Türk Solu Abisinin “Devrimine” Mani Olan Vibratör

El Pueblo Unido Jamás Será Vencido! Latin Amerika’dan tüm dünyaya yayılan devrimci bir marşın sözleri olmaktan çıkmış ve sloganlaşmış halidir bu cümle. Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!

Bu cümle bugün hala dünyanın dört bir yanında hep bir ağızdan defalarca söylenmekte ve bir umut yeşermekte.

Gündemi takip edenlerin bildiği gibi Kolombiya’da vergi reformları ile başlayan halk ayaklanması ve iktidarın kolluk kuvvetlerince ve orduyla beraber kanlı şekilde bastırmaya çalışması günlerdir devam ediyor. Gelen görüntülerde bazı şehirlerin etrafı ordu tarafından sarılmış durumda, halksa tüm gücüyle direniyor. “Ya evlerimizde oturup koronavirüs ve açlıktan öleceğiz ya da sokakta geleceğimiz için direnirken” diyor Kolombiyalılar. Katledilen her bir yurttaş için daha da öfkeleniyor ve geri adım atmıyorlar.

Gösteriler sürerken ve korkunç haberler arka arkaya gelirken Kolombiya’dan iki tane umut verici görüntü izledik. İlki halkın ve sanatçıların bir araya gelip El Pueblo Unido Jamás Será Vencido’yu haykırarak söyledikleri ve sloganlar attıkları videoydu. Bu ölümsüzleştirilmiş an bana umudu ve iktidarların, ne kadar faşist olursa olsun, arkasındaki emperyalist destek ne kadar güçlü olursa olsun, örgütlü bir halkın karşısında ne kadar da güçsüz kalabileceğini hatırlattı. Hafızama kazıdığım bu görüntüyü her umutsuzluğa kapıldığımda hatırlayacağım.

Bir diğer görüntü ise lubunyaların Adalet Bakanlığı ve Bogota’nın sembol yerlerinden biri olan Bolivar Meydanında dans ederek yaptıkları protestolardı.

Bu görüntülerin güzelliği, direnişin kendisi dünyanın farklı köşelerindeki insanlara çabucak ulaştı ve yarattığı ahenk ve coşku günlerdir konuşuluyor. Öyle ki aralarında Tom Morello gibi isimlerin de olduğu çok sayıda muhalif sosyal medya hesaplarından dans edenlere selamlarını ilettiler; kimi ayakta alkışladı kimi bu korkusuz lubunyalara teşekkür etti. Görüntüleri paylaşan çok sayıda Kolombiyalı gurur duyduklarını belirttiler.  Ancak reaksiyonların hepsi böyle pozitif bir yerden gelmedi. Bu coşkuya ve cesarete gölge düşürmek isteyenler bir anda hortladı. Peki kimdi bunlar? Bazılarımızın “beton solcu” bazılarımızın “Ortodoks Marksist”, kimilerinin “solcu abi”, kimilerinin “sekter Stalinist” dediği ama aslında ahlakçı cis-het patriyarkayı Marksizm ile perdelemeye çalışan çoğunluğu erkek olan bir güruh.

Ilık götler, orada insanlar ölüyor siz gelmişsiniz burada şarkı söyleyip, dans ediyorsunuz. Sizin zihniyetinizi Gezi’de de gördük.”

Üç aşağı beş yukarı birbirine benzeyen, tekrar eden ve yazım hataları yazanlarına ait olan söylemler. “Ilık göt” aslında aynı güruh tarafından yıllardır lubunyalara ve feministlere söylenen, kendilerince aşağılayıcı bir terim ama ben bu terimi sahiplendiğimi söylemek isterim. Yaşasın ılık götler! Ilık götler faşizmi yenecek!

Dünya halkları doğudan batıya, batıdan doğuya dalga dalga yayılan bir öfkeyi biriktiriyor. Bu öfke zaman zaman açığa çıkıyor ve halk ayaklanmalarını izliyoruz. Bu öfke açlığa, yolsuzluğa ve baskıya karşı direnmek etrafında şekilleniyor. Her ayaklanmada lubunyalar ve feministler sesleri daha gür ve daha kalabalık bir şekilde en önde beliriyor, direniyorlar. Bu ortaya çıkış hem direnişin erkekliğini hem de heteroseksistliğini kırıyor. Lubunya ve feminist hareketi kitlelerce tanınıyor ve meşruiyetine meşruiyet katıyor ve herkese süregiden sömürü düzeninin “cis ve hetero bir erkek” olduğunu da hatırlatıyor.

Bu eğer kadın ve LGBTİ+ düşmanı bir erkek değilsek hiçbirimizin inkar edemeyeceği bir gerçek fakat ne Türkiye’deki bizler ne de dünyanın farklı coğrafyalarındaki direnişlerin, ayaklanmaların, isyanların özneleri bir türlü Türkiyeli solcu çoğu abi ve bazı ablaları ikna edemiyoruz. Çoğu zaman onlara bir şey beğendirmek devrimi yapmaktan daha zor oluyor. 

Gezi’den Boğaziçi’ne kadar solun yapması gerektiği gibi cereyan eden direnişleri bir türlü sahiplenemiyorlar. Her girişim Türk solcu abilerine (ve bazı ablalarına) has olan üstenci bir dille eleştiri bombardımanına tutuluyor. Hiçbir şeyi beğenmeyen TV yarışması jürisi! Klavye Leninistleri her ayaklanmada, halka nasıl direnilmesi gerektiğini hadsizce ve eril söylemlerle bağıran tweetler atıyorlar. Özellikle Boğaziçi direnişinde #DirenBoğaziçi etiketiyle yaptığımız nude protestosunda bujileri yaktılar. Bu ülkede lubunya ve kadın bedeni politiktir. Her fırsatta bedenlerimize karışıldığı, sansürlendiği bu sistemin içerisinde bir lubunyanın veya bir kadının bedenini politik bir araca dönüştürmesi devrimci bir eylemdir. Bunun benzer örneği, Suriye coğrafyasında IŞİD’in elinden kurtulan kadınların çarşaflarını çıkarmasıdır. 8 Mart Gece Yürüyüşünde patriyarkayı memelerini açarak protesto eden kadın ya da Onur Yürüyüşünde polisin karşısında öpüşen iki geydir.

Boğaziçi Direnişinde lubunyaların neden gökkuşağı bayrağını getirdiklerini anlamayıp bir de buradan tepki verdiler mesela. Gökkuşağı bayrağı temsiliyettir, isyandır, başkaldırıdır! Devletin aleni bir biçimde savaş açtığı bu bayrağı sahiplenmek, görünür kılmak başlı başına politik bir eylemdir.

1 Mayıs gündemini konuşmak için girdiğim bir Twitter sohbet odasında onlarca Türk solcu abisinin ve şakşakçısı birkaç kadının “1 Mayıs alanlarındaki gökkuşağı, 1 Mayıs ruhunu gölgeliyor. 1 Mayıs’ta sadece orak-çekiç görmek istiyoruz!” söylemlerini şaşkınlıkla dinledim. Tartışmaya katılan ve bu fikre karşı gelen devrimci lubunyaların ve Marksist feministlerinse erkeklerce “sen Marksist değilsin!” denilerek Marksizmden tasfiye etmeleri daha da korkunçtu. Tabii bu tepkilerin nedenini devrimci LGBTİ+’ların ve Marksist feministlerin sol erkek konfor ve imtiyazlarını ellerinden bir bir almasıyla başlayan sürece ve görünürlüklerinin artmasından duydukları rahatsızlığa yoruyorum. Fakat Türk solu abilerinin iktidar dilini kullanarak her fırsatta bize saldırmaslarından da artık çok rahatsız oluyorum. Saldırı diyorum çünkü eleştiri karşı tarafta eksik gördüğünüz ve dönüştürmesi gerektiğini düşündüğünüz şeylere yapılır. Ancak Türk solu abilerinin derdi eksikliklerimizden ziyade, ki bu eksiklerimizle ilgili yine onlara laf düşmeyebilir, bizlerin varoluşumuzmuş gibi geliyor. İstiyorlar ki mücadelelerimizi bırakalım ve onların “haklı erkek devrim”lerinin sessiz ve görünmez birer parçası olalım.

Bu Bawer Murmur’un Velvele’de yayımlanan “LGBTİ+’ların Sol’a Devrim Borcu Yok!” yazısında “devrimciplaning” olarak adlandırdığı durum  geçtiğimiz 1 Mayıs’ta İstanbul Onur Haftası Twitter hesabında paylaşılan Orak çekiç vibratör, titresin her diktatör!” sloganı ile zirve yaptı. Dört bir koldan saldıran Türk solu abileri diğer her şeyi olduğu gibi bunu da yanlış yorumladılar ve sloganı sol değerlere hakaret olarak nitelediler. Bu doğru olmayan algıyı düzelmek isterim. Bu slogan bir hakaret değil, solun erkekliğine ve erilliğine bir eleştiridir. Eleştiri kaldırmak, eleştiriyi duymak müfredatlarında olmadığı için her seferinde kendilerine saldırıldığını sanıyorlar ki üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili olduğuna inandırılmış bir ülkenin solcusu da bu düşman paranoyası ile var ediyor kendisini zaten.

Erkekler solu tekelleştirdiler. Biz bu duruma uzun zamandır itiraz ediyoruz ve bu itirazımız her gün daha fazla karşılık buluyor. Saçmaladıklarını yüksek sesle söyleyince de argümanları hemen “müttefiklerinize saldırıyorsunuz, beraber mücadele vermeliyiz”e evriliyor. Kim ne düşünürse düşünsün ben erkek sol ile herhangi bir müttefiklik kurmayacağım. Biz devrimci lubunyalar ve Marksist feministler yeni bir devrimci hat çiziyor ve hatta “gerçek solu” queer ve feminist külliyat ile besleyerek inşa ediyoruz. İnşa ettiğimiz solda sömürünün sadece sömürü değil cis-hetero erkek sömürüsü olduğunu beyan ediyoruz.

Tıpkı dünyayı olduğu gibi solu da cis-hetero erkek politikalar idare etmekte ve şekillendirmekte. Sola dair bu gerçekliği her geçen gün daha fazla devrimci fark ediyor, mücadelemiz ve söylemlerimiz daha fazla görünür oluyor. Çünkü biliyoruz ki sistemin karakterini özümsemiş ve onu kopyalamış bir sol, lubunyalara ve kadınlara kurtuluş değildir!

Halk isyanlarının ve devrimci tarihin önemli parçaları olan lubunyalar ve kadınlar tüm kamusal ve mücadele alanlarını cis-hetero erkeklerin tekelinden kurtaracak. Kesişimsel mücadele sadece ikitidardaki güçleri değil erkek Türk solunu da yenecek! 

Kolombiya’da polislerin önünde dans eden, polisle çatışan, Boğaziçi’nde gökkuşağı bayrağı sallayan, Kürdistan’da, işçi grevlerinde, üniversite işgallerinde direnen LGBTİ+’lara ve kadınlara selam olsun!

Lubunyasız isyan olmaz! Kadınsız devrim olmaz!

Author

Bir Cevap Yazın