İyisin Tabiğğğ

Mertcan Karakuş a.k.a. Zakkum Kök

Deniz Seki’yi çok severdim. İlk albümü Hiç Kimse Değilim’in çıkış parçası Ahmet, Türkiye’nin her bir şeyi Sezen’e ait olsa da albüme adını veren şarkı, pop tarihimizin tozlu raflarına gömülmüş Destur Çek ve asıl kopuşların yaşandığı Kop Gel Günahlarından Yıldız Tilbe’nindir. Yanlış hatırlamıyorsam (Fatih Erkoç da olabilir, emin değilim) kendisi Yıldız Tilbe’den şarkı alan ilk şarkıcıdır. Sonrasında çıkardığı albümlerde çoğunlukla kendi yaptığı şarkıları seslendirmiştir. Sadece müzik icra etmez, müzik üretir de. Genele mugayir bir kadındır. Zaten bu aykırılığı hem resmi, hem gayriresmi bekçiler tarafından cezalandırılmış, evli bir adamla açık bir ilişki yaşadığı için (kağıt üzerindeki sebep bu değildir ama bu olduğunu hepimiz biliriz) ibretialem olsun diye hapse atılmıştır. Başına getirilenleri karşılayış biçimi sağlamdır, inkarcı değildir. Bizzat kendimin yazıp yönettiği, karşı tarafın ruhunun bile duymadığı, açılış jeneriği Bir Çapkına Yangınım’la akıp, kapanışında Sevdim Sevilmedim (Mete Özgencil, kalp, ben) çalan, korku/dram/bilim kurgu türündeki kırık gönül maceralarım sırasında bana eşlik etmiştir bir dolu şarkısı: Ağlamak Yok, Sana Sığınıyorum, klibindeki Okan Bayülgen imzasına rağmen Yakamoz, Sahici, Masal (Üzüm Bar’da Zakkum ve masaların üstüne çıkmalı geceler), Sakinim…               

Yonca Evcimik’i severdim. Çocukluğu 90’lara rastgelen çoğu insan gibi pop müziğin ağdasız, eğlenceli yüzüyle tanışmam Abone albümüyle olmuştur. Ardından gelenlerin aldığı saatlerce dans dersine rağmen, hala onun kadar iyi dans eden (belki Atiye) yoktur piyasada. Sesi beddir; yine de şarkıcı olarak kariyer yapmış olması takdir edilesidir. Yarattığı enerjik ekran personası, azılı depresif beni çok da etkilememiş olsa gerek ki yavaş şarkılarını daha çok severim. Sözü, müziği, icrası, aranjmanı bana ait platoniklerimin, ‘‘tek taraflı ama tam teçhizatlı’’ (Gülşen, bazen kalp, ben) nöbetlerinde sık sık sığındığım iki şarkısı vardır: Tükendik ve Vurula Vurula. Metnin ritmi açısından (bir yandan da ritim ne arar pazarda) kendisi hakkında da Deniz Seki kadar çok şey söylemek isterdim ama Yonca Evcimik budur, bu kadardır benim için. 

Yıldız Tilbe, zaten Yıldız Tilbe…

Bu üçlüye olan farklı seviyelerdeki hayranlığım, farklı farklı yönlerden darbe aldı: Deniz Seki kitabında transfobik beyanlarda bulundu. Yıldız Tilbe ağır, kafatasçı seviyesinde ırkçı ve antisemitik demeçler verdi sosyal medyadan doğru. Yonca Evcimik de geçenlerde bir şarkı yayımladı ki kadına, kadınlığa bakışının ne kadar erkekçe olduğunu bağır bağır soktu kafalarımıza. Bunca sistematik fobiler etrafımızda dönerken bu üç kadına mı taktığımı ben de zaman zaman soruyorum kendime ama sistematikçilerden hiçbirine hayranlık beslemediğim için bu üçünün bende yarattığı duygu öfkeden çok hayal kırıklığı ve belli bir yaştan sonra (ay bu da habire yaştan dem vuruyor, yaşlandı mı ne) öfke durmuyor, akıyor insanın üzerinden. Hayal kırıklığıysa daha kalıcı oluyor. Ayrıca takıntı mezhebim geniş olduğu için birine takmam diğerini engellemez. Deniz Seki’nin kaçakken klip çektiği şarkısı eşliğinde onlara da iki çift laf edeceğim:

İyisin tabiğğğ; erkeklerin dünyasında muhakkak ki binbir zorlukla geldiğin akademik seviyede yerini sağlama almışsın. Ama en temel hakları (eğitim de dahil) ellerinden binbir şiddetle alınmış diğer kadınları, hem de kadın olmadıklarını iddia ederek dışladığın için; bunu da sırf kendi tahtın sarsılmasın diye yaptığın için kötüsün, çok kötüsün.

İyisin tabiğğğ; yoğun boynuna (Gülten Akın’a şapka çıkarır) doladığın mor ipek kravatı bile ödeneklerle satın alıyorsun. Ama buraya gelene kadar bir dolu reddedişe göğüs germiş insanlara, kendi bedenlerine kavuşabilmeleri yolunda devlet tarafından ödenen üç kuruşa göz diktiğin için kötüsün, çok kötüsün.

İyisin tabiğğğ; sistemden dışlanışınla protein tozu kutuları sponsorluğunda başa çıkmayı öğrenmişsin. Ama kendi hikayelerini yaşadıkları gibi anlatan bedenlerin seslerine kulaklarını tıkadığın için, onların beyanını esas almak yerine onlar adına konuşmaya kalkıştığın için kötüsün, çok kötüsün.

İyisin tabiğğğ; sistemin acımasız güzellik standartlarına uygunsun, beğeniliyor ve bu beğeniyi kariyere (ki yine aynı acımasızlık sebebiyle yaşlandıkça sönen bir kariyere) çevirmişsin. Ama kariyeri boyunca her cephede ayrımcılıkla mücadele etmek zorunda kalmış bir kadına, sırf kendi kariyerini parlatmak için saldırdığın için kötüsün, çok kötüsün. 

İyisin tabiğğğ; aileden miras sosyal sermayenle her devirde bir şekilde değirmenini döndürmüşsün. Ama yalnızca beraber oldukları için ölüm tehditleri bile alan bir çiftin ilişkisine hadsizce salça olduğun için kötüsün, çok kötüsün.  

Transfobi bir hak ihlalidir. Hem de öyle bir ihlaldir ki LGBTİQA+ hareketi bile, henüz bu kadar çok harfe sahip olmadığı zamanlarda, bu ihlalin hareket içerisindeki dolaşımıyla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Hareket içinde bütünüyle ortadan kaldırıldığını iddia edemeyiz ama çözümün, kendilerini T harfi çatısında tanımlayanların laflarını kesmemek, onlardan daha doğrusunu biliyormuş gibi davranmamak, onları dinlemek, anlamaya çalışmakla başladığı kesindir. Bu yüzden konumlarımızdan, koltuklarımızdan, yalılarımızdan, bir şekilde diğerlerinden yukarıda olduğumuz yanılsamasını veren her türlü yükseltiden bir saniye feragat edip kulak vermek mecburiyetindeyiz. ‘‘Hangimiz hayatını anlatırsa roman olur’’ bilemem ama başka hayatlar hakkında hariçten gazel okumanın edebiyat sayılmadığı kesin. 

Bir Cevap Yazın