Little Richard’ın Ardından: Queer Bir İkon muydu Yoksa Bir Hain mi?

Bawer Çakır

“Rock n’ Roll’un mimarı”, “mucit”, “yaratıcı” …

9 Mayıs’ta hayata gözlerini yuman Little Richard, uzun ve şaşalı kariyerinde bu sıfatlarla anıldı. Bugün rock tarihini anlatan her şeyde adı ilk zikredilen ve bir şekilde milat olarak kabul edilen Elvis Presley’den önce bu müziğin fitilini ateşleyen, onu yaratan oydu. Ancak hiçbir zaman Elvis gibi tanrı muamelesini görmedi. Çünkü siyahtı.

Hakkının yeterince teslim edilmediği bir diğer konu da oldukça muhafazakâr ve maskülen bir dünyada/zamanda gey olarak açılmaya cesaret etmesi ve bir tabu deviren olmasıydı. Feminenliği, ışıltılı kıyafetleri, ilgi arsızı edepsizliğiyle coşkulu bir şelale gibi çağladı. Hem ekmek yediği endüstriyi hem ait olduğu topluluğu dönüştürdü. Çok sayıda queer çocuğa ilham verdi ancak, David Bowie’ye bahşedilen iltimaslardan da övgülerden de pek nasiplenemedi. Bowie’nin üzerine yağdırdığımız yıldızlardan payına çok azı düştü.

Ancak bu şaşalı ve güçlü hikâyenin son perdesi ve aslında büyük kısmı oldukça hüzünlüydü; öyle de bitti. İlham veren hikayesini inkâr ve öz nefret ağıtına dönüştüren ve üzerine benzin döküp yakan da dini inancı ve kendisi oldu.

Topal ve zırıl bir oğlan

Little Richard 5 Aralık 1932’de ABD’nin ırkçı güneyinde, Georgia’nın sevimsiz ve aşırı muhafazakâr şehri Macon’da dünyaya geldi. 12 çocuğun üçüncüsüydü. Nüfusa Richard Wayne Penniman olarak kaydedildi. Kilise üyesi aşırı dindar ebeveynleri kısa ve zayıf olduğu için ona “Lil” Richard diyordu. Feminen bir çocuktu ve bir bacağı diğerinden kısaydı. Bu nedenlerle zorbalığa maruz kaldı.

Müzikle ilk tanıştığı yer kiliseydi. İlk kez şarkı söylediği yer de orası oldu. O günlerde çok gürültülü şarkı söylediği için sürekli eleştirildiğini anlatmıştı. Bu, ileride kariyerinin alameti farikası olacaktı.

Hayatının dönüm noktalarından biri 14 yaşında şehir oditoryumunda yarı zamanlı çalışmaya başlamasıydı. Favori şarkıcısı Sister Rosetta Tharpe onu şarkısını söylerken duydu ve şovunun açılışını yapmasını teklif etti. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi.

Lisede saksafon çalmayı öğrenen Richard, Ike Turner’ın Rocket 88 şarkısının girişinden o kadar etkilenmişti ki piyano çalmayı öğrendi. Nubillo’dan aldığı ilhamla pelerin ve türban giymeye başladı. 10. sınıftan önce evi terk etti ve çeşitli orkestra ve şovlarla turnelere çıktı.

Little Richard’ın sayısız hit, birbirinden başarılı konser ve çok sayıda ödülle taçlanan kariyerine dair bilgileri internette bulmak mümkün. Bu nedenle bu kısmı es geçip, bana bu yazıyı yazdıran bölüme biraz değinmek istiyorum. Çünkü o mutsuz sona giderken arkasında bıraktığı ekmek kırıntıları burada.

Seks, rock & roll ve kilise

1984’te çocukken hep kızlarla oynadığını, konuşması ve yürüyüşü nedeniyle homofobik şakalara maruz kaldığını anlatmıştı. Annesinin kıyafetlerini giydiği için babası tarafından defalarca şiddetle cezalandırıldığını söyleyen Little Richard, 15 yaşında evden kovuldu. Babasının kendisine “yedi oğlum olsun istedim ama sen bunu mahvettin” diye bağırdığını anlatmıştı.

20’li yaşlarının başında, dikizcilikten hoşlandığını fark ettiği zamanlarda bir arabada sevişen hetero arkadaşı ve sevgilisini izlerken polis tarafından basılır ve üç gün nezarette kalır. Cinsel istismarla suçlanmıştır ve Macon’da konser vermesi geçici olarak yasaklanır. Oakwood Koleji’nden bir erkek öğrenciye teşhircilik yaptığı için şikâyet edilir ve okuldan ayrılmak zorunda kalır.

Açık gey müzisyen Billy Wright’la 50’li yılların ilk dönemlerinde tanışır. İmajını oluşturmasında büyük emeği olan Wright ünlü pankek makyajını yapmasını ve uzun peruk takmasını tavsiye eden kişidir aynı zamanda. Tüm “efemine” makyajına ve süsüne rağmen Richard kadınlar tarafından çekici bulunur, konserlerinde sahneye sayısız kez iç çamaşırı ve telefon numaraları atılır.

1957’de rock and roll’u terk ederek kiliseye sığınır ve bu dönemi “yeniden doğuş” olarak tanımlar. Fakat arzuları onu yeniden sahnelere ve cinselliğe döndürür. 60’ların başında kaçtığı şeyleri; rock’ı, röntgenciliği ve grup seks partilerini yeniden kucaklar.

Dikizcilik ve teşhircilik sevgisi ilerleyen yıllarda başına dert açmaya devam eder. 1962’de Long Beach, Kaliforniya’da bir umumi tuvalette işeyen erkekleri dikizlediği için tutuklanır.

Hetero olmaya çalışmanın dayanılmaz ağırlığı

Little Richard heteroseksüel olmaya, en azından görünmeye çok çabaladığı dönemlerden geçti. Kendisinden sekiz yaş küçük Audrey Robinson’la olan uzun yıllara yayılan karmaşık ilişkisi bunlardan biriydi. Her ne kadar kendisini zorlasa da cinsel olarak işler arzu ettiği gibi gitmedi ve birkaç kez bazı hetero erkek arkadaşlarına Robinson’la sevişmeyi teklif etti. İki evlilik teklifini de reddeden Robinson BBC’nin The South Bank Show’unda Richard’ın kendisini sadece beyazlara hizmet veren yerlerden alışveriş yapabilmek için kullandığını söylemişti. 

Ernestine Harvin nikahlandığı tek isim oldu. Ekim 57’da bir evanjelik mitinginde tanıştılar, bir yıl flört ettiler ve 59’da evlendiler. Harvin’in “normal bir heteroseksüel evlilik” olarak tanımladığı bu birliktelikleri 64’te boşanmayla sona erdi. Richard daha sonra evliliklerinin ihmalci bir koca olması ve cinselliği yüzünden bittiğini söyledi. İkili evlilikleri sırasında üye oldukları kiliseden bir yaşında bir oğlan çocuğu evlat edinmişlerdi. O çocuk büyüdüğünde üvey babasının korumalarından biri oldu.

Kilise arzularını nakavt edince

Little Richard’ın her anlamda karmaşık hayatının üstüne kara bir gölge gibi düşen şey, hayatı boyunca hem sarıldığı hem de kavga ettiği dini inancı oldu. 1982’de katıldığı Late Night with David Letterman’da “Tanrı bana zaferi bahşetti. Bildiğiniz gibi hayatım boyunca geydim ancak artık değilim. Gey olarak açılan ilk kişilerden biri olduğuma inanıyorum. Fakat tanrı beni Adem’i Havva’yla birlikte olması için yarattığına inandırdı, Steve’le değil. Bu nedenle tüm kalbimi İsa’ya verdim” dedi. İki yıl sonra yayımladığı kitabında eşcinselliği “doğal olmayan bir bulaşıcı hastalık” olarak tanımladı. 1985’te verdiği bir röportajda omniseksüel olduğunu söyledi.

1995’te Penthouse’a gey olduğunu hep bildiğini, 2007’de Mojo dergisine biseksüel olduğunu söylese de 2017’de bir kere daha inkârı seçti ve Three Angels Broadcasting Network’e verdiği söyleşide eşcinselliği ve translığı “doğa dışı” olarak tanımladı ve tanrının yoluna karşı olduklarını söyledi.

Cinsel kimliği ve dini inancı arasında gelgitlerle geçen yıllarda ve bu sonsuz çatışmada keyif verici maddelere sığındı, çareyi onlarda aradı. Günde 1000 dolar harcadığı oluyordu uyuşturuculara ve işler o kadar ileri gitmişti ki arkadaşları onu “Little Cocaine” diye çağırmaya bağlamışlardı. Eroin de sık kullandığı şeylerden biriydi. Sigara, marihuana ve alkolü de aşırı tüketti. Hayatı boyunca üzerinde yürüdüğü keskin bıçağı düşününce pek de acayip gelmiyor açıkçası tüm bu bağımlılıklar. Çünkü, o da birçoğumuz gibi aynı yerde, kendin olmakla başkası gibi yapmak arasında sıkışmıştı ve ona aslında mutlu olacağı bir olasılıktan bahseden olmamıştı.

Sırat Köprüsünde ne yöne gideceğini bilememek

Little Richard’ın hikayesini nereye koymamız gerektiğinden emin olamıyorum. Queer bir ikon olduğuna hiç şüphem yok ancak, sonunda seçtiği inkarcılık ve LGBTİ+’ları düşmanlaştırmayı seçmesini sindirmekte de zorlanıyorum. Öfkelenemiyorum ama üzülüyorum.

İnsanın artık mişli geçmiş zamanla anlatmak istediği bu baskı, din, bağnazlık dolu hikâye ne yazık ki bugün de başımıza bela olmayı sürdürüyor. Dünyanın birçok yerinde queer çocuklar dindar ailelerinin, cemaatlerinin ve devletlerin yarattığı zorbalık ve öz nefret dolu karanlık hayatları yaşamaya zorlanıyor ve acı çekiyorlar. Mücadele son yıllarda çok fazla şey kazanmış ve farkındalık yaratmış olsa da faşizmin, muhafazakarlığın, heteroseksizmin ve kurumsal dinlerin hamurunu yoğurduğu toplumların sayısı hala çok fazla ve oralardan aldığımız haberler de pek iç açıcı değil. Türkiye de bunlardan biri olmayı ne acı ki “gururla” sürdürüyor. Diyanet’in nefret hutbesi ve sonrasında iktidar kanadından sağlı sollu üzerimize kusulan fobinin dumanı hala tütüyor.

Çocukluğunu dindar ailesinin baskısıyla geçirmiş, kafası bu nedenle çok karışmış, bocalamış ve tanrı korkusuyla arzuları arasındaki sırat köprüsünde ne yana gideceğini uzun süre bilememiş biri olarak Little Richard’ın neler yaşamış olduğunu tahmin edebiliyorum. Başka bir yazının konusu olacak kadar karmaşık, çok katmanlı ve dikeni bol bir mevzu. Bir şekilde empati kurmamı sağlıyor.

Dindar lubunyalar vardır!

Din/dindarlık ve lubunya olmak çok uzun yıllardır yan yana gelmekte zorlanıyor. Türkiye’deki mücadelenin ilk yıllarında en çok konuştuğumuz konulardan biri olmasına rağmen, birçok dindar lubunyanın inançlarından bahsetmekten çekindiklerini söylediklerini hatırlıyorum. 2005-2010 yılları arasında Lambdaistanbul’un açılma toplantılarında bu konuyu konuşmuştuk birkaç kez ve kafalarımızın ne kadar karışık olduğunu görmüştük. Bazılarımız dinle queer olmayı bağdaştıramıyor, bazısı din kaynaklı nefret nedeniyle öfke duyuyor, dini inancı olanlarsa bundan bahsedemiyorlardı.

Dindar lubunyalar son yıllarda dünyanın çeşitli köşelerinde süren mücadeleler içinde seslerini daha fazla çıkarmaya başladılar ancak dini toplulukların yanı sıra hareketin içinden de negatif tepkiler almaya devam ediyorlar. İnançlı ve queer olmak LGBTİ+ hareketinin hala sindirmekte zorlandığı, kafaları karıştıran bir konu olmayı sürdürüyor. Nefret kusan da mesafeli duran da çok.

Little Richard’ın hayatını okurken hem kendi çocukluğumu hem de son günlerde bir kere daha gündem haline gelen kurumsal nefreti düşünmeden edemedim. Bize nefret etmekten ve dışlamaktan başka bir şey öğretmeyenlerin bu mirasını reddederek sürdürdüğümüz mücadelemizin, bu ezbere sırtını dönmesi gerektiğini düşünüyorum. Cinsel yönelimleri ya da cinsiyet kimlikleri nedeniyle aileleri ve cemaatlerinden kötülük gören queerlere aynı kötülükleri yapma hakkımızın olmadığını hatırlamamız gereken zamanlardan geçiyoruz sanki. Little Richard’ın çocukluğu ve gençliğinde mücadele görünür olsaydı belki de daha mutlu olacağı bir hayat yaşayabilirdi ve onun mahrum kaldığı bu zenginliği biz de dindar queerlerden esirgememeliyiz. Nefrete inat yaşasın hayat sloganı malum. O hayatın içinde herkese olduğu gibi dindar queerlere de yer var. Onları LGBTİ+fobik nefret karşısında yalnız bırakmamamız gerektiğini kendimize de birbirimize de hatırlatmalıyız.

* Ari P. Büyük ve İlker Hepkaner’e teşekkürler.