KuirFest İstanbul Gazinoda Başladı, Filmlerle Sürüyor

Selam Lubunya!

12 Ekim gecesi (gerçek anlamda) ateşli şovuyla Zenne Diva, sesiyle ve performansıyla son zamanların sevilen ismi Esila, sürpriz bir şekilde Bülent Ersoy reenkarnasyonu gibi sahneye çıkıp beni kendine aşık eden Destina, dans pistlerinin aranan DJ’lerinde ilk defa smokinle ve Türk Sanat Müziği söylerken görme şansına eriştiğim Kübra Uzun ve dünya gözüyle canlı canlı izlediğimiz Nükhet Duru’nun (nam-ı değer Nünü) performanslarıyla gaza gelip ısındığımız Kuir Gazino etkinliği ile 11. KuirFest’e harika bir açılış yaptım.

Öncelikle gece hayatı Taksim’den ibaret olan bir lubunya olarak ilk defa Etiler’e gittim (kezbanlıquee!) ama lubunyalar da her girdiği yeri kuirleştirdiğinden kendimi sıcak bir dayanışma sarmalında ve güvenli bir alanda hissettiğim, bir yandan da deli gibi göbek atıp eğlendiğim bir gece oldu.

Daha çok partilemeye alışkın biz lubunyalar için Kuir Gazino yeni sayılabilecek bir format, ancak anında tükenen biletler ve içeri giremeyenlerin itirazlarından anladığım kadarıyla bir o kadar da beklenen bir etkinlikti. Her ne kadar gece hayatında “eğlendiriciler” olarak hep var olsak da bu tarz mekanlara fobi kaynaklı uyduruk gerekçelerle alınmadığımıza dair sayısız hikaye biliyorum. Ancak Kuir Gazino’da zırıl zırıl, laçoluk alıkarak, en güzel halimizle oradaydık. Masalara sığılamayan, ayakta duracak yerin bile zor bulunduğu, kırk yıllık şarkılara eşlik ederek dans ettiğim, yer yer hüzünlendiğim, bolca içip içirdiğim bir gece yaşandı.

Daha önceki yıllarda  olduğu gibi, bu yıl da festival demek, benim için tanıdığım tanımadığım, çok uzun süredir görmediğim, hasret kaldığım lubunyaları gördüğüm bir an oldu -henüz göremediklerim ile de film gösterimleri boyunca görüşmek üzere sözleştik.

Öncelikle açılış gecesiyle filmlerin başlaması arasında bir gün boş bırakarak çok mantıklı bir karar alan festival komitesini kutluyorum. Ancak ertesi sabah çalışmak zorunda kalan benim gibi lubunyalara da kolaylıklar diliyor, akşamdan kalmalığınız hafif geçmiştir diye umuyorum. 

KuirFest’in İstanbul ayağı bu sene 14-16 Ekim tarihleri arasında Pera Müzesi, Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi, Feminist Mekân, Kadıköy Sineması, Çıplak Ayaklar, Bahçe Galata, Karşı Sanat gibi farklı mekânlardaki gösterimlerle gerçekleşecek. Her ne kadar ilk gün sadece Pera Müzesi’nde geçtiği için rahat olsak da cumartesi ve pazar günleri aynı anda farklı yerlerde olamama sorunundan muzdarip olacağız gibi gözüküyor.

Ben de bunu düşünerek, festivalde olabildiğince çok şey izlemek isteyen benim gibiler için bir plan hazırladım. 

14 Ekim Cuma

Festivalin ilk günü görece daha rahatız çünkü tüm filmler tek bir mekânda, Pera Müzesi’nde. 

Saat 12.00’da, Uluslararası Asya Film Festivali En İyi Uzun Metraj Film ve En İyi Aktör ödülüne layık görülen, 2019 Pakistan yapımı, Hayat Gösterisi (Circus of Life) var. Sosyal medyada viral olan bir dans videosuyla hayatı değişen Punjabi filmleri hayranı Rahat’ın, muhafazakâr çevresiyle yaşadığı çatışmayı, başarılı yönetmen Sarmad Sultan Khoosat sinema perdesine taşıyor.

Saat 15.00’da ise benim en merak ettiğim seçkilerden biri olan Popo Fan Filmleri Seçkisibulunuyor. Çinli sanatçı, küratör ve yazar Popo Fan’ın seçkisinde iki belgesel ve iki de kurmaca film var bu seçkide: Yeni Pekin, Yeni Düğün (New Beijing, New Marriage, 2009) ve VaÇina Muhabbetleri (The VaChina Monologues, 2013) Çin’de performans-odaklı aktivizm üzerine iki belgesel iken Davul Kulesi (The Drum Tower, 2018) ve Bira! Bira! (2019) Pekin ve Berlin’de gerçekleşen iki farklı tesadüfi karşılaşma hikâyesini bu iki şehrin politik ve sosyal dinamikleri içerisinde işliyor.

17.30’da, Marion Desseigne-Ravel imzalı 2021 Fransa yapımı Çok Yakın Arkadaş’ın (Besties) konusu toplum içinde birbirlerine sırılsıklam aşık ancak düşman gibi davranan iki kadının verdikleri kararlarla, aşklarını ve kendilerini keşfetme serüveni. 

19.30’da KuirFest daha başlamadan adından söz ettiren, Cem Kaya’nın Almanya’daki Türkiyeli göçmenlerin 1960’lardan günümüze uzanan hikayelerinde müziğin rolünü anlatan belgeseli Aşk, Mark ve Ölüm (Love, Deutschmarks and Death, 2022) ile de ilk günün kapanışını yapıyoruz. Filmle ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenler, Zeynep Dişbudak’ın Velvele’de yayımlanan Aşk, Mark ve Ölüm: Göçmenlerin Hafızasında Müzikli Bir Yolculuk yazısını okuyabilir.

15 Ekim Cumartesi

Bugünün filmleri Pera Müzesi, Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi, Feminist Mekan ve Kadıköy Sineması arasında dağılırken, aynı zamanda Çıplak Ayaklar’da da bir atölye ve Bahçe Galata’da bir tiyatro oyunu bulunuyor.

Benim için bugünün en önemli iki etkinliği Feminist Mekan’daki İstanbul Sözleşmesi belgesel gösterimi ve ardından yapılacak tartışma ile festivalin en çok beklenen hadiselerinden biri olduğunu tahmin ettiğim Düş Gezginleri gösterimi ardından Lale Mansur söyleşisi. Ben de cumartesi programımı bu iki etkinlik etrafında şekillendireceğim.

Cumartesi günü ilk durağım yine Pera Müzesi olacak. 12.30’da başlayan Brezilya yapımı, Coraci Bartman Ruiz ve Julio Matos yönetmenliğindeki Asfalt Çiçeği (Blooming on the Asphalt, 2022) 2016’da beden uyum sürecine başlayan trans erkek Jack’in beş yıl boyunca geçirdiği değişimleri anlatıyor. 

Ardından koştur koştur Feminist Mekan’a gideceğim, çünkü 14.00’da başlayacak olan Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği’nin Moxie Film’le beraber hazırladığı Bu Kalabalığı Hatırla belgesel serisinin ilk bölüm özel gösteriminin ardından; Janset Kalan’ın kolaylaştırıcılığında, yönetmenler Vuslat Karan ve Burcu Melekoğlu, belgeselde yer alan muhabir, editör ve yayın yönetmeni Yıldız Tar, KİH-YÇ’den Berfu Şeker ve İstanbul Sözleşmesi’ni Uygula Kampanya Grubu’ndan İrem Gerkuş’un katılımıyla İstanbul Sözleşmesi’nin geçmişi ve Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesiyle birlikte kadın ve kuir komünitenin temel yaşam haklarına yönelik şiddetlenen saldırıların ele alındığı Vazgeçmiyoruz: İstanbul Sözleşmesi Özel Etkinliği ile devam edecek.

Bu etkinlik sonrası istikamet yine Pera Müzesi. 16.30’da başlayacak Madi Lubunyalar’a (Criminal Queers, 2016) yetişir miyim emin değilim. KuirFest’in bu yılki kÜLT seçkisinde yer alan, Chris E. Vargas ve Eric A. Stanley’nin yönetmenliğindeki ABD yapımı Madi Lubunyalar, hapishane sanayi kompleksine karşı ve duvarsız bir dünyaya doğru radikal bir trans/queer mücadelesini anlatıyor; hapishaneden kaçmaların hem teorik hem de maddi bir özgürlük pratiği olduğunu hatırlatan film, levyeler, peruklar ve metal eğeler dönüşüm için araçlar haline gelirse hangi alanların açılabileceğini hayal ediyor. Bu filmi lubunya dolu bir sinema salonunda büyük perdede izleme keyfini kıyaslayamayız elbetteancak istesek de başka yerde bulması zor olan bu filmi kaçırmamanızı öneriyorum.

18.00’de, yine Pera Müzesi’nde, Türkiye’den çıkan kuir yapımların yer aldığı Ğ seçkisi kapsamında Atıf Yılmaz’ın 1992 yapımı Düş Gezginleri (Walking After Midnight) var. Türkiye sinemasında, açık lezbiyen ilişki temsillerinin nadir örneklerinden biri olma niteliğindeki filmin hafıza tazeleme ya da yeni filmlerde lezbiyen temsil örneklerini mumla ararken geçmişimizi öğrenme açısından harika bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Lale Mansur’a En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Portakal kazandıran film aynı zamanda 1994’te Torino LGBT Film Festivali seçkisine dahil olarak uluslararası bir kuir film festivaline katılan ilk Türkiye sineması filmi olmuş. Filmin ardından da Ateşli ve Gözüpek: Lale Mansur etkinliğinde KuirFest Direktörü Gök Akyel ve kuir sinemacı, aktivist, Hayalimdeki Sahneler filminin yönetmeni Metin Akdemir kolaylaştırıcılığında Lale Mansur ile, 80’ler ve 90’lar Türkiye Sineması üzerine bir sohbet gerçekleştirilecek.

Günün son etkinliği benim için Kadıköy Sineması’nda 21.30’da başlayacak olan, Kaçış (Flee) Danimarka adına 2022 En İyi Uluslararası Film, En İyi Belgesel ve En İyi Uzun Metraj Animasyon dallarında Oscar adayı olmuş, Afganistan’dan Danimarka’ya uzanan 90 dakikalık bir göç hikayesi. Eşcinsellik, toplumsal cinsiyet, insan hakları, adaletsizlik, yurtsuzluk kavramlarını tartışan film göçmenliği bir kimlikten öte bir olgu olarak yansıtıyor.

16 Ekim Pazar

Artık festivalin son gününe geldik ama bugün de benim için etkinlik seçtikten sonra da gidemediğim etkinliklerim aklımda kaldığı bir gün olarak kalacak.

Güne 12.30’da, Pera Müzesi’nde başlayacağım. Queer Olympix’de gönüllü çalışmış, Atletik Dildoa’da top koşturmuş bir lubunya elbette ki bugünün ilk filmi olarak yönetmenliğini Ketevan Kapanadze’nin yaptığı Odanın Hisleri, (How the Room Felt, 2021) filmini seçecekti 🙂 Filmde Gürcistan’ın Kutaisi kentinde kuir, non-binary ve lezbiyen futbolculardan oluşan bir takımın hikayesi anlatılıyor. Özellikle de Queer Olympix’in yasaklanmalara rağmen var olmaya çalıştığı şu yıllarda benzer deneyimleri yaşayan bir ülkeden lubunya sporcuların anlatıldığı bir belgeseli izlemek bize iyi gelecek diye düşünüyorum.

Ardından da yine Pera Müzesi’nde tanıdık bir hikâye bizleri bekliyor. 14.15’te başlayacak olan Bizim Hikayemiz (Our Story, 2011) gerilla taktikleri ile kısıtlamalar, sansürler ve baskılarla mücadele eden Pekin Kuir Film Festivali’ni anlatıyor. Başka bir KuirFest nasıl gerçekleşiyor bilmek istediğim için bu film de konusu itibariyle en çok merak ettiklerim listemde yer alıyor. Filmin ardından da aynı salonda 15.00’da başlayacak Kuir Film Festivalleri Dayanışması: Özel Oturumu’nda Aks Uluslararası Azınlık Festivali’nin kreatif direktörü, sinemacı ve küratör Saadat Munir kolaylaştırıcılığında, Pekin Kuir Film Festivali programcılarından, kuir yönetmen ve aktivist Popo Fan, Aks Uluslararası Azınlık Festivali ülke koordinatörü Kami Sid ve Pembe Hayat KuirFest direktörü Gök Akyel Türkiye, Pakistan ve Çin’i birbirine güçlü bir bağ ile kenetleyen film festivallerini tartışacaklar.

Festivalin benim için son film gösterimi ise yine aynı salonda, Pera Müzesi’nde 17.00’da başlayacak Türkiye’den Kısalar seçkisi olacak. Seçkide Gizem Aksu’nun Almanya’da yaşamış Sinti-Roma Boks efsanesi Johann Rukeli Trollmann (1907-1944) ile Dresden’de kurulmaya başlayan hayali arkadaşlığı ve bu iki yeni arkadaşın birlikte çıktıkları yolculuk üzerine kurulu belgesel nitelikli kısa dans filmi 9/8fight41 hepimiz için 9/8’lik bir dövüş (9/8fight41 a 9/8 fight for all of us, 2022), ev kavramına takılıp kalan, küçük şeylere çok anlam yükleyen kişinin bir Rus ruleti masasında silah olarak kendisini seçmesini ve sahip olduğu iç ruletinin savaşını anlatan, Nur Özkaya’nın yönettiği Ev Diye Bir Şey Yok (There is Nothing Called Home, 2022) ve onarım terapisine maruz bırakılmış LGBTİ+’ların deneyimlerine yer veren Tuğba Baykal yönetmenliğindeki Kimse Gitmezdi (No One Would Go, 2022) yer alıyor.

Festivalin kapanış etkinliği ise 18.00’da Karşı Sanat’ta gerçekleşecek olan Gazino Dünyası. Türkiye’de gece hayatına damga vuran “Gazino Kültürü” neydi? Nasıl başladı? 1950’li yıllarda Zeki Müren’in getirdiği kurallar nasıl belirlendi ve halefleri tarafından nasıl sürdürüldü? Şokopop videolarına bayıldığım Ekim Acun, lecture performansında videolarını hazırlarken taradığı arşiv bilgilerinden faydalanarak, gazino yıllarının bir panoramasını ortaya koyacak ve tüm bu soruların yanıtlarını arayacak. Türkiye’de gazino tarihiyle ilgili bu atölyeye ısınmak için Velvele editörlerinden İlker Hepkaner’in Sanat Dünyamız dergisinin 184. sayısındaki yazısını okuyabilirsiniz. Dergiyi edinmek için tıklatyn.

Festivalle ilgili gelişmeleri KuirFest’in Twitter ve Instagram hesaplarından takip edebilir, tüm programa buradan bakabilirsiniz:

Author

  • Deniz Erkaradağ

    Deniz Erkaradağ, 1989 Alsancak İzmir doğumlu. İstanbul’da yaşıyor. Sık sık şehrin sokaklarında yürüyor, yazıyor, çiziyor ve düşünüyor. Hayal kurmayı ve dans etmeyi seviyor, daha çok okuyabilmek için kendine iyi bakıyor. 2007 yılında Bornova Anadolu Lisesi’nden, 2012’de İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun oldu. Hâlen Anadolu Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı üzerine ikinci lisansını yapıyor. 2011 yılında Lambdaİstanbul gönüllüsü olarak başladığı aktivizm serüvenine devam ediyor. 2012’den beri profesyonel olarak çevirmenlik yapıyor. Altyazı ve dublaj yerelleştirmesi uzmanı. İngilizceden, Çigi Düşler Yayınevi için William Gibson’ın Archangel, April Yayıncılık için Intan Paramaditha’nın The Wandering ve Avni Doshi’nin Burnt Sugar adlı kitaplarını; Fransızcadan, Uyurgezer Kitap için Jo Witek’in Y’a pas de héros dans ma famille! adlı kitabını Türkçeleştirdi. Kayıp Rıhtım Öykü Seçkisi’nde öyküleri, çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. Şiir ve şiirsel öykü/roman yazmayı sürdürüyor. Daha fazla kuir hikâye okumak ve yazmak istiyor. Ellerin Ellerimde ilk kitabı.

Bir Cevap Yazın