14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerine ilişkin hazırladığımız “LGBTİ+’ların Seçimi” başlıklı dosyamızın ilk konuğu, çalışmalarını İstanbul’da sürdüren Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD).
Velvele editörlerinin sorularını SPoD Siyasal Katılım Alanından Zarife Akbulut ve Oğulcan Yediveren yanıtladı.
Derneğinizin seçim süreci için yaptığı hazırlıklar neler? Diğer LGBTİ+ dernekleriyle ve/veya STK’larla ya da siyasi partilerle ortak bir çalışma yürütecek misiniz? Derneğiniz bu konuda halihazırda neler yapıyor anlatabilir misiniz?
SPoD olarak kurulduğumuz günden bu yana siyasal katılım alanında sürdüğümüz çalışmalara (LGBTİ+ Siyasi Temsil ve Katılım Platformu, Yerel Seçimler Kampanyası, Mecliste LGBTİ+ Kampanyası, LGBTİ+ Dostu Belediyecilik Protokolü, Eşit Yurttaşlık Mücadelesinde LGBTİ+’ların Anayasal Talepleri) bu dönem de devam ediyoruz.
Bu çalışmalarda, siyasal katılım ile birlikte karar alma ve siyaset üretme alanlarında LGBTİ+’ların kapasitesini artırmak ve siyasi partilerin siyaset yapma biçimini LGBTİ+’ları kapsayacak şekilde dönüştürmek önceliğimiz.
Seçimlere, LGBTİ+‘lar gibi siyaset alanının dışına itilmiş herkesin seçmen ya da aday olarak katılacak olması demokratik bir işleyişin güçlendirilmesi için önemli. Bu nedenle seçimlerin adil, güvenli ve katılımcılığı esas alan demokratik bir biçimde geçmesi gerektiğini tüm siyasi taraflara hatırlatmak için #Kimseyigeridebırakmadan diyen kampanyamızı başlattık. Bu kampanya kapsamında LGBTİ+’ları siyasete katılmaya teşvik edeceğimiz aynı zamanda seçim öncesinde seçmen olmak için gerekli yasal yükümlülüklere ve LGBTİ+’ların sandıkta yaşayabileceği hak ihlallerine karşı sahip oldukları haklara dair bilgilendirici içerikler çıkacağız. Ayrıca, seçim gününe ilişkin LGBTİ+’ların başvurabileceği bir kriz koordinasyonu organize edebilmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Diğer yandan seçime katılan siyasi partilerin LGBTİ+ kapsayıcı politikalar geliştirmesini, LGBTİ+ haklarının sağlanması konusunda adımlar atmasını ve sosyal politikalardan LGBTİ+’ların eşit biçimde faydalanacakları taahhüdünü vermesini, LGBTİ+’ların ayrımcılığa uğramadan, açık kimlikleriyle siyasetin her kademesinde yer alması ve seçime yönelik taleplerimizi gündemleştirmek için bu kampanya ile birlikte kamuoyu gücünü de harekete geçirmeyi istiyoruz.
Şu ana kadarki seçim sürecinde ve gündeminde LGBTİ+’ların temsiliyeti, seslerinin duyulması ve yaşadıkları hak ihlalleri seçim gündemine ne kadar yer buluyor?
LGBTİ+’lar maalesef uzunca bir dönemdir kamuoyunda ve özellikle iktidar bloğu tarafında yer alan siyasi partilerce ayrımcılığa ve nefret söylemine maruz bırakılıyor. Onur Yürüyüşleri’nin yasaklandığı 2015 yılından beri ve daha sonra pandemi sürecinde LGBTİ+ kimliğine ve örgütlenmelerine yönelik saldırılar artarak devam etti, ediyor. Türkiye’de toplumsal muhalefetin itirazlarını örgütlediği sokak eylemleri, mitingler yasaklanırken, LGBTİ+’lara karşı iktidar destekli nefret yürüyüşleri düzenlendi. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na bu nefret ve hedef göstermenin tarafı bizzat bu makamlar oldu. Son olarak yaşadığımız 6 Şubat depremleri öncesi anayasa değişikliği tartışmalarında LGBTİ+’lar ‘sapkın akımlar’ olarak nitelendirilerek hedef gösterildi.
Bütün bu gelişmeler bu dönemde, iktidarın LGBTİ+ düşmanlığını nasıl beslediğini ve LGBTİ+’ların eşit özgür yurttaş olmaları karşısında nasıl bir tutum aldığını gösteriyor. Son dönemlerde Cumhur İttifakı’nı genişletme çabalarında da benzer tutum izlendiğini görüyoruz.
Seçimlerde, yarattıkları nefret söylemi ve LGBTİ+ düşmanlığı ile kendi kitlesini muhafaza etmeye, dini değerler adı altında insan haklarını yok saymaya ve tüm bu kutuplaştırma siyaseti ile biraz daha oy alabilme pahasına hakları ve yaşamları hedef haline getiriyor.
İktidar bloğu dışında yer alan Millet İttifakı’nın paylaştığı 240 sayfalık mutabakat metninde; neredeyse her konuda detaylara yer verilmişti fakat 9 ana, 75 alt başlık altında 2 bine yakın yeni düzenleme arasında LGBTİ+ haklarına dair açık veya örtük hiçbir ibare yer almadı. Ekonomik düzenlemeler ve cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği, ayrımcılık temelleri arasında sayılmazken, LGBTİ+ hakları, LGBTİ+’ların eşitliği, ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarına ilişkin politikalardan yoksun bir metin herkesi kapsayan bir metin olarak duyurulmuştu.
Her ne kadar geçtiğimiz yıl Kemal Kılıçdaroğlu imzalı billboardlarda “cinsel yönelim yasayla dezavantaj olmaktan çıkarılacak” yazılmış olsada, Cumhuriyet Halk Partisi resmi twitter hesabından diğer billboard sözleri paylaşılırken bu söz paylaşılmamıştı.
Muhalefet tarafında iktidarın saldırgan tutumunun aksine bir tutum var denilebilir. Fakat bu tutum insan haklarını savunan ve sahip çıkan bir tutum değil. Bazen kısık sesle, utana sıkıla söylenen bir sözün yaratılan bu korku ikliminde LGBTİ+’lara yeteceğini düşünen siyasi partilere sözümüz, LGBTİ+ varoluşu savunulmayacak bir kimlik değildir. LGBTİ+ hakları insan haklarıdır. Bunu görmezden gelmek de demokrasi, adalet ve eşitlik söylemine ters bir tutumdur. Gerçek demokratik eşitlik siyasi partilerin söz hakkıyla değil toplumsal tarafların eşit haklarıyla olur.
Bu seçimin tarihi önemini malum. Hem ülkenin kendisi hem de sivil toplumu için çok önemli bir eşik olduğunu söylemek yanlış olmaz. İktidarın LGBTİ+’lara açtığı savaş da sürüyorken, seçimin LGBTİ+’lar için ne anlam ifade ettiğini düşünüyorsunuz? Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katılma şartının LGBTİ+ derneklerinin kapatılması olduğunu da hatırlayarak soruyoruz bu soruyu: LGBTİ+ topluluğunu bekleyen senaryolar neler?
AKP-MHP hükümetinin LGBTİ+ karşıtlığı üzerinden ördüğü toplumsal cinsiyet karşıtı siyasetinin kadınlar ve LGBTİ+’lar üzerindeki en zararlı sonuçlarından biri İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemiz oldu. O dönem kadına karşı şiddeti önemseyen AKP içerisindeki ve tabanındaki kadınlara 6248 bir güvence olarak gösterildi. Buna paralel olarak KADEM gibi hükümete yakın kadın örgütleri LGBTİ+’ları dışarıda bırakan makbul bir kadınlık tanımı üzerinden kadın haklarını önemsedikleri yönünde propaganda yaptı. O dönem bu ayrım üzerinden AKP kendi tabanının tepkili kadınlarını İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması için ikna etti. Ancak, bugün AKP’nin Yeniden Refah Partisi ile yaptığı müzakerede dile getirilen LGBTİ+ derneklerinin kapatılması ve 6248’in kaldırılması gibi taleplere AKP’nin net bir hayır cevabı verememesinden anlıyoruz ki İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış sürecinde yaratıkları makbul kadın için tanımladıkları haklar o kadar da kırmızı çizgileri değilmiş. Bunu o gün de biliyorduk ancak bugün İstanbul Sözleşmesinden çıkmayı isteyen zihniyetin cis-hetero-patriyarkal sistemin bir yansıması olduğunu apaçık görüyoruz. Açıkçası AKP’nin ittifakı genişletme hamlesiyle yanaştığı partilerin temsil ettiği fikirlere bakacak olursak şunu söyleyebiliriz ki seçim yaklaştıkça asıl kavganın hangi fikirler arasında olduğu iyice ortaya çıktı ve suni gündemler rafa kalktı. Asıl kavga; işçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, Kürtler, çocuklar gibi halkın geniş kesimlerini dışlayarak, yok sayarak ve sömürerek kendisine saraylar dikenlerle özgürlük ve eşitlik için mücadele edenler arasındadır. Cumhur İttifakı seçimleri kazansın veya kazanmasın, LGBTİ+ dernekleri kapatılsın veya kapatılmasın kesin olan şu ki gelecek seçimle birlikte bu çelişki daha da keskinleşecek. Önümüzde vermemiz gereken tarihi bir mücadele var. Bu mücadelenin ilk adımının muhalefetin LGBTİ+ derneklerinin kapatılması talebine, yapılan nefret mitinglerine ve devlet yetkililerinin nefret söylemlerine açıktan karşı çıkması yani LGBTİ+’ları da kapsayan bir muhalefet yapmasını sağlamak olduğunu düşünüyoruz. Seçimlerden sonraki adım ise mücadeleyi daha da yükselterek AKP iktidarı süresince LGBTİ+’ların haklarına erişiminin önüne konulan engellerin kaldırılması ve güvence altına alınması için mücadele etmek olacak.
Derneğinizin adaylardan ve partilerden beklentileri neler? LGBTİ+’larla ilgili hangi konuların öne çıkarılmasını talep ediyorsunuz?
Seçimden önce milletvekili adaylarına LGBTİ+ hakları protokolü imzalatmak üzere bir çalışma yürüteceğiz. Bu protokolde en temelde milletvekili adaylarının siyaset yaparken ve görevlerini icra ederken LGBTİ+ haklarını görmezden gelmeyen ve ayrımcılıktan kaçınan bir tutum sergilemelerini talep ediyoruz. Bunu söylerken Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeleri referans gösteriyoruz. Seçimden sonra yapılması muhtemel anayasa ve kanunlarda LGBTİ+ kapsayıcı olması, LGBTİ+’ların adalete erişimini engelleyen yasaların değişmesi, devletin sağlık, eğitim, çalışma hayatı gibi alanlarda ürettiği sosyal politikaların LGBTİ+ kapsayıcı olması ve son olarak adayların üyesi oldukları partiler içerisinde LGBTİ+’ların siyasete katılımının önündeki engellerin kaldırılması için çalışmalar yürütmelerini talep ediyoruz. Buna ek olarak, adaylardan bu protokolü imzalayan LGBTİ+ dostu adaylarla hangi partiden olursa olsun LGBTİ+ hakları için işbirliği içinde çalışmalarını öneriyoruz.
Derneğiniz seçim sürecinde herhangi bir parti ya da adayla işbirliği yapacak mı? Seçimde aktif bir rol üstlenmek gibi bir planınız var mı? Adaylara taleplerinizi iletecek misiniz yoksa kendilerinin sizinle irtibat kurmasını mı tercih edeceksiniz?
Seçim çalışmalarında bir adayla ya da siyasi parti ile işbirliği yapmanın bazı ilkeleri olduğunu düşünüyoruz. Bu ilkelerin başında ayrımcılık yaratacak herhangi bir politikanın, söylemin sistematik savunucusu ve uygulayıcısı olmamak geliyor. LGBTİ+’ların özgürlüğü tek başına cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ayrımcılığının ortadan kaldırılmasına bağlı değil. Diğer ayrımcılık biçimleri; ırk, cinsiyet, inanç, inançsızlık gibi diğer ayrımcılık biçimlerinin de ortadan kaldırılmasıyla ancak bir özgürlükten ve demokrasiden söz edilebilir. Diğer bir yandan insan haklarını herhangi bir oy kaygısı nedeniyle ötelememiş olmak da önemli. Bu bakımdan aday olacak kişiler açısından bu ilke önemli. Ancak ne henüz böyle bir aday var ne de siyasi partiler böyle bir adaylık çalışması içerisinde olduklarını kamuoyuna açıktan deklare etti. O nedenle şimdiden bu konu hakkında erken bir yorum yapmak doğru olmayacaktır. Eğer ki LGBTİ+ hareketinin taleplerini, LGBTİ+ varoluşunu, haklarını seçim çalışmasının ana programı haline getirmiş bir siyasi parti ya da aday olursa bunu değerlendirmekten kaçınmayacağız.
Bir önceki sorunun cevabında bahsettiğimiz üzere adaylara talep iletme ve bu taleplerin taahhüt edilmesi yönünde bir çalışmamız olacak.
Türkiye’de LGBTİ+’ların siyasal katılım tarihine baktığımızda da toplumsal bir hareket olmadıkça siyasi partiler yüzlerini bu yöne dönmediği analiziyle karşılaşmak mümkün. Bugün her ne kadar toplumsal hareketlerin önemli bir bileşenini LGBTİ+’lar oluşturuyor olsada, giderek sağcılaşan ve otoriterleşen bir rejimin muhalefet alanlarına sirayet ettiğini bu nedenle özgürlükçü yaklaşımların ve gerçek sorunların politikasını yapmaktan geri durduğunu görüyoruz. Bunu şu nedenle söylüyorum, LGBTİ+ hareketi bir kimlik hareketi olmasının yanı sıra bir cinsel kurtuluş hareketi ve bunu bugün sağ muhafazakar bir siyaset atmosferinde tartışıp konuşmak mümkün olmaktan çıktı. O nedenle daha merkezi ve parlamenter siyaset yapan partiler bu derece kutuplaşan bir ortamda kendilerini LGBTİ+ haklarını savunamaz görüyor. Dahası bunu cesaret işi olarak görüyor ve kendi oy hesabı nedeniyle bu alandan uzak durmaya çalışıyor. Buradan bakınca siyasi partilerin bize gelmesini beklemek bu dönem açısından pek stratejik bir hamle olmaz. Daha çok bizim kendi taleplerimizi bu siyasal alanlara aktarmamız, oraları zorlamamız üzerine geçecek bir seçim dönemi olacak.

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS”.