Stonewall’un Bugün İçin Önemi

İngilizce orijinali 22 Haziran 2019 tarihinde jacobin.com sitesinde yayımlanan bu yazıyı iki bölüm halinde yayımlıyoruz.

Stonewall, sadece LGBTİ+ hakları için başlayan bir isyan değildi; ırkçılık, savaş ve yoksullukla mücadele eden daha geniş bir hareketin de parçasıydı. Bugünün ılımlı eşcinsel aktivizminin ötesine geçmek için, hareketin kapitalizm karşıtlığını hatırlamak gerekiyor.

Elli yıl önce bu ay, New York’taki Stonewall Inn’e yapılan polis baskını, dünya çapında milyonlarca insanı açılmaya ve özgürlük için mücadele etmeye iten bir hareketin doğmasına yol açtığı için LGBTİ+ tarihinin en önemli olayı olarak görülüyor. Ancak bugün onu dilinden düşürmeyen radikal LGBTİ+’ların çoğu dahi 1969 Stonewall İsyanı’nı yeterince anlayamamaktadır.

Bugün “ılımlılar”ın; Martin Luther King Jr, Ella Baker, Malcolm X ve Kara Panter Partisi gibi cesur öncülerin radikal fikirlerini tamamen çarpıtarak veya görmezden gelerek etkisiz kılmasına Siyah Yaşamlar Değerlidir (Black Lives Matter) aktivistleri haklı olarak karşı çıkıyorlar. Aynı biçimde, Stonewall’un yarım yüzyıllık dönümünde, Stonewall’u amaçsız bir kutlama, gökkuşağı temalı bira ve politikacı reklamı yapan yürüyüşler  için bir fırsat olarak gören “ana akım” hem liberal hem de muhafazakar LGBTİ+’lardan da benzer yaklaşımı beklemek gerekiyor.

Stonewall, yalnızca çeşitli ırklardan LGBTİ+’lar birkaç gece polise isyan ettiği için değil, polisin rutin hâline getirdiği fobik baskıları alaşağı ettiği için de son derece radikal bir eylemdi. 

Stonewall hareketi, kendisinden önceki ılımlı “homofil” hareketinin aksine, nesillerdir süregelen toplumsal cinsiyet klişelerine karşı taviz vermeden mücadele etti. Homofil hareketi topluma LGBTİ+’ların “normal” ve “zararsız” olduklarını göstermekle uğraşırken, Stonewall dönemi aktivistleri toplumun hastalıklı ve radikal değişime muhtaç olduğunun farkındaydı. 

Bugün LGBTİ+ aktivistlerinin sadece radikal bir azınlığı polisin ve ABD ordusunun ırkçı şiddetine karşı çıkıp bu iki kurumun da lağvedilmesi için çağrıda bulunuyor. Stonewall döneminde ise LGBTİ+ aktivistlerin çoğu, devrimci Kara Panter Partisi’ne yönelik ulusal çapta düzenlenen polis şiddeti kampanyalarına karşı partiyi destekliyordu.

Bugün çoğu LGBTİ+ sivil toplum örgütü ABD’nin yurt dışındaki savaşlarına dair tek laf etmez, daha da beteri kendilerini ABD vatanseverliği tarafında konumlandırırken; Stonewall dönemindeki yerel örgütlerin çoğu, ABD birliklerine karşı savaşan Vietnamlı “Ulusal Kurtuluş Cephesi” ile bilinçli bir dayanışma göstergesi olarak “Eşcinsel Kurtuluş Cephesi” ismini benimsiyordu. ABD milliyetçiliğini reddediyor ve Vietnamlıların Amerika’yı hüsrana uğratmasını ve ülkelerinden def etmesini umuyorlardı. 

Kısacası, Stonewall hareketi saygınlık siyasetinin tam karşısında olup, ABD toplumunu baştan sona eleştiren, baskı karşıtı ve radikal siyaseti temsil ediyordu.  

Stonewall ilk ve tek değildi

Eylemi beyazlaştırmaya çalışan bazı hamasi girişimlere rağmen, ilk ağızdan anlatılanlara göre; Stonewall Inn her tür cinsel azınlıktan ve çeşitli ırklardan müşterisi olan alt sınıf paçoz bir bardı. Son yıllarda, polis baskınına misilleme olarak ilk taşı atan kişinin cinsiyet kimliği, ırkı ve cinsel yönelimi hakkında sonu gelmez tartışmalar yapılıyor; taşı atan beyaz olmayan bir trans kadın mıydı, polis kendisini ekip aracına fırlatmaya çalışırken bilfiil mücadele eden (ırkı belirsiz) bir lezbiyen miydi, yoksa bambaşka biri miydi?

Ancak hareketimizi yeniden canlandıranların üst tabakadan, insan hakları kampanyalarında kokteyllerini yudumlayan birileri olduğu teorisini çürütmesinin ötesinde, bu tartışma anlamsız. Çünkü Stonewall’daki ayaklanma ilk ve tek değildi. 

1966 ile 1969 yılları arasında polisin LGBTİ+ mekanlarına yönelik şiddetli saldırılarına karşı en az üç LGBTİ+ isyanı daha çıktı. Ayrıca, Stonewall’un ne kadar yetersiz belgelendiği -Village Voice’un alaycı makalesi ve birkaç fotoğraf- göz önüne alındığında; tarihe karışan başka LGBTİ+ isyanlarının da olduğu şüphe götürmez.

Stonewall’u bu kadar özel kılan şey isyanın kendisi değil; isyanın yükseldiği tarihi bağlam ve bu tarihi bağlamın, isyanı takip eden hafta ve aylarda LGBTİ+’ları radikal bir hareket örgütlemeye teşvik etmesiydi. Yani tarihimizde ikonik bir yer edinmesinin sebebi isyanın kendisi değil, isyandan sonraki örgütlenmeydi.

1968-73 hareketlerinin gücü

1968’den 1973’e kadarki dönem, modern ABD tarihinde yalnızca LGBTİ+’ların değil, savaş karşıtı aktivistlerin, beyaz olmayanların, çevre hareketinin, işçi hareketinin ve kadınların son derece hızlı ve geniş çapta ilerleme kaydettiği kısa zamanlardan biridir. 

Bu dönemde eşcinsel hareketinin yasal kazanımları yetersiz olsa da başlattıkları hareket sonraki tüm kazanımlar için önem taşıyordu. ABD tarihinde ilk defa, yeni açılan LGBTİ+’ların rahatlıkla katılıp örgütlenmeye başlayabilecekleri, geniş çapta tanınan bir eşcinsel hareketi kuruldu. Bu hareket, milyonlarca insanın açılmasına ve bu sebeple eşcinsel topluluğun milyonlarca insana yayılmasına yardımcı olması açısından önemli bir adımdı. 

LGBTİ+’lar aktivizmin büyük bir parçasıydı. Siyah Gücü aktivistleri, Kara Panter Partisi’nin “hayatta kalma programları” örneğini baz alarak, yoksulların karnını doyurmak adına yemek pulu programını kapasitesini dört katına çıkarmaya zorladı. Derinlemesine ırkçı olan Nixon yönetimi, ulusal ölçekte daha önce ve o zamandan beri hiç görülmemiş bir pozitif ayrımcılık politikasını uygulamak zorunda kaldı. Küllerinden doğan kadın hareketi, kürtaj hizmeti sağlansın diye sokaklarda örgütlenip doğrudan harekete geçmek için yasaları çiğnedi ve 1973’te içi bir sürü Nixon’ın atadığı yargıçla dolu, kürtaj karşıtı ABD Yüksek Mahkemesi’nin Roe v. Wade kararını kabul etmesini sağladı.

Sanayi işçileri, madenciler, kamyoncular ve postacılar arasındaki işçi toplantıları ırkçı patronlara, karşı yasa dışı grevlere, sendika aktivistlerinin mağduriyetine ve iş hızlandırmalara karşı yasa dışı grevlere öncülük ederek katı, yozlaşmış ve komünizm karşıtı sendika liderlerinin sarsılmasına sebep oldu,  ve 1973 senesinin işçiler için ABD’de en yüksek reel ücretin alındığı sene olmasını sağladı. Sanki bir gecede doğan büyük bir çevre hareketi, patron dostu Nixon yönetimini, Çevre Koruma Kurumu’nu kurmaya da zemin hazırlayan kapsamlı bir çevre yasasını imzalamaya ve daha önceden yetersiz olan Temiz Hava, Temiz Su ve Nesli Tükenmekte Olan Türler gibi yasaların etkisini hızla genişletmeye zorladı.

Son olaraksa, ülkelerinin kendi kaderini tayin hakkı için savaşan Vietnamlılarla ve dünya çapındaki aktivistlerle ittifak hâlindeki savaş karşıtı hareket, ABD toplumunun neredeyse her alanına, en önemlisi orduya nüfuz etti. Tarihin bilinen en büyük imparator gücünün yenilmesi için baskı yaptı. “Vietnam Sendromu” sayesinde, yaklaşık yirmi yıl sonraki ABD başkanları, nüfusu en az olanlar haricindeki ülkeleri geniş çaplı istila etmekten uzak durdu. Bu sendrom, o dönemde şüphesiz milyonlarca beyaz olmayan insanın hayatını kurtardı.

Bu hareketlerin hiçbiri nihai zafere ulaşamadı. Bugün çoğu hareket içi boşaltılmış ve karman çorman bir hâlde. Ancak zirvede oldukları dönemde, güçlerini kullanarak karşı tarafı çarpıcı tavizler vermeye zorladılar ve Trump ve tüm selefleri bu kazanımları ortadan kaldırmak için canhıraş mücadele etti kuvvetle geri almaya çalıştıkları kazanımlar elde ettiler.

Eski düzen devrimle yıkılmadıkça, tarihteki tüm hareketler eninde sonunda dağılır. Ancak izledikleri yol hiçbir zaman doğrusal olmaz: bazen Stonewall İsyanı’nda olduğu gibi çarpıcı darbelerle olumlu anlamda, bazense Büyük Buhran dönemindeki olaylar veya 1930’ların Almanya’sında ortaya çıkan ilk eşcinsel hareketini yok eden Nazizmin zaferi gibi olumsuz anlamda kesintiye uğrarlar. Bugün çoğu işaret, ABD’deki LGBTİ+ hareketinin Trump göreve gelmeden birkaç yıl önce zirveye ulaştığını gösteriyor.

Stonewall döneminin tamamen gönüllü, üyelik esaslı örgütlerinin tam tersi olarak bugünkü LGBTİ+ örgütleri, politikalarını doğrudan veya dolaylı etkileyen zengin bağışçılara ve vakıf paralarına bağımlı, dolayısıyla güçlü sponsorlarını kızdırmamaya özen gösteren, personel odaklı gruplardan oluşuyor. “Liderler”; kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, dernekler, danışmanlıklar ve Demokrat Parti’nin makam ve kampanyalarından ibaret sonsuz bir döner kapı sistemine girip çıkıyorlar.

Bugün hareketimize, Stonewall döneminin cesur örgütleri yerine, altı haneli maaşları ve smokinleriyle galalarda boy gösteren müdürlerin yönettiği “kâr amacı gütmeyen” dernekler hükmediyor. Gerçek radikalliğin yerini akademikleştirilmiş “queer teorinin” radikal söylemleri ve sokaktaki taban örgütlemesinin yerini ise “sanal” naylon kitle yaratma ve sosyal medya aldı. 

Hâl böyleyken her hafta LGBTİ+ haklarına, özellikle trans haklarına yönelik bir saldırı olmasında şaşıracak bir şey var mı?

Stonewall dönemi hareketinin yarattığı gibi hızlı ve kapsamlı değişimler istiyorsak kendimize şunu sormamız gerek: o aktivistlerin bu kadar etkili örgütlenmesini sağlayan neydi?

Ana görsel: New York, 1972. (Fotoğrafçı Leonard Fink)

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.

Authors

1 Comment

Bir Cevap Yazın