Melike Şahin’in Konserlerinde Bana Yaptığı Ters Köşeler

I. Hasret

Ben Melike Şahin yazmaya oturunca kalbimin defterlerini açıyorum. Müziğini analiz etmeye çalışınca sendeliyorum; konu gurbete, aşka, hayata geliyor. Yaklaşık bir buçuk sene önce Velvele’ye yazdığım yazı o kadar çok eşe dosta Melike Şahin dinlerken “Ya İlker’e bir mesaj atayım, o çok seviyor kendisini” dedirtti ki, sanatçının önlenemez yükselişi, özellikle Türkiye’de yaşayan arkadaşlarımla yaptığım çevrimiçi sohbetleri baştan sona çiçeklendirdi. 12 senedir ayrı ülkelerde yaşadığımız için arkadaşlarımın çoğu artık “Keşke burada olsan, şu sofrada birlikte otursak” gibi iç çektiren cümleler kurmaktan vazgeçti. Ancak konu Melike Şahin olunca, bu kural sıklıkla çiğneniyor. Yazının yayımlanmasından bugüne dek geçen sürede de, kurdukları keşke’li cümlelerin başında “Melike Şahin’in konseri varmış, keşke seninle gitsek” geldi. Arkadaşlara cevap olarak genelde “Ne güzel olurdu” diyip hayatıma devam etmiş gibi yaptım, üzüldüğümü onlara belli etmedim. 

Son bir senede yolum iş nedeniyle defalarca İstanbul’a düşse de bir türlü bir Melike Şahin konserine denk gelemedim; arkadaşlarla bu gayet özel derdimiz büyüdü de büyüdü. 2022 kışında çıkan Merhem: İlk Konserler albümü yaralarımı sarıp bana iyi gelse de, hasretimi dindirmedi. Öyle ki bu merhem tutmaz hasreti evim dediğim şehirden uzak yaşamanın bedellerinden biri olarak kabul edip, bu defteri kapatmaya hazırlanıyordum. Ancak Melike Şahin’in derdoluğun yeni şairi ve solisti olduğu evrenin bana ufak bir kıyağı varmış. Bu sonbahardaki Türkiye ziyaretimde bir değil, iki konserine denk geldim. İzmir Fuar Açıkhava Tiyatrosu’ndaki konsere gitmek için biletimi aldım, iş yoğunluğuna rağmen beni bir Melike Şahin konserine götürmeyi kendine görev edinmiş arkadaşım Eylem’le de İstanbul Bomontiada’daki Beats by Girlz Türkiye Festivali’nin açılış konserine gitmek için sözleştik. Diva Bebe’nin huzuruna iki defa, iki farklı evimde çıkacaktım. 

II. Çocukluğa dönmek

İzmir’de alt orta sınıf olma gerçeğini bir türlü kabullenemeyen bir ailede büyürken yazlık sitelerinde amansız aşklar yaşamak yerine sıcaktan eridiğim, sıkıntıdan patladığım yaz aylarının benim için en önemli günleri İzmir Fuar Açıkhava Tiyatrosu’nda gittiğimiz konserlerdi. Genelde bir konsere gidebilirdik ve bu konser mutlaka ama mutlaka Sezen Aksu konseri olurdu.

Sezen Aksu, 90’larda İzmir’in Göztepe, Karşıyaka gibi semtlerinde büyüyen çocukların sadece sahnede veya radyoda dinlediği, televizyonda izlediği birisi değildi. Çok fazla arkadaşımın annesi, teyzesi, halası lafı geldiğinde Sezen Aksu’yla gençken yollarının kesişmesini anlatırdı. Sezen Aksu’nun annesinin öğrencisi olan mı istersiniz, yoksa Minik Serçe’yle aynı otobüsle okula giden mi? Köprü’yü inleten balkon konserlerini dinlediğini söyleyen insanlarla da tanıştım, az daha zorlasa Sezen Aksu’yla akraba çıkacak “aile tarihi uzmanlarıyla” da. Sezen Aksu’yla annelerimizin, teyzelerimizin kurdukları bu bağ sanırım kendi kuşaklarından çıkan bir pop yıldızının kutlanmasıydı. Fuar Açıkhava’yı Firuze, Geri Dön veya Masum Değiliz’le inleten bir şarkıcının içlerinden biri olmasının sevinciydi.

Serin bir İzmir akşamı Fuar Açıkhava Tiyatrosu’nda Melike Şahin’i Sezen Aksu’yu tekrar tekrar izlediğim sahnede izlerken, vaktin bizim kuşağa geldiğine aydım. Melike Şahin bizim kuşağın Sezen Aksu’sudur demiyorum, bu tip benzetmelerin gereksiz olduğuna inananlardanım. Ancak konser boyunca onun bizim bir arkadaşımızın liseden ya da üniversiteden arkadaşı olması veya ortak tanıdığımız birinin bir partide saatlerce Melike Şahin’in gitaristinin kuzeniyle muhabbet etmesi gibi hikayelerin beni bulup durması yüzümde müstehzi bir gülümsemeye neden oldu. Yazdığı şarkıları ezberlememiz bize yetmiyordu, onun bizden biri olduğunu herkes birbirine anlatıyordu. Bunun sıcaklığıyla ısındım konser boyunca, çocukluğumdaki efsanelerin bugünkü anlatıcısı ben oluyordum artık. 

Konser çıkışında bu kuşaklararası tekerrür eden tarihin Türkiye sınırları içerisinde biz lubunyalara nasip olmayan/oldurulmayan bir yanıyla karşı karşıya geldim. Melike Şahin’i dinlemeye gelen biz yaşlarda kimi çiftler konsere çocuklarını getirmişlerdi. İzmirli arkadaşlarla birbirimize sorduğumuz “Sezen Aksu’nun ağzına sinek kaçan konserde sen de mi vardın?” “Tarkan’ın saatlerce geç çıktığı için sahnenin pet şişeyle kaplandığı konseri hatırlıyor musun?” ya da “Teoman’ın 2000 senesinde verdiği konserde büfelerin orda ağlayanlardan biri de sen miydin?” gibi soruların bundan birkaç on yıl sonra -yine yeni yeniden- sorulacağını hayal ettim. Her şeyin bu kadar hızlı değiştiği bir yerde müziğe dair bir şeylerin aynı kalabileceğini düşünmek insana kendini güvende hissettiriyor garip bir şekilde. 

Çocukluğumdaki konserlerle bu Melike Şahin konseri arasındaki benzerlikler bitti sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Şu zamana kadar gittiğim her açıkhava konserinde yaşanan kimi olay ve durumlar bu konserde de oldu: her yere buram buram patlamış mısır kokusu yine yayıldı, biletleri numaralı satılan bir konserde neden çıktığı bilinmez yer kavgaları yine çıktı, hem sanatçıyı hem de dinleyicileri cringe okyanuslarında boğan “hadi artık şu şarkıyı söyle” diye bağıran o toksik adam yine sahneye emirler yağdırdı ve İzmirliler sanatçı 10 dakikacık geç kalınca başlattıkları o protesto alkışını Melike Şahin’e de dinletti. Diğer durumları değiştiremem, ama İzmirliler, lafım size: Konserlerde azıcık geç kalan şarkıcıları protesto etme isteğinizi başka alanlara kaydırsaydınız şimdi belki de… Neyse, siz konuyu biliyorsunuz. 

Melike Şahin’i İzmir’de dinlemek sıcacık bir eve dönüştü. Ancak bizde yalan yok, bir an Firuze’yi söyleyecek diye ödüm koptu, çünkü ne de olsa Firuze’nin Fuar Açıkhava’daki kraliçesi benim için belliydi. Ancak Melike Şahin bana bir ters köşe yaptı ve ‘97 Eurovision şarkısı Dinle’yi söyledi. Hayranlığıma hayranlık katarak dinledim. Bu şarkıyla bana bizim kuşaktan olduğunu bir kere de kendisi anlatıyordu adeta. 

III. Bağıra çağıra Dön Ne Olur’u söylemek

İzmir konseri bana Melike Şahin’in milenyallere yakınlığını anlatmıştı. Bomontiada’da verdiği ücretsiz Beats by Girlz Türkiye Festivali’nin açılış konseri de bana izleyicisinin çeşitliliğini gösterdi. Milenyaller olarak istediğimiz onu kadar sahiplenelim, kendisinin çok sağlam bir genç dinleyici kitlesi de var. Tüm şarkıları ezbere söyleyip, açtıkları canlı yayınlarla arkadaşlarına dinleten bu kitle arasında saatlerce ayakta konser dinlerken iş yoğunluğuna rağmen beni bir Melike Şahin konserine götürmeyi kendine görev edinmiş arkadaşım Eylem ve ben biraz zorlanmadık değil. Ancak bizi bekleyen esas imtihan Melike Şahin’in Dön Ne Olur cover’ıydı. 

1999 senesinin son günlerinde kırmızı kemik çerçeve gözlükleriyle kameralar önüne geçen Ebru Gündeş’in, yeni albümünün çıkış şarkısı Dön Ne Olur’u gazetecilere dinletirken beyin kanaması geçirip çalışma arkadaşlarının kollarına yığılması biz 90’lar çocuklarını derinden sarsan olaylarından biridir. Acımasız magazin dünyasının acaba bir albüm satış düzmecesi mi?, diye sorgulama cüretini gösterdiği bu elim olay beynimize her saniyesiyle o kadar kazınmış ki, Melike Şahin “Dön Ne Olur’u söyleyeceğiz” dediği anda Eylem’le birbirimize bakıp aynı anda “kırmızı kemik çerçeveli gözlükler” diye bağırdık. Etrafımızdaki gençler “bunlar ne diyor?” diye bize baka dursun, şarkıyı -en azından bizim etrafımızda- kelimesi kelimesine ezbere söyleyen bir tek biz vardık. Melike Şahin bu sefer de ters köşe yapmıştı: o bizdendi, ama biz hiç etraftakilerden değildik. 

Dertlerinizi yaşarken yanınıza Melike Şahin şarkıları almanın kimi getirileri ve götürüleri var, ters köşeler de bu anlarda yaşanıyor. Bazen derdoluktan boğulurken acınızın Kilitli Kapılar Açılsa’ya mı yoksa Miras’a mı daha yakıştığını kavrayamayabiliyorsunuz. Veya bazen Melike Şahin’in bir şarkıyı siz söyleyin diye yazdığını sanıyorsunuz, ama bir bakıyorsunuz, aslında şarkıda isyan edilen siz olmuşsunuz. Mesela çıktığından beri Uykumun Boynunu Bükme’yi hep uykusunun boynu bükülen olarak mırıldanırken, kendinizi gecenin bir yarısı E-5’te son sürat giden bir takside bulduğunuzda, (birilerinin) uykularının boynunu büken o şerefsizin kendiniz olduğunuzla yüzleşebiliyorsunuz. Melike Şahin’i canlı ya da kasetten dinlemeniz fark etmiyor, hayatın farklı süreçlerinde, farklı rollerinde, farklı acılarında her şeyi ters yüz ettiğinizde de, o size eşlik edebiliyor. 

İşte bu yüzden, gidebiliyorsanız bir Melike Şahin konserine mutlaka gidin. Hayatınızın önemli dönüm noktalarında size yarenlik eden kadına bir geceliğine de olsa kanlı canlı eşlik etmek kendinize dair çok şey anlatabiliyor. Sonra bir bakmışsınız, kalbinizin defterleri yine şiirlerle, şarkılarla dolmuş. 

Author