“Uşak Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nün 17.07.2023 tarihindeki mezuniyet töreni sırasında mezun öğrencilerden biri kıyafetine gizlediği LGBT paçavrasını hiçbir yetkilinin izni ve bilgisi olmaksızın tören esnasında provokasyon amacıyla ani bir hamle ile açmıştır. Üniversitemiz yönetim birimlerinin bu şahsi eylemi tasvip etmesi ve desteklemesi imkansızdır. Söz konusu şahsi davranış ile ilgili resmi işlemler başlatılmıştır.”
Kampüslerde, dersliklerde, laboratuvarlarda, tuvaletlerde ve aslında hayatın herhangi bir alanında bulunmamızdan rahatsızlık duyanlar; kimliğimizi, düşüncelerimizi, söylem ve sembollerimizi silmeye, silikleştirmeye çalışıyor. Bizleri parça parça görünmezleştirerek bir bütün olmamızı engelleyebileceklerini, mücadelemize ket vurabileceklerini düşünüyor fakat yanılıyorlar.
Sokakta, kampüste ve aslında her bir eylemlilikte “meşru yöntemler” izleyerek haklarımızı savunmamız; “keskinlik”ten kaçınıp yumuşak bir tavırla söz üretmemiz gerektiği söyleniyor bizlere. Belli başlı alanlarda bulunmamızın anlamsız olduğu söylenip, üretecek sözümüz varsa bunu “kendi yürüyüşümüz”e saklamamız uygun görülüyor. Kesişimsellikten bihaber, var olduğumuz alanları bir de bu yöntemle daraltmaya çalışıyorlar. 8 Mart’lardan, 1 Mayıs’lardan uzaklaşmamızı isteyenler, gün geliyor kampüslerimizde dikiliyor karşımıza. O bölümde olmamamızı, o tuvalete girmememizi, orada yemek yemememizi buyuruyorlar. Kampüs içindeki faşist çetelerce pikniklerimiz, etkinliklerimiz basılıyor; kayyum rektörün direktifiyle mezuniyet törenlerinde yer almamamız için türlü metinler dahi yazılıyor. Onur Yürüyüşü yapacağımızı duyan bu rektörlüğün kampüse Hanifi Zengin’i getirmesinden, okulumuzda ablukaya alınmamızdan, güvenliğin bizlere saldırışından tanıyoruz baskıyı, zulmü. Bizlerin tüm bunlar karşısında kararlı duruşu ve verdiği mücadele ise Onur Yürüyüşleri’nden mezuniyet törenlerine, kampüsteki her bir “an”da boy gösteriyor.
Kampüs içi mücadelemiz, kayyum rektör ve nicelerinin her bir engelleme çabasında daha da büyüyor, güçleniyor. Varlığımızdan korkan, herkesi aynı kılmaya and içmiş bu öğütücü düzene karşı biz, yıllardır sürdürdüğümüz direnişe okul sıralarından devam ediyoruz. Verdiğimiz haklı mücadeleler; ilk yemekhane eylemimizden, mezuniyet töreninde “o” bayrağı açışımıza dek sürüp gidiyor. Ki mezuniyetimizde “o” bayrağı açamasak dahi bizleri yasaklamaya çalışanlara koskoca bir nanik çekerek mavi-pembe-beyaz renkli çamaşırları ipe dizip yürüyoruz tüm onurumuzla. Uşak Üniversitesinden ODTÜ’ye, mezuniyet törenlerine istediğimiz gibi katılmayı baskılamaya çalışan kayyum rektöre sırtımızı dönüp giysimize sakladığımız bayrağı çıkarıyoruz diplomamızı alırken. Nazi selamı yapanlara alkış tutulduğu bir anda tüm şugarlığımızla onların önünden gökküşağı bayrağını dalgalandırarak geçiyoruz. “Paçavra” ve “suç unsuru” olarak adlandırılan bayraklarımızı taşımanın bizlere suçlu(!) niteliği kazandırdığı gerçeğinin karşısında lubunyalığımız, onurumuz ve haklı gururumuzla biz yine var olmaya, yaşamaya ve yaşatmaya devam ediyoruz.
Temsiliyeti, onuru, gururu sembollere indirgemiş olanların bizleri ezmek arzusuyla yaptığı ilk hamle bayraklarımızı çiğnemek oluyor. Kendileri gibi bizlerin de bayrağı kutsallaştırıp önceliğimiz haline getirdiğini düşünüyor ve biz lubunyalara boyun eğdirmeyi bir de buradan deniyorlar. Bayrakları ateşe vererek, ezip geçerek, yasaklı bir niteliğe bürüyerek bizlerin benliğini de ayaklar altına alabileceklerini sanıyorlar. Kimi zaman ODTÜ’de olduğu gibi haber veriyorlar bayraklarımızı taşıtmayacaklarını, ancak boyun eğersek bizi içeri alacaklarını; kimi zaman da Uşak Üniversitesinde olduğu gibi “LGBT Paçavrası” taşıdığımızdan ötürü bizlere soruşturma açıyorlar. Fakat bizler, bayraklar elimizde veya değil; öyle ya da böyle, yine bir yolunu bulur; yürümek istediğimiz gibi yürür, yaşamak istediğimiz gibi yaşarız. Bayrak taşımıyorsak da kendimiz bayrak olur, çamaşırlarımızdan bir bayrak dahi yaratırız.
Türlü yasaklar, baskılar, işkenceler ve zulümler karşısında bugün orada veya buradaysak, bu içimizdeki onur, elbet taşar dışarı. Taşar da her bir eylemimiz onurlu olur. O yüzden deriz ya sokakta, kampüste “Her Yürüyüşümüz Onur Yürüyüşü” diye.
Gerekirse çamaşırlarımızdan bir trans bayrağı yaratırız
