Türkiye Rusya mı oluyor?

AK Parti iktidarının LGBTİ+’lara yönelik sistematik saldırıları uzun bir süredir devam etmekte.

Geçen haftalarda Ayasofya Camii’nin eski baş imamı Mehmet Boynukalın da, milli voleybolcu Ebrar Karakurt’u hedef alan bu paylaşımıyla, önümüzdeki günlerde sık sık tartışmaya başlayacağımızı düşündüğüm “eşcinsellik propagandası” tartışmasının sinyallerini veriyor. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine giden süreçte de Boynukalın gibi figürlerin toplumsal tepkiyi ölçmek ve kamuoyu oluşturmak için başlattığı tartışma, toplumsal muhalefetin yetersizliği nedeniyle AK Parti tabanının iknasında etkili olmuştu. Bu nedenle LGBTİ+’lara karşı yaptığı bu çıkışın benzer bir sonuç doğurabileceğini, hatta belki de bu sürecin “Rusya stili eşcinsellik propagandası yasağı” bir yasaya evrilebileceğini düşünebiliriz. Bu nedenle konunun nasıl buralara geldiğini ve LGBTİ+’ları nasıl sorunların beklediğini şimdiden konuşmamız gerekiyor. 

Özellikle “15 Temmuz darbe girişiminin” ardından daha da otoriterleşen iktidarın, LGBTİ+’lara yönelik sistematik saldırıları Avrupa Birliği (AB) üyeliği hedefi ve NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü / North Atlantic Treaty Organization) ittifakından uzaklaşması Çin, Rusya ve Orta Asya ülkeleri ile kurduğu ilişkilerin pekişmesi bağlamında değerlendirilebilir. 

Ancak bunlara ek olarak Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör ataması sonrası yapılan protestolardaki LGBTİ+ görünürlüğü üzerine iktidarın önemli isimlerinden Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un “Hiçbir şekilde eşcinsellik propagandasının içinde yer almayacağız sözleri, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun LGBTİ+’ları sapkınlıkla suçlayan sözleri ve son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın LGBT, yok öyle bir şey, bu ülke millidir, manevidirsözleri iktidarın LGBTİ+’lara yönelik söylemini iyice ortaya çıkardı. Gelecekte iktidar söyleminin somutlaştırmaya karar verdiğinde LGBTİ+’lara tepkinin nerelere varabileceği hakkında herkesin kafasında artık büyük soru işaretleri var. 

İstanbul Sözleşmesi’nin feshini “hamdolsun” diyerek karşılayan Mehmet Boynukalın, sözleşmesinin feshi tartışmalarının ilk başladığı günlerde de bugün LGBTİ+’lara karşı üstlendiği misyona benzer bir tutum izlemişti. Kamuoyu yoklaması ve saha araştırması Boynukalın gibi isimlerin söylemleriyle başlatılmıştı. İstanbul Sözleşmesi’ni “Allah’a karşı komplodur” diye tanımlayan Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’ın sözleşmeyi savunan kadınlara “fahişe” diyerek hakaret etmesi kamuoyunda geniş yankı bulmuştu. Buna ek olarak Diyanet, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH), Ensar, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) gibi sivil toplum kuruluşları, Hilal Kaplan ve Sibel Eraslan gibi iktidar destekli havuz medyası ve sosyal medya trolleri sözleşme üzerinden LGBTİ+ları hedef göstermişti. Birçok araştırma şirketinin açıkladığı anket verilerine göre toplumun çoğunluğu İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşıydı. Buna rağmen siyasi iktidar sözleşmeye dair LGBTİ+’ları şeytanlaştırma üzerinden kendi tabanında bir kamuoyu yarattı. Muhalefetin isteksiz ve ürkek politikaları ile sözleşmenin feshine engel olamaması da onların en büyük başarısızlığıdır. 

Boğaziçi protestoları boyunca gökkuşağı ve trans bayraklarının suç unsuru olarak görüldüğü, bugün içinde bulunduğumuz süreç, bana bir çok kişinin tutuklanması ya da ülkeyi terk etmek zorunda kalmasıyla sonuçlanan Rusya’daki “Eşcinsellik Propagandası” yasasının çıkışını ve sonuçlarını hatırlatıyor. Yasa Rusya’da çocukları “geleneksel olmayan ilişki” propagandasından korumak adı altında son derece sinsi bir strateji ile 2006 yılında başlayan sistematik saldırıların ardından 2013 yılında yasalaştı. 2013 yılından bu yana uygulamada olan “Eşcinsellik Propagandası” yasası nedeniyle sekiz yılın ardından nefret suçlarında iki katı artış yaşanırken pek çok LGBTİ+ hapis veya para cezasına maruz bırakıldı. Buna ek olarak bir çok LGBTİ+ ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Erdoğan’ın sürekli tekrarladığı “çocuğu ve aileyi korumak” sloganı üzerine kurulmuş kamuoyu stratejisi Rusya’da bu yasa için benzer şekilde uygulandı. Dini inanç ve hükümetin tanımladığı aile kavramı üzerinden söylem yaratıp, eşcinselliği aile ve inanca karşıt bir olgu olarak yabancılaştırma ve şeytanlaştırma olarak özetlenebilecek bu strateji ile Rusya, Türkiye dışında diğer ülkelere de homofobi ihraç eder hale geldi. 2021 yılının henüz ilk altı ayında 560 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü Rusya’da Putin, geleneksel aile değerlerine vurgu yaparak “Ben başkan olduğum sürece aile bir anne ve bir babadan oluşacak. Rusya dini ve geleneksel değerlerine sahip çıkacak.” diyerek homofobiyi ülkenin ulusal politika stratejisi olarak ortaya koydu. 

Türkiye’de Fahrettin Altun’un “Eşcinsellik propagandasına izin vermeyeceğiz” sözleri ile neyi kastetmiş olabileceğinin verdiği endişe ve merak duygusu ile Rusya’daki “eşcinsellik propagandası” yasasının içeriği ve sonuçlarını Türkiye paralelinde bu yüzden daha detaylı değerlendirmek gerekiyor. 

Rusya’da geleneksel olmayan ilişkilerin propagandasını önlemek adı altında Başkan Putin’in imzasıyla Rusya Stili “Eşcinsellik propagandası” yasası 2013 yılında yürürlüğe girdi.

Açıklanan rakamlara göre Rusya’daki yasa 2013’te yürürlüğe girdiğinden beri yaşanan nefret suçlarında önceki yıllara oranla iki katı artış görüldü. 

Nefret suçlarına ek olarak bir çok LGBTİ+ aktivisti tutuklandı, kimileri de ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. Moskova Onur Yürüyüşü, diğer tüm yürüyüş, toplantı, gösteri ve protestolar yasaklandı. LGBTİ+ hakları mücadelesinin sokağa çıkması yasaklandı ve kurumlarda devamının önü kesildi. Rusya hükümeti tüm dernek, organizasyon ve oluşumların varlığını sonlandırıldı. 

Bu baskıcı tavırdan medya da nasibini aldı. Gazete, televizyon, internet ve radyo gibi iletişim araçlarının yayınları sansür düzenlemelerine tabi tutuldu. Kanundaki suç kavramının belirsizliği pek çok mağduriyetle sonuçlandı. Rus mahkemelerine göre “Sevginin olduğu yer ailedir” yazan bir çizim de, paylaştığınız fotoğraf da suç kapsamına girebiliyor. Yasa kapsamında tanımlanan “geleneksel olmayan ilişkiler” teriminin nefret suçları ile ilgili mahkeme kararlarında kullanım sıklığı grafikteki gibi: 

Bu yasaya göre gökkuşağı, trans bayrağı gibi materyaller, kamusal alanlarda yakınlaşma, el ele tutuşma, öpüşme ve sarılma da suç kapsamında değerlendiriliyor. Bu kanunun çıkmasından sonra kimi eşcinsel ebeveynler çocuklarını kaybetme tehlikesiyle karşılaştı, kimileri de bu tehlike nedeniyle yurtdışına kaçtı.  

Rusya, LGBTİ+ları hedef göstererek oluşturmaya çalıştığı uluslararası siyasi bir bloklaşma içinde global bir aktör olarak öne çıkma hevesi ile stratejik olarak “eşcinsellik propagandası” yasasını diğer ülkelere ihraç ediyor.

Rusya Stili “Eşcinsellik propaganda yasası” benzer şekillerde bir çok eski Sovyet ülkesinde gündeme geldi. Benzer yasa taslakları kimi ülkelerde yasalaştı, kimilerinde yasalaşmayı bekliyor. Bazı ülkelerin parlamentoları da taslakları reddetti. Uluslararası arena da da homofobi ülkeleri bir araya getirmeye devam ediyor. Uluslararası sorunlarda hiçbir konuda çözümden yana bir araya gelemeyen Beyaz Rusya’nın önderlik ettiği Rusya, Mısır, Katar, Endonezya, İran’ın da aralarında olduğu 17 otokratik yönetim LGBTİ+ karşıtlığında bir araya geldi. Birleşmiş Milletler’in yeni şehircilik planında LGBTİ+ haklarını içermemesi için verdikleri ortak mücadele LGBTİ+ nefretinin uluslararası örgütlülüğünü ortaya koydu. LGBTİ+ hakları karşıtı hareketin örgütlüğünü yeni değil. Nazi Almanyası döneminde Madde 175 olarak bilinen yasada yapılan kısıtlayıcı düzenlemeler aracılığıyla mahkumiyet sayılarında ciddi artış görüldü. Yasa 1994 yılında yürürlükten kaldırılmasına kadar açıklanan rakamlara göre 140.000 eşcinselin mahkum edilmesine, hapis cezasına çarptırılmasına ve terapi kamplarına gönderilmesiyle sonuçlandı. Nazi Almanyası döneminde mahkumiyet sayılarındaki artış aşağıdaki grafikteki gibi. 

Litvanya’da “hemcins beraberlikleri”ne izin veren medeni birliktelik yasasına karşı düzenlenen “Önce Aile Savunması” adlı yürüyüş ile Çin’in politik baskısı altındaki Hong Kong yönetiminin Geleneksel Konfüçyanizm değerlerine karşı bulduğu LGBTİ+’ları hedef alması birebir bağlantılıdır. 

2014 yılından beri Rusya’nın işgali altındaki Kırım Sivastapol’da düzenlenmesi planlanan Onur Haftası etkinlikleri ve yürüyüşünü yasaklayan bölgenin işgalci lideri Sergei Aksyonov “Kırım’da bu tarz insanlar istemiyoruz” diyerek Rusya’daki yasayı aynen yasalaştırdı. Eski Sovyet ülkelerine ek olarak eskiden Demir Perde’de yer alan ancak bugün AB üyesi olan Polonya ve Macaristan gibi ülkelerdeki tartışmalar ile birlikte mücadelenin evrensel niteliği ve önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. 

Propaganda yasası Rusya’dan büyük bir kaçışı tetikledi diyebiliriz. Mesela Rusya’dan ABD’ye eşcinsellik nedeniyle iltica edenlerin sayısı önceki yıllara oranla iki katı arttı. Geçen yıl Rusya’nın Arktik Okyanusu’daki adası Novaya Zemlya’dan gelerek ABD’ye iltica eden İrma Veller’e yasayı sorduğumda şunları söyledi: “Yasa ile zaten toplumda var olan homofobi ve transfobi devlet tarafından desteklendi ve cesaretlendirildi. Yasa tasarısı çıktığında partnerimin önceki evliliğinden olan çocuğuyla beraber yaşıyorduk. Her an çocuğun bizden alınacağı tedirginliğiyle yaşıyorduk. Okuldan almam gerektiğinde acaba trans kimliğim diğer veliler tarafından anlaşılır ve partnerim çocuğunu sırf bu yüzden kaybeder diye çok endişe ediyordum. Özellikle son yıllarda pek çok arkadaşım da benim gibi vize alamamasından dolayı Meksika sınırını geçerek Amerika’ya iltica ediyor. Pek çok arkadaşım tutuklandı ve aylarca hapiste kaldı. Tüm bunları hayatımız pahasına göz olarak buraya gelmek zorunda bırakıldık. Çünkü Rusya’da bize yaşam alanı bırakılmadı.” İrma Veller’in bu sözleri  8 yılın ardından Rusya’da yaşananları ve bugün geldiğimiz durumu özetler nitelikte. 

Rusya’daki “propaganda yasası”nı ve etkilerini incelediğimizde görüyoruz ki Boğaziçi Protestoları ile tecrübe ettiğimiz üzere bu yasa hali hazırda de facto olarak Türkiye’de de uygulanıyor. Boğaziçi Protestolarında, gökkuşağı ve trans bayraklarının suç unsuru sayılmasını, Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübünün (BÜLGBTİ) kapatılmasını ve devletin en yüksek kademelerince LGBTİ+ların hedef gösterilmesini, mikro ölçekte Boğaziçi Üniversitesi üzerinden bir Türkiye tipi “Propaganda yasası” denemesi olarak okumak mümkün. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tanımadığı ve insan hakları ihlali ilan ettiği Rusya tipi yasanın Türkiye gündemine geleceğini Boynukalın bugünden işaret ediyor. Önümüzdeki kritik seçim öncesi Erdoğan’ın millilik vurgusu ile “çocuk ve aile” sloganının seçim stratejilerinin odağını oluşturacağı açık. 

Felaket tellallığı yapıyorum ve soruyorum. Hazır mıyız? LGBTİ+ dernekler, örgütleri, üniversite kulüpleri, yayınları… kısaca mücadelenin kendisi böyle bir olasılığa dair ne yapıyor? Neler yapabiliriz? Neler yapmalıyız? Bu konuyu hem mücadelemizin hem de diğer hak mücadelelerinin gündemlerine dahil etmek gerekmez mi? Böyle bir yasanın tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nden aniden çekilmesi gibi bir gece yürürlüğe girmesiyle panik yaşamamak adına belki de olmasını engelleyecek bir hareket planı gerekli değil mi?

Bu nedenle sesli düşünmeye, bu düşünceleri birbirimizle tartışmaya ihtiyacımı var gibi geliyor. Ben gelecek adına biraz kaygılanıyor ve benim gibi başka lubunyalarla bu konuyu konuşmak/tartışmak istiyorum. Bu yazı böyle bir şeye vesile olur umarım.

Kaynaklar

LGBT Couples in Russia Face Greater Legislative Prejudice After Constitution Change

The Spread of Russian-Style Propaganda Laws

Young and Gay in Putin’s Russia

Rus eşcinsel propaganda yasası

No Support

Russia’s “Gay Propaganda” Law Imperils LGBT Youth

Russia’s ‘Gay Propaganda’ Laws Are Illegal, European Court Rules

illüstrasyon: Sébastien Thibault

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.

Author

Bir Cevap Yazın