Mayıs sonu itibariyle başlayan “Voleybol Yazı” 24 Eylül Pazar günü yapılan karşılaşmalarla sona erdi. Türkiye Kadın Milli Takımı’nın üç alanda şampiyon olması (Volleyball National League-VNL, Avrupa Şampiyonası ve Tokyo’da yapılan Olimpiyat elemelerinde Dünya Kupası-World Cup alması) yaza -tüm dünyada- damgasını vururken, Dominik Cumhuriyeti’nin VNL sonrası ABD’yi finalde yenerek Kuzey Amerika şampiyonu olması, Polonya’nın üstün performansı ve korkulacak bir takım haline gelmesi, geçen yazın önemli satır başlarıydı. İtalya’nın bu yıl hiçbir başarı kazanamaması da en çok konuşulan konulardandı.
Kadın voleyboluna ilgim 2003 yılında Türkiye’nin Avrupa Şampiyonası’nda gümüş madalya aldığı turnuva ile başladı diyebilirim. Neslihan Demir’in voleybolu ülke insanına sevdirdiği gruptanım. Ancak tüm o sevgi dalgasına rağmen kadın voleybolu geçtiğimiz Mayıs ayına kadar Türkiye’de çokça taraftar toplamasına rağmen bir türlü kitleselleşemiyordu. Bunda 2019 Avrupa Şampiyonası’nda, üstelik Ankara’daki finalde, Sırbistan’a 3-2; 2020 Tokyo Olimpiyatları’nın çeyrek finalinde Güney Kore’ye 3-2; 2021 yılında Belgrad’daki yarı finalde yine Sırbistan’a 3-1 ve 2022 Dünya Şampiyonası çeyrek finalinde ABD’ye 3-0 kaybetmelerinin büyük etkisi vardı. “Büyük Beşli” dediğimiz ABD, Sırbistan, Brezilya, İtalya ve Çin’e karşı iyi oynamamıza rağmen kazanamıyorduk. Finaller, yarı finaller oynayıp madalya kazanmıştık ama bu madalyanın rengi hiçbir zaman altın olmamıştı. 2022 yılı sonunda takımı uzun zamandır çalıştıran tecrübeli İtalyan koç Guidetti’nin yerine geçen yıl Sırbistan’ı dünya şampiyonu yapan genç vatandaşı Santarelli’nin gelmesi ve Melissa Vargas’ın milli takıma katılmasıyla bambaşka bir voleybol yazı izledik Türkiye Milli Takımı adına.
VNL grup etabına Güney Kore maçıyla başlamış ve Eylül sonuna kadar da toplam 31 milli maç yapmış bir takımdan bahsediyoruz. Melissa Vargas’ın hiç kimse tarafından durdurulamaması, Zehra Güneş’in file önünde bir duvara dönüşmesi, Gizem Örge’nin yıllar sonra takıma dönmesi ve “savunma bakanı” ünvanı alması, Eda Erdem’in gerçek bir takım liderine evrilmesi, Ebrar Karakurt’un pasör çaprazı pozisyonundan smaçör mevkisine geçmesi ve yerini hiç yadırgamaması ve Hande Baladın’ın VNL’deki form düşüklüğüne rağmen Olimpiyat elemelerinde tam bir smaçöre dönüşerek çok yönlü bir oyuncu olduğunu kanıtlaması bu yazın Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı adına çok olumlu gelişmeleriydi. Bu ekip en son VNL grup etabında Haziran ayında Japonya’ya 3-2 kaybetmiş ve sonrasında oynadığı üç turnuvada da üst üste 22 maç kazanıp yenilgi yüzü görmemişti. Gerçek bir yenilmez armadaya dönüşmüşlerdi. Bu yaz Büyük Beşli’deki tüm takımları, üstelik bazılarını defalarca, yenmişti.
Ülke voleybolu açısından tüm bu müthiş şeyler olurken hem Türkiye’de hem de dünyada aslında hiç konuşulmaması gereken şeyler de konuşuldu ve seyir zevki oldukça yüksek olan bu spora gölge düşürdü. Geçtiğimiz yıllardan beri Ebrar Karakurt’un queer kimliği nedeniyle sosyal medyada zorbalığa uğraması zaten bilindik bir öykü. Bu yıl ise kadın oyuncuların başarıları ve dolayısıyla görünürlükleri arttıkça bu zorbalık daha da berbat bir seviyeye yükseldi. Üstelik Ebrar’ın yer aldığı zorbalık edilecekler listesine artık Küba asıllı Türkiyeli oyuncu Melissa Vargas da eklenmişti. Vargas’ın queer olduğuna dair bir beyanı var mı açıkçası bilmiyorum ama zaten Siyah göçmen bir kadın olması internet zorbalarına yetti. Ayıca Hande Baladın’ın bir stalker tarafından tehdit ve taciz edilmesi, ardından bu kişinin yargılandığı mahkeme tarafından delil yetersizliğinden serbest bırakılması ise tam bir fiyasko örneği olarak karşımızda duruyordu. Bu kadın sporcular uluslararası düzeyde başarı kazandıkça, sosyal medyada trolünden akademisyenine, gazetecisinden cami imamına kadar herkesin radarına girdi ve başarılarından çok göçmen kimlikleri, queer varoluşları, mini şortları konuşulur oldu. Takımdaki her oyuncunun, sosyal medya diliyle birer “yobaz kudurtucu”ya dönüştüğünü görmek de özellikle kadınlar ve LGBTİ+’lar başta olmak üzere, biz muhalifler için ayrı bir neşe kaynağıydı aynı zamanda. Spor dilinde “devşirme oyuncular” olarak tarif edilen sporcular ne ülkede ve ne de dünyada ilk değildi üstelik (Erkek Voleybol Takımında Adis ve Mirza kardeşler) ama Vargas’ın queer bir kadın, göçmen ve Siyah olması birçok kesimi rahatsız etti ve performasının en yüksek olması gereken bir dönemde hem o hem de diğer kadın oyuncular bu çirkin tartışmaların içine çekilmeye çalışıldılar. Tüm bunların yanında Küba Milli Takımından kaçarak Türkiye vatandaşlığı alan Vargas’a Küba aşığı sosyalist erkeklerin mesafeli tavrı bu gereksiz tartışmaların en komiğiydi bana göre.
Ülkedeki bu çirkin tartışmalar ve örgütlü zorbalık devam ede dursun, buna benzer tartışmaların daha önce de İtalya milli takımında Egonu üzerinden yapıldığını da hatırlatmak isterim. Egonu, geçen yıl 2022 Dünya Şampiyonası sonrası takım içinde ırkçılık yapıldığını öne sürerek milli takımı bıraktığını açıklamıştı. O dönem oynadığı İtalyan kulübü Imoco Volley’den ayrılıp Vakıfbank formasını giymiş ve kendi beyanına göre çok huzurlu bir yıl geçirmişti. Egonu bu yıl yapılan VNL’nin ne grup etabında ne de Teksas Arlington’da yapılan final etabında forma giymedi. Bana göre yaşayan en iyi pasör çaprazı olan Egonu’suz bir İtalya’nın başarılı olması mümkün değildi ve nitekim 16 takımlı VNL’de ancak altıncı olarak finallere kaldı ve çeyrek finalde Türkiye’ye 3-0 yenilerek turnuvaya veda ettiler. Ve bunun ardından tüm gözler koç Mazzenti’ye çevrildi. Ağustosta yapılan Avrupa Şampiyonası’yla Egonu milli takıma tekrar dönse de İtalya milli takımında ırkçılık tartışmaları bitmedi ve sanki Egonu’yu cezalandırmak ister gibi hem grup etabında hem de yarı finalde -Türkiye maçı da dahil- İtalya’nın bu yıl kadrosuna kattığı Rus asıllı sporcu Antropova’nın yedeği olarak kenarda bekletildi. Ve sonuç olarak Türkiye maçında sonradan oyuna girip oyunu çevirmeye çalışsa da İtalya Türkiye’ye 3-2 yenilerek elendi. Sonrasında ise Polonya’daki Olimpiyat elemeleri kadrosuna alınmadı ve İtalya, sekiz takımlı elemelerde grubu ilk ikide bitirenin Olimpiyat bileti alacağı turnuvada ABD ve Polonya’nın ardından ancak üçüncü olabildi ve Paris umutları 2024 VNL sonrasına kaldı. Başarısız geçen yılın ardından İtalya’da ve Egonu’yu seven hayranları arasında cereyan eden asıl tartışma şuydu: Tüm bu olayların sorumlusu tek başına Mazzenti miydi? Daha sonra İtalyan federasyonunun da bunda parmağı olduğu gerçeği su üstüne çıktı. Üstelik kendisi de Siyah olan bir başka oyuncu Miriam Sylla’nın bile Egonu’ya kötü davrandığı, ırkçılık yapılıyor diye yüksek sesle söylediği için takımı tartışmaların içine çektiği için ona kızgın olduğunu öğrendik. Türkiye gibi ülkelerde queer oyuncuların milli takımda ne işi var tartışması yapılırken; açık kimlikli bir lezbiyen olan Miriam Sylla’nın (partnerinin de 2020-2021 sezonunda Eczacıbaşı’nda forma giyen ABD’li sporcu McKenzie Adams olduğunu hatırlatmak isterim) forma giydiği İtalya Milli Takımı homofobiden daha ziyade ırkçılık tartışmaları ile meşguldü. Siyah sporculara yönelik ırkçı eylemler İtalya’da yeni değil. Hatırlarsanız Gana asıllı İtalyan futbolcu Mario Balotelli’ye de stadyumdaki taraftarlardan muz atılmıştı.
Faşist, ırkçı, homofobik taraftarlar ve toplumlar hep var olacak(lar gibi görünüyor) ancak medeni dünyada onların dönemi çoktan geçti. 20. yüzyılın çürümüş zihinlerinin medeni toplumlarda ve insanlarda karşılığı artık yok. Fakat ne yazık ki Türkiye ve İtalya gibi hem dinin hem milliyetçiliğin hem de LGBTİ+ düşmanlığının yoğun olduğu geri kalmış ülkelerde bu nefret dalgasına katılan, zorbalığı alkışlayanlar çok. Ebrar’ı da Vargas’ı da Egonu’yu da tam da bu nedenle, karanlık yobaz zihinlere attıkları smaçları için çok seviyoruz. İyi ki varlar!!!