İlyas Özçakır’ın yönetmenliğini yaptığı Büyük Zarifi Apartmanı İKSV’nin 27. İstanbul Tiyatro Festivalinde izleyicilerle buluştu. Beyoğlu’nda bir Rum apartmanının hikayesini üç bölümde anlatan oyun, bugünlerde Türkiye’de ve dünyada insanların birbirine sorduğu birçok hayati sorunun tam ortasından sesleniyor seyircilere. Büyük Zarifi Apartmanı 6 Şubat deprem felaketinden sonra binalarla ilişkisini yeniden hatırlayan (ya da hatırlamak zorunda kalan) bir şehirde, eşit vatandaşlık hakları bir türlü verilmeyen ve sistematik olarak mülksüzleştirilen Rumların (ve aslında çoğunluğun arasına kabul etmediği diğer azınlıkların), evlerinde dahi huzur bulamayan kadınların ve LGBTİ+’ların hikayesini anlatırken 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Ege Denizi’nin ortasından geçirilen o hayali çizginin anlamsızlığını yeniden gözler önüne seriyor.
Büyük Zarifi Apartmanı üç bölümden oluşuyor. H. Can Utku’nun yazdığı “Bir Ev Hatırlıyorum” bölümü Rodoslu bir turist olan Elefteria ile Türkiyeli bir garson olan Serap’ın hikayesini anlatırken dil ve komşuluk kavramlarını sorguluyor. Serap, İngilizce bilmediği için Google Translate yoluyla anlaşan ikiliyi izlerken Büyük Zarifi Apartmanı’nda Yunancanın yankılanmasından büyük bir keyif aldım. Ancak bence bu bölümün incelediği esas konu Ege Denizi’nin ortasındaki çizginin anlamsızlığı. “Bir Ev Hatırlıyorum” yüzyıllar boyunca iyi kötü birlikte yaşamış Müslümanların ve Rumların ulus devlet projesi kapsamında birbirlerinden zorla koparılmasının oluşturduğu yara ve eksikliğe dikkat çekiyor. Elefteria ile Serap’ın kaybettikleri sadece aile üyeleri değil, aynı zamanda birlikte yaşayabilme yetisi de. Çok milletli Osmanlı Devleti tek millete hizmet edecek Türkiye Cumhuriyeti’ne evrilirken Ermeni Soykırımı ve Nüfus Mübadelesinin ülkeden kaybedilen hayatlara ilaveten çaldığı en önemli şeylerden biri belki de bu birlikte yaşayabilme yetisiydi. H. Can Utku bu olasılığı dramaya sırtını çok da dayamadan sorgulamış. Bu arada bu bölümde Rasmi Tsopela’nın oyunculuğunun başarısını Yunanca bilmeseniz de görebiliyor, duyabiliyorsunuz; bu performansın dil bariyerini yıkıp geçen gücünün altını çizmeden geçmek istemem.
Oyunun ikinci bölümü “Mavi Çiçekler” Çağdaş Ekin Şişman’ın canlandırdığı Hrisula’nın geçmişle hesaplaşma nöbetlerinden birinde geçiyor. Hrisula’nın solisti olduğu müzik grubu normalde böyle grupların dağılmasının nedenleri olan kıskançlıklar ya da ekonomik anlaşmazlıklar yüzünden değil, devletin İstanbullu Rumları evlerinden etmesi nedeniyle dağılıyor. Bunun yarattığı duygusal tahribatı yıllardır aşamayan Hrisula’nın hikayesinde bugünlerde konuştuğumuz o kadar çok konuya dair bir şeyler bulabiliriz ki… Evet, “Mavi Çiçekler” Türk vatandaşlığı olmayan Rumların 1964’te ülkeden kovulmasına dair. Ancak metin, bunca yıl sonra bile güncelliğini, bu coğrafya dahilinde, korumayı ne yazık ki sürdürüyor. Hrisula’nın hikayesi, Suriyeli ve Afgan mültecilerin evlerini terk edip Türkiye’de yaşamak zorunda kalmalarıyla ilgili bitmek bilmeyen tartışmaları takip eden veya şu anda Gazze’de yaşanan soykırımın evlerinden ettiği yüzbinlerin haberlerini okuyan/izleyen bizlere de çok şey anlatıyor. Burada sizlere bir şeyi itiraf etmeliyim: Bu sorular sonradan aklıma geldi, zira Çağdaş Ekin Şişman’ın perdeye yansıyan videoda ama özellikle sahnede devleştiği bölüm sırasında kendimi sadece onun canlandırdığı Hrisula karakterinin acılarına kaptırmıştım. Hatta bir noktada sahnede yaşananlar duygularını aldırdığını sanan ve kolay kolay ağlamayan beni öyle etkiledi ki sahnede hayatının rollerinden birini büyük bir başarıyla oynayan Çağdaş Ekin Şişman’ın konsantrasyonunu hıçkırıklarım ve iç çekişlerimle bozmamak için elimi ısırdım.
Büyük Zarifi Apartmanı’nın üçüncü ve son bölümü “Çatlakların Arasında, Oralarda Bir Yerlerde” hakkında fikirlerimi yazarken buradaki büyük sürprizi bozmamayı nasıl becereceğim bilemiyorum. Ancak oğlu Angelos’u biraz da haksızca evde bekleyen Leandros’un hikayesi büyük sürpriz dışında başka şeylerden de bahsediyor. Açıkçası Leandros ve polisten kaçan Aslan’ın hikayesi bana yaşadığımız yapılarla ilişkimizi de düşündürdü. Her şeyi yenilemek zorunda mıyız? Bir binada bir şeyi değiştirdiğimizde veya yenilediğimizde içinde yaşadığımız kültür ve bizi bazen -iyi ki- rahatsız eden anılarımızda ne gibi değişimler yaşanıyor? Büyük İstanbul Depremini beklerken yapılarla kurduğumuz tek ilişkinin yıkım ve yeniden yapımla “dönüşüm” olması bize geçmişimiz ve geleceğimizle alakalı neler anlatıyor? Geçmişten bir şeyleri yenileyerek kurtulmak gerçekten mümkün mü? Bu soruları sorduran “Çatlakların Arasında, Oralarda Bir Yerlerde” dopdolu bir bölüm olmuş. İlk iki bölüm gibi seyirciyi ağlatmadan bırakmıyor ve içinizde Angelos’a dair yeşeren büyük bir sevgiyle oyuncuları alkışlamaya başlıyorsunuz.

Oyuna adını veren ve ev sahipliğini yapan Büyük Zarifi Apartmanı tarih dolu bir mekan. Bulunduğu Pembe Çıkmazı’nı İlhan Berk zamanında “Pera burada hala da yaşıyor olabilir” diye tanımlamış. Ancak hepimiz biliyoruz ki İlhan Berk’in bahsettiği Pera artık hiçbir yerde yaşamıyor ve neden yaşamadığını tekrar tekrar konuşmamız, tartışmamız gerek. Türkiye’deki tek milletli ulus yaratma politikasının açtığı yaraların kültürel üretime yeniden konu edilmesi bu mevzulara aşina olanlar için “Biraz tekrara mı düşüyoruz?” hissi verebilir. Ancak geçen sene Kulüp’ün açtığı tartışmaya bakarsak, bazen aynı hikayeleri yeniden anlatmamız gerekebiliyor. Ülkenin kendi tarihinin yaralarına ek olarak, benzer felaketler bugün, hatta siz bu yazıyı okuduğunuz anda, Gazze’de, Suriye’de, Ukrayna’da ve daha birçok başka yerde yaşanmaya devam ediyor. Bu nedenle Büyük Zarifi Apartmanı’nın sorduğu sorular, sadece İstanbul ve Türkiye’ye dair değil, şu an alev alev yanmakta olan dünyaya dair de. 80 dakikalık bir oyunun bunu yapabilmesi büyük bir başarı, o nedenle emeği geçen herkesin önünde şapkamı çıkarıyorum.
Bu arada yazıda kısaca belirttiğim gibi oyunun sizi ağlatması çok olası. Hatta oyundan sonra yönetmene ve oyunculara oyunu bitirdikleri için teşekkür ettim, zira biraz daha ağlasam ne olacaktı, bilmiyorum. Ancak benim bu dramatikliğim sizi korkutmasın. Tiyatro festivalinden sonra oyun sezonda yeniden sahnelenince, mutlaka ama mutlaka Büyük Zarifi Apartmanı’nı görün. Yaşadığınız şehri, ülkeyi, dünyayı biraz daha iyi anlayacak, kapanmayan yaraları yeniden düşünecek ve belki de yeni felaketler yaşanmasın diye daha etkin davranacaksınız.
Oyunun festival gösterimleri sona erdi. Ancak sezondaki temsiller için Instagram hesabını takip edebilirsiniz.