Bana yıllarca bu işi yapmam için çok talimat, az para verildi. Yirmi küsür yıl benzer cümlelerle artık ezberlediğim tek işi yaptım. “Gözlerin kamerada, daha istekli bak, ağzına sonuna kadar al, evet şimdi daha hızlı…” Hayallerim yoktu, bu işten tek beklentim işin bana verdiği kızımı okutmaktı. Okuttum da, bu yıl mezun oluyor. Daha istekli bakıp, sonuna kadar hızlıca ağzıma alarak mezun ettim kızımı. Başka iş bilmiyorum. Param da bu sayede var, kızım da. Para dediğim üç kuruş tabii.
Yirmi iki yıl evvel, onu kucağıma verdiklerinde, dünya da bu ülke de şu ankinden çok farklı bir yer değildi. Ama ben çok farklıydım. Amacım yoktu. Hiç yoktu. Günü yaşıyor, duş alıp uyuyor, ertesi gün yine duş alıp ayılıyordum. Hamileyken bile çalıştım. Sorgulamak adetim değildir. Hâlâ değil, bu bende değişmeyen bir şey. Niye daha istekli baktım, niye ağzıma daha hızlı aldım sormadan işimi yaptım. Sorsam dayanamayabilirdim. Dayanmam lazımdı. O doğunca bir amacım oldu: Onu büyütmek. Bir çocuğu en güzel nasıl büyütmek mümkünse öyle büyütmek.
“Zevk alıyor musun?” diye soranlar olurdu. Onca insanın arasında, kamera ağzının içinde zevk almak mümkün mü? Değil herhalde. Tuhaf şey, ben bu işi onca insan ve kameralar olmadan hiç yapmadım. Kendime yalnızken dokunmak isterdim eskiden. Çamaşırımı çıkarıp kendime dokunmak istediğim her an beynimde talimatlar yankılanırdı. Daha hızlı dokun, şimdi iyice, içini görebileceğimiz şekilde aç. Gitmezdi sesler, dokunmam mümkün olmazdı. Sesler susmayınca vazgeçtim ben de, kendime dokunmak bile istemez oldum. Bana aşık adamlar oldu, kadınlar. Onlarla yalnız kalmaya korktum. Sevişmem gerekirdi yalnız kalırsam. Ben sevişmeyi hiç istemedim. İçimden gelmedi. Talimatsız seks nasıl mümkün olabilirdi ki.
Bahar bu sene mezun oldu. Tek tercih yapmıştı sınavdan sonra; Sinema Televizyon. Okula birincilikle girdi, birincilikle bitirdi. Her başarısında ben biraz daha güçlendim. Ne derlerse daha istekle yaptım. Hayatımın bir niçini vardı, nasılına çok takılmıyordum.
Heyecanla bir festivale hazırlanırken Bahar bana her zamankinden çok soru sorar oldu. Zevk alıyor musun diye de sordu mesela. Aynı cevabı verdim, onca insanın arasında, kamera ağzının içinde zevk almak mümkün mü. Değil herhalde.
-Karnıyarık delik deşik oldu didiklemenden.
-Ha, pardon. Dalmışım.
-Bir düşüncen var senin son günlerde. Çok sorar oldun, merakın kabardı iyice. Diyeceğin bi şey mi var?
-Yok annecim.
Karnıyarık çatal darbelerinden bulamaç oldu. Bana baktı. Senaryoyu bitirdim, dedi.
Birden konuyu senaryosuna getirmesi tuhaf gelmişti.
Festival için olan mı, diye sordum; kafasını evet anlamında aşağı yukarı sallamakla yetindi.
Düşünceliydi, alnının kırışmasından, arada sağ gözünün seğirmesinden görebiliyordum bunu. Daha dikkatli baksam sanki düşüncelerini bile görebilecektim. Daha dikkatli baktım ama düşüncelerini göremedim tabii.
-Okuyabilir miyim?
Anne hiç emin değilim, derken sesi tereddütlüydü.
-Neden?
-Okuyunca ne diyeceksin, ne hissedeceksin hiç emin değilim.
Bi dolaplar dönüyordu ama anlayamıyordum.
-Ben bi’ şey demeden ne bileceksin, müneccim boku mu yedin? Hadi getir.
Ayağa kalktı, odasından bi tomar çıktıyla geldi. Kâğıtlar buruş buruştu. Defalarca buruşturulup atılmışlardı belli ki, ama neden?
-Neden öyle o kâğıtlar?
-Öyle.
Yanına gittim. Sımsıkı sarıldım. İhtiyacı olduğunu hissetmiştim buna, anneler hisseder.
Kağıtları aldım, masaya, sandalyeme döndüm.
Okumaya başladım ama başlar başlamaz kocaman bir bardak su doldurmam gerekti. Daha ilk baştan kelimeler boğazıma düğümlendi çünkü. Ben bunları yazacağına hiç ihtimal vermezdim. Ne yazacağına ihtimal verirdim onu da bilmiyordum.
Bir kadın… Bir kadını anlatıyordu. Bütün ayrıntılarıyla bir porno oyuncusu kadının hayatını anlatıyordu. Anlatıyordu ama benim bildiklerimden çok farklıydı bu film, kadın tanıdıktı da film bildiklerimden bambaşkaydı. Belli ki bir porno filmdi bu, haliyle bir porno film senaryosunu nerde olsa tanırım ama bu senaryoda bana çok yabancı bir şeyler vardı. Okudukça şaşırıyor, şaşırdıkça su dolduruyordum. Yabancı olan neydi buldum bitirince. Yazdığı kadın bu işten zevk alıyordu. Film kadının aldığı zevki anlatıyordu. Zevkle bu işi yapan, bundan para kazanan, kendine dokunan, dokunulan bir kadın. Öpüşen bedenler. Sarılan bedenler. Kadının talimatsız kendi isteğiyle ağzına aldığı memeler, penisler.
Bu yüzdendi onca soru demek. Şaşkınlığım yerini çarçabuk öfkeye bıraktı.
-Bahar ben senin annenim. Bi’ ton soru soruyosun bana sebebini bile söylemeden. Sordun da ne oldu, merak ettiklerini öğrenebildin mi? Oturmuş porno yazmış. Ben ne emeklerle okuttum seni. Porno yaz diye mi yıllarca çalıştım ben.
Sinirden alnımdaki damar atmaya başladı. Bu sefer de ağzımdan iyice tatsız şeyler çıkmasın diye bi’ kocaman yudum su aldım.
-Anne, özür dilemeyeceğim. Senin neler yaşadığını görüyorum, beni nasıl büyüttüğünü. Birinin bunun daha farklı olabileceğini göstermesi gerekiyor. Birinin bunu göstermesi gerekiyordu. Birinin o filmlerin çok başka olabileceğini göstermesi lazımdı. Ben değilse kim anne?
Baştan tekrar okudum. Senaryoyu baştan sona tekrar tekrar okudum. Tekrar tekrar. Sinirden bardak bardak su içtim. Bu işler böyle mi oluyor sanıyordu yani. Böyle zevkle, istekle mi oluyor sanıyordu?
-Böyle mi oluyo zannediyosun bu işler?
-Hocalarımla konuştum, bu işi yapan başka kadınlarla da. Bi sürü arkadaşımla. Böyle olmadığını biliyorum. Böyle olması gerektiğini de bilecek yaştayım. Bilecek kadar görüyorum yıllardır eve nasıl geldiğini. Yorgunluğunu, mutsuzluğunu. Bu durumda olan sadece sen misin sanıyosun?
Yanımda mıydı karşımda mıydı belli değildi. Elbette ki bir ben değildim.
-Ben de başka kimler kimler bu durumda bilecek kadar gördüm geçirdim.
O da öfkelenmeye başladı, sesinin çatallanmasından, yükselmesinden, yüzünün kızarmasından gözümle görüyordum öfkesini.
Bu sadece senin hikayen değil, dedi yüksekçe bir sesle.
Sadece benim hikayem değilmiş. Anlattığı kadın benim, en çok ben. Çocuklar analarını salak zannediyor. Sinirim geçmiyordu, uzun süren bir sessizlikten sonra yeniden yemeğine döndü. Sanki bir şey olmamış gibi yılgınlıkla omuz silkti. Bulamaçtan bi çatal alıp ağzı dolu sordu:
Sevdin mi peki senaryomu?
Yüzü hala kırmızıydı ama bu senaryoyu benim sevmeme ihtiyacı vardı. Şimdi ne desem ben diye düşündüm, düşündüm. Yutkundum. Bana ihtiyacı vardı. Ana yüreği, yumuşar gibi oldum. Sevdim tabii, ben doğurdum, ben okuttum, ben büyüttüm Bahar’ı. Ne anlatmasını, neyden beslenmesini bekliyordum ki.
Derin bir iç çektim. En çok sevildiğini duymaya ihtiyacı vardı. Verdim ihtiyacı olanı.
-Sevmez miyim.
-En çok neresini sevdin?
Tekrar kağıtlara göz gezdirdim.
-Sonunu. Kadının yalnız kalıp kendine uzun uzun dokunduğu, bundan zevk aldığı sahneyi.
Gülümsedi. Gülümsemesi bana benzemez. Tanıdığım kimseye benzemez. Acaba kime benziyor.
Kırk üç yaşımdayım. Yirmi küsür yıldır bu işi yapıyorum. Ne derlerse yaptım, bütün talimatları can kulağı ile dinledim. Ama o an fark ettim ki bambaşka olabilirdi. Hâlâ olabilir. Hâlâ.
-Çekimler ne zaman başlayacak?
-Kadın oyuncuyu bulur bulmaz.
Öfkem tamamen geçti, yerini kocaman bir heyecana bıraktı. Aklımı seveyim diye geçirdim içimden, hay aklımı seveyim.
-Buldun say.
-Anlamadım. Nerde buldum.
-Madem bana bi’ ton soru sordun, madem halimi gördün de yazdın, madem her şeyi aldın buraya nakşettin. Madem böyle, ben oynayacağım o kadını.
Şaşkınlıktan kızardı bu sefer.
-Anne saçmalama, manyak mısın?
Göz bebekleri büyüdü iyice, sesi iyice yükseldi.
-Olur mu öyle şey.
Ben değilse kim diye geçirdim içimden.
-Yavrum, ben değilse kim?
Yıllarca bu işi yapmam için çok talimat verildi. Sıra bende.
-Anne izinleri zor aldım zaten, iyice zorlaşır çekimler şu bu.
-Ben oynayacağım Bahar. Hadi annen olduğumu ispatla bana. Yoksa ne farkın kalacak diğerlerinden. Hadi ispatla madem bu işin gerçekten daha farklı olabileceğini.
Heyecanla ağzından çıkacak cevabı bekliyordum.
Bulamacından bi çatal daha aldı. Zaman kazanmaya çalışıyordu. Sağ gözünün seğirmesinden düşündüğünü anlıyordum.
-Çok güzel olmuş karnıyarığın.
Sağ gözü iyice seğirmeye başladı.
Gülümsedim.
-Senin de senaryon çok güzel olmuş.
Beni çok zor durumda bırakıyorsun.
-Ne zaman başlıyoruz Bahar?
Kırk üç yaşımdaydım. O ana kadar bu işin başka türlü olacağına inanmaya ihtiyacım olduğunu hiç bilmiyordum ama artık biliyordum ve bu rolü kaptırmaya hiç niyetim yoktu.
Kararlığımı anlamış olacak ki çaresizlikten omuzları düştü oturduğu yerde.
Tekrar sordum.
-Ne zaman başlıyoruz?
Sağ gözü seğirmeye devam ederken zoraki cevap verdi.
-Peki, senin oynamanı kabul ediyorum anne. Çünkü buna ihtiyacın var.
Gözümün taa içine bakıp gülümsüyor ve cevaplıyor sorumu; “Ne zaman hazır hissedersen.”
-Hazırım.
Hiçbir zaman, hiçbir şeye, hiç bu kadar hazır olmamıştım.
Yanıma gelip bana sarılıyor. Sarılması ne içten. Ne sıcak. İhtiyacım olduğunu hissediyor. Evlatlar hisseder.
-Seninle gurur duyuyorum.
-Seninle gurur duyuyorum.
Odama çekildim. Eşofman altımı çıkardım, külotumu indirdim. Kendime dokundum. Kameralar olmadan, talimatlar olmadan. Kendime dokundum, kendime dokunmayı sevdim. Kendimi sevdim.
Ben bu rolü hak ettim, hem ben değilse kim?
Görsel: Diana Rosa, “Give me a reason”, Painting, Acrylic on Canvas (2022)