Deniz Erkaradağ Heyecan Verici İlk Romanı Ellerin Ellerimde’yi Anlatıyor

Deniz Erkaradağ’ı, Helin Jignore ile birlikte yazdığı “dear john” isimli şiirini Yeryüzü Ağacı’nda yayımladığımızda tanımaya başladım sanıyordum. Ancak daha sonra fark ettim ki Deniz’le yollarımız ilk olarak severek dinlediğim podcast’lerin birinde kesişmiş. Sonra İstanbul Onur Haftası için düzenlediğimiz çevrimiçi şiir etkinliğinde karşılaştık; yazılar, şiirler hakkında konuşup laflarken aynı şehirde birbirimize denk gelirsek buluşalım dedik. Bu yaz İstanbul Temmuz sıcağıyla kavrulurken bir araya geldik, harika bir sohbet ettik ve ben o zamanlar daha yeni çıkmış olan romanı Ellerin Ellerimde’yi yazarına imzalatabildim. O gün laf lafı açarken fark ettik ki bizim Deniz’le hayatlarımız farklı zamanlarda da olsa aynı şehirde büyürken veya aynı okullara giderken de teğet geçmiş. Hal böyle olunca dedim ki Deniz’le bir söyleşide bir araya gelip edebiyat üzerine konuşsak ne güzel olur, kim bilir başka hangi sürprizlerle karşılaşırız. Bu yaz Beşiktaş’ta sözleştiğimiz gibi bu söyleşiyi kısa mektuplar üzerinden yaptık. 

Velvele’ye yeniden hoş geldin Deniz. Bu söyleşiye hemen Ellerin Ellerimde’ye duyduğum hayranlıkla başlamak istiyorum. Üç defa okuyup, üç defa hayran kaldığım bir kitap oldu. İşin güzel yanı kitabı bazen içinden çıkamadığım yataklarda ve bazen yüzlerce kez aynısını yapmama rağmen limana vardığımda neyle karşılaşacağımı bilmediğim vapur yolculuklarında okudum, belki o yüzden bağlandım Handan ve Meral’in hikayesine. Biraz anlatsana, nasıl ortaya çıktı Ellerin Ellerimde?

Çok teşekkür ederim İlker. Söylediklerine utanmakla beraber yazdıklarımın birine ulaşmasının heyecanını hissediyorum. Kitabı yazmanın hatta genel olarak yazmamın amacının birilerine dokunmaya çalışmak olduğunu söylemek isterim. Evden çıkışa, vapura binmeye, biriyle buluşmaya cesaret edebilmek de bir bakıma yazmaya cesaret edebilmekle başlıyor. Bir roman yazmaya girişmeden önce de ilk adımı atabilmek öyküler yazmaya başlayarak oldu. Ellerin Ellerimde de ilk olarak yalnızca iki bölümlük bir öyküydü. Bu hikâyeyi paylaştığım dostların da teşvikiyle kafamda küçük bir roman hayal etmeye başladım. Kuir bir yazarın yazdığı lezbiyen bir aşk romanı okumayı hep arzuluyordum.

Ellerin Ellerimde yazın türleri arasında gidip gelen bir roman. Bu nedenle romanın ortaya çıkışının yine farklı türler arasında olması beni hiç şaşırtmadı açıkçası. Kitabı detaylı konuşmaya geçmeden okurlarımız seni biraz daha tanısın istiyorum. Romanından bahsediyoruz ama seni Velvele’de daha önce Helin Jignore ile yazdığın şiirle konuk ettik. Profesyonel hayatında çeviri yaptığını biliyorum. Kuir edebiyat üzerine denemelerin de var. Farklı türler arasında gidip gelen bir şair-yazar olarak bir eserini bitirdiğine ne zaman kanaat getiriyorsun? Ellerin Ellerimde’nin bittiğini anladığın ana dönmeni rica edeceğim. Romanın bittiğine, artık seninle yaratım ilişkisinin sonlandığına nasıl karar verdin?   

Evet, benim için okuduğum türlerde olmadığı gibi yazdığım türlerde de sınır yok, becerebildiğim her şeye el atmak istiyorum. Onun dışında neredeyse on yıldır da geçimimi medya sektörü için çeviriler yaparak sağlıyorum, birkaç yıldır da edebi çevirilere başladım. Her gün düzgün cümleler kurmaya çalışmak kendi yazımda da beni terbiye ediyor. Ben sadelikten yana bir yaratım sürecinden geçiyorum, gereksiz fazlalıkları budamaya çalışıyorum. Ellerin Ellerimde‘nin şimdiki son bölümünden sonrası vardı mesela, içime sinmediği için kestim 🙂 Artık devam edemeyeceğimi anladığımda, elimdeki metnin tam olduğunu hissettiğimde daha fazla uzamaması gerektiğini düşünüyorum. Kimine kısa gelebilir tabii ama benim daha özlü bir metin yaratma çabam var.

Ne yalan söyleyeyim, kitabın tam o noktada bitmesi beni yerimden zıplattı, o yüzden benim okuma zevkim için kesinlikle yerinde bir karar olmuş diyebilirim. Bunu konuşmaya başlamamız iyi oldu çünkü kitaba birlikte bakalım istiyorum seninle. Ellerin Ellerimde’nin ele aldığı konulardan bir tanesi de “çocukluk denince akla gelen o sonsuz an parçası.” Çocukluğa dair düşündüğüm iki şey var, birincisinden başlamak istiyorum sormaya. Queer çocukların diğer herkesten farklı bir çocukluk geçirmesi ve bunun hayatlarına yayılan bir farkındalık getirmesi gibi bir durum var. Ellerin Ellerimde’nin hikayesi içerisinde senin bir yazar olarak çocukluğa verdiğin önemini biraz açabilir misin?

Ellerin Ellerimde‘nin kahramanları çocukluktan beri toplum dışı olmuş kişiler, ancak toplum dışına itilme nedenleri ‘hemcinslerine’ olan aşkları ya da bu aşkın yasaklanması değil. Onları çemberin dışına iten şey daha temel ve büyük bir sorun.

Cinsiyet kalıpları ve onlardan (bizden) beklenen davranışlar var, kız gibi olmadıklarında bir sorun yaşıyorlar, erkek olmak istemiyorlar. Bu sıkışmışlığın adını koyamadığımızda da bu iç sıkıntısının nedeninin queer bir uyumsuzluk olduğunu ileri yaşlarda seçilmiş ailemizi kurduktan sonra anlayabiliyoruz. Tam da dediğin gibi bu çok erkenden yaşadığımız bir farkındalık, bunun yüzünden ya da bu sayede dünyaya hep farklı bakıyoruz.

Hikayede bu sıkışmışlığın yanında bir de karakterlere çevreleri tarafından empoze edilen büyüyememişlik de var diye okudum. Bizler queerler olarak ailelerimizin gözünde onların ‘büyümek’ olarak adlandırdığı mihenk taşlarını onlara yaşatmadığımız için; yani telli duvaklı gelinliklerle, askere giderken hakiler içinde veya hayallerindeki torunlarının şatafatlı doğum günü partilerinde çekilmiş fotoğrafları onlara vermediğimiz için sanki ebeveynlerimizin gözünde hiç büyümüyoruz. Kitaptan biraz uzaklaşma riski olsa da sana da sormak istedim, çocukluklarımızı geri getirip yetişkinliğimizde onları onarmamızın imkanı var mıdır? Bu sorgulama ve yüzleşmede sence queer edebiyatın yeri ne olmalıdır?

Bunu hiç bilmeden nasıl sorduğuna hâlâ akıl sır erdiremiyorum, eminim okuyanlar da kür diyecektir, bir süredir üzerinde çalıştığım ve ne zaman biteceğini bilemediğim bir projemin konusu tam da bu. Çok fazla anlatıp sürprizini bozmak istemem ama kitabın yazılma amacı gelecekten geçmişe gidip çocukluğu onarmak; yani ne diyebilirim, sanırım aramızda kozmik bir bağ var : ) Biraz geniş düşününce, belki de her edebiyat eseri kişinin kendi travmalarını yönetmek, içini deşmek, çözmek gayesiyle yazılıyordur. Queer edebiyat deyince aklıma gelen birçok eserde de yazarın çocukluğuna dönüp ilk travmalarıyla yüzleştiğini görüyorum.

Kozmik bağ bence de var, en azından lütfen olsun diyorum. Kitabı defalarca okuduktan sonra aklıma gelen bir şeydi ve bu fikri devam ettirecek olman beni gerçekten çok heyecanlandırdı. Projenin bitişini sabırsızlıkla bekliyorum bu durumda. Peki Ellerin Ellerimde’ye geri dönersek… Kitabın büyük çoğunluğunu bir kendi kendine konuşma olarak okudum. Önemli bir şeyi yaparken ya da hayatımızı değiştirecek bir kararı alırken kendi kendimize konuşuyoruz. İnsanın kendine söyledikleri neden bu kadar önemli?

Fikirlerin dile gelirken oluştuğunu düşünenlerdenim. Bu yüzden de kendi kendine konuşmak, yazmak da sözlerin belirmesini sağlıyor. Kimi zaman başka yazarları okusak, başka sanat eserleriyle kafa dağıtmaya çalışsak da aslında hiç susmayan, sonsuz ama duyulması da bir o kadar zor bir iç sesimiz var, kendimizi bulabilmemiz için ona kulak vermemiz gerekiyor. Bunun da yolu herkese bir anlığına kulağımızı kapatıp kağıt kalemi almak!

İşte tam bu noktada Ellerin Ellerimde’nin yaptığı en iyi şeylerden birisi olan iç sesi yazıya dökerken onun başka insanlar tarafından anlaşılacak bir hale getirmek öne çıkıyor. Bu kitabın queer olmak, çocukluk, beklentiler, bilinmezlikler gibi temalarının yanında bir de böyle önemli bir dilsel derinliği var. Sözü aşka getirmek de istiyorum. “Ya çoktan tuzağa düştüysek / bizi aşkla kandırıyorlarsa?” beytinin yanında duralım biraz. Defalarca okudum bu beyiti. Etrafa bakındım. Ellerim titredi biraz. İnsanlığın aşkla imtihanını düşündüm. Sence aşkı neden sorgulamalıyız?  

Heteronormatif düzenin bize yarattığı bir dayatma var. Depresyonda mısın, hayatının aşkını bul ve oradan çık. Bir kurtarıcı gelecek, seni kurtaracak, ruh eşini bulacaksın vb. İnsanların tek başına yaşadığı ve bir çift (ya da ikiden büyük çokluklar <3) oluşturmadan önce kendi başına yaşadığı sorunları çözmesi yerine başka bir sorunlu insanla birleşip devasa bir toksiklik yaratmasını teşvik eden kültürel bir aşk bombardımanı altında yaşıyoruz. Bu yüzden de Ellerin Ellerimde‘yi yazarken sorunların çözümünün aşk olmadığı bir hikâye yaratmak istedim. 

O kadar yerinde bir tespit ki bu yaptığın. Ben edebiyatın yanında popüler televizyon ve müzikle de çok ilgilendiğim için bunun örneklerini insan ilişkilerine ek olarak, oralarda da çok görüyorum. Sorunların çözümünün aşka yüklenmesi yapısal engelleri veya bireysel sorumlulukları görmezden geliyor sanki. Belki bazen arkadaşımızdır bizim problemimizi çözen veya okuduğumuz bir kitaptır, terapistimizle kurduğumuz ilişkidir. Aşk her şeyi, herkesi iyileştirmek zorunda değil ki. Son sorumun cevabını biraz çıtlatmıştın aslında önceki cevaplarında ama yine de sormak istiyorum. Ellerin Ellerimde’den sonra okuyucuların olarak bizi ne bekliyor? Şu an üzerinde çalıştığın projelerden çok hangi konuları yazarak düşünüyorsun, onu merak ediyorum.  

Güzel bir soru : ) Kendime dışarıdan baktığımda gördüğümü sandığım şey üzerine düşünüyorum. Kimlik, dil ve içine sıkıştığımız duvarlar hakkında yazma planlarım var. Fantastik diyarlar, henüz kurulmamış köyler, komplo teorileri, çocukluk anıları ve masallar arasında gidip geliyorum. Dünyanın sonuyla eski çağlar arasında gidip gelen öyküler yazmak istiyorum.

Bu cevap beni nasıl heyecanlandırdı, anlatamam. Eminim Velvele okuyucuları da tarihin iki ucundan seslenecek bu öyküleri heyecanla bekleyecektir. Bize vakit ayırdığın için çok teşekkür ederim Deniz. Yeni dizelerde, öykülerde buluşmak üzere. 

Güzel sözlerin ve bana sayfa ayırdığınız için çok çok teşekkür ederim. Ben de yeni dizelerde, öykülerde buluşmayı temenni ediyorum.

Deniz Erkaradağ kimdir?

Deniz Erkaradağ, 1989 Alsancak İzmir doğumlu. İstanbul’da yaşıyor. Sık sık şehrin sokaklarında yürüyor, yazıyor, çiziyor ve düşünüyor. Hayal kurmayı ve dans etmeyi seviyor, daha çok okuyabilmek için kendine iyi bakıyor.

2007 yılında Bornova Anadolu Lisesi’nden, 2012’de İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun oldu. Hâlen Anadolu Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı üzerine ikinci lisansını yapıyor. 2011 yılında Lambdaİstanbul gönüllüsü olarak başladığı aktivizm serüvenine devam ediyor.

2012’den beri profesyonel olarak çevirmenlik yapıyor. Altyazı ve dublaj yerelleştirmesi uzmanı. İngilizceden, Çigi Düşler Yayınevi için William Gibson’ın Archangel, April Yayıncılık için Intan Paramaditha’nın The Wandering ve Avni Doshi’nin Burnt Sugar adlı kitaplarını; Fransızcadan, Uyurgezer Kitap için Jo Witek’in Y’a pas de héros dans ma famille! adlı kitabını Türkçeleştirdi.

Kayıp Rıhtım Öykü Seçkisi’nde öyküleri, çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. Şiir ve şiirsel öykü/roman yazmayı sürdürüyor. Daha fazla kuir hikâye okumak ve yazmak istiyor. Ellerin Ellerimde ilk kitabı.

Ellerin Ellerimde’yi Türkiye’de Kitap Yurdu’ndan, Avrupa’da Kitap Avrupa sitesinden temin edebilirsiniz.

Kitabın Künyesi
Kitap Adı: Ellerin Ellerimde & geçişsizlik
Yazar: Deniz Erkaradağ
Yayıncı: OBİÇİM YAYINLAR
Seri: Kitap/Edebiyat/Roman (yerli)
Baskı: 1
Baskı Tarihi: Haziran 2021

Ellerin Ellerimde, Handan ve Meral’in mesajlaşmalarıyla başlıyor. Nihayet buluşmalarının ardından yaşanan aşk, mutlu sondan öte, birbiri sayesinde kendini keşfedişin hikâyesi.  

“Yetiştim sana. Turuncu bir günün tan
kızıllığında. Eriyip biten günler üzerinde
oturuyorum. Uçları batıyor ama
bakışlarım ileride. Bakıyorum beni
bekleyen geleceğe.”

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.

Author

2 Comments

Bir Cevap Yazın