Am I Hideous?

Hastanede tahlil sonuçlarını doktora göstermeyi beklerken bir yandan da sonuçları inceliyorum. Her şey yolunda gibi görünüyor. Anti HIV kısmında sonuçlar için laboratuvar ile görüşülmesi gerekmektedir yazıyor. Daha önce negatif yazıyordu, şimdi neden böyle bir şey yazıyor ki diyorum. En azından pozitif yazmıyor diye kendimi teselli etmeye çalışıyorum. Doktordan önce Google’a danışıyorum, tatmin edici bir cevap alamıyorum. Ama bunun pozitif demek olduğunu içten içe biliyorum. Doktorum çok iyi bir kadın; girer girmez kocaman bir gülümsemeyle karşılıyor, karşısına oturuyorum. Sonuçlara bakarken yüzündeki gülümseme yavaşça kayboluyor. O açıklamaya çalışırken ben dolu gözlerle evet ve hayır gibi kısa cevaplar veriyorum. Doktorun sesi artık çok uzaktan geliyor. Dışarı çıkıyorum, hastane içerisinde doktorun verdiği görevleri bir robot edasıyla tamamlıyorum. Evet, bu beni öldürmeyecek, herkesle aynı uzunlukta bir hayat yaşayacağım, bir süre sonra B=B (Belirlenemeyen=Bulaştırmayan) olacağım ve hayatım ve beden sağlığım eskisi gibi devam edecek… Bunların hepsini biliyorum ama… ama insanları tanıyorum. Bunu ailemden gizlemem gerekecek çünkü HIV = İBNE denklemi zihinlere çivi yazısı gibi kazınmış, ifşa olmak istemiyorum. Arkadaşlarımdan gizlemem gerekecek çünkü onlar için dedikodu malzemesi olacağım. Partnerlerimden gizlemem gerekecek çünkü öğrendiklerinde bulaştırıcı olup olmadığımla ilgilenmeyecekler, psikolojik veya fiziksel şiddete uğramam çok olası. Ve en acısı, hiçbir zaman bir sevgilim olmayacak. Çünkü ben iğrenç hastalıklı bir yaratığım tüm dünyanın gözünde. İbne olduğum yetmiyormuş gibi bir de AIDS’liyim (insanlar “HIV’le yaşayan” demeyecek çoğunlukla). 

Aklımda bunlar dönüp dururken bir yandan da keşke kanser falan olsaydım, en azından etrafımda beni destekleyen birileri olurdu diye düşünmeden de edemiyorum. E5 karayolunun kenarına oturup açık olduğum iki arkadaşımı arıyorum. İkisi de kilometrelerce uzakta ama bunu paylaşmazsam saatli bir bomba gibi infilak etmekten korkuyorum. Saatler sonra, belki de saatler gibi gelen dakikalar sonra yerimden kalkıp otobüse biniyor, teyzemlere, eve dönüyorum. Kimse hiçbir şeyden şüphelenmiyor. Ve benim yıllarca saklayacağım bir şeyim daha oluyor.

Sonraki haftalar yine tek başına hastane hastane dolaşmakla geçiyor. İlk ilaçlarımı alıyorum ve üç yıl boyunca gizli gizli içiyorum. Kutunun dışındaki etiketi koparıyorum, yakalanırsam uydurabileceğim milyonlarca hastalık var. Yeter ki HIV olmasın.

Başından sonuna kadar hiç ağlamıyorum, normalde de kolay kolay ağlamam zaten. Öfkeleniyorum, neden ben diye yüzlerce kez soruyorum. Seks hayatımın başlamasının üzerinden henüz daha aylar geçmişken neden ben? Üç beş yıl sonra olsa olmaz mıydı? Sonra kendime kızıyorum neden korunmadın diye. O güne kadar çoğu ilişkide rıza inşası, manipülasyon, cinsel şiddet yaşadığımın farkında değilim; bunların ne olduğunu dahi bilmiyorum. Belki de hayatımdan vazgeçtiğim için umursamıyorum korunmayı. Karşı tarafa bırakıyorum bu kararı. 

Sonra, ama çok sonra, bunun bir piyangodan farksız olduğunu fark ediyorum. Yüz tane bilet alsanız da, bir tane bilet alsanız da piyango tek bir bilete çıkıyor. Kendimi suçlamayı ve kendimden iğrenmeyi bırakmak yıllar alıyor ve zaman zaman tamamen bırakamadığım su yüzüne çıkıyor. Herkesin suçlusun dediği yerde suçsuz olduğunu fark etmek zaman alıyor. 

Mesela, cinsel sağlık eğitimi bu derece ayıp sayılmasaydı, koruyucu önlemlere ücretsiz ulaşabilseydik, PEP-PrEP tedavileri ücretsiz ve ulaşılabilir olsaydı, bu derece şiddetli bir HIVfobi olmasaydı ve insanlar çekinmeden test yaptırabilseydi HIV+ olur muydum? Çok büyük ihtimalle olmazdım. Yani bu durum benden daha büyük bir şeyin parçası. Devletin ve toplumun sorumsuzluğunun faturasını yine devlete ve topluma ben ödüyorum.

ART ilaçlarının büyük çoğunluğunu tek bir ilaç şirketi üretmeseydi ve bu ilaçlar şirketin -bir iki istisna ilaç dışında- sattığı tek ilaç grubu olmasaydı, bu ilaçlar dünyanın en pahalı ilaçlarından olmasaydı, HIV için aşı geliştirme çalışmalarına ayrılan bütçeler bu kadar az olmasaydı ben HIV+ olur muydum? Cevabı biliyorsunuz.

Ben “HIV kurbanı” değilim, uzun yıllardır iyi anlaşıyoruz. Ben toplumun, devletin ve kapitalizmin kurbanıyım. Ve ne yazık ki en büyük canavar da toplum. Tekrar tekrar kurban edip üzerimde tepinmeye doymuyor. Toplum kan istiyor. Faşizmin hayaleti aramızda dolaşıyor. Zihinlerimizdeki hapishanelere sadece azınlık milletler atılmıyor; azınlık varoluşlar, cinsel kimlik olarak, bedensel ve zihinsel olarak toplum standartlarınca “eksik” görülenler… eksik görülen herkes bundan nasibini alıyor. İşin garibi, bu hapsedilmesi gerekenler (!) listesinde adı olanlar da kendi aralarında hiyerarşi kurup hapis içinde hapis yaratıyor. Bazılarımız iç içe onlarca kez hapsedilmiş buluyor kendini. İşte ben de onlardan biriyim. 

Gizlenseydim, saklansaydım, sesimi çıkarmasaydım belki bir kez daha hapsedilmezdim. Ama yapamadım, susacak kadar güçlü değildim, konuştukça bir tuğla, yazdıkça iki tuğla koydular yeni hapishanemin duvarına. Önce dedikodular başladı, sonra haberi duyan ellerini ovuşturarak ötekine koştu ve sizin göremeyeceğiniz, yalnızca benim gördüğüm bir duvar oluştu etrafımda. Yeni hapishanem hayırlı olsundu artık.

Ve artık ilan ediyorum, duyduk duymadık demeyin a dostlar! Yeni bir hapishanem var benim! Sizlerin desteği olmasaydı bu kadar hızlı inşa edilemezdi! Doğru ya, siz de sapına kadar bu toplumun parçasısınız! Şimdi gönül rahatlığıyla dedikodu yapabilirsiniz, nasıl olsa kendimi ifşa ettim değil mi? Aman duymayan kalmasın, Kaf Dağının ardına da haber uçurun! Sonra nasıl olsa Egemen Bağış edasıyla Twitter aktivizmine devam edersiniz ve günahlarınız “affolur”. Politik kavgalarınızda argüman olarak kullanırsınız, mention’larda zihinsel orgazmlar yaşarsınız. Sonra da yine bildiğinizi yapmaya devam edersiniz. Ama şunu da unutmayın, takındığınız her ikiyüzlü tavır, başka bir konuda size yapılan ikiyüzlülük olarak dönüyor (That’s karma bitch!). Bu ikiyüzlülük sarmalından çıkmak için çabalamadıkça birbirimizi örseleyip duruyoruz. Üç ay önce yaptığımız fobinin, herhangi bir özeleştiri ya da özür olmaksızın üç ay sonra aktivizmini yapmak hiç mi rahatsızlık vermiyor sahi? Aslında vermeli. Uykularımızı kaçırmalı. Tersi durumda HIVle yaşayan bir lubunya, bir HIV aktivisti olarak böyle bir aktivizm bana daha da kötü hissettiriyor.

Bu yazıyı aktivizm adına yazmadım, onu daha önce yapmıştım, yediğim Müslüman lubunya linci kadar ilginizi çekmedi maalesef. Kimseye bir şey anlatma gibi bir derdim yok bu yazıda. HIV’le yaşayan bir lubunya olarak her HIV konusu gündeme geldiğinde hissettiklerimi yazdım. Ne için peki? Benim gibi hisseden HIV’le yaşayan diğer lubunyalar için.

Yeni tanı almış veya üzerinden çok zaman geçirmiş olabilirsin. Kendini suçlamış, iğrenç bulmuş, ağlamış, yıkılmış, yalnız hissetmiş olabilirsin; bunların hepsi normal. Bu süreçte insan en büyük fobiyi kendine yapıyor çünkü. Sana da bana da öğretilen bu, kendimizi sevmemiz öğretilmemiş ne yazık ki. Kendinden nefret etmekte yine özgürsün, kendini yine suçlayabilirsin ama HIV’le yaşadığın için değil. Sana bunları hissettiren tek zincirli bir RNA virüsü değil, insanlar. En azından bu tip insanları hayatından çıkararak işe başlayabilirsin. Biliyorum zor olacak ama seni yargılamadan, sen olduğun için seven ve bunu sana bir lütufmuş gibi hissettirmeyen, sana kurbanmışsın gibi acıyarak yaklaşmayan arkadaşlar, partnerler, yoldaşlar bulacaksın. Evet, bazen yalnız hissedeceksin, bazen gerçekten de yalnız kalacaksın ama unutma ki yanlış değilsin. Bunu kendine her zaman hatırlat.

Ve yazımı HIV’le yaşayan lubunya sanatçı Oliver Sim’in geçtiğimiz günlerde yayınlanan ve bu yazıyı yazmamda büyük ilham kaynağı olan Hideous şarkısından sözlerle bitiriyorum: 

Radical honesty
Might set me free
If it makes me hideous
Been living with HIV
Since seventeen
Am I hideous?”

“Radikal dürüstlük

Beni özgürleştirebilir
Eğer beni iğrençleştiriyorsa
HIV ile yaşıyor olmak
On yedi yaşından beri
Ben iğrenç miyim?”
(Çeviri: Bawer Murmur)


Görseller: Keith Haring

Türkiye’de yaşayan HIV Pozitiflerin 2021 Yılında Maruz Bırakıldıkları Hak İhlalleri Raporu

HIV ve AIDS nedir?

Belirlenemeyen = Bulaştırmayan nedir?

Pozitif Yaşam Danışma Hattı: 0 216 418 10 61
Hafta içi hergün 10:00- 18:00 saatleri arasında bizi arayabilirsiniz.

Mülteci Danışma Hattı: 0 850 888 05 39

Kimlik bilgilerinizi vermeden ve ücretsiz HIV testi yaptırabileceğiniz merkezler

Author