Rowling Böcürtü Part 1 – Harry Potter Evrenini Aklapakla!

Harry Potter Hogwarts’a Dönüş’ün izleyiciyle buluşma tarihi yaklaşırken, J.K. Rowling’e öfkeli fakat Harry Potter’la kuvvetli bağları olanlar yavaştan buzları eritmeye başladılar. Fragmanlar arka arkaya düşerken, ben de kendi içimde büyük bir mücadele halinde olduğumu fark ettim. Keza çocukluğumu adadığım bir kurgu evreninin benimle beraber yaşlanan mensuplarının 20 yıl sonra bir araya gelmesi inanılmaz bir durum. Harry Potter hayranları tüm bu tartışmalara Aklapakla büyüsü atmaya çalışırken, kendimi bir kez daha nasıl bir konum almam gerektiğini kara kara düşünürken buldum.

Kendimle iç savaşım devam ederken, Gem Aydın’ın Twitter’daki bir paylaşımı silkelenerek kendime gelmeme yardımcı oldu:

Gerçekten de bu hikâye aşırı başarılı bir PR çalışması içeriyor. J.K. Rowling’in ortağı olduğu, servetine servet kattığı şirketi Wizarding World, yazarın karşısında muazzam bir duruş almış havası veriliyor. Gerekli mecralara “bağlar tamamen koparıldı” izlenimi verilirken, bir yandan J.K. Rowling yeni TERF ağırlıklı kitlesi için muazzam bir mağduriyet hikayesi pazarlamış oluyor. İnternet algoritmalarının en sevdiği organik etkileşimlerden biri çift kutuplu kavgalarken, Wizarding World markası bu kavgalardan birinin tam göbeğinde bir kere daha palazlanıyor. Ve şahsen bu yemi yutmayı planlamıyor ve başkalarının da bu tuzağa düşmemesini istiyorum.

Fakat bir yandan, bilhassa çocukken Harry Potter’a düşmüş olanlarımız için bu evren öyle bir konumda ki yılbaşını bu yüzden iple çekenleri çok iyi anlıyorum. “Sanatçıyla eserini birbirinden ayırma” tartışmalarında, ikisinin iç içeliğine dair duruşu net olan bazılarımız bile bu kez araya kesin bir çizgi çizemez oldu. Yazar Rhiannon Thomas, konuyla ilgili kaleme aldığı yazısında bu durumu “yazarın ölümü” konsepti etrafında ele alarak, seçeneklerimizi tartışmaya açıp özetle şu sonuca varıyor: hala hayatta olan bir yazarı manen öldürmek mümkün. Fakat popüler böylesi etkilemiş bir seriyi, bağnaz yazarına bir platform yaratmadan tüketmeye devam etmek de pek mümkün değil. Bu konuda kendisine yakın hissediyorum: hala Harry Potter sevmeye, okumaya, hayran üretimlerinin tadını çıkarmaya devam edebiliriz. Fakat Rowling’e para kazandırma ve ona bu platformu temin etmeyi sürdürme konusunda artık bir hayli dikkatli davranmak gerekiyor.

“İptal kültürü” tartışmaları Rowling’in failliğini kitlelere ifşa etmiş olsa dahi, o failliğe destek verenler de kendilerini bu esnada onu korumaya ve yüceltmeye adadı. O yüzden bu pek heyecanlı popüler kültür olayı üzerinden nasıl bir tavır takındığımızı tekrar tekrar düşünmeliyiz. Yurtdışında aktivist duruş gösterebilen pek çok mecrada Harry Potter ve Rowling’i birbirinden ayırabilmemiz gerektiğine dair içerikler, Hogwarts’a Dönüş’ü de kapsayacak şekilde konuyu ele alıyor. Bu arada usul usul marketler, kitabevleri ve oyuncakçılar Harry Potter ürünleriyle dolduruldu bile.

Bu koşullar altında, tüm bu süreci Aklapakla diyerek toparlayabilmek gerçekten bir seçenek mi? 

Potterhead’ler boykotta, Harry Potter’la çok ilgisi olmayanlar savunmada

Şu ana kadar durum yeterince enteresan sanıyorsanız, tüm bunlara biraz daha yakından bakmanızı rica edeceğim: Rowling’in boykot edilmesi gerektiğini savunanların büyük bir bölümünün kendisini bir Potterhead, yani sıkı bir Harry Potter düşkünü olarak tanımladığını fark ettiniz mi? Veya Rowling’i savunanların önemli bir kısmının “Kitapları pek okumadım ama herkes gibi filmleri izleyen biri olarak…” benzeri cümlelerle konuya dahil olduğunu? Bence bu tartışma dahilinde bunu biraz gözden kaçırıyoruz. Bu olay nezdinde “cephelerin” ne kadar ilginç olduğunu iyice bir idrak etmemiz lazım. Daha önce büyük hayranlarının ıkına sıkına boykot etmeye çalıştığı ama benzer duygusal bağlar kurmamış insanların canhıraş sahip çıktığı çok güçlü herhangi bir kişinin hikayesini anımsıyor musunuz? Bu sürekli karşımıza çıkan bir durum değil.

Burada ne yaşandığını anlamak için, Harry Potter’la büyüyen o çocuklardan biri olmanız gerekir. Harry Potter, biz küçükken özellikle dışlanan, hor görülen, sistemin çarklarının arasında minik yaşlarda ezilenlerimize bir sığınak temin etmişti. Harry Potter’ın büyülü dünyasındaki gerçek efsun buydu. Çocukken zorbalığa uğrayan nice çocuk, bir gün bir baykuşla gelip içine doğduğumuz dünyaya değil başka bir yere ait olduğumuzu teyit edecek o mektubun kendi hayatımızdaki versiyonunu beklemeye başladık. Ve elbette bu çocukların arasında çok fazla sayıda lubunya vardı. Birçoğumuz yetişkinlikte ait olmadığımız o dünyadan sıyrılmanın araçlarını yaratıp kendi büyülü evrenlerimizde ait olduğumuz yerlere kavuştuk. Ve şimdi bizi bunu yapabileceğimize inandıran bir kişinin, en başta hayatımızı zorlaştıran o zorbalardan biri olduğunu fark ederek ihanete uğramış hissediyoruz.

Bu yazı benim için eskiden Harry Potter evreninin nasıl bir yerde konumlandığı üzerine bir tür iç dökme deneyimi denilebilir. Bunu takiben gelecek ikinci bir yazıda ise, J.K. Rowling’in nasıl kademe kademe transfobinin yılmaz savaşçısı olma yolunda ilerlediğini özetlemeye çalışacağım. Böyle bir çerçeve çizerken amacım, bazı ruh emiciler (TERF’ler için ne güzel bir alternatif tanım, öyle değil mi?) tarafından bir kadının hedef gösterilme süreci gibi takdim edilen bu olayı daha iyi ve farklı boyutlarını da hesaba katarak aktarmak.

Erken dönem Harry Potter maceram

Küçükken kitap okumayı çok severdim. Gündelik yaşamın karmaşıklığından, sıradanlığından ve sosyal zorluklardan kurmaca evrenlerle sıyrılırdım. Okuma alışkanlığımın ilk geliştiği saniyeler itibariyle evdeki çocuk kitapları ve klasikler hızla tükenmeye başlamıştı. Okulda yer alan kitaplarla da benzer bir ilişkim söz konusuydu. Bir noktadan sonra bu alışkanlığımla hayli böbürlenen ebeveynlerim, o yıllar yeni başlayan internetten kitap alışverişlerinin de sağladığı avantajlarla seri kitaplar almaya başladı. Eve giren kitapların sayfa sayısı gitgide artarken, hızla kalın ciltli kitaplara doğru ilerliyordum. Harry Potter serisiyle, okuma alışkanlığımın ilk tepe noktasında karşılaştım.

2001 yılında, Yapı Kredi Yayınları serinin ilk kitabını Ülkü Tamer’in çevirisiyle yeniden yayımladığında 10 yaşındaydım. Sanıyorum ki annem eski bir Yapı Kredi çalışanı olduğu için haber hızlı uçmuş ve kitap bu yeniden basımla anında eve gelmişti. O yaşta o kalınlıkta bir kitabı bir çırpıda okumamı ailem ne kadar bekliyordu bilmiyorum. Fakat bir sabah okumaya başlayıp akşamına bitirmiş olmam kesinlikle herkes için büyük bir sürprizdi. Harry Potter’ı o kadar çok sevmiştim ki, bir ay sonra basılacak ikinci baskı öncesi kitabı en az iki kez daha okumuştum. İlkinden biraz daha kalın ikinci kitap Sevin Okyay’ın, üçüncü kitap Sevin Okyay ve oğlu Kutlukhan Kutku’nun çevirisiyle yayımlandığında ilk kitaptakinden çok daha büyülü bir dil bizi bekliyordu. Şahsen Sırlar Odası’na, Felsefe Taşı kadar düşemedim; keza hayatımın ilk tutkulu aşkı olan Sirius Black’le tanışınca Azkaban Tutsağı’nın hızla esiri oldum. 

Yeniden okumaların yanında, harrypotter.gen.tr’yi keşfetmemle işler boyut atladı. Pek çok ergen ve benim gibi biraz daha küçükler ilk forum deneyimimizin etrafında toplaşmışken, ilk filmin çekimlerine de start verilmişti. Gazetelerden Daniel Radcliffe, Emma Watson ve Rupert Grint’in fotoğraflarını kesip defterlere kalpli kolajlar yapma dönemi de böylece başlamış oldu. Bir yandan Warner Bros.’un Harry Potter temalı sitesinde “Sorting Hat” oyununu tekrar tekrar oynayıp her seferinde Gryffindor çıkmaya çalışarak olayları yepyeni bir boyuta taşımıştım. Özel günlerde gelen tüm hediyeler artık Harry Potter temalıydı. Suluğum, nevresim takımım, evde giydiğim tişörtler, plaj havlum, kalemliğim, hatta kalemlerim…

O yıl Kasım ayında yayınlanan Ateş Kadehi’yle beraber, neredeyse ayda bir dev bir kitap yayımlanan bu dönemin ardından 2003 yılına kadar uzun, upuzun bir boşluk vardı önümüzde. Tabii Şubat 2002’de ilk filmin vizyona girmesiyle birlikte, benim jenerasyonumun pek çok yeni mensubu da bu deliliğe katılmaya karar verdi. Sinemada Yüzüklerin Efendisi’nin de atağa geçtiği, Star Wars’un ikinci üçlemesinin gösterime girdiği, Pokemon furyasının hemen ertesine düşen bu dönem, geek bir çocuk olmak için oldukça verimli bir zaman aralığıydı şüphesiz ki. Fakat benim için Harry Potter serisiyle diğerleri o dönem kapışamıyordu, çünkü diğerleri gibi erkekler tarafından başka erkekler için yaratılmamış bu istisnai dünya, hayal evrenimle ve gündelik hayatımla tamamen iç içe geçmişti.

Kitaplarla şahlanan çılgın hayal gücümün ancak ufacık bir bölümünün ekrana yansımasının yarattığı hüsranla beraber, filmlere değil kitap serisine düşkün kişilere kendimi daha yakın hissettim hep. O dönem hep beraber Türkçe fan-fiction üretimlerine bile başlamıştık. Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın o güne dek yayımlanan tüm kitaplar kalınlığında olduğunu anlamadan evvel pek İngilizce bilmeden orijinal dilinden okumaya kalkmışlığım bile var. Alt tarafı üç üay sonra yayımlandı çeviri, fakat o süre zarfında benim kitabı okuyamıyor olmam fikri katlanılmazdı. 

Günümüzde bunlar belki çok çılgın gelmiyor kulağa fakat 2000’lerin başında reşit olmayan bir dolu insanın toplaşıp bin küsür sayfalık bir kitabı orijinal dilinde yayımlanır yayımlanmaz korsan yöntemlerle çoğaltıp okumaya ve çevirmeye girişmesi gerçek bir delilikti. Dikkatinizi çekerim, o sıralar internete bağlanmak için bazı evlerde hala sabit hatlı telefonlar görüşmeye kapanıyor, kotalar çok düşük, sosyal medya diye bir şey henüz yok, hatta pek çok hanede cep telefonu veya bilgisayar da yok; çoğu çocuk için en iyi seçenek hep duman altı olan ve gürültülü internet kafeler. O dönem bunu yaşamayanlar için yapmış olduğumuz maddi manevi yatırımı bir yere oturtmak bir hayli zor olacaktır. 

Bu bağ benim için o kadar kuvvetliydi ki daha sürreal durumlara da dönüştü. J.K. Rowling’in Fransızca bildiğini öğrendikten hemen sonra, rüyalarımda kendisiyle Harry Potter’ı yarattığı söylenen The Elephant House Cafe’de buluşup Fransızca pratik yapmaya başlamıştım. The Elephant House Cafe’nin de alt tarafı bir dergide yer alan minicik bir fotoğrafını görmüştüm, ama o yeterdi. Fransızca seviyemin akranlarımdan daha iyi olmasının gerekçelerinden biri belki de bu rüya buluşmacalarıydı. Lucid dream küçüklüğümden beri becerebildiğim bir şeydi ve kontrol edebildiğim rüyaların tamamını Fransızca öğrenmeye ve Rowling’le vakit geçirmeye harcadım bacak kadar halimle.

Transfobisi ifşa olduktan sonra ne zaman birilerinin Harry Potter’ı çok sevdiği için J.K. Rowling’e sıkı sıkı sarıldığını duysam tutamadığım histerik gülüşlerim işte bundandır. Sirius Black’i öldürdüğünden beri kendisine biraz kızgındım zaten. Fakat o şakalı bir kızgınlıktı ve işlerin bu noktaya gelebileceğini, J.K. Rowling’in bir dezavantajlı grubun hayatını daha da zorlaştırmaya ömrünün ve servetinin bir bölümünü adayabileceğini asla tahmin edemezdim. Rowling eskiden benim için gerçek bir rol model ve büyük bir kahramandı.

Harry Potter evrenine sığınan lubunyalar

Ben ve çocukluğunun tam göbeğinde Harry Potter furyasının en şahlandığı anlara denk gelen nice çocuk için bu seri, yukarıda kendi deneyimlerim üzerinden detaylandırdığım üzere basit bir hayal evreninden çok daha fazlasıydı. Pek çok kız çocuğu, lubunya, şiddet gören veya azınlık grupların mensubu olan minik insan dışlanarak ve hor görülerek geçen çocuklukları esnasında o dünyada kendisine bir yer buldu. Batı tarihinin beyaz erkek merkezli mitolojik anlatıları, Rowling tarafından yeniden yorumlanarak çocukların erişimi olan bir formata dönüştürülmüştü. Kendisine dünyada yer bulmakta zorlanan nice çocuk için bu eşsiz bir hazineydi. ir benzeri de henüz yoktu. En azından ortalama bir aileye sahip ortalama çocuklar için erişilebilir kaynaklarda benzer bir şeye hiçbirimiz rastlamamıştık. Bu temsillerin en başından beri belli sıkıntıları içerdiğini, Zeynep Naz İnansal, Dadanizm’de yer alan İdollerimizi Öldürme vakti gelmedi mi: J.K. Rowling ve transfobik söylemleri yazısında detaylandırıyor ve Rowling’in muhafazakar bakışının Harry Potter’ın başarı formülünün bir parçası olduğunu vurguluyor. Aradan geçen 20 yılda dünya ve temsiller hızla değişti ve daha kapsayıcı hale geldi. Haliyle kimi kusurlar bizler için eskisinden daha görünür artık. Kitabın yayımlandığı yıllarda ise Harry Potter’ın sunduğu perspektif pek çok bakımdan istisna teşkil ediyordu. 

Tam olarak bu yüzden J.K. Rowling’in transfobisi, çok zengin beyaz bir kadının, herhangi bir nefret söyleminin etrafında lobicilik faaliyetleri yürütmesinin bir adım daha ötesini teşkil ediyor. Rowling, bir zamanlar beyaz erkekler gibi kolayca kurgu dünyasında kendisine bir yer bulamayan ötekilere yepyeni bir dünya vadetmişti. Bu vaat, projesinin o kadar önemli bir parçasıydı ki, çok sonradan Dumbledore’un eşcinsel olduğunu ve Hermione’un belki beyaz olmayabileceğini açıklaması gibi seriyi devrin şartlarına uyarlayan ufak tefek “düzeltmeler” yapıldı. Evrenin temsil iddiası aslında başından beri bir pazarlama taktiğiydi ve zokayı yutanlar arasında nice trans çocuk da vardı. Bazılarımız o dünyanın bir gün inşa edilebileceğine Rowling sayesinde inandık. Muggle ailelerinin evinden çıkıp lubun ailelerini bulmayı bekleyen LGBTİ+ çocuklar olarak, bizim üzerimizden yarattığı krallığın gücüyle şovenist bir transfobinin ön saflarında yer alması karşısında duygusal olarak oldukça yüklüyüz. 

Rowling’in ne yaptığı ve neden bunun trans+’lara zarar verdiğine değinmeden önce, kendi Harry Potter hikayemi anlatmayı bu yüzden istedim. Bu mesele yalnızca bir yazarın görüşlerinin bir grup insanın hoşuna gitmemesi değil. Bu tepkiyi veren insanlar, onun bugün bulunduğu yerin çocukluklarından beri bir parçası oldular. Haliyle, bizzat bizlerin arkasına çok iyi saklanan ve yıllarca Dumbeldore’un gay olduğuna dair eserlere somut olarak yanısıtılmayan spekülasyonlarla queerbaiting (ürün tanıtımlarında aslında içerikte olmamasına rağmen queer imalar yapıp, heteroseksüel olmayanları ürüne çekme taktiği) yapan bir bağnaz tarafından kandırılmış ve kullanılmış hissediyoruz.

Arada Harry Potter popüler kültürün önemli bir parçası haline geldiği için Rowling’in artık bu “Potterhead”lere ihtiyacı yok. Bizim kadar “talepkar” olmayan nice Harry Potter hayranı veya bu nostaljinin peşine düşecek kuşaklararası bir kitle var zaten. Tıpkı Marvel veya Star Wars gibi, Wizarding World de dev bir marka haline gelmiş multimilyarlık bir şirket. Bu şirketin artık ilk dönemlerdeki gibi her kitabı hızla bitirip her filme koşarak bilet alan küçük hayranlarına ihtiyacı yok. Bizler, Rowling için şöhret yolunda bir basamaktan ibarettik ve kendisinin bizimle işi çoktan bitti. Bizler artık ona sağladığımız etkileşim kadarız. 

Kendisiyle Harry Potter vesilesiyle bir gönül bağına sahip olmayan başkaları ise bu süreçte Rowling’e fena halde sahip çıkıyor. Başardıkları yüzünden onu görmezden gelen bir insan kitlesi, transfobisi ifşa olduğundan beri Rowling’i mütemadiyen yüceltiyor. Bu tür bir dayanışma aslında birçoğumuz için oldukça tanıdık. Erkekler yıllardır kadınların karşısında benzer bir faillik dayanışması kurmaktaydı. Pek çok transfobik, son yıllarda aynı modeli bir tür “feminizm” ismi altında örgütlemenin peşine düştü. Bu tür dayanışmalarda, başka failler, potansiyel veya ifşa olmamış faillerle beraber şiddet uygulayıcısı kişileri korurlar ki bir gün başkaları da onları koruyabilsin. 

O yüzden Rowling Böcürt’üne asa sallayıp “Riddikulus” deme vaktimiz artık her alanda geldi. Kendi Rowling Böcürt’ünüzü nasıl ciddiye alınmayacak bir formata sokabilirsiniz bunu söyleme hakkını kendimde görmüyorum. Kimileriniz bağları tamamen koparmayı, kimileriniz yalnızca kitaplarla ilişkilenmeyi, kimileriniz Harry Potter markasını maddi kaynak yaratmadan yaratıcı formatlarda tüketmeyi seçecektir. Fakat Hogwarts’a Dönüş beklenen ticari başarıya hızlı adımlarla ilerlerken bu konuda aktif bir çaba harcamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Harry Potter serisine tüm bunlar yaşanmamış gibi sarıldığımız her an Rowling’e bir platform temin etmeyi sürdürüyor olacağız.

Görsel: Hazan Özturan

Editörün tavsiyesi

Kültür Savaşları, J.K. Rowling ve “Entelektüel Karşıtı Zamanlarda” Yaşamak Üzerine Judith Butler ile Söyleşi

Transfobi, Korku, Manipülasyon… J. K. Rowling Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

Adalet ve Özgür Tartışma Üzerine Daha Spesifik Bir Mektup

Anti-Trans ‘Toplumsal Cinsiyet Karşıtı’ Hareket Saçmalıklarla Dolup Taşıyor

Kadın Hakları, Trans Haklarıyla Çelişmez

Judith Butler: Neden ‘Toplumsal Cinsiyet’ Fikri Tüm Dünyada Tepkilere Neden Oluyor?

Joanne Rowling’e Hogwarts Kuleleri Üstünden Duyurmak İstediklerim

Bir Cevap Yazın