AKP iktidarının LGBTİ+’lara yönelik saldırgan politikalarının bir ürünü olan ve 14 Mayıs seçimlerinden aylar önce sahaya sürülen Büyük Aile Buluşması adlı nefret organizasyonu, bu Pazar günü İstanbul Saraçhane’de ikinci kez gerçekleştirilecek.
İlk yürüyüşle ilgili en büyük skandallardan biri RTÜK’ün suç sayılması gereken bu gösterinin propaganda videosunu “kamu spotu” olarak televizyonlarda yayınlanmasına izin vermesiydi hatırlarsanız. Birkaç gündür yeniden alevlenen tartışma geçen senenin birebir aynısı. Bu nedenle, önüme düşen tweetleri, itirazları ve eleştirileri ilk gördüğümde bunun yeniden yapılacak buluşmayla ilgili olduğunu anlayamadım bile. Türkiye, Rabbim eksikliğini göstermesin, Christopher Nolan’a Inception’ı yeniden çektirecek bir tekrarlar ülkesi olduğu için, kendimizi bir kere daha aynı gündemin içinde buluverdik. İlk gündemi teğet geçmiş bir eşcinsel olarak, bu kez iş işten geçmeden mevzuya dahil olmak istedim ve Velvele okuyucuları için “kamu spotu” kisvesi altında nefret ve yalan yayan LGBTİ+ karşıtı propaganda videosunu yobazca bilmeyenler için çevirmeye karar verdim.
Neden LGBTİ+ değil de LGBT?
Öncelikle burdan başlamak gerekiyor. Türkiyeli yobazlar da Kuzey Amerika ve Avrupa’daki türdaşları gibi ülkelerindeki LGBTİ+ hareketini ve gündemini çok yakından takip ediyorlar. Çoğunuzun gözünden kaçmamıştır, Türkiye’de, başlıkları görmezden gelirsek, LGBTİ+ hareketine dair “en doğru” (bugün bakınca biraz stalker biraz ısrarlı takip olduğunu gördüğümüz) haberleri çoğu zaman dost bildiğimiz basın değil, Akit ve Yeni Şafak gibi iktidar gazeteleri yapmıştır. Bunun gullümünü Lambdaistanbul ve Kaos GL’de aktif olarak çalıştığım dönemlerde sık sık yapar, bir eylem ya da etkinlik yaptıktan sonra heyecanla Akit’in detaylı haberini beklerdik. Berbat başlıklarla çok doğru, neredeyse basın açıklaması metninin tamamını ya da etkinlikte bahsedilen konuları en ince ayrıntısına kadar veren haberler olurdu bunlar çoğu zaman. Sağcı basının LGBTİ+ gündemine ezelden beridir olan bu göz yaşartıcı ilgilerini takdir etsem de, AKP iktidarı etrafında kümelenen bu nefret tiyatrosunun LGBT demekteki ısrarının masum bir bilmemezlik ya da cahillik olmadığını belirtmek isterim.
Tıpkı Avrupa ve Kuzey Amerika’daki yobazlar (kiliseler, naziler, Cumhuriyetçiler vb.) gibi, Türkiyeli türdaşları da “LGBT” kısaltmasında ısrar ediyorlar (Yıllardır bizlerin varlığını Batı’dan ithal diyerek düşmanlaştıranların aslında nefreti ithal ettiklerine de burada hep beraber bi’ gülünebilir). Bunun bir nedeni, bu kısaltmanın hem kolay hatırlanması hem de propaganda malzemesi yapılırken kitlelerinin hedef gösterdikleri gruplara aşina olması. LGBTİ+ şu an için ortalama bir yobazın kafasını karıştıracak kadar çok kimlik içeriyor ve bunlardan bazıları (queer, non binary, akışkan cinsiyet, cinsiyetsiz vb.) AKP iktidarına oy verenlere anlatılamayacak kadar “karmaşık” geliyor. Bu nedenle de her ne kadar hareketimizi bizden iyi takip etseler de LGBTİ+ güncellemesine mesafeli duruyorlar. Çünkü lezbiyenleri, geyleri, biseksüelleri ve transları düşmanlaştırmak şu an için en kolayı. Trans karşıtı nefrete omuz veren cis gey, lezbiyen ve biseksüellerin “Queer değil, gey/lezbiyen/biseksüel!” ve kendilerini feminist olarak tanımlayarak yobazlıklarını ve sağcılıklarını gölgelemeye çalışanların söylemlerinin yobaz nefret gruplarının “LGBT” ısrarıyla kesişmesi de işin en acıklı yanlarından biri olmayı sürdürürken bu iki dost postu giymiş düşman grup bir yandan da bu faşist yobaz çetenin ekmeğine yağ sürmeye devam ediyor.
“LGBT PROPAGANDASI VE DAYATMASI”
İlgili video artık bir sağcı ezberine dönen, bazı sözüm ona solcuların da sıkı sıkı sarıldığı bir yalanla açılıyor:
“LGBT propagandası ve dayatması sebebiyle ABD’de ve Batılı ülkelerde kendisini LGBT olarak tanımlayan gençlerin sayısı her yıl yüzde 20 artış gösteriyor.”
Ortada elbette bir “dayatma” yok. Burada çarpıtılan bilgi şu: Tıpkı Türkiye’de de olduğu gibi dünyanın hemen hemen her yerinde LGBTİ+ eşitlik ve özgürlük mücadelesi son yıllarda kazandığı ivme ile çok daha fazla görünür oldu ve bu görünürlüğün bedeli de son birkaç yıldır maruz kaldığımız ve giderek sağcılaşan dünyada daha artacağına şüphe olmayan saldırılar olmakta. Yobazların ısrar ve inatla “propaganda” ve “dayatma” dediği şey sürdürülen hak mücadelesinin yarattığı cesaret ve özgüven dalgasının geçmişe oranla çok daha fazla LGBTİ+’nın açılmasını, kamusal alanda görünür olmaya başlamasını ve siyasete dahil olmasını sağlaması. Şöyle bir örnek verirsem daha anlaşılır olabilir: ABD’de sağ elle yazma zorunluluğu kaldırıldığında solakların “sayısı artmıştı”. Bunun nedeni sol el propagandası değil, sağ elle yazma dayatmasıydı. Zaten daha sonra sol elle yazan insan sayısındaki artış da durmuş. Yani işin aslı; LGBTİ+’lar yaşadıkları zorluklara, baskılara ve ayrımcılığa karşı örgütlendiler, mücadele etmeye başladılar, mücadelelerini kamusal alana taşıdılar ve bu sayede çok daha fazla LGBTİ+’ya ulaştılar. 2 + 2 = 4 kadar basit bir şeyden bahsediyoruz aslında ve bunun en çok aksini iddia eden yobazlar farkında. Sağcıların en büyük propaganda silahlarından biri olan manipülasyon bu konuda da imdatlarına yetişiyor sık sık ve hiç utanmadan, sıkılmadan en basit gerçeklerden korku ve panik senaryoları üretiyorlar. Bilal’e anlatır gibi anlatmak gerekirse:
1. Kimse propagandayla LGBTİ+ yapılamaz. (Mesela ben kimsenin propagandasıyla değil, hür irademle lubunyayım ve lubunyalık parayla olunan bir şey olsaydı, bankadan kredi çeker yine olurdum ama konumuz bu değil.)
2. LGBTİ+’ların elinde herhangi bir insana baskı yapabilecekleri bir sistem, düzenek ya da güç zaten yok (Ama mesela AKP iktidarının elinde bu güç var ve yıllardır adım adım insanları sekülerlikten uzaklaştırmak için PROPAGANDA YAPAN ve İSLAM DAYATMASINDA bulunan kendileri.) Bir de şu dipnotu düşmek isterim: LGBTİ+ topluluğu/mücadelesi “rıza” kavramı konusundaki en duyarlı kesimlerin başında geliyor. Cinsel taciz, istismar, tecavüz gibi şeylerin ata sporu olduğu, inanç ve ideoloji baskısının iktidarların hobisine dönüştüğü bir toplumda anlaması güç geliyor, tahmin edebiliyorum.
3. Gençler LGBTİ+ olmuyorlar, LGBTİ+ olduklarını fark ediyor/anlıyor ya da bununla barışıyorlar. Bu nedenle de saklandıkları/saklanmak zorunda kaldıkları dolaplardan çıkıyorlar. (Ancak örneğin ben heteroseksüel olmaya zorlandım, Müslüman olmam için baskı ve şiddet gördüm. Benim gibi çok sayıda LGBTİ+ ve ateist var hem Türkiye’de hem de dünyada, onların da neredeyse hepsi bu baskılarla baş etti.)
4. “Dünyaya hızla yayılan” LGBT PROPAGANDASI VE DAYATMASI değil, eşitlik ve özgürlük mücadelemiz. (Propaganda ve dayatmaların merkezinde ise din, heteroseksüellik, natranslık, milliyetçilik gibi konular var. Yobaz kendinden bilir işi.)
“AİLELERİNE RAĞMEN CİNSİYET DEĞİŞTİRME TERAPİSİ UYGULANAN ÇOCUKLARIN SAYISI HIZLA ARTIYOR”
Videodaki bir diğer kuyruklu yalan. Trans çocuklara zorla “cinsiyet değiştirme terapisi” yapıldığına dair, iftiralardan ve manipüle edilmiş kurgu hikayelerden başka bir kanıt ya da veri zaten yok. Ailelerinden habersiz cinsiyet uyum sürecine başladığı iddia edilen trans çocukların da aslında ailelerinden zulüm gördüklerini okuyor, dinliyoruz. Onları fobik ve zorba ailelerinden koruyacak bir sistem yok. Ortada korkunç bir şiddet ve o şiddetin sonucu olarak artmakta olan intihar oranları var. Ancak, elbette yobazlar bunları konuşmak istemiyor. Bu “isteksizliğin” nedeni de bu durumun baş sorumlularından birinin canla başla savundukları iktidarların suçu olması. Büyük Aile Buluşması adlı kukla tiyatrosunun bu videodaki iddiasının Türkiye ile zaten hiçbir alakası yok. Türkiye’deki cinsiyet uyum süreçleri halihazırda zorlu ilerlemekte. Türkiye gibi ülkelerdeki yobazların yalan söylemekten çekinmedikleri bu konuyla ilgili sırtlarını dayadıkları “kaynakların” tamamı ABD ve İngiltere merkezli aşırı sağcı gruplar. Ve tahmin edeceğiniz gibi, bu iddiaların çoğu masa başında yazılmış uydurma hikayeler. Ve, sevmezler ama, Türk Medeni Kanunu’nun 40. Maddesinin birinci fıkrası uyarınca, cinsiyetini değiştirmek isteyen bir kişi en az on sekiz (18) yaşında olmalıdır. Değil çocukların, yetişkin kadınların ailelerine haber vermeden kürtaj bile yaptıramadıkları, askerliğe elverişli değildir raporu alma sürecine giren lubunyaların ailelerine haber verildiği, hatta ve hatta evimize giren çıkanın anında ailelerimize bildirildiği bir ülkede, çocukların ailelerinden habersiz bu süreçlere girdiklerini iddia etmek yalandan başka bir şey değil.
Sosyal medyada iki ayda bir temcit pilavı gibi ısıtılıp önümüze sürülen trans çocuklar var mıdır yok mudur, LGBTİ+ çocuklar var mıdır yok mudur “tartışmasına” da bir kez daha açıklık getireyim bu vesileyle:
Tıpkı CİS (natrans) çocuklar gibi trans çocuklar da vardır!
Tıpkı heteroseksüel çocuklar gibi eşcinsel çocuklar da vardır!
Bu ifadeleri duyduğunda “Çocukları cinsellikten uzak tutun!” diye veryansın edenlere öncelikle trans olmanın “cinsellikle” değil, “cinsiyetle” ilgili bir durum olduğunu hatırlatak ve hepsini düğünlerde çocuklara gelinlik ve damatlık giydirmemeye davet ediyorum.
“BU GİDİŞE DUR DENMEZSE GELECEKTE 23 NİSAN VE 19 MAYIS BAYRAMLARINI KUTLAYACAK ÇOCUK VE GENÇLERİMİZ KALMAYACAK”
Buna artık gerçekten dayanamadım ve kahkahayı patlattım. Videonun bu kısmı tam Siyasal İslamcı şark kurnazlığı. 23 Nisan ve 19 Mayıs törenlerini kutlamamak için her sene türlü türlü Bizans oyunu çeviren Siyasal İslamcıların işlerine geldiğinde bu iki bayrama dört elle sarılması hem çok komik hem de çok zavallıca. Ayrıca Siyasal İslamcı yobazlar endişe etmesinler, Onur Yürüyüşlerinde “Kürdistan vardır!” sloganı atıldı diye Vatan! Millet! Sakarya! çığlıklarıyla cepheye yürüyen Lubun Hatun’ların sayısı epey fazla. 23 Nisan’ı ve 19 Mayıs’ı onlarla kutlayabilirler.
“ÇOCUKLARIMIZ
AİLEMİZ
İNSANLIK İÇİN…”
LGBTİ+ mücadelesinin görünürlüğü de trans çocukların hormon alması da bu gruplar arasındaki intihar oranını gözle görünür şekilde düşürdü. Araştırmalar ve istatistikler bunu söylüyor. Yani, çocuklarımız diye yaygara koparmaları da diğer her şeyleri gibi biraz kür. Çünkü buradaki asıl mesele iddia ettikleri gibi “çocukların can güvenliği” değil, çocukların onların hiç sahip olamadıkları ya da zaten karşı oldukları bir özgürlüğe sahip olmaları ya da olma ihtimalleri.
Aileniz? Türkiye’de her gün ortalama üç kadın öldürülüyor, sayısını net olarak bilemediğimiz kadar kadın ve LGBTİ+ şiddete ve ayrımcılığa uğruyor. Bu cinayetlerin ve şiddetin faillerinin büyük bir kısmı da aile üyeleri. Araştırmalar bunu söylüyor. Üstelik zorla evlendirilen çocuk sayısının arşa çıktığı, çocuk istismarının devlet kurumlarında bile bir geleneğe dönüştüğü gibi gerçekler ışığında “Ailemiz için” kısmını tekrar düşünmek isteyebilirsin sevgili yobaz…
İnsanlık için? OK Orhan Gencebay, şimdi o elindeki “Batsın Bu Dünya” dizelerini sakince yere bırak.
***
Yazar Toni Morrison, 30 Mayıs 1975’te Portland Üniversitesi Siyah Çalışmaları Merkezi’nde yaptığı konuşmada şöyle der:
“Irkçılığın işlevi, çok önemli bir işlevi, dikkat dağıtmaktır. Sizi işinizden alıkoyar. Varoluş sebebinizi tekrar tekrar açıklamaya zorlar. Birileri çıkar ve bir diliniz olmadığını söyler, siz de olduğunu ispat etmek için yirmi yılınızı verirsiniz. Birileri kafa şeklinizin biçimsiz olduğunu söyler, biliminsanları öyle olmadığını göstermek için çalışır. Birileri tutar sanatınız olmadığını söyler, araştırmaya başlarsınız. Bunların hiçbirine gerek yok. Çünkü biri biter biri başlar.”
Bu konuşmadaki ırkçılık yerine LGBTİ+fobi koyarsanız, değişen hiçbir şey olmaz. Morrison burada yıllardır ırkçılık, kadın düşmanlığı, LGBTİ+ karşıtlığı gibi alanlarda mücadele edenlerin nasıl bir döngüye hapsedildiklerini çok güzel anlatır. Büyük Aile Buluşması denilen sirki de Morrison’ın bu sözleri ışığında düşünmek, ona göre mevzi almak gerekiyor der, bir mani ile bitirmek isterim:
Yobazlar çıkmış meydana,
Ağıt yakarlar Erdoğan’a.
Haykırırlar cihana,
Türk aile yapısı çürüdi mu?
Çocuklar lubun oldi mu?
23 Nisan/19 Mayıs elden gitti mu?
İmdi yürek yırtılır?