8 Şubat günü yayınlanan ve 1968 kişinin altına imzaladığı “Galatasaraylılar Boğaziçi’nin yanında” başlıklı basın açıklamasında Boğaziçi Üniversitesine yönelik saldırılarda ilk günden beri hedef gösterilen, şiddet ve işkence uygulanan LGBTİ+’lardan veya kayyumun bir gece yarısı kapattığı BULGBTİ+ Kulübü’nden hiç bahsedilmiyor. Metnin sonunda art arda sıralanmış beş hashtag arasına sondan ikinci sıradan konan #LGBTİHaklarıİnsanHaklarıdır haricinde hiçbir yerinde LGBTİ+’lara atıf yapılmıyor.
‘Galatasaraylıların’ bu yok sayması üzerine daha etraflıca düşünmek için GSÜ öğrenci ve mezunları ile görüşmeler yaptım. İki eski yoldaş ve mezun arkadaşım Sennur ve Yiğitalp’in fikirlerini ve kendi yorumlarımı ilk yazımda değerli Velvele okuyucularıyla paylaşmıştım. Aşağıda GSÜ’de halen LGBTİ+ mücadelesi veren Lion Queer üyeleri Selvi ve Sude ile yaptığım söyleşiyi aktarıyorum.
Boğaziçi ve GSÜ’deki LGBTİ+ örgütlenmeleri yıllar içinde birbirlerine ilham verdi, karşılıklı dayanışmayı çoğalttı. Son dönemdeki baskı ve saldırılar karşısında bu iki kulüp nasıl dayanışma gösterdi?
Sude: Aslında bu dayanışma için ayrıca bir çaba gerekmiyor, ülkedeki her queer kulüple ister istemez organik bir bağımız oluyor. Özellikle İstanbul’da bir okuldaysanız diğer okullardaki lubunlarla 8 Mart ya da Onur Haftası komitelerinde mutlaka karşılaşırsınız. BÜLGBTİ+’da aktif, bir şeyler için çabalayan biri mesela bu komitelerden tanıdığım bir arkadaşım çıkabiliyor. İlk elden bilgileri alabileceğim ya da “Hadi kız ortak bir şey yapalım” deyip hop birbirimizin etkinliğine gittiğimiz bir organiklik bu.
Bu süreç özelinde ise yapılabilecek en doğru şey doğru kaynaklara ulaşmak, çünkü internet yalan haberlerle kaynadı, her şey birbirine karıştı. Bir okul kulübünün kapatıldığının Cumhurbaşkanlığı İletişim Danışmanı tarafından açıklanmasının ne anlama geldiğini biz biliyoruz. Artık bu ülkede okulun meşru bir kulübü birilerinin hoşuna gitmediği için devlet tarafından kapatılabiliyor.
Bunun yanı sıra, belki de en önemlisi Havin ve Yıldız’ın gözaltı süreci ve sonrasıydı. Bu süreçte hem sosyal medyada çıplak arama işkencesine dikkat çektik hem de onlara karşı düzenlenen nefret saldırılarında yanlarında olduğumuzu gösterdik. BÜLGBTİ+’nın kapatılmasının ardından Lion Queer olarak GSÜKAK ile birlikte bir bildiri yazdık, lubunyaların her kulüpte olduğunu göstermek için sosyal medyada kendi adımızın yanına BÜLGBTİ+ adını ekledik ve okulun diğer kulüplerinde bunu yaymaya çalıştık.
Biliyoruz ki lubunyalar her kulüpte varlar. BÜLGBTİ+ ya da Lion Queer resmiyette olmasın, yine bir şey değişmiyor. Ben buradayım işte, okuldayım, kulüplerdeyim!
Bu süreçte yayınlanan ve LGBTİ+’ların verdiği mücadeleye yer vermeyen “Galatasaraylılar Boğaziçi’nin yanında” başlıklı basın açıklamasını nasıl görüyorsunuz?
Selvi: Ben metni bu nedenle imzalamadım. Metin imzalamamız için bize ulaştırıldığında biz bu eleştiriyi de kendilerine ilettik. Çoktan imzalayan kişilerin olduğundan metni değiştiremeyeceklerini söylediler ama eksikliğin olduğunu da kabul ettiler. Bu eksikliği gidermek için sonrasında görsellerde gökkuşağı kullandılar, ama bu tabii ki içerikteki yok saymayı gidermedi.
Sude: Metinde bahsedilenlerin LGBTİ+’ları da kapsadığı düşünülmüş ve ayrıca yer vermek akıllarına gelmemiş. Oysa bu süreçte en çok üzerine söylem üretilen ve kriminalize edilen topluluk olan LGBTİ+’ların metinde özel olarak geçmesi gerekliydi.
Selvi: Aslında bilerek yapılmamış olsa da, LGBTİ+’lar olarak, en çok etkilenen gruplardan biri olduğumuz bir olayda, buna ses çıkaranlar tarafından unutulduğumuzu ve yok sayıldığımızı gösteriyor.
Metnin yayınlanma sürecinde Lion Queer’de örgütlenen öğrencilerle herhangi bir bağlantı kuruldu mu ya da sizin onlardan bir talebiniz oldu mu?
Selvi: Bildiğimiz kadarıyla, bu metnin yazılma sürecinde okul içindeki kulüp gibi bileşenlere ulaşılmadı, bize de imzaya açıldığında gönderildi.
Bu açıklamadan önce aslında GSÜ Dayanışma adı altında öğrencilerin inisiyatif alarak yazdığı bir bildiri yayımlandı. O bildiri meseleyi ve yaşananları etraflıca ele alıyor, LGBTİ+fobiye de ses çıkarıyor. Okul içerisinden öğrencilerin inisiyatif alarak çıkardığı bir metin olduğu için okul öğrencilerini temsil ettiğini ve yazım aşamasında bizim de içinde olduğumuz için bizi de kapsayan bir ses çıktığını söyleyebiliriz.

Bu yok sayma bana 2013’teki GSÜ’nün “destekçiyim, ibne değilim” kültürünü hatırlatıyor. O günden bugüne okulda neler değişti?
Selvi: 2013’ten bu yana yaşanan toplumsal değişim ve dönüşümlerin etkileri bizim jenerasyonumuzun üniversite öğrencilerinde de yansıma buldu. Rahatlıkla GSÜ için açıktan fobi yapmanın yargılandığı bir yer diyebilirim ancak hala bizi görmeyen ve yok sayan bir meyil var.
Sude: Bizden öncekilerin mücadeleleriyle aslında biz şu an görece daha iyi bir kampüste bulunuyoruz. Okulda kimse orta yerde açık açık fobi yapamaz, yapıyorsa da dışlanacağı kesin gibi bir şeydir. Şunu da çok net söyleyebilirim ki bizimle kulüp olarak kimisi hala içindeki soru işaretleriyle çalışıyor ya da herhangi bir kulüpler arası toplantıda bizimle otururken çok rahat hissetmiyor. Özellikle bu durum benim için çok zorlu çünkü buna maruz kaldığımda genelde karşımdaki cis hetero bir erkek oluyor. Belli tahakküm ilişkileri mevcut ve bunu iş yapmaya çalıştığımız ortamda da hissediyoruz. Mesela kulüp olarak biz yatay örgütleniyoruz, diğer kulüplerde olduğu gibi bir yönetim kurulu veya karar merciine sahip değiliz. Bu nedenle onların dünyasında yeterince “bürokratik” veya “profesyonel” sayılmıyoruz.
Selvi: Şunu da eklemek istiyorum, mesela okuldan öğrencilerin inisiyatif alarak yazdığı bildiride LGBTİ+ ifadesinin geçmesi tartışmaya dahi açılmadı, böyle olması gerektiğine dair bir mutabakat mevcuttu. Bence 2013 veya 2016’da bunları tartışmak zorunda kalırdık. Geçen zamanda en azından bu kazanımı elde ettiğimizi söyleyebiliriz.
Sude: Karmaşık diğer bir konu ise psikolojik şiddet. Okulda çok fazla kişi özellikle bu konularda “Aman canım ne olacak!” ya da “Alt tarafı bunu dedi, daha önemli meselelerimiz var” diyor. Okulumuzdaki insanlar arasında şiddetin ne olduğuyla ilgili bir anket yapılsa hepsi bunun fiziksel veya psikolojik olabileceğini söyler ama okulda psikolojik şiddete uğradığınızda bu fiziksel şiddetle eşit derecede geçerli görülmüyor.
Son dönemdeki saldırı ve baskıların örgütlenmenize ve kampüsteki LGBTİ+’lara etkisi nedir, bunlara karşı nasıl mücadele ediyorsunuz?
Selvi: Okulda veya toplumsal muhalefet olaylarında görüyoruz ki, biz LGBTİ+’lar olarak hep en öndeyiz çünkü bir kayyum atandığında veya öğrencileri etkileyecek olumsuz bir şey yaşandığında bundan ilk etkilenenlerin bu okulun azınlıkları olacağını biliyoruz. Bunun yanı sıra pandemi koşullarından söz etmek istiyorum. Bence kampüste lubunya görünürlüğü ve bu okulda zırıl halimizle var olabilmek tek başına çok önemli bir şeydi. Bunu tabii uzaktan yaşatamıyoruz. Böyle olunca da tabiri caizse kendi kitlemize ses verebiliyoruz, çünkü sadece sosyal medyamızı takip edenler bizi ve yaptıklarımızı görebiliyor. Öteki türlü kantinde bir masada toplaşmak, bayraklı mayraklı oturmak ve gelen geçenin görmesi farklı bir şey. O görünürlüğü yakalayamıyoruz.
Sude: Kendim için de çevremdekiler için de bu süreçlerde fiziksel ve psikolojik olarak çok yıprandığımızı söyleyebilirim.
GSÜ’ye Fransa’dan gelen hocaların haklarına saldıran karar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Selvi ve Sude: Aslında Fransa – Türkiye arası bürokratik ilişkilerin sonucunun Türkiye’deki hocalarımıza dokunması olarak özetleyebiliriz. Türkiye Fransa’ya bir misilleme olarak böyle bir karar alıyor ama arada daha da sorunlu kısımlar var. Hocalardan oturma izni için zaten A2 Türkçe belgesi alınıyormuş, ama bir anda B2 Türkçe talep etme kararı çıkıyor. Kararın saçma olmasından öte, hocalara bu karar böyle açıkça da söylenmiyor veya B2 Türkçeye ulaşmaları için bir süre verilmiyor. Ekim gibi her sene oturma izinleri yenileniyormuş, fakat B2 Türkçe belgesini alabilen hocaların çalışma iznini yenilememişler. Bu dil sınavını Yunus Emre Enstitüsü diye bir kuruma yaptırmışlar, diğer Türkçe sınavı yapmak konusunda yetkin kurumların sınavlarını yok saymışlar… Bu esnada dili bilenler dahi birçok zorluk yaşamış.
GSÜ’de okuyan LGBTİ+ öğrenciler size nasıl erişebilir veya Lion Queer’e nasıl katılabilirler?
Selvi: Dileyen herkes sosyal medya üzerinden yazabilir bize her zaman. Kampüste olamadığımız için bununla sınırlı kalıyoruz şimdilik.
Sude: Twitter ve Instagram’da kullanıcı adımız @gsulionqueer ve dm’lerimiz herkese açık.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Sude: Bence eklenmesi gereken en önemli şeylerden biri, queerler olarak her zaman her yerde olduğumuz gibi Boğaziçi direnişinin de başından beri en öndeyiz ve buradayız. İlk başlarda neden gökkuşağı ya da trans bayrağı açıldığıyla ilgili bir sürü sorgulamaya şahit olduk, hatta kendimiz de bu sorularla muhattap olduk. Ama bugün iktidar mekanizmalarının açıklamalarına, gözaltılara ve direnişin sesi olmaya devam edenlere bakıldığında aslında bu bayrakların orada olmasının nedeni anlaşılıyor.
Kendi adıma queer olmak sadece cinsiyetimi, cinsel yönelimimi ya da cinsiyet kimliğimi ifade etmiyor. Karşımda varlığımı kabul etmeyen ve anaakımda “var olmadığımızı” söyleyebilen bir güç var, queer kimliğim saydıklarım dışında bu güce de karşı koymayı var olmayı ve bunu herkese inat yapmayı kapsıyor. Sadece var olmam/olmamız bile bir politik duruş. BÜLGBTİ+ da yazmıştı, lubunya tek kulüpte değil her kulüpte var. O çok değerliydi çünkü kulüplerden çok önce vardık, sonra da olacağız.
LGBTİ+ kulüplerini kapatarak bize dokunamazlar. Neden sadece queer çalışmalar kulüplerinde hapsedilmiş olalım ki? Bu da ayrı bir stigma bana göre, “queersen bu kulüpte var olursun o kadar” ama yok öyle bir şey. Her yerdeyiz, bunu insanların artık anlaması gerek. Burada Pembe Hayat’ın geçen yıl yazdığı manifestodaki gibi bitirmek istiyorum sözümü: “Eşitleneceksiniz!”.
NOTLAR
Yazının yazılma sürecinde birçok gelişme yaşandı. Görüşmecilere her gün yeni sorular eklemek ve yeni mevzulara değinmeye çalışmak yerine bu olay ve etrafına ayna tutmak istedim. Süregelen tartışmalara, hatta bir yandan devam eden GSÜ direnişine faydalı olmasını umut ediyorum.
Yeni gelişmeler için Twitter ve Instagram üzerinden @bulgbti, @gsulionqueer ve @bogazicidirenisi hesaplarını takip edebilirsiniz. İki kampüste de LGBTİ+’ların ne kadar çok yönlü bir mücadele yürüttüğünü ve Boğaziçi direnişinin ne kadar merkezinde olduklarını göreceksiniz.
1 Comment