Farklı Şahsiyetler, Benzer Yol Arayışları: Stas Mishchenko

Stanislav Mishchenko aslen Ukraynalı, şu anda Almanya’da yaşayan bir sanatçı ve aktivist. Yaptığı farklı çalışmalarla içinden farklı kişileri çıkarıp onları farklı şekillerde adlandırdığı için ismini çeşitli yerlerden duymuş olabilirsiniz: Stas Mishchenko, Mr Robokov, Squareplatz. Onunla kuir, göçmen ve sanatçı kimliklerinin kesişimselliği üzerine sohbet ederken konu bir metafor olarak havalimanlarına, kültür farklılıklarına, sesini kaybettikten sonra bir şarkıcı olarak kendini tekrar yaratma sürecine ve Ukrayna’nın şu anki LGBTİQA+ politikasına geldi. İki bölüm olarak yayımlayacağımız söyleşinin ilki aşağıda. Keyifli okumalar. 

Sezgin: Bazıları seni müzik grubu Squareplatz’tan tanıyor. Ayrıca 90’lardan ilhamla yapılan Yine Yeni Yeniden 90’lar podcast’inin müziği de sana ait ve benim birkaç şarkımın remixini de yaptın. Şimdi yeni projen ‘Mr. Robokov’ ile diğer yönlerini keşfediyoruz. Mr. Robokov’un kim olduğunu, ne hikâyeler anlattığını ve bu müziği bizlerle paylaşmak için neden yeni bir karakter yaratmak istediğini anlatmak ister misin? 

Stas: Bence her sanatçının farklı yönleri ve bakış açıları vardır. Ancak bir sanatçının ismini duyar duymaz o ismi daha önce gördüğünüz ve duyduğunuz işleriyle özdeşleştiriyorsunuz ve eğer imgeler örtüşmezse seyircinin kafası karışıyor. Bu ayrıca sanatınızı kataloglama ve vasıflandırma yoludur. Bu yüzden benim yaklaşımım bu; iştigal ettiğim farklı hikâyeler ve sanat türleri için farklı isimler almak. Mesela gerçek adım olan Stas (ya da Stanislav) Mishchenko ile fotoğraf sanatıyla ve iş birlikleriyle/ortak işlerle uğraşıyorum. Squareplatz adı ile de 90’lardan esinlenen pop dans müziği yapıyoruz. Belki tamamen farklı bir müzik bestelemek istesem bunu başka bir isim altında yaparım. Buradaki şahsiyet, yani Mr. Robokov ise, kendi hayatından hikâyeleri 80’lerden esinlenen synthpop ve dans müziği şeklinde anlatan gey ve kuir bir erkek. 

Çıkış şarkın olarak neden My Boy’u seçtin? Özel bir hikâyesi var gibi hissediyorum. Eğer varsa bizimle paylaşmak ister misin?

Mr. Robokov’un genel olarak hikayeleri çok şahsi. Bu hikayeler; daha geniş anlamda “aşk şarkıları” dediğim ve şahsi hikâye ve deneyimlerime dayanan hikayelere odaklı. Çok özel bir erkekle uzak mesafe ilişkim vardı, erkeğin ismi Conrad’di, heyecanlıydı, dramatikti ve bazen can yakıcıydı. Yine de hikâyenin mutlu bir sonu var. Şimdi birkaç yıldır evli ve mutluyuz.  Mr. Robokov ismi de biz daha flörtleşirken Conrad’in icat ettiği bir şeydi. Mr. Robokov gerçek bir soyadı ya da anlamı olan bir şey değil; Conrad öyle kafasından uydurdu çünkü kulağa Doğu Avrupalı bir sanatçı veya genç ve zeki bir erkek ismi gibi geldi. “Robot” kelimesine çok benzese de genel olarak kulağa aşırı el işi synth popumsu geliyor 🙂 Ben de çok sevdiğim 80’lerden nostaljik ilhamla şarkıları bestelerken bu takma isim birden aklıma geldi ve bestelerimle mükemmel bir uyum yakaladı. Diğer önemli husus ise sesim. 15 yıl önce boğazımdan ameliyat oldum ve bazı komplikasyonlar yaşadım; sonrasında sesimi tamamen kaybettim. Konuşma yetimin büyük kısmını geri kazanabildim ama şarkı söylediğim sesim mahvoldu.  

Bu olaydan önce şarkı söylemek benim için kendimi ifade etmenin çok önemli bir parçasıydı. O yüzden Mr. Robokov projesinde kendi sesim olsun istedim. Ancak açıkça duyuluyor ki sesim çatlak, kırık ve aşırı autotune’lu. Eski kayıtlarımdan kelimeler toplayarak cümleleri bir araya getirdim ve bu da bariz bir şekilde kaydı yapaylaştırdı. Ben de bu konuda dürüstüm. Bence sesim hikayemin ayrılmaz bir parçası ve robotik tonlama Mr. Robokov’a mükemmel uydu.  

Böylece Mr. Robokov benim için; aşk hikayeme ve diğer deneyimlerime bir daha dönüp bakmanın, bunları tekrar yaşamanın ve ihtiyacım olduğunda bunu bir terapi gibi kullanmanın bir yolu oldu. Ayrıca başka kuirlerin de bu projeden kendilerine dair bir şeyler bulabilmelerini istiyorum. Deneyimlerimin şahsi olduğunu ama eşsiz olmadığını ve birçok insana hitap edebileceğini düşünüyorum. Kuirlerin kuirler için yaptığı çok fazla şarkı yok; anca onuncu dinleyişten sonra anlayabildiğin renkli metaforlarla kuirliği maskelemeyen dolambaçsız, basit sözlerle yani. Bazen şarkılardaki bu gizemli dil gerekli ve değerli de ama ben kendi gerçekliğimi doğrudan, utanmadan ya da çekinmeden anlatmak istiyorum.

Şarkının hikayesi çoğu kişiye tanıdık gelecek çünkü şarkı sevdiğin kişiye bir havalimanında (veya otobüste, tren istasyonunda, limanda; size hangisi uyuyorsa.) veda etmeye dair. Birçok kişinin böyle bir his yaşadığına ve bu hissi bildiğine inanıyorum. Ve bu da benim için ilişkimizin o aşamasının temasıydı; vedalaştığımız için yıkılmak ama onun geri geleceğini ve iyi olacağımızı da bilmek… 

Stanislav Mishchenko & Sezgin İnceel

Şarkıdaki havalimanı/uçak teması bizi bir şekilde biraz hüzünlendiriyor ve düşündürüyor. Bana göçmen olmadan önce havalimanlarının sevdiğim yerler olduğunu hatırlatıyor. Şimdiyse biraz “arada kalmış olmanın yeri” gibi geliyorlar bana. Sence uçaklar/havalimanları kuir kişilerin yolculukları için nasıl bir metafor olabilir? 

Kesinlikle; havalimanları için durum her zaman böyle. Havalimanları size yeni ya da tanıdık bir şey getiriyor ama bir yandan da ne burada ne orada olabiliyorlar. Bu arada havalimanları ve kuirler hakkında konuşmak… İkisi bence birbiriyle oldukça ilişkili. Eğer heteroseksüel bir ilişkiniz varsa havalimanında sevdiklerinizle vedalaşırken ağlamak ve onları öpmekte bir sorun yoktur. Ancak görünür bir şekilde kuirseniz ve Türkiye veya Ukrayna gibi bir ülkedeyseniz duygularınızı saklamaya, meslektaşınızı ya da arkadaşınızı yolluyor gibi rol yapmaya zorlanıyorsunuz.  

Yani havalimanları bir anlamda bastırılmış duyguların da yeri. Neyse ki Almanya’da durum daha farklı. Bu duyguları dışa vurmak kamusal ve yasal olarak kabul edilebilen bir şey. Yani bu arada kalmış olarak adlandırdığımız yerlerin gerçekte coğrafik olarak nerede oldukları hala gayet belli. 

Sen aslında Kiev, Ukraynalısın ama şu an Almanya’da yaşıyorsun. Bu yolculuk nasıl gerçekleşti? Hem göçmen hem kuir biri olarak hayattaki bu kesişimleri nasıl deneyimliyorsun?

Yani bilirsin; hem ayrıcalıklı hem de ayrımcılığa uğramış hissediyorum kesinlikle. Tamamen gerçekçi olmak gerekirse şu an oldukça büyük ve çoğunlukla kuir dostu olan Münih şehrinde yaşıyorum. Beyazım ve görsel olarak yöre halkına çok iyi uyuyorum. Alman vatandaşı biriyle evliyim, kalıcı oturma iznim var ve gelecekte Alman vatandaşlığına geçmeyi düşünüyorum. Sağlık sistemine, vergi sistemine vs. entegreyim. Ancak bunların çoğuna kocam sayesinde sahibim. Eğer buraya tek başına gelmiş olsaydım oturma izni almak, arayabileceğim birilerini ve nitelikli bir iş bulmak başta olmak üzere tüm bunları halledebilmek çok daha zor olurdu.  

Alman bürokrasisi pek iyi anılmaz ama bunun biraz abartıldığı için böyle olduğunu söylemek zorundayım. Evet çok fazla şart var ama hepsi yazılı, düzenlenmiş ve önceden kestirilebilir şeyler. Bu yüzden biraz sizin çaba göstermeniz gerekiyor. Ukrayna’da olanın aksine, Almanya’da eğer A, B, C’yi yaparsanız sonuca ulaşacağınızı biliyorsunuz. Almancası mükemmel olmayan yabancılar için elbette ki bu çetin bir mücadele. Hatta ana dili Almanca olan çoğu kişi için bile öyle!Genel olarak buradaki insanları Ukrayna’dakilere kıyasla kibar, özenli ve açık fikirli buluyorum. Burada “Willkommenskultur” denen bir misafirperverlik kültürü var ve çoğu kişi buna uygun davranıyor. Ben Türkiye’ye hiç gitmedim ama Türkiyelilerin bu kültürü misafirperver bulacağını hiç sanmıyorum. O yüzden Almanya’yı sıcakkanlılık açısından ülkelerimiz Türkiye ve Ukrayna arasında bir yerde varsayalım 😊 Almanların dürüstlüğünü seviyorum. Bence Almanlar hayatlarına yeni birilerini alma konusunda daha çekingen. Burada ismen tanıdığın çok fazla kişi olabilir ama arkadaş edinmek daha zordur. Bu konuda yarı şaka yarı gerçek “Senin kendi arkadaşların yok mu?” deyişi vardır. Bir diğer konu da Münih’teki LGBTİQA+ topluluğunun oldukça güçlü, sesi gür ve iyi örgütlenmiş olması. Münih şehri de oldukça güvenli; caddede yürürken kocamın elini tutaktan çekinmem; komşularımıza, arkadaşlarımıza ve meslektaşlarımıza da tamamen açığız. Bu harika bir his; bizi özgürleştiriyor ve öz güvenimizi arttırıyor. İşte bu yüzden Ukrayna’dan ayrılırken yaşadığım tüm sıkıntılara ve tüm kaybettiklerime değdi. Bununla beraber söylemeliyim ki; arkadaki sürücü, aşk hikayem ve kocam olmasaydı, göç etmeyi pek de düşünmezdim.   

Mr. Robokov
Spotify
Instagram

Squareplatz
Spotify
Instagram

Sezgin İnceel
Spotify
Instagram
Facebook

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.

Authors

  • Sezgin İnceel
  • Ezgi Epifani

    Ezgi Epifani 1991 yılında İstanbul'da doğmuştur. 2009 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden; 2020 yılında ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü'nün Psikoloji bölümünden mezun olmuştur. Şu an Başkent Üniversitesi'nde Sosyal Psikoloji yüksek lisansına devam etmektedir. Beden Olumlama Hareketi ve Beden Politikaları üzerine birçok platformda sunum yapmıştır. 2016'dan itibaren kendi blogunda yayınlamaya başladığı çevirilerinin yanı sıra KAOS GL'de, 5Harfliler'de, Regl Hikayeleri ve TabuKamu'da, Cinsel Şiddet Destek Sistemi Nerede?'de çevirileri yayınlanmaya devam etmektedir. Kesişimsel feminizm, LGBTİAQ+, Beden Ayıplama, Sağlamcılık, Irkçılık, Cinsiyetçilik ve Siyaset Psikolojisi üzerine okumayı ve çeviri yapmayı sever. Kuir feminist ve cinsiyet uyumsuzdur. 

1 Comment

Bir Cevap Yazın