Başlığı okurken kulağınızda kimin sesi yankılandı? Ne hissettiniz? İşte o hisse benzer şekilde biz Kürt lubunyalar, başımıza bir şey geldiğinde bizi yalnız bırakan partimizin de bize aynı tonda bu sözleri söylediğini iliklerimize kadar hissediyoruz. Artık yeter!
Aylar sürecek gündemleri bir günde çerez gibi tükettiğimiz bu atmosferde sindiremediğimiz çok şey var. Biriktikçe derde dönüşen, tekinsizliğimizi katmerleyen bu gündemlerin en güncel olanlarından biri de Newroz’larda Kürt lubunyalara yapılan saldırılar. Geçen yılki deneyimlerim yüzünden benim için de hayli tetikleyici olan bu gündem, yine sağlıklı bir şekilde sindirebileceğimiz, görülüp duyulduğumuzu hissettiğimiz bir alan açılmadan, yaşadığımız saldırılar hareketin öncüleri tarafından tanınıp kınanmadan zaman aşımına uğratıldı. (Bu noktada, saldırıya tepki gösteren İstanbul milletvekili Züleyha Gülüm’ün ve HDP Kadın’ın desteklerini gördüğümü ve onlara teşekkür ettiğimi, ancak tek bir milletvekilinin ve tek bir parti içi oluşumun tepkisini yeterli bulmadığımı belirtmem gerekiyor.)
Baharın enerjisiyle son ayların bunalımından az da olsa kurtulup bir nefes almayı, kalabalık hissetmeyi, birlikte olmayı tecrübe etmek için gittiğimiz Newroz alanlarında LGBTİ+’lar olarak yine saldırılara uğradık. Hem Kürdistan’da hem diasporada LGBTİ+ bayrakları ve sembollerini taşıyanlar Newroz alanlarında “Kürtlerde böyle şey olmaz!” tepkileriyle ve bu delüzyonun dönüştüğü fiziksel şiddetle karşılaştı.
Buna karşı iki kelam edemeden, belki daha bayrakları bile çıkaramadan başlayan saldırılar partinin, yerelden genele, en üst yetkilileri tarafından kınanmadığı için, alanda ve sosyal medyada yüzümüze haykırılan “Bizde böyle şey olmaz.” lafını onlardan da duymuş kadar olduk. Özünde Kürt LGBTİ+’ların varoluşlarını yok sayan ve nefret suçu içeren bu cümleyi bozuk plak gibi tekrarlayarak son yıllarda Newroz alanlarında bize fiziksel şiddet uygulayanlar, partimiz dediğimiz, başkanımız dediğimiz, yerelde temsilimiz dediğimiz oluşum ve kişilerden güç bularak 2023’te de bunu yapabildiler. Onlara karşı ses çıkarılmadıkça, bize sahip çıkılmadıkça, kendilerini “Nasyonalist Kürtler” diye tanımlayan bu yobaz grup palazlandı ve artık Kürdistan ve dışında yaşayan tüm Kürt LGBTİ+’lar için büyük bir tehdit haline geldi.
Yereldeki politikalarıyla Türkiye’nin batısındaki politikaları arasında karşılaştırmalar yaparak bizimle ve hareketimizin kapsayıcılığıyla dalga geçmeye çalışan faşistlerin (buna Türk Solunun bir kısmı da dahil) ağzına sakız olmayı geçtim; artık “partimizi” savunamayacak noktaya gelip, kendi can güvenliğimin derdine düşmüşken, fobik Kürt ve faşist Türklerle adeta iş birliği anlamına gelen bu duruşsuzluğa karşı umudumu yitirmeye başladım. Bunları yazarken sadece üzüntü, öfke ve utanç duyuyorum.
Biz, Kürt kadın hareketi sayesinde bugünlere gelebilmiş bir özgürlük hareketinin önemli bir parçasını oluşturan Kürt LGBTİ+’larız. Görmezden gelemeyeceğiniz kadar fazlayız, donanımlıyız, tecrübeliyiz. Yüksek sesli ve ateşliyiz. Ateşimizi, aynı işgalcilerin çağlar boyunca söndürmeye çalıştığı gibi, kendi içimizdenmiş gibi görünen ama hareketimize büyük zarar veren bu kesimin söndürmeye çalışmasına izin verilmesi zoruma gidiyor.
Gönlü Yeşiller Sol’dan yana biri olarak, umudumun kırılma noktasına geldiği bu olaylardan sonra tutsak Figen Yüksekdağ başkanımın içeriden, dışarıdaki başlardan daha cesur bir şekilde LGBTİ+ diyebilmesi, içime su serpen bir detay oldu. Yüksekdağ’ın Yeşiller Sol’un seçim bildirgesini açıkladığı etkinlikte okunan mesajının ardından partinin ve Kadın Meclisi’nin seçim bildirgesinde LGBTİ+’ların yer aldığını görmek de umut vericiydi. Fakat defalarca teoride görülüp pratikte görünmez olduğumuz kanıtlanmışken bu umuda da kendimi tam olarak bırakamıyorum. Çünkü artık umutlarımın boşa çıkmasını istemiyorum.
Bu coğrafyadaki LGBTİ+ tarihinin, özellikle Kürt LGBTİ+ varoluşunun, yediğimiz dayaklar ve her açıdan uğradığımız şiddetle anılmasının ötesinde; haklarımızı teslim edip koruyan, sokakta ve siyasi arenada göstermelik değil gerçek anlamda temsil edildiğimiz, barınma, çalışma, sağlık, hormon gibi en temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasını artık aşmış olup kendimizi daha iyiye nasıl götürebileceğimizi, hayallerimizi nasıl gerçekleştirebileceğimizi konuştuğumuz, restorasyoncu değil dönüştürücü bir politika güdülmesini hayal ve talep ediyorum.
Bütün bunları hak ettiğimizi biliyorum. Bütün bunları hak ettiğimizi görmek ve aksini düşünenlere gösterebilmek için devletten değil, bizi savunacağının sözünü en başta tüzüğüne ve son olarak da seçim bildirgelerine işleyerek vermiş olan partimden, partilerimden medet umuyorum. Artık her Newroz’da korkuyla değil coşkuyla hareket etmek istiyorum.
Artık günlük hayatta da yoldaşlarım, soydaşlarım tarafından şiddet görüp onlarla çatışmak değil; onlara bizlerin yanlış veya yalnız olmadığını öğreten politikaların güdülmesini istiyorum ve özgürlük mücadelemize, Kürt hareketinin bir parçası olarak, hep birlikte devam etmek istiyorum.
Hem en yüksek makamlarda hem yerellerde bizi temsil edenlerin arkamda olduğunu bilerek;
“Kürdüm, lubunyayım, onurluyum!”
“Kürdüm, transım, onurluyum!”
diye özgürce haykırmak istiyorum.
Foto: Pau, Amed Newroz’u, 2015.

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS”.
2 Comments
Comments are closed.