Bilginin güç olduğuna inandığımızı söyleriz ama kendimizi hangi bilginin bize güç katacağını hangisinin ise yük olacağını tahmin ederken bulduğumuz zamanlar da olmuştur. Konu HIV olduğunda doğru ve güncel bilgiyi edinmenin öneminden bahsederken bu bilgilerden bir yük gibi kaçınma halini son dönemde Pozitif Dayanışma’da verdiğim danışmanlıklarda ve maruz bırakıldığım ayrımcılık deneyimlerimde görmeye başladım.
Pozitif Dayanışma olarak 2019 yılından bu yana HIV ile yaşayanlara akran danışmanlığı veriyoruz ve ben de danışmanlarından biriyim. HIV ile yaşayanlar için akran danışmanlığı; HIV ile yaşam konusunda kazandığı deneyimler ve katıldığı eğitimler vb. ile kendi hayatını olağan akışında yaşayan, HIV ile ilgili güncel ve bilimsel bilgi sahibi olan kişilerin, HIV ile yaşayanlara yardımcı olma sürecine deniyor. Akran danışmanlığı dışında da genel olarak HIV ve AIDS hakkında merak edilenlere cevaplar veriyoruz. Merak edilen konular çoğunlukla HIV ve AIDS’in ne olduğundan çok, yaşanılan “riskli” cinsel birliktelikler sonrasında HIV aktarımı olup olamayacağına yönelik oluyor. Panik, stres ve korku eşliğinde gelen HIV aktarımına yönelik sorulardan kişilerin aktarım yolları hakkında çoğu zaman herhangi bir bilgiye sahip olmadığını ya da bilgilerinin eksik/hatalı olduğunu görmek mümkün. Bugüne değin bu danışmanlıkların hepsinde genel bir yaklaşım olarak soruları doğrudan yanıtlarken, HIV ve AIDS hakkında doğru, bilimsel ve güncel bilgileri de ekliyoruz. Ancak bazı danışanların bilgi edinmek yerine aynı soruda takılı kaldığını gözlemliyoruz: “Konuyu kapatabilir miyim?” Burada “konu” elbette HIV. Üzeri kapatılmak istenen HIV için arzu edilen cevap da genellikle korunmasız vb. farklı cinsel ilişkilerde aktarım olmayacağına dair danışman tarafından güçlü bir teminat verilmesi. Konunun başka bir “riskli” ilişkiye kadar kapatılması için danışmanın sözünün dışında bir bilgiye ihtiyaç yok.
Yakın zamanda aile hekimime gidip ilaç yazdırmam gerektiğinde benzer bir kapatılmış konuya denk geldim. Kendi hekimim yıllık izinde olduğu için daha önceden tanımadığım başka bir aile hekimine görünmem gerekti. Bilgisayar ekranına uzun süre boş boş baktıktan sonra bana dönüp hiç yurtdışında bulunup bulunmadığımı sordu. Şaşkınlıkla verdiğim evet cevabının ardından “Bana bunu neden soruyorsunuz?” dediğimde ekranda “mikrop” gördüğünü söyledi. Dehşet içinde “Ne mikrobu, HIV’i mi kastediyorsunuz?” dedim. Yine akıl almaz, ağzımı açık bırakan bir yanıt verdi: “Evet, HIV’i kastediyorum ama seni rencide etmek istemediğim için söylemek istemedim.” 80’lerden kalmış, çürümüş tıp bilgisine karşı -onu rencide etmeden- HIV’le ilgili güncel bilgileri kendisine uzun uzun anlattım ama bu sırada hekim gözlerini ekrandan ayırmadı ve beni pek de dinlemedi. Dikkatini çekmek için Pozitif Dayanışma’da akran danışmanı olduğumu ve eğer isterse kendisine HIV ile ilgili daha fazla kaynak ve döküman iletebileceğimi, sorularını seve seve yanıtlayabileceğimi söyledim. Bu sefer kendisi şaşkın bir şekilde ekrandan gözlerini ayırdı ve bana “Yardımcı olmak derken neyi kastediyorsun?” dedi. “Bilgi” diye cevap verdim: doğru, bilimsel ve güncel bilgi… Kısa bir sessizlikten sonra telaşa kapılarak hangi ilaçları yazmamı istediğimi sordu ve konuyu oracıkta yüzüme kapattı.
Bir diğer hekimle olan sınavım ise özel bir hastanede çalışan profesörün bana düzenli kullandığım ilaçları sorması ile gelişti. HIV ile yaşadığımı söylediğim an, paniğe kapılarak yapacağı basit operasyon için özel sterilizasyonun gerekli olacağını ve mutlaka enfeksiyon polikliniğinden yazılı ve imzalı olarak “uygundur/risksizdir” raporumu görmesi gerektiğini söyledi. HIV ile yaşayan ancak test ol(a)madığı için HIV tanısı olmayan ve tedavi görmeyen kişiler ve diğer herkes için herhangi bir “risksizdir” raporu istenmezken B=B’de (Belirlenemeyen=Bulaşmayan) olan ve herhangi bir HIV aktarım olasılığı olmayan benden bu raporu istemişti. HIV’in güncel olarak ne olduğunu, B=B’nin ne anlama geldiğini ve neden bana özel bir sterilizasyonun gerekli olmadığını uzun uzun anlattım. Beni ne kadar dinledi emin değilim. Konuşmamın sonunda bana Türkiye’de zaten HIV’in pek olmadığını, kendisine denk gelmeyeceğini ve bu nedenle de bu bilgileri öğrenmesi gerekmediğini söyledi bir çırpıda. Bu sefer biraz sesimi yükselterek, “Sandığınızdan daha fazla HIV ile yaşayan var bu ülkede, mesela ben, şu an tam karşınızda oturuyorum ve size denk geldim işte!” dedim. Panikle elindeki kâğıda yaptırmak istediğim operasyonla ilgili bir şeyler karalayıp bana uzattı ve konuyu kapatarak beni uğurladı. Konu bir kez daha yüzüme kapatılmıştı…
Bu görüşmeden sonra tamamlayıcı sağlık sigortamdan cevap gelmesi için neredeyse bir hafta bekledim ve özel sağlık sigortası firması benden e-nabız tahlil sonuçlarımın çıktısını üzerine el yazımla “Kendi rızamla sağlık bilgilerimi paylaşıyorum” diye imzalayarak vermemi istedi bu sefer. Gizli olması gereken sağlık bilgilerimi, özellikle de HIV’i paylaşmak istemediğim için bunu yapmadım. Bunu yapmadığım için de yaptırmam gereken operasyon için sağlık hizmetine şu an erişememiş durumdayım.
Bilinçli bir şekilde bilgiyi aramayı veya kullanmayı reddetmeye “bilinçli cehalet” deniliyor. Aslında bilinçli cehalet neyi öğrenip hangi bilgiyi kullanacağımızı farkında olarak ayırt etme eylemi. Bilinçli cehaletin en tercih edildiği/görüldüğü konuların başında da HIV geliyor. Doğru ve güncel bilgiye erişmek elbette herkes için hâlâ çok kolay değil. İmkân ve imkânsızlıklar bizi sınırlandırıyor. Ancak bilgi size sunulduğunda dahi başınızı çeviriyorsanız bilinçli bir şekilde cehaleti tercih etmiş oluyorsunuz.
Türkiye’de ve de aslında genel olarak çoğu ülkede hekimlerin bilinçli cehaletinin izini sağlık sistemine kadar sürmek mümkün. HIV hakkında korkuyla karışık utançla harmanlanmış bir yok sayma sağlık çalışanları için eğitimde başlıyor. HIV ve AIDS, müfredatlarda bir dersin kenar köşesinde süs olarak yer alıyor. Doğru ve bilimsel bilgiler derslerde az çok paylaşılsa bile önemi sağlık çalışanlarına yeterince kavratılamıyor. Bunun sonucunda içselleştirilmeyen bazı ezber bilgilerle mezun olan sağlık çalışanlarında eksik ya da yanlış bilgiyle sebep olacakları ayrımcılık ile damgalamanın olası sonuçları hakkında bir farkındalık da gelişmiyor. Eğitim sisteminin üzerine kurulu olduğu bilinçli cehalet, sağlık çalışanları ile devam ettirilmiş oluyor.
Danışanların penceresinden baktığımızda ise 12 yıllık zorunlu eğitim sisteminde cinsel sağlık dersleri mevcut değil. Hal böyle olunca cinselliği de cinsel sağlığı da ailemizden, çevremizden, arkadaşlarımızdan ya da internetten yanlış ya da eksik biçimde öğreniyoruz. HIV ve AIDS gibi 80’lerden bu yana medya ve devlet tarafından etrafında bir korku ve panik inşa edilen ve zihinlerimize “ölüm, acı ve ızdırap” ile kazınan konuları hayatımızın en uzak, göremeyeceğimiz bir köşesine kaldırmak kolay bir tercih oluyor çoğu zaman.
Aman hocam, canım hocam dediğimiz hekimler bilinçli cehaletleriyle yüzleşmedikçe, HIV’i çok uzaklarda korkulacak ya da yok sayılacak ve üzeri kapatılacak bir konu olarak görmeye devam edenler bilgiyi yük haline getiren endişelerinin üzerine gitmedikçe HIV ile yaşayanlar olarak ayrımcılık ve damgalama deneyimlerimiz maalesef çoğalarak artacak. Bunun karşısında yapacağımız şey doğru bilgiyi edinmek ve içselleştirmek olmalı. Bu sadece bizi değil etrafımızdakileri de güçlendirir, ayrımcılık ve damgalamadan hepimizi korur. Tam da bu nedenle, bugün hala HIV aktivizmine ihtiyacımız var. Tıpkı birçok hak ve sağlık mücadelesinde olduğu gibi, HIV aktivizminde de doğru bilgi arayışımız hiç bitmesin dileği ve konuyu hiç kapatmamamız ümidiyle sonlandırmak istiyorum yazıyı. Çünkü HIV aktivisti Alex Garner’ın da dediği gibi: “Damgalanmayla mücadele etmenin ve HIV ile yaşayan kişileri güçlendirmenin en iyi yollarından biri, kim olduğumuz ve neler yaşadığımız hakkında açık ve dürüst bir şekilde konuşmaktır.”
Pozitif Dayanışma’dan danışmanlık almak için danisma@pozitifdayanisma.org adresine email atabilir ya da aşağıdaki sosyal medya hesaplarından derneğe ulaşabilirsiniz:
Facebook
Instagram
Twitter/X
Threads
YouTube
Linkedin