The Harem of No One: Londra-İstanbul Arasındaki Lubunya Köprüsü

Biz Türkiyeli milenyallerin muzdarip olduğu bir durum var. Üniversitede ve aktivist ortamlarda tanıştığımız ömürlük dostlarımız Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar nedeniyle dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda. Benim arkadaş grubum da bu göçten nasibini alanlardan. Birçok yakın arkadaşım artık Londra’da yaşıyor, istediğim sıklıkta gidip göremesem de Londra’yı hep ikinci evim gibi hissediyorum bu nedenle. Orada olan biten her şey bir şekilde beni de etkiliyor, içine alıyor, heyecanlandırıyor. The Harem of No One (HoN) performans grubu da bunlardan biri. Yaptıkları işleri sosyal medyadan takip etmeye çalışsam da, elbette onların yanında, gece hayatının bir araya getirici sihrini uzaktan yaşayamayabiliyorum. Ancak Velvele okurları onları daha yakından tanısın, Londra’nın çoğu zaman kasvetli havasını renklendirişlerini, dayanışmamıza verdikleri desteği öğrensin istiyorum. Bu nedenle The Harem of No One’ın kurucuları Toby Kind ve Martha Barbra ile ufak bir söyleşi yaptım. Bu harika topluluğun işlerini sosyal medyadan takip etmeyi, Londra’daysanız etkinliklerinin bir parçası olma fırsatını kaçırmayın, gittiğiniz şovlarında dans ederken bir kadeh de benim için içmeyi unutmayın.

The Harem of No One nasıl ve neden ortaya çıktı? Aslında öğrenmek istediğim Londra gibi gece hayatıyla meşhur bir şehirde ne eksikti ve The Harem of No One olarak bunu nasıl tamamlıyorsunuz?

Toby: Ben İstanbul’dan Londra’ya taşındığımda tüm dünyada karantina yaşanıyordu ve gece hayatına veya performans dünyasına dair her yer İstanbul’da olduğu gibi burada da kapalıydı. Ben, Cake Mosq ile beraber Jöte Sosyete parti serisini organize ediyordum zaten. Buraya gelirken yaptığım planlardan biri yine etkinlikler, partiler organize etmeye devam etmekti, ancak Türkiyelilerle ilgili bir şey yapmak, HON gibi bir topluluk aklımda hiç yoktu. Buraya geldikten sonra bir göçmen olmanın gerçekliğiyle yüzleştim diyebilirim. Kendinizi üzerinize bir sürü yeni etiket yapışmış bir şekilde buluyorsunuz: göçmen, Türk, -inançlı olun veya olmayın- Müslüman, yabancı, Ortadoğulu vs… Bu ülkedeki geleceğimi düşünmeye çalışırken, bir yandan tüm bu etiketlere rağmen günlük hayata adapte olarak akıl sağlığımı korumaya ve huzurlu olmaya çalışırken buldum kendimi. İspanyolların, Polonyalıların ve birçok farklı topluluğun kendi geceleri, kendi kültürlerini queer tarzlarıyla yaşattıkları bir güvenli alanları vardı. Bizim de benzer bir gecemiz olabilir ve benzer şeyleri yaşayan bireyler olarak bir araya gelebiliriz diye düşündüm. Geçmişte İstanbul Queer Art Collective’in; Seda Ergül ve Tuna Erdem’in yine The Glory’de gerçekleştirdiği, Turkish Delight projesi var. Onların yaptıkları işler bizim için de yol gösterici oldu. Üzerimize yapıştırılmış tüm bu etiketleri, Avrupalıların oryantalist bakış açısını ve kendi kültürümüzün üzerimizde bıraktığı hem sorunlu hem de güçlendirici etkilerin hepsini bir kazanda kaynatacaktık. Kadınların sosyal hayattan izole edildiği, seks kölesine dönüştürüldüğü ve zorla kapatıldığı Harem’i bozduk ve başındaki toksik erkeği yok ettik ve “Hiç kimsenin Harem’i” doğdu; baskısız, kendi isteğiyle bir araya gelen, kendi rızasıyla ve istediği şekilde cinselliğini yaşayan, sürekli üreten ve kendini ifade eden lubunya ve kadınların alanı olsun istedik. Aslında ne kadar çok kişinin buna ihtiyacı olduğunu bence başladıktan sonra daha iyi anladık, hala da ilk kez etkinliklerimize gelen kişilerden bunu dile getirdiklerini duydukça doldurduğumuz boşluğun farkına yeniden varıyoruz. Gerçekten herkes bunu bekliyormuş da katıldıklarında belki o eksik olduğunu bilmedikleri şeyi buluyorlar gibi. Bu da bizi daha da cesaretlendiriyor tabii ki.

Martha: Benim açımdan Harem of No One’in ortaya çıkışı iki şeyle çok ilgili, biri etkinliği başlattığımız mekan olan The Glory, diğeri de Toby’nin Londra’ya taşınması. The Glory doğu Londra’da kültleşmiş kuir mekan. Bulunduğu mahalle Türkiyeli göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı, esnaflık yaptığı bir yer, hatta mekan tam olarak Süleymaniye Camisinin karşısında. Oldukça samimi bir ortamı olan bir yer. Ben bir süredir buraya göz dikmiştim açıkçası. Hem mekanı biraz renklendirmek gerekiyor diye düşünerek hem de mahallenin kompozisyonu ile arasındaki kopukluğun üzerine bir köprü inşa edebilmek için. Toby’nin Londra’ya taşınması benim için çok heyecan vericiydi. Kendisini ikna turlarım sırasında bunun hayalini kurmaya başlamıştık. Beraber ev arkadaşı oldugumuz Covid günlerinde takdir edersiniz ki üzerine kafa yormaya çok vaktimiz oldu. Ben hala bulduğumuz ismin ne kadar güzel olduğu düşüncesine saplanmış haldeyim ama konsepti oluştururken The Glory’nin de yönlendirmeleri oldu, onların da hakkını yemeyelim. Yine hak yememek adına, Harem of No One’i Toby ile beraber başlatmaktan gurur duyuyor olmakla beraber ilk etkinliğimizden sonra hayattaki önceliklerle ilgili diyebileceğimiz sebeplerle biraz daha arka planda Toby’i destekleyen, bir yandan da drag ve DJ performanslarıyla konuklarımızı eğlendirmeye çalıştığım bir role geçtiğimi belirtmek isterim. Ama tabii ana yüreği, hala yavrum gibi sevip öyle yaklaşıyorum.

The Harem of No One kimlerden oluşuyor? Sizle performans yapmak isteyenler size nasıl ulaşsın? (Bir arkadaşım için soruyorum 😉

Toby: O arkadaşını hemen sarmalayalım 🙂 Saymak gerekirse, ben ve Martha’nın dışında, Cazeleon, Darlink Dick, Tahini Molasses, Queen Döner, Shekerparé, Sissy Sis ve Zubupole kolektifin performans tarafındaki isimleri. Ayrıca Gizem Coşkun, Eda Sancaktar ve Bora McLewd de fotoğraf, video, sahne gibi alanlarda bize katılıyorlar. Her birimizin doğduğu yerler, Londra’ya geliş şekilleri ve kültürümüzle kurduğumuz bağlar çok farklı. Şarkı söyleyeni, pleybek yapanı, dans edeni, DJ’i derken herkes kendine ait farklı bir şey katıyor. Tek tek her birimizi ballandıra ballandıra anlatasım var ama bence bizi tanımak isteyenler Instagram sayfamız @haremofnoone‘ı didiklesinler. Hepimizin hesaplarına da oradan ulaşabilirler. Performans yapmak isteyenlere sahnemiz açık, DM’den bize yürüsünler 🙂

2021 senesindeki ilk etkinliğinizin tüm gelirini Türkiyeli drag sanatçılarına ve queer performansçılara ilettiniz. Londra’dan Türkiye’deki LGBTİ+ topluluğuyla dayanışmanın sizler için öneminden bahseder misiniz? 

Toby: Burada ben kendime çok fazla pay çıkartamıyorum çünkü bu etkinliği biz zaten onlarla beraber gerçekleştirdik. Biz aslında aracı olduk ve online bir sahne yarattık. Akış Ka, Anna Tholia, Cake Mosq, Çağlar Almendi, Florence K. Delight, KiKa, Kübra Uzun, Özlem Ünlü, Şevval Kılıç ve Dramaqueer Topluluğu’nu bir araya getirdik. Bize inanılmaz video performanslar gönderdiler. Bize sadece bu performansları bir gösteriye dönüştürmek ve bunu sunmak kaldı. Doğu Londra’nın en önemli queer eğlence ve gösteri mekanlarından The Glory ile ortaklık kurduk ve onların kabare salonundan canlı yayınladık bu partiyi. Gelirimiz beklentimizin üstündeydi ama aslında bence maddi destekten çok, tüm şartlara ve bulunduğumuz yerlerin uzaklığına rağmen böylesine bir sahnede bir araya gelebilmek motive etti herkesi. Maddi gücümüz sınırlı olsa bile birbirimizi destekleyerek baskıların ve şartların yarattığı sıkışmışlık hissini yalnız olmadığımızı hatırladıkça aşıyoruz. Biz de bu bağları kurdukça kendimiz de güçleniyoruz ve daha fazla üretmeye yöneliyoruz. Zaten dayanışma kelimesi burada çok iyi yerine oturuyor, her tarafın birbirinden destek aldığı bir varoluş.

Martha: Türkiye LGBTİ+ topluluğuyla dayanışmak bizim için bir tercih veya lütuf değil, çok doğal geliyor bize. Zaten olması gereken bir şey, çünkü biz de zaten manevi olarak onun içerisindeyiz. İçerisindeki zenginlikleri, yetenekleri ve bu alt kültür olarak beslendiğimiz değerleri buradaki herkes tanısın, farkına varsın istiyoruz. İki ülke arasında ekonomik bir dengesizlik ve maalesef büyük bir kur farkı da olduğundan dayanışmak için önemli bir fırsat da doğuyor. Sırf biz buradayız diye böyle bir fırsatımız var, bunu kullanmamız ve elimizden geleni yapmamız gerekiyor sonuçta beraber aynı amaç için mücadele ediyoruz.

2 Haziran 2022 Perşembe günü II. Elizabeth’in tahttaki 70. yılını kutlayan şehirde The Banned Pride (Yasak Ne Ayol) isimli bir parti yapacaksınız ve partinin geliri İstanbul Onur Haftası Komitesi’ne göndereceksiniz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? 

Toby: Biz o zamandan bu zamana birçok etkinlik gerçekleştirdik ve kendimizi burada çok güzel tanıttık. Artık Pride ayları başladı ve her kolektif kendi pride partilerini yapıyor. Biz de kendi Pride partimizi yaparken, 2015’ten beri komik bahanelerle “yasaklı” olan kendi onur yürüyüşümüzü anlatmak ve bir kez daha Türkiye LGBTQİA+ topluluğuyla bağ kurmak istedik. Aslında biraz da göstermek istediğimiz şey, nerede ve nasıl olursa olsun, yasaklara rağmen, birçok şekilde bir araya gelebileceğimizdi Ne kadar susturmaya, görünmez kılmaya çalışırlarsa sesimizi daha yüksek çıkarır, daha da görünür oluruz. Pride partileri burada şu an bayram havasında, hatta ticarileşmiş ve klişeleşmiş bile diyebiliriz. Ancak Pride’ın özü mücadeledir, direniştir. Biraz da buradaki LGBTQİA+ topluluğuna direnişin hala devam ettiğini hatırlatmak da istedik. Ne de şiirseldir ki geçtiğimiz günlerde İstanbul Onur Haftası da bu senenin temasını “Direniş” olarak belirlediğini duyurdu. Bu yüzden bu etkinliğin birçok açıdan yerini bulacağını düşünüyorum. İlk dayanışma etkinliğimizden bu yana da bir sene geçti, biraz da o ilk etkinliğimize atıf yapıyoruz denebilir. Gücümüz yeterse her sene bu dönemlerde benzer bir dayanışma etkinliği organize etmeyi planlıyoruz. Yine Instagram hesabımızdan daha fazla bilgiye ve bilet linkine ulaşabilirler. Etkinliğe gelemeyecek olsalar bile bilet alarak veya istedikleri miktarda bağış yaparak destek olabilirler. 

Martha: Londra’da Pride haftası tahmin edilebileceği gibi büyük şirketlerin dominasyonu altında geçiyor. Tabii ki de ilk başta kulağa hoş geliyor Onur Yürüyüşünde bu grupların, hatta kolluk güçlerinin yürüyüş içinde kendi temsiliyetleri ile var olması ama bir yandan da İngiltere sınıfsallığın çok bariz çizgiler çektiği, “ötekilerin” çok kolay anlaşılmadığı bir yer. 2005 yılından itibaren her yıl daha da büyüyen UK Black Pride (Birleşik Krallık Siyah Onur Haftası) etkinliği var tüm renkleri kapsayan bir etkinlik olarak. Bence bizim bu yıl yapmaya çalıştığımız da buradaki Türkiyeli topluluğun büyüklüğünü ve diğer grupların bu amaca olan sempatisini düşündüğümüzde sadece bir başlangıç seviyesinde. Ama büyük bir başlangıç, yanlış anlaşılmasın, etkinliğin olacağı mekanın kapasitesi bayağı yüksek, dolduracağımıza, orayı inleteceğimize dair hiç şüphem yok. Mekanı yakmayalım yeter.

The Harem of No One’ın birçok etkinlik yaptığını biliyorum. Bizi başka ne tip sürprizler bekliyor? 

Toby: Evet bizim etkinliklerimizin hiçbiri birbirine benzemiyor, ben bununla çok gurur duyuyorum. Her etkinlikle yeni bir tema ile geliyor ve kendi çizgimizi her seferinde bozup yeniden kuruyoruz. Bunu burada çok fazla yapan yok. Şu ana kadar Pavyon, Gazino, 90’s Legends, Queer Meyhane, Uncensored gibi temalar etrafına dolandık. Hem en beğenilen temaları yeniden ziyaret edeceğiz hem de yeni yeni temalar da gelecek. Yaptığımız işler çok güzel yerlere gidiyor ve işbirliği teklifleri de alıyoruz. İlk kez Lady Olé adında, Londra merkezli İspanyol lubunyaların altıncı doğum günü gecesinde konuk kolektif olarak yer aldık. Bir kaç işbirliği daha var ufukta, hiç beklenmedik kolektiflerle işler yapacağız. Önem verdiğimiz bir başka şey de kendi içimizdeki çeşitliliği korumak ve artırmak. Şu an çoğunlukla Türkçe konuşan bir kolektifiz ancak ilerleyen etkinliklerde burada da çeşitliliği artırmayı hedefliyoruz o yüzden yeni isimler yeni yüzler konuk olacaklar. Biraz daha büyüdüğümüzde ise ilk planımız Türkiye’deki lubunya performansçıları gösterilerimize konuk etmek.

Türkiye ve yurtdışındaki Velvele okuyucularına söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Toby: Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz.

Martha: Toby’e katılarak, dayanışma yaşatır diyorum. Bir de sefamız olsun tabii 🙂

2 Haziran’daki Partinin Detayları

Parti, Londra’daki Bethnal Green Working Men’s Club (a.k.a. BGWMC) adlı mekanda 2Haziran 2022 Perşembe gecesi, Kraliçe’nin tahtta 70.yılını kutlayacağı Jubilee tatil gününde gerçekleşecek. Gösteri, Londra’nın ünlü drag sanatçılarından Cazeleon tarafından sunulacak.

Şov yapacak diğer sanatçılar ise Darlink Dick, Martha Barbra, Queen Döner, Tahini

Molasses, Shekerparé ve Sissy Sis. Doğu Londra’nın queer gece hayatının en ikonik ve efsaneleşmiş DJ’i Grace Sands, kolektifin kurucusu Toby Kind ile beraber DJ kabininde olacak.

Etkinlikle ve nasıl destek olunabileceğiyle ilgili daha fazla bilgi için iletişim kurabileceğiniz email adresleri:

Toby Arin Ariman toby@destroyeverything.co.uk

Cazeleon cazeleon@gmail.com

2 Haziran günü gerçekleşecek etkinliğe bilet almak için tıklayınız.

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.

Author

1 Comment

Bir Cevap Yazın