“Ben sana boyun eğmem af dilemem ölsem bile…
Elinden geleni ardına koyma…”
Bu dizeler Devran Çağlar’ın, ‘98 çıkışlı Öldürürüm Kendimi albümündeki Elinden Geleni Ardına Koyma şarkısına ait. Bir aşk şarkısı doğru; mağrur, yaralı bir o kadar da gururlu bir aşığın dudaklarından dökülen. Ancak bu şarkıyı her dinlediğimde Devran’ın ölmeden önce “babası” tarafından reddedilişini anlattığı röportajı gelir aklıma.
Şöyle dile getirir terk edilişini Devran: “Babam ergenlik dönemine girdiğimde yaptığım cinsel tercihimden ötürü beni fazlasıyla dışladı. Bana o dönemlerde ‘Ulan benim gibi bir adamın oğluna bu yakışır mı?’ diyerek baskı yapıyordu. Ben de bir süre duygularıma engel olmayı denedim ama başaramadım. Bu bana verilmiş bir hissiyat bunu reddedemezdim. Babama hayatımı bu yönde yaşayacağımı söylediğimde çok sinirlendi ve beni hayatından çıkarttı. 20 senedir sanat camiasının içinde olmamıza rağmen babamla bir kez bile karşılaşmadık.” Bu röportajda bahsettiği babası olduğunu iddia ettiği kişi ünlü bir sinema oyuncusuydu. O da hayata veda etti ve bu sır da onla ve Devran’la birlikte gömüldü.
Bıyıklı, kıvırcık saçlı, “babyface” bir delikanlı olarak sahnelere çıkan Devran birçoğumuzun kalbini fethetti. O yıllarda LGBTİ+ bugünkü kadar görünür değildi, ben de kadın özgürlük mücadelesinin tedrisatından henüz geçmemiştim ve sahnede izleyip büyülendiğim bu insanın cinsiyetini de bir türlü tanımlayamamıştım. Bu kadar yakışıklı, bakışları buğulu, şarkılarıyla yüreğimi delip geçen bu “adam” nasıl bu kadar naif olabilirdi, aklım almıyordu…
Tam da burada aklıma Zeki Müren geliyor. 90’lı yılları yaşayanlar hatırlar, televizyon başına oturur, tüm gün Kral TV’yi izler, sevdiğimiz şarkı çıksın diye beklerdik. Benim çocukluğum da Kral TV başında geçenlerden. Zeki Müren’i ilk ekranda gördüğümde cinsiyet tanımlaması yapamamış, Sanat Güneşi’nin varoluşuna dair bugün ne saçma, ne gereksiz bulduğum soruları arka arkaya sorup durmuştum: bir erkek neden makyaj yapar, tırnaklarını uzatır, oje en önemlisi de ruj sürerdi…Hiç unutmam ruju da parlak toz pembeydi. Korkumdan ağlamış, anneme sormuş ancak yanıt alamamıştım. Ne yapsın kadın o da LGBTİ+’nın ne olduğunu bilmiyor ki bana açıklasın. Çocuk aklımda yaşadığım panik, belki de bugünkü beni oluşturan yolun da başlangıcıydı, kim bilir. O gün korkuyla karışık hislerim, bugün LGBTİ+ haklarını savunan bir sosyalist olmamda ve cinsiyet tartışmalarını faşizan ve zorba bir yerden okumamama vesile oldu belki de.
Zeki Müren’i gramofondan dinleyecek kadar şanslı olduğumu da söylemek isterim.
Ancak ne yazık ki Devran’ı taş plaktan dinleme şansım olmadı. Ama kulağıma ilk çalınan şarkısının Sahte Sevgililer olduğuna yemin edebilirim. Türk sanat müziğiyle, arabesk-fantezi arasında nasıl bir bağ kurduğumun muamması ise Zeki Müren ve Devran Çağlar’ın ilk gördüğümde ben de yarattığı duygudur. Zeki Müren’in keskin ve çapkın, Devran Çağlar’ın ise sevgi dolu ve mağrur bakışları… Ancak yine aşıkken de kalbim kırıkken de üzgünken de hep ikisinin şarkılarına sığındım.
Yıllar geçtikçe şarkılarının tutkunu olduğum Devran’ın görünüşü de değişmeye başladı. Kıvırcık saçları, bıyıkları hafızlardan silindi. Sonrasında bu değişimin cinsiyet uyum sürecinin bir parçası olduğunu öğrendik. Ama biz, yani onu gözle değil yüreğiyle dinleyenler için değişen bir şey yoktu; Devran’ın şarkılarında kaybolmaya devam ettik. Bu başarılar onu kimilerinin gözünde bir anda onu kendisiyle benzer bir süreç yaşayan, kişisel varoluş mücadelesi ile ülke belleğine yerleşmiş Bülent Ersoy’un varisi haline getirdi.
Muazzam bir ses, muazzam bir yorum, hücrelere kadar geçen bir duygu… ‘63 Adana doğumlu Devran Çağlar, 1990’lı yıllarda arabesk müziğin önemli seslerinden biri oldu. Sahte Sevgililer, Öldürürüm Kendimi, Sevdam, ve Asi şarkılarıyla adından sıkça söz ettirdi, üç ayrı sinema filminde rol aldı. Bunca başarıya rağmen bir anda “silindi”, yalnızca sevenlerinin hafızasında kaldı. Kendisi “tahtının varisi” görüldüğü Bülent Ersoy tarafından engellendiğini söyledi. Eğer Ersoy konu hakkında bir gün konuşmazsa, asla ne olduğunu bilemeyeceğiz.
O tantanaların ardından Devran ortalıklarda görünmedi epey bir süre. Şarkıları bilenlerin dilinde pelesenk olmayı sürdürse de mesela en sevilen şarkılarından “Sahte Sevgiler”in ona ait olduğu dahi sonraki kuşaklara aksetmedi; kalbi kırılanlar “Bana ondan bahsetmeyin” diye mırıldanırken Devran’ın hangi duygularla şarkıyı söylediğini asla öğrenemedi.
Yıllarca gündeme gelmedi Devran Çağlar. Özel hayatını kimsenin bilmediği, hayatının şifrelerini şarkılarla sunan bu narin gül, 2019’un 15 Ağustos’unda Maltepe’de kaldığı bir rezidansta, 56 yaşında hayata gözlerini yumdu. “Son hali görenleri şaşırttı” başlığıyla servis edildi ölümü. Yıllarca ekranlarda görmediğimiz Devran, cinsiyet uyum sürecini gerçekleştirmiş trans bir kadın olarak yoluna devam etmişti. Onun buruk hikayesinde, onun adına sevineceğimiz harika bir detay. Bu “detay” için ne kadar zorluklar çektiği, nasıl mücadeleler verdiği ise bu toplumun ayıbı elbette.
Lakin hayatı gibi ölümü ve son yolculuğu da sessiz sedasız oldu. Onunla aynı sahneyi paylaşanlar, gündemden düştüklerinde Devran’ın adını kullanarak ekranlara çıkanların hiçbiri cenaze törenine katılmadı. Şayet yazılmamış olsaydı “Sahte Sevgililer” şarkısı Devran’ın cenaze töreninde yazılırdı.
Şarkılarda, şiirlerde, türkülerde, hasretle taşıp gelen aşkı bize yaşatan, özlem dolu mektuplara mazideki anılara aşık eden, yar’sız yarınlara hazırlayan Devran’ın yadını uyandırırken, O’na vedamız da Seni Hep Seveceğim olsun. Belki yaklaşmakta olan LGBTİ+ Onur Ayı, ona hak ettiği saygıyı ve sevgiyi göstermemize vesile olur ve nihayet gökkuşağının altında, hak ettiği yerini bulur. Bu yazı da onun aziz hatırasına bir toz zerresi kadar katkı yaparsa, ne mutlu bana.
Tüm gül yapraklarında yaşayacaksın Devran… Tüm hüzünlü şarkılarda. Onur Ayın kutlu olsun!
Yazarın notu: Katkıları ve görsel için Bawer Murmur’a teşekkürler.