“Madonna’sız Bölge”: Harlem Vogue Ortamının Tarihi

Nicole Akoukou Thompson 
Çeviri: Bawer Murmur

Harlem balo çevresi bir zamanlar Latin ve Afrikalı Amerikalıların Vogue ya da voguing denilen aşırı stilize edilmiş modern house dansının icrasıyla yanıp tutuşuyordu. Madonna’nın Vogue (1990) şarkısı bu dansın modeller gibi poz verişini popüler hale getirse de dansın tarihi 1960’lara kadar gidiyor. Bununla birlikte, drag balolarının 1930’lara, Langton Hughes’ün düzenlediği “Renkli Gözlükler”e uzandığına dair kayıtlar da mevcut. Dans sahnesi yıllar içinde bugünkü “girift ve büyüleyici haline” evrildi. Vogue dergisi danstan ilham aldı, Malcolm McLaren’nin Deep in Vogue şarkısı da; keza America’s Best Dance Crew dans gruplarından biri olan Vogue Revolution ve başka sanat ve performans türleri de. 1990 tarihli Paris is Burning bu yaratıcı fenomeni belgeselleştirdi.

LGBT sanatçıların ve dansçıların aile benzeri kolektifleri olan “haneler”, “balolar” adı verilen resmi dans müsabakalarında yarışarak, birbirlerinden daha iyi performans göstermeye uğraşıp beğeni topluyor. Her biri cemiyet içinde aktivizm, moda, gece hayatı, dans, görsel sanatlar ve müzik üzerindeki etkisiyle tanınan efsanevi haneler de bu çağda yükselişe geçti. Nüfuzlu haneler üyelerini balo sahnesinin elçileri olarak sanat formunu sergilemeleri için dünyanın dört bir yanına gönderdi. Xtravaganza Hanesi, McQueen Hanesi ve dünyaca ünlü performans sanatçısı ve koreograf Willi Ninja tarafından kurulan Ninja Hanesi adını mutlaka anmamız gerekenlerin başında geliyorlar.

Fransız-Haitili Fotoğrafçı Chantal Regnault‘un Voguing and the Ballroom Scene of New York 1989-1992 (New York Voguing ve Balo Ortamı 1989-1992) adlı kitabı, efsanevi dönemin zirve yıllarının gösterişli bir kaydını tuttu. Regnault drag kraliçelerinin portrelerini çekti; yapması zor vahşi pozlar, balo pistinde yapılan sersemletici dönüşler ve performans sanatçılarının Manhattan’a giden A treninde kucaklarında kupalarıyla dinlenirkenki anları… Onun fotoğrafları, tıpkı Paris is Burning gibi, güzel ve bir o kadar karmaşık bir topluluğu gözler önüne serdi.

“Bu kocaman dünyada kabul gördükleri birkaç mekan vardı. Dostluğumuzun unsurlarından biri, benim heteroseksüel birisi olarak onlara ucube değil sıradan insan muamelesi yapmamdı.”

Regnault The Fader’e verdiği söyleşide böyle diyor. “Bu onlara kendilerini iyi hissettirirdi; bende kalırlar, konuşur, gürültü yaparlar, bir ot tüttürürler ve hikayelerini anlatırlardı. Hayatları oldukça zordu. Gece çalışırlardı ve bu da sürekli bir tehlikeyi beraberinde getiriyordu. Filmde içlerinden birinin öldürüldüğünü görüyorsunuz. Bu demirbaş gibiydi.”

Haneler balolarda üç tip vogue yaparlardı: Eski Usul (1990 öncesi), Yeni Usül (1990 sonrası) ve Vouge Fem (1995 dolayları). Ancak her kuşak türler içinde kendi farklı stillerini de yarattı. Bazı hane üyeleri ya da “evlatlar”, soyadlarını haneleriyle olan ilişkilerinin reklamını yapmak için resmi olarak değiştirdiler.

AIDS salgını canlar alırken ve kültürleri ana akım tarafından sömürülürken onlar özel dikim kıyafetleriyle dans edip performans sergilediler.

“Madonna Vogue şarkısını yayımladığında bittiğini biliyordunuz. Queer, trans, Latin ve Afrikalı Amerikalı bir fenomeni alıp şarkı sözleriyle bu bağlamı tamamen silmişti. ‘Fark etmez Siyah ya da beyazsan, oğlan ya da kızsan.’ Madonna tonlarca para kazanırken ona nasıl vogue yapacağını öğreten Kraliçe kulüpte önümde oturuyordu; sinirli, depresif ve yoksuldu.”

Terrie Thaemlitz (DJ Sprinkle), Ballr/Madonna Free Zone adlı pistteki bir monolog sırasında bunları anlatıyor. “Bu nedenle, herhangi biri Vogue veya başka bir Madonna şarkısı istediğinde, onlara ‘Hayır, burası Madonna’sız bir bölge! Ve ben DJ’lik yaptığım sürece, bu dans pistinde gerçekliğinden ve bağlamından koparılmış, basite indirgenmiş, şirketleştirilmiş, liberalleştirilmiş, etkisizleştirilmiş, cinsellikten arındırılmış, yeniden cinsiyetlendirilmiş pop yansıması vogue’u yapmanıza izin verilmeyecek!” diyorum.

AIDS orijinal vogue topluluğunun üyelerinin çoğunu bizden aldı. Kalanlarının çoğu da hayatlarını normal bir şekilde sürdürebilmek için tedavi görüyor. Diğerleriyse sosyal ve profesyonel olarak “daha geniş dünyaya” entegre oldular. Hayatta kalan vogue gazileri, bazen “efsanevi efsaneler” olarak görünseler de artık balolara katılmıyorlar.

Nicole Akoukou Thompson’ın “The Madonna-Free Zone:” The History of the Harlem Vogue Scene” başlıklı yazısı 9 Ocak 2014’te latinpost.com’da yayımlanmıştı.

Çevirinin son okumasını yapan İlker Hepkaner’e teşekkürler.

Author

  • Bawer

    Velvele Kurucu Yayın Yönetmeni, gazeteci, çevirmen, editör, LGBTİ+ ve göçmen halları aktivisti.

1 Comment

Bir Cevap Yazın