Bir Trans Medeniyet Performansı
Böyle bir mektup yazıp çok okunan gazetelerden birine göndermenin iyi bir fikir olacağını düşündüm; her şeyi derli toplu tutarsam yayımlayabileceklerini umuyordum. Sonra, bunun işe yaramayacağını anladım. Bu yüzden mektubu burada yayımlıyorum. İnsan ne olacağını bilemiyor, diyebiliriz sanırım.
G.
* * *
Sevgili Joanne,
Sözlerime, trans insanların kamusal haklarının iyileştirilmesi için süren harekete karşı olduğunu kısa süre önce ortaya koyduğunda seni hedef alan kadın düşmanı saldırıları başlatıp kızıştıranlardan—özellikle The Sun gazetesi—tiksindiğimi ifade ederek başlamak isterim. Savunduğun konuma kesin olarak, gözümü kırpmadan karşı dursam da—bu konuma karşı olma nedenimi açıklamak mektubumun ilk amacı—trans kadınlara bu şekilde destek verdiklerini sanan birçok insanın seni adaletsizce hedef aldığına şüphe yok. Dolayısıyla, The Sun gazetesi geçtiğimiz aylarda “J.K.’yi Tokatladım ve Hiç Pişman Değilim” başlıklı bir yazı yayımlayınca seni desteklediklerini ifade eden bir mektuba imza veren Roz Kaveney ve Andrea Lawlor gibi onlarca trans insana katılıyorum. Otoritenin böylesine endişe verici bir şekilde kadın düşmanı amaçlarla kullanılması, bence, “terf” tamlamasının cinsiyetçi bir hakaret olduğu yönündeki düşüncenin yanlışlığını da ortaya koyuyor. Otoritesini sana karşı kullanmaya karar verdiğinde, The Sun gazetesinin seçtiği sözcük bu olmadı.
Ayrıca, seninle hemfikir olduğum başka bir konudan da bahsetmek isterim: Tuhaf bir başlık seçtiğin yazın “J. K. Rowling Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Konularında Ses Çıkarmasının Nedenlerini Yazıyor”da söylediğin gibi, deneyimlerimiz aynı değil. Seninle ortak noktalarımızı bulmakta zorlanıyorum ama sana bayağı yakın olan o çocuk gibi, orta alt sınıftan gelen ve 11 yaşında yalnızca seçilenlerin kaydolmaya hak kazandığı bir eğitim kurumunun sihirli dünyasına girip, doğduğu evde yaşayan hiç kimsenin haberdar olmadığı sosyal çevrelere dâhil olmuş, kültürel sermaye elde etmiş biriyim ben de. Benim de “Seçilmiş Çocuk” gibi çevreye “yabancı” olmam hem çevremdekiler hem kendim için iki yönlü işledi: İnsanların ilgisini üzerimde toplamak, Hogwarts’ın kahraman öğrencisi kadar olmasa da, benim için de kolay oldu. Tabii, yine de bu deneyimin hem psişik sonuçları, hem de sosyal etkileri nedeniyle ne “yalnızca seçilenlerin okumaya hak kazandığı okullar”a, ne de Dursleylerin vesayeti altındaki öğrenci Birmingham’daki King Edward Okulu’na kabul edilse bel bağlayacağı Hükümet Destekli Eğitim paketine toz pembe gözlüklerle bakabiliyorum.
Bu mektubun geri kalanı medeniyet hakkında; söylemlerimizde medeni olmamız gerektiğini öne süren, senin de kendini adadığın bir amacı destekleyip öne çıkarma gayesinde gerçekten de. Fakat şunu söylemeliyim ki bu konuyu ele alırken çok önemli muhakeme hataları yaptığını düşünüyorum. Bu muhakeme hataları, bazı durumlarda, hakikati göz ardı etmekten kaynaklanıyor. Daha önce, içinde bulunduğun duruma çekilme nedeninin “‘transfobik’ bulunan tweet’leri nedeniyle işinden olan vergi uzmanı Maya Forstater’a destek verdiğin” tweet’ler olduğunu yazdın mesela. Bu yazıda “transfobik” sözcüğünü tek tırnak içine alman bir yerden alıntı yapmadığını gösterse de, Forstater’ın gönderdiği tweet’leri transfobik bulup bulmadığın, en azından bu okura, açık gelmiyor—ben tweet’leri transfobik bulmadığını çıkarsıyorum.
Forstater’ın gönderdiği tweet’lerin “cinsiyetin biyolojik olarak belirlendiği yönündeki felsefi inanış”ın bir parçası olarak görülebileceğini söylüyorsun fakat bu eşleştirme üç farklı anlama gelebilir. (1) Biyolojik olarak belirlenen cinsiyetin yasalarca korunduğuna inanılıyor diyor olabilirsin, (2) cinsiyet biyolojik olarak belirlenir ve buna inanmak yasalarca korunuyor diyor olabilirsin ya da (3) “cinsiyetin biyolojik olarak belirlendiği inancı” yasalarca korunuyor diyor olabilirsin. (Üçüncü durumda akla gelen soru şu olurdu: Böyle bir inanç doğru olduğu için mi, bir inanç olduğu ve inançlar yasaların koruması altında olduğu için mi korunuyor?) Yasaların mı biyolojinin mi önce geldiği sorusu—yayımladığın şekliyle cümlenden bu konudaki pozisyonun anlaşılmıyor―şu anda fikir üreten “toplumsal cinsiyete eleştirel yaklaşan feministler”in[1] ya hiç okumadığı ya da okumamış gibi davrandığı feminist felsefe tartışmalarının (örneğin Catherine McKinnon ve Judith Butler’ın eserlerinde) temel problemidir.
Bir şey çok açık ki Maya Forstater’a atfedilebilecek olsalar da olmasalar da bu “inanç”lar ne mektubu ne de 2019 Kasım’ında, Küresel Gelişim Merkezi’ne [Center for Global Development] açtığı aleyhte karar verilmiş davaya konu olan tweet’ler nedeniyle Forstater’ın iş anlaşmasının yenilenmeme nedenini açıklıyor. Dava sonucunun tweet’leri de içeren tam metni, Forstater (ve şimdi de sen) içindeki bilgileri grotesk bir biçime sokup çarpıttığınız için, internette yayılan dezenformasyonun önüne geçmeyi amaçlayan Snopes sitesine yüklendi. Dikkatini özellikle, Forstater’ın alıntılayıp katıldığını belirttiği “Zamirler Rohypnol’dür”[2] adlı makalenin paylaşıldığı, karar metninin §34.2 numaralı kısmında alıntılanan tweet’e çekmek istiyorum:

34.2 Davacının gönderdiği tweet şöyle diyor: “Zamirler rohypnol gibi etki ediyor: . . . önemli makalesinde . . . . İnsanların kendileri için seçtikleri zamirleri kullanmak elbette bazen kibarlık etme anlamına gelebilir ve tabii kibar davranmayı istersek öyle yaparız. Ama tüm kadınlar kibarlığın istismar edilebileceğini, bizi tehlikeye atabileceğini deneyimleyerek öğrenmiştir.
Zamirler Rohypnol’dür. Algımızı değiştirir, gardımızı düşürmemize neden olur, önümüzdeki gerçekliği değiştirip farklı bir tepki vermemizi sağlarlar.
Bu kasıtlı yapılır.
Bizi hissizleştirirler.
Zihnimizi bulandırırlar.
Emniyetimizi sağlayan içgüdüsel tepkileri ortadan kaldırırlar.
İşe yarıyorlar.”
Bu seferlik retweet etmenin desteklemek anlamına gelip gelmediği hakkındaki bir yere varmayan tartışmayı es geçebiliriz, çünkü Forstater “Zamirler Rohypnol’dür” makalesi hakkındaki görüşünü açıkça belirtmiş, “önemli bir makale” diyor. Tabii bu endişe verici benzetmenin ‘transfobik’ olmadığını düşünmekte özgürsün, ama bu durumda, sanırım böyle düşünen az sayıda kişiden biri olacaksın. Belki de transfobik olmasına rağmen iş anlaşmasının yenilenmemesine neden olmamalıydı diye düşünüyorsun; bu konuda daha çok kişi seninle aynı fikirde. Fakat Forstater hakkında verilen kararı okumamış olma dışında hiçbir durumda, işini kaybetmesine neden olan tweet’lerin “felsefi bir inanış”la ilgili olduğunu düşünmek mümkün değil. Yazdıkları tacizkâr, kadınları sarsmayı, onlara zarar vermeyi, korkutmayı amaçlayan tweet’lerdi.
Tek bir “trol”ün internette sürdürdüğü kötü niyetli hareketlerin üzerinde bu kadar durmak anlamsız―gerçi bu trol şaibeli bir şekilde, dünya üzerindeki, belki de gelmiş geçmiş en zengin yazarı radikalleştirme imtiyazına nail oldu. Ancak “zamirler rohypnoldür” görüşünün süregelen tartışmada (senin deyiminle “cinsiyet kimliği kavramı çevresinde sürmekte olan tartışma”da) merkezî bir yeri olduğunu ne kadar söylesek abartmış olmayız. Bu ifadenin, Barra Kerr’in Kadınlar ve Adil Oyun isimli internet sitesinde yayımladığı makalesinde öne sürdüğü, göze ilk çarpan anlamı basitçe şu: Trans insanlar olarak diğer insanlardan bize belli başlı bazı zamirlerle hitap etmelerini istediğimizde―özellikle trans kadınlar bunu yaptığında―onları bize karşı mücadele etme gücünden yoksun bırakmış oluyoruz. “Rohypnol” diyor çünkü trans kadınlar ile tecavüzcüler arasında paralellik kuruyor: Trans kadınlar olarak tek istediğimiz şeyin diğer kadınlarla zorla cinsel yakınlık kurmak olduğunu söylüyor―“toplumsal cinsiyete eleştiren yaklaşan” kitle bunun kompulsif bir rahatsızlık olduğunu iddia ediyor ve adına “otojinefili”[3] diyor. Yani, zamirler trans kadınların hiçbir şeyden şüphelenmeyen, masum kadınları avlamakta kullandığı, ihtilafın sesini kesen yöntemlerden yalnızca biri.
“Zamirler Rohypnol’dür” makalesinin öne çıkan bu ilk anlamı, tabii, kamusal haklarımız konusundaki bu “tartışma”ya trans insanlar olarak eşi benzeri görülmemiş bir kabalık ve zalimlikle katkıda bulunduğumuz fikrinin yanlış olduğunu ayan beyan ortaya koyuyor. Trans haklarını savunan aktivistler, özellikle gençler, zaman zaman sivri sözler etmiyorlar demiyorum. İnan, bana da hem kancık hem kaltak dendi―ama eklemem gerekir ki, bir de tecavüzcü olduğum söylendi; hem de tam olarak savunmayı iş edindiğin insan tarafından… Ayrıca, sana destek vermek için yazılmış mektubun öne çıkan imzacılarından Graham Linehan ve onu destekleyenler tarafından da açık açık “pedofil” olduğum söylendi. Bu destekçiler arasında Linehan’ın tacizkâr davranışına olanak yaratıp bahaneler bulan, hâlâ Linehan ile etkinlikler düzenleyen Jane Clare Jones’u ve başta Linehan’ın gülünç zorbalığına karşı duracak kadar cesaretli davranmış, iftira ettiğini açıkça söylemiş; ardından Linehan’ın Twitter hesabı kapatılınca üzüldüğünü, sonuçta yaptığının altı üstü şamata çıkarmak olduğunu ifade etmiş Kathleen Stock’u sayacağım. Joanne, senin aksine, ne beni koruyup içimi ferah tutmamı sağlayacak milyarlarca sterline, ne de kendilerinden açık bir destek mektubu bekleyebileceğim İngiliz Kraliyet organlarına erişimim var benim. Father Ted dizisinin yaratıcısı Linehan, pandemi sürecinde LGBTQ öğrencilerin, belki de onları desteklemeyen aileleriyle birlikte yaşamaları konusunda endişelerimi belirtmemin ardından, beni toplum önünde defalarca UC Berkeley’de ders verdiğim kendi öğrencilerimi istismar etmeye çalışmakla [grooming[4]] suçladığında, beni himaye edecek bir kurum bulamıyorum―çok sevdiğim ve danışıp tecrübelerinden yararlandığım, tüm bu saçmalık hakkında şükürler olsun ki çok az şey bilen, eski bir meslektaşım Linehan kadar itibarlı birinin ateş olmayan yerden duman çıksın diye uğraşmayacağını sanıp bana mesaj göndererek, suçlamaları hakkındaki kaygısını dile getirdi.

Grace Lavery: Zoom’a bu kadar karşı olmamın nedenlerinden biri de Kuir ve Trans Çalışmaları alanında dersler vermem. Bu derslerin mantığı biraz da aile evinde yaşamanın konuşmayı imkânsız kıldığı konuları ele alabilmek. Bu derslerde, lisans öğrencilerim ebeveynlerinin evinde söyleseler onlara zarar gelmesine neden olabilecek şeyleri söyleyebiliyorlar.
Yani, “tek suçları tehdit edilmeden ve istismara uğramadan endişelerini duyurabilmek olan milyonlarca kadın”ı anlıyor―yasaklanmış bu fiili kullanmamı mazur görürsen―kendimi onlardan biri olarak tanımlıyorum.
Yayımladığın yazının içeriğine henüz gelemediğimi fark etmişsindir, Joanne: Maya Forstater’a isnat ettiğin “cinsiyeti biyoloji belirler,” diyen “felsefi inanış” konusu. Yazında biraz ilerlediğimizde bu argümanı nedenlendiriyorsun:
“Dişiliğin cinsiyetli vücutta bulunmadığına dair tüm savları ve biyolojik kadınların ortak bir deneyime sahip olmadığı yönündeki görüşleri okudum; hepsini son derece kadın düşmanı ve gerici buluyorum.”
Hangi argümanları okuduğunu söylemediğinden (hepsini mi?) ayrıntılı bir cevap veremiyorum: Aslında, bu mektupta söylemek istediğim şey, önü kesildiği söylenen (“biyolojik cinsiyet” dediğin şeyin “anlamı” ile ilgili) felsefi tartışmanın, iddia ettiğin şekilde sansüre uğramadığı ve aslında ilginç olmadığı. Bu konudaki kuru gürültüye nasıl cevap vereceğimi bulmakta zorlanıyorum―belki de en doğrusu Judith Butler’ın özenle yaptığı gibi “maddesel bir nesne olarak vücut,” “bilinç düzeyinde algılanan vücut,” senin kullandığın edilgen yapıyı tekrarlamak gerekirse “‘cinsiyetlendirilmiş’ vücut” (sanırım bu kısım gerçekten de Butler’ın yazılarından geliyor), “biyolojik özellikleri belli başlı şekillerde tasnif edilip okumaya açılmış vücut” ve tüm bu anlamlar zaman içinde dönüşürken ortaya çıkan kestirilemez etkiler ile ayrımların farklarını anlamaya çalışmak. Bu tür ayrıştırmalar, cinsiyet (toplumsal cinsiyet değil) tartışılırken hem analitik felsefe hem Kıta felsefesi geleneklerinde genelde gerekli bulunuyor: Yüzyıllık bir geçmişi olan ve milyonlarca kadının düşüncelerini şekillendirmiş bir bilgi birikimini “kadın düşmanı” olarak nitelendirmek, “şu uzmanlar”dan bıkıp usandıklarını itiraf eden politikacıların sözlerini akla getiriyor.
Bu yüzden, faydası ürettiği bilgiden çok bir ideolojiyi ortaya koymasından gelen yazın, “J. K Rowling Yazıyor,” çok ehemmiyetli. Dürüstlükten ve kendine güvenmekten uzak, kendi alanlarına giriş çıkışları kontrol eden ve işgalcileri sınırdan geri püskürten bir oligarşiyi tasvir ediyor. Yazarı aksini düşünse de “J. K. Rowling Yazıyor,” tam olarak Brexit dönemine ait bir üretim. Kaçamak cevapları, felsefi tutarsızlığı ve hissettiği entelektüel yetersizliği blöf yaparak, komik olmayan şakalarla örtmeye çalışmasıyla İngiltere’nin şu anki başbakanına rakip çıkıyor: Yazında, “Günümüzde otorite pozisyonda bulunan insanları bir çift testis üretmeye[5] davet ediyorum (şüphesiz ki palyaço balıkları üzerinde yapılan çalışmaların, insanların ikili cinsiyet sistemine dâhil olmadığını kanıtladığını savunanlara göre, bu ilk anlamıyla da mümkündür)” diyorsun.
Bu yazıyı, bilinmeyen bir nedenden ötürü savaş açtığın LGBTQ komünitesindeki arkadaşlarım ve yoldaşlarımla ettiğimiz onlarca sohbet ve içimdeki ses dışında kanıt bulamadığım bir fikirle sonlandırmak istiyorum. Çoğunlukla, “trans kadınlar kadın” mıdır, pek umursamıyoruz; bu konuyu birçok farklı konum üzerinden tartışıyoruz. “Dişilik vücutta bulunur” mu, “dişilik” ya da “cinsiyetlendirilmiş beden” nedir, ya da bir özelliğin eşit görüldüğü bir nesnede bulunması ne anlama gelir; bunları çoğunlukla umursamıyoruz. Transfobik olmadığını söylediğinde sana bu nedenlerden dolayı inanmıyor değiliz; sana inanmıyoruz çünkü hiçbir suçu olmadığını söylediğin, yalnızca aklıselim düşünceleri nedeniyle hakları yenmiş insanlardan oluşan hareketiniz, gece gündüz uğraştığı tek şey trans kadınları küçük düşürüp karalamak olan bağnazlarca her düzeyde ele geçirilmiş durumda. Maya Frostater’dan Graham Linehan’a, Heritage Vakfı’ndan [Heritage Foundation] Kadın Kurtuluş Cephesi’ne [Women’s Liberation Front] (WoLF), yan yana durduğun kişilerin saçtığı nefreti sorgulamakta başarısız oldun ve karşı çıkılacak bir içeriği bulunmayan, banal fikirlerinden dolayı değil, işte bu yüzden senden hesap soruluyor.
En iyi dileklerimle,
Grace Lavery
Bu yazı 23 Ekim 2020’de yazarın kişisel blogunda yayımlandı.
[1] “Gender-critical.” Yazıda cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları arasında ayrım yapıldığı için bu terimi Türkçe’de karşılandığı şekli “cinsiyet eleştirel,” yerine “gender”ın yerleşmiş karşılığı “toplumsal cinsiyet”i içeren bir açıklamayla karşıladım. (ç.n.)
[2] Rohypnol: Bir uyku ilacı. İnsanların içkilerine uyku ilacı karıştırılması çağrışımı yapıyor. (ç.n.)
[3] Autogynephilia: Blanchard’ın ürettiği, bir erkeğin kendini kadın olarak düşünmekten cinsel haz duyması durumunu ifade eden terim. Trans kadınların “aslında” erkek olduklarını ima ettiği için transfobik bulunuyor.
[4] Grooming: Çocukları cinsel olarak istismar edebilmek için onlarla duygusal bağ kurmaya, arkadaş olmaya çalışma. 1921 yılında düzenlenen Kadın ve Çocuk Ticaretine Karşı Uluslararası Konvansiyon’da gündeme getirilip suç ilan edilmiştir.
[5] To grow a pair: Argo, “taşaklı olmak,” cesaret göstermek. (ç.n.)
1 Comment