Zeki Müren, bundan tam 24 yıl önce bu dünyadan göçtüğünde, gözyaşları sadece büyük bir sanatçıyı kaybettiğimiz için dökülmedi. Devlet, medya, sanat dünyası, büyük şirketler, Türk Silahlı Kuvvetleri Sanat Güneşi’ne, Paşa’ya veda ederken, biz, lubunyalar, kimimiz yalnız kimimiz yan yana ülke tarihinin en büyük queer ikonlarından birini uğurladık.
Mesut Bahtiyar’ı Türkiye tarihinin en şaşalı yıldızlarından birine dönüştüren Zeki Müren, bilerek ya da bilmeyerek, bu ülkedeki sayısız lubunyaya umut aşıladı, cesaret ve dayanma gücü verdi. Sadece şarkılarıyla değil elbette; giydikleriyle, saçı makyajıyla ve inceliğiyle… Fobisi malum Türkiye denen cehennemin zebanilerine bir lubunyaya saygı duymayı öğretti. Bunu başarırken ödediği bedelse yalnızlık ve kırık bir kalp oldu.

‘‘Ağır homofobik bir toplumda, cinsiyet sınırlarını bulandıran bir sanatçı kendisine dev bir şöhret yakalar’’ desem? ‘‘Sonra da bu şöhret, bir yandan omuzlar üzerinde taşınırken öbür yandan koskoca bir neslin aşağılamalarına, alaylarına maruz kalmayı ve “cinsiyetlerarası” oluşunu zaten tehdit olarak gören toplumu yumuşatmak adına, kendini aseksüelleştirme zorunluluğunu getirir’’ diye eklesem? Bu uluslararası geçerliliği olan bir formül sanırım. Bizdeki örneklerle karşılaştırıyorum, hepsi tutuyor. Tesadüf olamayacak kadar benzer yollar, duraklar… Ne olursa olsun açılmadıkça, kimliğinle onur duyduğunu bas bas bağırmadıkça kervan yürümeye, devran dönmeye devam ediyor. Söylersen de vay haline.”
Geçtiğimiz günlerde Mertcan Karakuş a.k.a. Zakkum Kök’ün Velvele’de yayımlanan Walter Mercado hakkındaki belgeseli incelediği yazısında ünlü medyumun sonsuz yalnızlığını böyle tarif etmişti.
Gerçekten de ne kadar benziyor Walter Mercado ve Zeki Müren birbirlerine. Saygı görmek ve onu koruyabilmek adına vazgeçtikleri şeyleri düşününce insanın ici çız ediyor. Çünkü Mercado da Müren de en ufak bir “yanlışta” yollarına gül dökenlerin boğazlarına sarılacaklarını biliyordu. Eğer lubunyaysanız kazanmak için çok çabalamak zorunda kaldığınız o sevgi ve saygı bulutu, onu size verenler tarafından hızlıca boynunuza geçirecekleri ilmeğe de dönüşebilir. Bunu her lubunya bilir.
Zeki Müren asla resmi olarak dolaptan çıkmadı. Ama o dolabı yaşanabilir kılmak için çok fazla şey yaptı, çok çalıştı, çok yoruldu, çok kahretti ve mahkum edildiği dolap onun gerçekliğine dönüştü. Oysa sayısız anı, aşk hikayesi ve macera Sanat Güneşi ve/veya Paşa’dan çok daha fazlası olduğunu söylüyor. Yakınlarının anlatıları, kayda geçmiş bazı çılgın geceler ve ne yaparsa yapsın ondan renk renk, çiçek çiçek fışkıran lubunyalık ve şaşa yadigar kaldı. Toplumun geri kalanı ne yapıyor, bunu bilmek de anlamak da zor ama biz, onun mirasını her şeye rağmen sevgi, saygıyla ve gururla sahipleniyoruz. Eleştirilerimiz baki, ancak hiçbiri ona duyduğumuz sevgiye zeval verecek şeyler değil. Kalp kırmaya da değmez…

Sanat Güneşi, Türk müziğinin en önemli besteci, söz yazarı ve yorumcularından biri olan Zeki Müren 24 Eylül 1996’da bu dünyadan göçtü. Ardında buruk, coşkulu, duygulu anılar, şarkılar ve bir efsane bıraktı.
Müren’in diskografisindeki sayısız güzel şarkıdan en sevdiğim bazılarını Radyo Velvele için bir araya getirdim. Bu gece O’nun şerefine rakı içmek isteyenlere eşlik etsin diye gelişigüzel sıraladığım listeye her dinlediğimde tüylerimi diken diken eden, Müren’in bir sanatçı olarak göğe yükseldiğini düşündüğüm eseri Rakımda Buz Parçasısın’ın adını verdim. O şiirinde de dediği gibi;
“Hayallerin sıcak, buz eridi öksüz kalbimde
Her damlada sana yandım
Andıkça andım, andım, andım…”
Ruhu şad olsun!