Emrah Gökmen: Dersim’den Berlin’e, Geçmişten Geleceğe

Emrah Gökmen’le 2010 yılında, Berlin Kreuzberg’de yaşadığı evinin önünde tanıştık. Ortak bir arkadaşımız aracılığıyla bir araya gelmiştik. Saatlerce binanın önünde oturup çekirdek çitledik, sohbet ettik. Ne onun albüm projesi ne Velvele fikri vardı ortada henüz. O tarihten itibaren sayısız kez bir araya geldik, onu birçok etkinlikte dinleme şansım oldu. Ellerimizde büyüdü desem yalan olmaz (halalık mood on). Epeydir heyecanla anlattığı albüm projesinden haberdardım, merakla da bekliyordum. O yaprak gibi titreyen halinden bugüne çok zaman geçti, onun Dersim-Berlin arasında kurduğu köprünün altından da çok sular aktı  ve o albüm nihayet yol aldı. Onun profesyonel müzik kariyerinin ilk röportajını yapmak da bana nasip oldu. Böyle uzun tanışıklıkların, dostlukların böyle güzel yanları oluyor haliyle.

Sözü daha fazla uzatmadan, taktime geçeyim:

Hanımlar, beyler, enbiler… Huzurlarınızda Emrah Gökmen! 

Seninle yeni tanışacaklar için biraz kendinden bahseder misin?

Öncelikle bu ilk söyleşim. Bu nedenle çok çok teşekkür ederim Bawer’ciğim hem sana hem de Velvele’ye.

Ben Emrah Gökmen. 1988 yılında Dersim’de doğdum. Çocukluğum dilin, kültürün ve neredeyse yaşamın yasaklığı olduğu 90’larda Dersim’de geçti. 2005’te Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin konservatuar bölümünde müzik öğrenimi görmek için İstanbul’a geldim. Eğitimime bir süre devam etsem de ne yazık ki tamamlayamadım ve 2009’da Berlin serüvenim başladı. 2021’de Berlin Sanat Üniversitesi’nin güzel sanatlar bölümünden mezun oldum. 

Şarkı söylemeye ne zaman başladın? Bunun profesyonel bir iş olarak yapmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?

Hayatımın herhangi bir noktasında verdiğim bir karar değildi açıkcası. Klişe olacak ama çocukluğumdan beri şarkı söylemeyi -her ne kadar insanlar pek sevmese de- çok sevdim. Lise bitince düğünlerde, türkü barlarda ve bazı konserlerde isimsiz, amatör bir müzisyen olarak sahne almaya başladım. Böyle böyle hobim bir işe dönüşmeye başlamış oldu. Bitiremesem de eğitimini de almıştım ve Berlin’e taşındıktan sonra artık profesyonel olarak bu işi yapmaya karar verdim. 

13 yıldır Berlin’de yaşıyorsun. Bir queer bir göçmen olarak hem seni hem de sanatını nasıl etkiledi bu şehir ve deneyimler? 

Her şey sınıfsal olsa da, burası birçok yönden kendini geliştirmeyi veya gerçekleştirmeyi kolaylaştıran bir şehir. Hayatımda ilk kez kendimle baş başa kaldığım yer de Berlin. Dayanışma ruhu ve kültürü de çok canlı ancak hiçbir şey altın tepside sunulmuyor. Hele ki göçmensen. Mesela, 13 yıllık deneyimim üstüne şunu çok net söyleyebilirim, her şeyi tekrar baştan yaşayacaksın deseler, “nein danke* canım” der reddederim. Çünkü Berlin’deki hayat insanların sandığı ya da yansıtılan kadar eğlenceli ve kolay değil. Bunu en iyi beyaz olmayan göçmenler bilir. 

Berlin, disiplin, istikrar ve sabır gibi konularda duyguları sık değişen bir şehir. Gidip gelen, sürekli değişen bir ruh hali. Bu nedenle burada yaşayan herkese ruhsal stabilizasyonlar diliyorum. Zira hepimizin ihtiyacı var.

Berlin, tüm bu bohemliği, “özgürlükleri” ve alternatifliğiyle insanı içine çekse de derin düşüncelere de daldırıyor. Özellikle her gün daha da artan hayat pahalılığı, yükselen ev kiraları, ırkçılık ve uzun, bitmek bilmeyen kış aylarıyla pek de sıcak kanlı, şefkatli bir yer değil. Ama %100 uyum sağlayamasan da öyle ya da böyle, düşe kalka, yuvarlana ede bir parçası oluyorsun şehrin de toplumun da. Berlin beni de içine aldı, yoğurdu, değiştirdi, büyüttü. Sanatımı da keza… Birçok açıdan başka birine dönüşmemde sanatımı geliştirmemde rolü büyük bu şehrin. Buradaki çok çeşitlilik insanı ister istemez kimlik olgusuna daha çok itiyor (ya da belki yaklaştırıyor demeliyim). Benim nerden geldiğim, kim olduğum evde bırakıp çıkabileceğim bir şey değil. Tüm bunlar seninle her yere geliyor, sen nerdeysen onlar da orada kök salıyor, şekilleniyor. Berlin bana, kişisel olanın politik olduğunu hatırlatıp, sanatın, dayanışmanın ve mücadelelerin birlikteliğinin önemini kavramama yardımcı oldu. Bende hakkı büyük 🙂 

Berlin’de sayısız dayanışma konserinde sahne aldın, eylemlerde türkülerini, şarkılarını söyledin. Oralardan albüme seni getiren yolculuk hakkında neler söylemek istersin?

Toplumsal içerikli, derdi, meramı olan şarkılar zengin bir beslenme kaynağı benim için. Direnişi ve umudu o kadar güçlü iletiyor ki müzik… Enternasyonal mücadele ve çeşitlilikten, çokkültürlülükten ve kesişimsellikten güç alan, eşitlikçi, ırkçılığa hayır diyen ve birlikteliği önceleyen bir toplum fikrini savunan biri olarak, tüm bunlara olan inancımı diri tutuyor. Eylemlerde şarkı söylerken, bazen geçmişin izlerinde bugünü, bugünde geçmişi görüyorum. Şarkı söylemek aynı zamanda unutmamanın da bir yolu bana kalırsa. O yüzden bu albümü, bugünün gerçekliğinde var etmek istedim, çünkü seçtiğim şarkıların birer tarihleri ve anıları var. 

İlk teklin, senden yıllardır dinlediğimiz anonim bir türkü, O Yar Gelir geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Çok heyecanlıydın. Nasıl tepkiler aldın? Nasıl hissediyorsun?

İlk olarak yaptığım müziğin, yorumladığım şarkıların/türkülerin bir yerlerde, birilerinde karşılık buluyor olması beni ziyadesiyle mutlu etti, ediyor. Klibe de şarkıya da ilgi beklediğimin üstündeydi. Çok güzel geri dönüşler aldım insanlardan. Bu yolculukta beni yalnız bırakmayan, desteğini esirgemeyen herkese çok teşekkür ediyorum sizin aracılığınızla. Mutlu ve yeni şarkılar, projeler için daha motiveyim sayelerinde. 

O Yar Gelir’den iki hafta sonra Türkiye devrimci mücadele tarihinin hafızası sayılacak eserlerinden biri olan Şişli Meydanı’nda Üç Kız’ı yayımladın. Dört türkü cover’ı daha yolda sanıyorum (söyleşiyi edit ettiğim sırada albümün üçüncü türküsü Bağışla Beni de dijital platformlarda yerini aldı). Profesyonel yolculuğuna türkülerle çıkmaya nasıl karar verdin? Seçtiğin eserlerin senin için özel hikayeleri var mı yoksa tamamen tesadüf mü oldu bu seçimler? 

Evet, Şişli Meydanı’nda Üç Kız geçtiğimiz günlerde çıktı. Bestesi Ruhi Su’ya ait, klasik ancak gerçekliğini bugün de koruyan bir eser. Türkiye’nin mühim bir protest müzik tarihi var. Emekçilerin, ezilen sınıfların içinden geçtiği zorluklara karşı bestelenmiş o kadar çok direniş şarkıları var ki… Bu eseri seçmem elbette tesadüf değil. Tercihlerim bizi biz yapan şeyler.

Bugünün dünyası neoliberal politikaları açlıktan, sefaletten, doğal kaynakları tüketmekten, faşizmden ve savaştan başka bir şey sunmuyor. Bu anlamda, ucunda tarih, sanat, kültür, sosyolojiyle, hafızayla bağı olan, yaşanmışlıkları anlatan eserlerin hem icra eden hem de onu dinleyenler tarafından bilinmesi, sahiplenilmesi, hatırlanması o yaşanmışlığın öznelerine, tanıklarına, hayatta kalanlarına bir çeşit saygı duruşu gibi geliyor bana. Albümümdeki eserlerin tümü geçmişin izlerini taşıyan türküler. Değerlerini fark edip, yeniden yorumlayarak çoğaltmak istedim. Ruhi Su “Türküler canlı birer varlıktır. Çağın gereklerine göre yol bulup dilimize düşüyorlar” demiş. Bu sözleri bugün hala güncelliğini koruyor bana kalırsa.

Berlin merkezli Gloss Musik ile çalışıyorsun. Uzun yıllar amatör olarak çalıştıktan sonra daha profesyonel bir dünyaya girmek nasıl hissettirdi? 

Çok sevinçliyim dürüst olmak gerekirse (aman nazar değmesin!!!). İşin maddi boyutundan çok manevi tatmini çok daha büyük. Çok fazla şey hissediyorum ancak henüz bunları anlamdıracak zamanım olmadı doğrusu.

Albümün başlangıcından sonuna kadar, bütün yasal izinlerin alınması, yazışmalar da dahil, tür gözetmeksizin, Türkiye’nin müziğini yayımlayan Gloss Musik ailesine ve bana desteklerinden dolayı tüm dostlarıma ve elbette dinleyicilerime teşekkürler. 

Dinleyicileri neler bekliyor? Sırada neler var?

Albümdeki şarkıları yayımlamaya devam edeceğim arka arkaya. Toplumsal içerikli deyişler ve bir de bir düet var proje aşamasında. O nedenle stay tuned hevalsular! 

*Nein danke: Hayır teşekkürler (Almanca)

Fotoğraflar ve kapak tasarımları: Göksu Baysal

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.

Author

  • Bawer

    Velvele Kurucu Yayın Yönetmeni, gazeteci, çevirmen, editör, LGBTİ+ ve göçmen hakları aktivisti.

Bir Cevap Yazın