Erik Domates

P. Ulaş Dutlu

Artık kış geliyor buralara. Ankara soğuğuna mı yoksa Eskişehir’e mi benziyor hala karar veremedim. Ama kesinlikle İç Anadolu, orası net. Akan suyu var diye Porsuk geliyor aklıma. Dün akşam turşu kurduk, reçel yaptık Güloş’la. Güloş’la çok yakınız. Hikayemiz de o kadar benziyor ki. Kendimi görüyorum onda. Yanında hep çok huzurluyum. 

Turşu kurmak, kışa hazırlanmak ilk defa farklı hissettirdi. Evdeymişim gibi geldi. Üç seneyi geçti, ilk defa çok yakın hissettim buraya. Bir kış daha burada olacak olmanın hazırlığı, bulgur pilavının yanına çıkarılacak salata turşusu içimi ısıttı. Bir şehre ne zaman ait olunur? Bir yerde ne zaman yabancı olmaz insan? Bütün bunları düşünürken erikler şekere suyunu bıraktı. Sonra ocağı açtık, hafif hafif kaynadı. Biz oynadık, halay çektik; hüzünlendik de. 

Eskişehir’den Ankara’ya, Ankara’dan İstanbul’a taşınmıştım. İstanbul’dan buraya gelirken fark etmemişim daha başka olacağını. Şehir değiştirmek gibi düşünmüştüm. Bir arkadaşım yeni bir sayfa değil, yeni bir defter açıyorsun demişti. Dün akşam aklıma geldi. Hani olur ya bazen neye ihtiyacınız varsa koşa koşa gelir o cümle. Yeni bir defter sirke ve kaya tuzuyla yapılan turşu suyuydu. Biraz limon, azıcık da şeker. 

Son aylarda buraya bakışım daçok değişti. Belki uzun zamandır aynı evde olmak, güzel bir iş bulmak, Almanca’ya daha yakınlaşmak da bu değişiklikte etkilidir. Ama zaman aldı. Geçen hafta Berlin’de bir foley artistinin mailini ve stüdyosunun adresini buldum. Gidip konuşmayı düşündüm. Tanışmak istedim. Belki derme çatma konuşacaktım ama bunu göze almak bile iyi hissettirdi. Yolda yürürken adımlarımın sesini dinliyorum. Montumdan ve çantamdan çıkan seslere kulak veriyorum. Önümden giden insanlara bakıyorum. Taklit etmeye çalışıyorum. Hafızamda kalsın diye uğraşıyorum. Biliyorum bir gün olacak. Yeniden bir ses stüdyosunda taş zeminde senkron yürümeye çalışacağım. Olmadı diyecekler baştan başlayacağım. 

Neden turşu beni bu kadar etkiledi bilmiyorum. Belki annemin teyzemin her kış yaptıkları şeyi biz de burada yapınca başka türlü hissettim. Büyümüşüm gibi geldi. Kendi evimizin kışlıklarını yaparken yeniden bir aile oluyorduk sanki. Dün gece rüyamda anneannemi gördüm. Büyük bir masada oturuyordu birileriyle. Belki ölmüş anneanneme kadar gitti bu mesele. Sabah anneme anlattım dua et dedi. Ediyorum evet. Son bir aydır eski dualarımı hatırladım. Dilek dilemiyormuşum uzun zamandır. Yavaş yavaş bir şeyler yerine oturuyor. Ben her gün daha başkayım. 

Birkaç gün önce küçük bir saksıda iki değişik bitki verdi arkadaşım. Önceleri bakamam ölürler diye korktuğum bitkilerden… “Dene buna bakması çok kolay” dedi. Her gün toprağını kontrol ediyorum. Başka bir arkadaşım saksıları ayırmamı tavsiye etti. Ölmemeleri için elimden geleni yapacağım. Güloş’un annesi de burada. Geçen pazar ona gittik. Bir noktada ağladım nedense ben. Gel hep bana, dedi. Bize çok yakın oturuyor. 

İnsan başka türlü özlüyormuş. Ba burada ben İstanbul’dayken sorardım nasıl oluyor diye. O da bana bir keresinde, “arkadaşlarımı çok özlüyorum ama insan başa çıkıyor”, demişti. Şimdi ben de aynısını düşünüyorum, insan başa çıkıyor. Bazı geceler şarkılar, bazı geceler filmler, bazı geceler de naneli çaylar iyi geliyor. Her mum yaktığımda bir dilek tutuyorum. Cümleler var. Bir tanesi mucizelerle ilgili. Ben o cümleyi çok seviyorum. 

Hırkalara sığındığım, hikayelere kapandığım bir kış daha geliyor işte. Çok dinler oldum. Dikkatle dinliyorum anlatılanları. Güloş’a dün eskilerden bir şeyler anlattım. İlk kez geçmişten bahsediyorsun, dedi. Hep sonra anlatırım, diyordum. Her şey turşu yüzünden oldu. Afiyetle yemek nasip olsun. Herkesin hayatında bir kırılma noktası vardır. Benimki dün gece kırıldı. Yer değiştirdiğimi bir kez daha fark ettim. Sarımsak soyarken. Suya koyduğumuz sarımsaklar yumuşarken kalbim de yumuşadı. İçimde taşıdığım geçmişimdeki benin hata yapan yanlarını affettim. Dersler benimle geleceğe geliyordu. Kısa cümleler kurmak da güzeldi. Ateş parçası sönmüş sandal tütsüsüne dönüşmüştü. Çakmak olmadan devam edemiyordum. Dün gece birikmişliklerim taştı, ben yenilendim sanki. Saplarını kopardığım maydanozlar en üstte kavanoz kapağının hemen altında kaldı. Güloş kapattı kapaklarını. Baktım sadece. Edip Cansever’in çok sevdiğim bir şiiri vardır. Orda şu dizeler vardır. “Ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar alıştım ki/ Ve her şeyin bir bir var olmasına o kadar alışacağım ki”. Sadece bir kitap ismi değildir “Sonrası Kalır”. Çok şey anlatır. 

Eflatun Koza: Öykü ve Deneme Yazan Lubunyalara Çağrı

Author

Bir Cevap Yazın