Seçim umut mu?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının kesinleştiği hafta, sözlümle beraber kahvaltı hazırladık ve öylesine Halk TV’yi açtık. Sözlüm diyorum, çünkü kimliklerimiz uysa da (trans erkek ve kadın olarak evlenmemize aslında bir engel yok fakat…) devletin dayattığı uyum sürecinin devam şartlarından bir tanesi bekar olmak. İşte evlenemediğim sevgili eşimle geleceğimizi, ekonomik krizi, deprem felaketini; bunların öncesinde ve sonrasında devam eden kişisel krizlerimiz ve korkularımız üstüne sohbet ediyoruz. Evlenememek şöyle dursun, LGBTİ+’ların sürekli hedef gösterildiği, oy için ateşe atıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Instagram hesabımda aktivizm yaptığım videolara öyle yorumlar yapılıyor ki böylesi bir nefretin nerden geldiğini yanıtını bilmeme rağmen merak ediyor, boyutunu havsalam almadığı için normalleştirmek de istemiyorum. Velakin sorum retorik bir soru. Çünkü çok uzun bir süredir yalnızca ülkemizde değil, tüm dünyada para, güç ve etkileşim için trans düşmanlığı yapılıyor. Beyni nefretle yıkanmış binlerce insan papağan gibi aynı şeyleri söylüyor.

İşte yani, böyle bir sabah. Siz de sık sık böyle sabahlar yaşıyorsunuzdur. Halk TV’de Kılıçdaroğlu için yapılan bir posterin arkasındaki karelerin tek tek incelemesini yapılıyor. Sinan Ateş var, Enes Kara var, Ali İsmail Korkmaz var… Herkese yaranmaya çalışıyorlar yani. Orada bir de Hande Kader var, nice zamandır görmezden gelinen LGBTİ+’lar için önemli bir isim. 2016 senesinde katili Hande’yi cani bir şekilde öldürmüş, ardından kayıplara karışmıştı. Dedik ki “Bak şimdi nasıl es geçecekler Hande’yi…” Muhalefetin ana medya kanallarından olan Halk TV’de Hande Kader’i anmalarını beklemiyoruz tabii. Ama andılar. “Hande Kader” dediler ve ikimizde şaşkınlıkla televizyona döndük.

Muhalefet iktidara oynarken, biz LGBTİ+’ların Türkiye siyasetinden alacağı çok. Yıllardır “oy kaygılarıyla” bizi görmezden geldiler. Demokrasi sözleri verirken dahi, iktidar olduklarında bu demokrasinin bir parçası olabilecek miyiz, şaibeli. Fakat artık devran dönüyor mu? Umut edebilir miyiz? 2013 gibi, 2014 gibi dolu dolu Onur Yürüyüşleri yapılabilecek mi? Magazin sayfaları trans kadınları afişe ederek, anneliklerini sorgulamaya çalışırken iki kere düşünecek mi? Nefret ve ayrımcılık suçlarına karşı insan haklarımız hatırlanacak mı ve yasal korumalarımıza sonunda sahip olacak mıyız?

Öncelikle söyleyeyim, Millet İttifakı başa gelse dahi, ne medyadaki ne de toplumdaki ayrımcı düşünceler bir anda yok olmayacak. Ama asıl önemlisi, hukuk geri geldiğinde ve insan haklarını hatırlayınca, işte o zaman yasal ve sağlam bir zeminde haklarımızı savunabilecek duruma geleceğiz. Bunun sözünü mutlaka ama mutlaka vermeliler ya da biz o sözü almalıyız.

İktidarın suni gündemi değil, kendi yakıcı gündemimiz

Bahsettiğimiz haklar sevişmek, gezmek, tozmak değil (ki bunlar daha değersiz haklar değiller). Sürekli LGBTİ+ haklarını sokakta yiyişmek olarak yorumluyorlar. Hukuk galip geldiğinde, asıl derdimizin barınma, istihdam, güvenlik, eşitlik ve özel hayatımıza saygı olduğu üzerinden yeni kampanyalar ve dayanışmalar örmeliyiz. Yurtdışından ve oradaki sağ muhafazakar çevrelerden ithal konuları dolaşıma sokmaya çalışan yerli LGBTİ+ karşıtlarına aldanmadan, örneğin trans sporcu konusu gibi, daha bize üç boy büyük gelen konuları değil, sokakta ölen, hastanelere alınmayan, deprem yardımını hak ettiği halde almaya korkan LGBTİ+’ların haklarını savunabilmeliyiz.

Millet İttifakı ve adayı Kemal Kılıçdaroğlu bize bir umut sunuyor. İktidar ise yalnızca hedef gösterme, iftira ve nefretle bizim hayatlarımızı tehlikeye atıyor. İktidar blokuna bir trans kadın olarak oy verme nedeni bulamıyorum. “LGBTİ+’lar bakın Kılıçdaroğlu’nu destekliyor!” diye haber yapıyorlar hala. Bizi bir öcü gibi gösterip, rakiplerini karalamak için kullanan bir iktidar da tıpkı muhalefet gibi oy hesabı yapmakta. LGBTİ+’ları hedef almak mı, kabul etmek mi daha çok oy? Bu hesabı yapan siyasi kesimlere oy vermek zaten zor, bir de karşıt olmayı seçen bir hükümet elbette “kime oy verelim” tartışmasında bir seçenek dahi olamıyor.

ABD seçimlerinde de aslında benzer bir durum oldu. Cumhuriyetçiler transları hedef göstermenin “başarılı” bir seçim stratejisi olduğunu düşünmüştü; işe yaramadı, Türkiye’de de işe yaramıyor. Gerçekten insanların umrunda değiliz, iyi ya da kötü olarak. Fakat, yine de, sürekli güçlü insanlar ve kurumlarca hedef gösterilmek büyük bir stres kaynağı hepimiz için. Vergilerimi ödediğim bu ülkenin bir vatandaşı, nefes alan kanlı canlı bir insan olarak ben artık siyasilerin hayatıma karışmasından çok yoruldum. Bütün genç kuşak çok yoruldu bundan. İktidar çıkmaza tam da bu noktada giriyor. Otoriter bir rejim dışında hiçbir vaatleri yok. Sürekli birileri ile savaşması gereken, kavga etmesi gereken bir Türkiye değil, herkesin, vatandaş ya da mülteci, hepsinin huzur ve güven içinde yaşamasını istiyoruz.

Karanlık ihtimallere karşı fedakârlık

O sabah, Halk TV’de Hande Kader’i görmek, resmen iyilik ve dayanışma kırıntısı aradığımız bu zor günlerde çölde vaha bulmak gibiydi. Belki zoraki ameliyatlarla üreme hakkımız elimizden alınmadan bir trans çift olarak evlenebileceğimiz günlerin habercisiydi. Belki de sahip olabileceğimiz mutluluğun tamamen kaybolmadan önce bize bir göz kırpmasıydı.

Seçim sonuçlarına dair en büyük beklentim bu sanırım; insan haklarına saygılı, insanı önceleyen, insan için var olan bir adalet sisteminin kazanması. Bir hayli büyük bir beklenti. Türkiye, ne zaman gerçekten adil bir hukuk sistemine ve o hukuk sisteminin üstünlüğüne sahip olursa o zaman sahip olduğu ancak çarçur ettiği büyük potansiyelini ortaya çıkaracak; zengin kültürü, insanları ve doğal ve tarihi güzellikleriyle hepimiz için yaşanabilir bir yere dönüşecek diye düşünüyor ve hissediyorum. Yapabiliriz arkadaşlar! Bu coğrafyanın insanında büyük bir iyilik potansiyeli var çünkü kötülükten çok sıkıldık. Geçmişten bugünlere taşınmış nefret dolu mirası artık yük gibi taşımak istemeyenlerin sayısı artıyor. Batı dünyası dahi kendi içindeki şeytanları sisteminden atamamışken, 2023 senesinde biz bir halk olarak iyiliğe yükselebiliriz. Onurlu, insana ve haklarına yaraşır bir yaşam hepimizin hakkı. Sevdiklerimle, ailemle aramda örülmüş bürokratik dağlar değil, eşitlik istiyorum.

Meral Akşener, “Ölümle sıtma arasında seçmeye zorlanıyoruz.” dedi. Aslen yıllardır LGBTİ+’ların da aralarında bulunduğu “azınlık görülen” gruplar sürekli bu seçime zorlanıyor. En çok feragat ve fedakarlık etmesi beklenen grup da hep biz oluyoruz çünkü dertlerimizi yalnızca “sevişmek” olarak görüyorlar. Oysa bugünkü iktidar sayesinde daha da katmerlenmiş çok ciddi kaygılarımız var. Ben sıtma ilacını bulmaya hazırım yeter ki daha fazla ölmeyelim diyorum. Yıllardır ölüyor, öldürülüyoruz. Bu gidişatın öncelikle daha fazla arkadaşımızı kaybetmememiz için durması, durdurulması gerekiyor.

Umudum kaybettiklerimiz için adalet, yaşayanlara özgürlük

Seçime sayılı günler kaldı… Önümüzdeki tablo çok net. LGBTİ+ topluluğunun bir ferdi olarak bu seçimde bize vaat edilenler de belli. Beni seçmeni sayıp, ciddiye alan yok denecek kadar az. Buradan da dersler çıkarmalıyız: Neden politik örgütlenmelerimiz bu kadar zayıf? Neden bu kadar korkuyoruz? Hapsedildiğimiz korku ikliminin kırılması için bir umuda ihtiyacımız var. Onun da tarihi ve yeri belli: 14 Mayıs 2023 günü, kayıtlı olduğumuz seçim sandıkları. İki farklı Türkiye hayalinin kapıştığı yerde, ufacık da olsa, bir tanesinde yer bulmaya çalışıyoruz. Umudumsa yalnız Hande Kader değil, kaybettiğimiz tüm transların adalete kavuşması, yaşayanların ise özgürlüğüdür.

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS”.

Author