/ayrılmak zorunda bırakılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen, iltica ettiği ülke tarafından endişeleri haklı bulunan kişi” demek. Devletlere göre statüleri geldikleri ülkelere göre farklılık gösterse de kelime anlamı olarak çoğu ülkede bu tanım kullanılıyor. Mülteciler, iltica ettikleri ülkelerde çoğu zaman yabancı düşmanlığı (zenofobi) ile karşı karşıya kalıyorlar. Bütün kötülüklerin mültecilerle birlikte geldiğinden bahseden mitlere inanan veya inanmayı seçen o ülkenin bazı vatandaşları, ülkelerinde daha önce hiç suç ve suçlu yokmuş gibi yanlış bir inanışa -bilinçli bir şekilde ya da manipüle edilerek- kapılıyorlar. Bu gerçek dışı inanış ve diğer önemli bir mit olan “buraya da savaşı getirecekler” korkusu mültecilere yönelik nefreti körüklüyor. Bu mitlerin etkilerini LGBTİ+ hareketinde bile gözlemleyebiliyoruz. Homofobinin, transfobinin kaynağı sanki mültecilermiş gibi düşüncelere Türkiye’de de şahit oluyoruz. Türkiye’deki mücadelenin bütün LGBTİ+’lar için güvenli bir alan olması gerekirken ne yazık ki sadece belirli bir kesimi kapsıyor ve o kesimin içerisinde mülteci lubunyalar yok. Türkiye’deki LGBTİ+ hareketi mülteci LGBTİ+lar için çoğu zaman örgütlenme alanı olarak bile görül(e)miyor. 

Mülteciler seçim sürecinde en kilit, en tartışılan konulardan biri haline geldi. Mültecilerin geri gönderilmesi konuşuluyor uzun bir süredir. Belki tam da bu noktada Türkiye’deki LGBTİ+ mültecilerin neler yaşadıkları, nelere maruz kaldıklarını konuşmak iyi olabilir.

Türkiye’de mülteci LGBTİ+’ların durumuna ilişkin bir değerlendirme yapılırken katmanlı bir ayrımcılık sürecinden geçtiklerini göz önünde bulundurmakta fayda var. Mülteci karşıtı nefretle LGBTİ+fobinin iç içe geçtiği bir atmosferde seçimler gerçekleştirilirken, mülteci LGBTİ+’ların sosyal haklara erişimden yaşam hakkı ihlaline kadar maruz kaldıkları ayrımcılıklar tamamen görünmez kılındı. En temel hakları olan barınma, sağlık ve adalete eşit erişim haklarından yoksun bırakılmış durumdalar. Katmanlı bir ayrımcılıkla mücadele ederken de yaşamlarını sürdürmek ve geçinmek için iş bulmaya çalışıyorlar ancak bu nefret atmosferinde iş bulmak da git gide zorlaşıyor;  işyerlerinde yaşanan ayrımcılık, gasp ve şiddet gibi fiziksel ve psikolojik saldırılarda da artış söz konusu. Bütün bunlar Türkiye’de mülteci LGBTİ+’ların güvenliği konusunda ciddi sıkıntılara işaret ediyor. Birçok mülteci LGBTİ+ güvenli üçüncü ülkeye yerleştirilmeyi bekliyor. Aksi durumun daha kötü bir sürece dönüşeceğini öngörmek zor değil.

Yaşanan ayrımcılıklar dinleyip geçeceğimiz hikayeler değil, insanların varoluş mücadelesi. Bu yüzden bu konuda acil harekete geçilmesi gerekiyor. Seçim sürecinde mülteciler özelinde gerçekleştirilen ayrımcı söylemlerin mülteci LGBTİ+’ların yaşam alanını daralttığını gözlemliyoruz. Türkiye’de tanıdıkları birçok insan tarafından ırkçılığa maruz kaldıkları ve artık temel ve sosyal haklara erişim konusunda yaşadıklarının artık ayrımcılığı aşan bir duruma geldiğini de söyleyebiliriz. Geldikleri coğrafyada yaşadıkları ayrımcılıkların benzerlerini yaşamaları, bazılarının neredeyse on yılı aşkın bir süredir güvenli üçüncü ülkeye yerleştirilmeyi beklemeleri, iş bulamamaları ve barınma sıkıntıları hem fiziksel hem de psikolojik açıdan git gide zorlaşan süreçler yaşamalarına da neden oluyor. 

Örgütler özelinde bir “mülteci dostluğu” var ancak pratikte mücadelenin ve sosyal hayatın içerisinde mültecileri görmüyoruz. LGBTİ+ mültecilerin Türkiye’deki LGBTİ+ topluluğuyla ilişkisi nasıl? 

Türkiye’de aktüel siyaset malzemesi olarak  mülteci düşmanlığı yapılmakta, mülteciler  kamusal alanda açık açık ayrımcılığa maruz kalmakta. Mülteciler kimi zaman iktidar kimi zaman da muhalefet tarafından bizzat hedef gösteriliyorlar.

Türkiye’nin iç siyaset malzemesi haline getirilen mülteciler hakkında yalan yanlış birçok iddia/mit basının da desteğiyle tüm topluma ulaştırılıyor. Oluşturulmaya çalışılan bu algıda bilerek ya da bilmeyerek sivil toplum örgütlerinin de kimi zaman yer aldığını görüyoruz. 

Mülteciler özelinde yaratılan bu yanlış algı, ayrımcılık ve ırkçılıktan en fazla etkilenen gruplar arasında mülteci LGBTİ+’ların geldiğini tekrar tekrar söylemek gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü hem mülteci kimliklerinden hem de LGBTİ+ kimliklerinden dolayı maruz kaldıkları çoklu ayrımcılık katlanarak sürüyor.

Türkiye’deki LGBTİ+ hareketine baktığımızda ırkçılığa ve ayrımcılığın her türlüsüne karşı söylemleri olmasına karşın mülteci LGBTİ+’lar özelinde politikalar üretmekte eksik kaldığını söyleyebiliriz. Bu eksikliklerin başında Türkiye’de sosyal politika üreten, bu alanda aktivizm yapan örgütlerin birçoğunun hala Türkçe dışındaki dillerde ulaşılabilir olmaması önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Buraya çeşitli sebeplerle gelen mültecilerin aşamadıkları dil bariyeri, LGBTİ+ örgütleri ve mülteciler arasında bir duvar örerken, mülteci LGBTİ+’ların LGBTİ+ örgütlerine ulaşmasına da engel oluyor. 2018 yılında Mülteci LGBTİ+’ların Türkiye’deki LGBTİ+ hareketinden talepleri üzerine bir çalışma gerçekleştirmiştik. Burada yer alan taleplerin başında Türkçe dışında başka dillerde de ulaşılabilir olunmasının gerekliliği gündemleştirilmişti. Ancak bugüne değin bu talepler özelinde LGBTİ+ örgütlerinin kapsayıcılıktan uzak kaldıklarına şahit olduk. Bu da Türkiye’de ikamet eden mülteci LGBTİ+’ların hareket içerisinde yer al(a)mamasına sebep olmaya devam ediyor.

“Mülteci dostluğu” Türkiye özelinde baktığımızda bir söylem olmanın ötesine geçemiyor ne yazık ki. LGBTİ+ çalışmalarının mülteci LGBTİ+ kapsayıcı politikalarla dönüştürülmesi hem Türkiye LGBTİ+ hareketinin kapsayıcılığı açısından hem de fiilen mülteci dostu olması yönünden önem arz ediyor.

Az önce de dediğiniz gibi mültecilerle ilgili çok fazla yanlış bilgi dolaşıma sokuluyor kasıtlı olarak. Bu yanlış bilgilerim mültecilerin hayatlarına etkileri neler oluyor? Mülteciler hakkında doğru bilinen yanlışlar neler? Sıklıkla tekrarlanan ve inanılan birkaçı ve doğrularını anlatabilir misiniz? 

Türkiye’de “mülteci düşmanlığından” kaynaklanan ekonomik parametreli bir çok asılsız bilgi dolaşıma sokuluyor. Bunların başında mültecilerin, eğitim, sağlık gibi temel insan hakları olarak ele alınan hizmetlere ücretsiz olarak eriştiği geliyor.

Türkiye’de ikamet eden mültecilerin sağlık hakkına erişimi 04/04/2013 tarih ve 6458 sayılı “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”nun ‘yardım ve hizmetlere erişim’ başlıklı 89’uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi, 24/12/2019 Tarih ve 30988 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kanun ile değiştirilmiştir. 2019 yılında gerçekleştirilen kanun değişikliği öncesinde uluslararası koruma başvuru ve statü sahipleri, zaman sınırlandırmasına tabii olmadan genel sağlık sigortası kapsamında yer alarak sağlık hakkına erişim sağlayabiliyordu. Düzenlemeyle birlikte kapsamı daraltılan sağlık hakkı, mültecilerin uluslararası koruma başvuru kaydından itibaren sadece bir yıl süreyle karşılanacağı açıklandı.  

Türkiye’de mülteciler yüksek öğretimden yararlanırken onlara özel bir statü varmış gibi bir asılsız bilgi üzerinden hareket ediliyor. Fakat Türkiye’de yüksek öğretim yararlanmak istediklerinde bunun kapsamı “Türkiye’de öğrenim Gören Yabancı Uyruklu Öğrencilere İlişkin Kanun”a tabiler.

Seçim dönemlerde bahsedilen mültecilere vatandaşlık verildiğine ilişkin asılsız bilgiden de mutlaka bahsetmek gerek. Türkiye’de mülteci tanımlaması altında verilen Geçici Koruma Statüsü ve Uluslararası Koruma Statüsü kapalı statülerdir ve yasa bağlamında bu statülere geçiş yapmanın önü kapatılmıştır. 

Son olarak mültecilere para yardımı yapılıyor ya da maaş bağlanıyor gibi söylentilere baktığımız da yasal olarak da böyle bir uygulamanın olmadığı karşımıza çıkıyor. AB ve Türkiye arasında yapılan ve Türkiye’nin mültecileri kendi sınırları içerisinde tutma sözü verdiği anlaşmadaki para, iddia edildiği gibi mültecilere dağıtılmıyor ancak mülteci karşıtı nefreti körükleyenler o paranın akıbetinin asıl sorumlulardan değil, mültecilere sormayı tercih ediyor. Bu asılsız bilgilerin yukarıda bahsettiğimiz, mültecilerin karşı karşıya kaldıkları ayrımcılık ve şiddeti arttırdığı artık çıplak gözle bile görülebilen bir gerçek ne yazık ki.

HEVİ LGBTİ+ mültecilerle ilgili kitaplar ve raporlar yayımlıyor, danışma hattı hizmeti veriyor. Başka ne gibi çalışmalarınız var ve gelecekte neler yapmayı planlıyorsunuz? 

Danışma hattı hizmetimizi biraz açmamız gerektiğini düşünüyorum. Hukuki danışmanlık ve yine mülteci LGBTİ+’lar özelinde ücretsiz psikoterapi hizmeti veriyoruz (bunun sadece 2023 yılı için olduğunun altını çizelim). Bunlar dışında diğer derneklerde olduğu gibi akran danışmanlığı ve yönlendirme desteği sunuyoruz. Her yıl düzenlemeye çalıştığımız hem ülkedeki göç mevzuatı bilgilerini içeren hem de mülteci LGBTİ+’ların taleplerini dile getirebileceği sosyal haklar atölyeleri düzenliyoruz. Ayrıca mülteci LGBTİ+’larla sadece toplantı ve  atölyelerde bir araya gelmektense piknikler ve kendi kültürlerindeki özel günlerde etkinlikler düzenleyerek sosyalleşiyoruz. Çünkü çoğu zaman Türkiye’deki sivil toplum mültecilerin de insan olduğunu ve her insan gibi sosyalleşmeye ihtiyaçları olduğunu unutuyor. Bu elbette mültecilerin insani ihtiyaçlarının da olabileceğinin düşünülmemesiyle de bağlantılı bir durum.

HEVİ LGBTİ+ Derneği olarak mevcut danışmanlıklarımızın dışında mülteci LGBTİ+’larla çalışan kurumların da faydalanabileceği bir politika belgesi ve yönerge hazırlığımız sürüyor. Özellikle katmanlı ayrımcılık yaşayan mülteci LGBTİ+’larla çalışan Türkiyeli kurumların bu alanda çalışmalar yaparken koruma/güvenlik prosedürlerinin nasıl olması gerektiğine dair bu belge bu alanda yapılacak ilk çalışmalardan birisi olacak. Ayrıca mülteci LGBTİ+ aktivizminin görünür kılınması ve anaakımlaştırılması için mülteci komisyonumuzun çeşitli çalışmaları bulunmakta. Özellikle LGBTİ+ hareketi içerisinde daha görünür hale getirmek için çeşitli etkinlikler planlamaktayız. 

Son olarak LGBTİ+ topluluğu, mülteci lubunyaların hem hareketin hem de sosyal hayatın bir parçası olabilmesi için neyi daha iyi yapmalı? Önerileriniz neler olur?

Burada işin öznesi olan mülteci LGBTİ+’lara ses vermek ve onların da hareket içerisinde öz örgütlenme çalışmaları yapabilmeleri için alan açılması gerekiyor. Bu bağlamda 2021 yılında Mülteci LGBTİ+ Talepler Bildirgesi’ni yayımlamıştık. Yayınladığımız günden bugüne çok fazla bir değişim olmadığını üzülerek gözlemlemekteyiz. 

Mülteci LGBTİ+’lar kamusal alanda sürekli şiddete maruz kalıyorlar. Bu da örgütlenme çalışmalarından uzak durmalarınana neden oluyor. Yaşanılan bu şiddet sarmalı mülteci LGBTİ+’ların barınma, eğitim ve çalışma gibi temel haklara ulaşmalarına engel oluyor. Yaratılan bu yalnızlık ile mülteci LGBTİ+’lar derin yoksulluk, dil bariyeri, ırkçılık ve ayrımcılık ile yalnız başına mücadele etmek zorunda kalıyorlar.

Mülteci LGBTİ+’lar özelinde politikaları bulunmayan LGBTİ+ dernekleri, inisiyatifleri ve oluşumları mülteci LGBTİ+ kapsayıcı politikalar geliştirmeli, bu geliştirme sürecine mülteci LGBTİ+’ları da dahil etmeliler. Yine çok dilli yayınlar ile mülteci LGBTİ+’ların hareketin içerisinde yer alması sağlanmalı, hareket özelinde yaşanan gelişmelerde, sosyal politikalarda kendi sözünü söyleyebilir olmasının önünün açılması ve hareketin bir öznesi haline getirilmesi desteklenmeli.

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS”.

Author

  • Bawer

    Velvele Kurucu Yayın Yönetmeni, gazeteci, çevirmen, editör, LGBTİ+ ve göçmen hakları aktivisti.