“Yara izlerim olmazsa kim olacağım ki ben?” diye düşündüğüm gece vermiştim bu kararı; gün doğumuna kadar süslemiş, parçalara ayırmış, kendimce bir hikaye uydurmuştum ve açıkçası merak etmiştim sonunun nasıl şekil alacağını. Böylelikle bu hikayenin başrolü olmaya karar vermiştim.
Şimdi düşünürken bile hâlâ heyecanlanıyorum. İşte sırf bu yüzden hikayenin en başına, hikayemi doğurduğum geceye dönüyorum;
“Yara izlerim olmazsa kim olacağım ki ben?
Bu bedene hapsolmuş hissediyorum,
Bu dünyaya hapsolmuş hissediyorum,
Beni izleyip çaresizliğime gülüyorlar,
Bense bu kalıbın içerisinden çıkamıyorum.
Kim olduğumu bile bilmiyorum,
Gerçekte yüzümü bile görmedim,
Aynalar yalancı şahidim…
Fotoğraflardaki kadın ben değilim,
Saniyeler içerisine, yıllar öncesine, bir kareye onu hapsetim,
Sonra da terk ettim.”
dedim kendi kendime, camdan ayı seyrettiğim ve yansımamdaki kadınla göz göze geldiğim saniyelerde.
“Peki,” dedim, “ya hiç aynalara bakmazsam? Hayatımdaki iki kişiden birini, ara ara ama istisnasız her gün gördüğüm ve ben olan kadına en azından bir süreliğine veda edersem kendimden kaçmış mı olurum yoksa asıl kendimle mi tanışırım? Denemeye ne dersin?”
İşte böyle bir gecede doğurdum, beni doğuran hikayemi.
Sabahına ölür sandığım bu fantezi benimleydi ve sanırım gece boyunca aslında hiç uyumadı. Gözlerimi kaçırdım yüzümü yıkarken başımı kaldırdığımda benimle hep göz göze gelen o kadından. İçeri geçtiğimde oturduğum koltuğun üzerinde düşünmeye devam ettim; “Ne kadar zor olabilir ki? Hadi! Dün evet dedin.”
Bir heyecanla kalktım ve evin içerisindeki aynaları toplamaya başladım; banyodaki benliğime, tuvaletteki benliğime veda bile etmedim. Kapının girişinde istisnasız her gün beni karşılayan kadını kilere taşıdım, üzerine büyükçe bir kumaş örterek onu gizledim ve karanlık bir odaya hapsettim.
Odamdaki aynanın karşısına geçtim, heyecanla fakat sanki bunu bir ritüel gibi usul usul yapmaya çalışarak üzerimdeki kıyafetlerin vücudumdan kayışını izledim. İşte buradaydım, tüm benliğimle ya da bedenimle ve kocaman yara izlerimle, gözlerim ışıl ışıl kendimi izlemekteydim. Aynanın sınırlarını işgal ettim, artık nefesim buğulu bir desen oluşturuyordu karşımda.
Ayna, “Gerçek olan sensin, işte bu buğulu nefesin de kanıtı, bırak hayatına eşlik edeyim.” der gibiydi. Gözlerine baktım, gözlerime baktım ve dedim ki:
– 15 savaş yarası yaşındayım ve yaşıma hayat veren her günümde seninleydim. Sen her zaman buradasın ama ben hep kendimi kaybediyorum, bu yüzden belki kendimi bulurum diye sana veda ediyorum.
Öptüm dudaklarımdan kendimi ve taşıdım odamın eşlikçisi aynamı bahçeye. Aldığım uzun odun parçası ile önceki günün gecesinde parçalara ayırdığım düşüncelerim gibi parçalara ayırdım fantezimin kurbanı bana en çok benzeyen objeyi.
Hiç kötü hissetmedim,
Hiç deli hissetmedim,
Mutlu hissettim,
Garip bir şekilde özgür hissettim,
Sanki varoluşumun başından beri içinde sıkışıp kalmışım gibi
Ve sonunda sıkışıp kaldığım yerde öylece durmak yerine tepki vermeyi akıl edebilmişim gibi hissettim.
Sonunda.
Kırık parçalarımı birer birer topladım ve kara bir deliğe girerken kayboluşlarını izledim. Onlar kayboluyordu, ben bulunacaktım. Son bir parça ilişti uzak bir köşede gözüme, elimi uzattım ve yarım halime baktım, “Aslında sadece merak ediyorum.” dedim.
İşte böyle başladı garip hikayem. Tam üç aydır aynalara bakmıyorum, nasıl göründüğümden daha çok nasıl hissettiğim ile ilgileniyorum. Başlarda çok zordu, kendimden kaçarken kendimi aramaktı benim hikayem.
Bir kitapta okumuştum; erkeklerin gözünden bakmadığı için kendisine, kendisi olabilen bir kadının hikayesini. Benim hikayem de bir noktada bu hikaye ile örtüşüyordu işte. Kendime kör olmuştum ve bu körlük kendimi hissetmemi sağlamıştı.
Yüzümün hatlarını parmak uçlarım ezberledi,
Yüzümün hatlarını parmak uçlarım hissetti,
Saçlarım uzadı,
Saçlarımın kıvrımlarının düşüncelerim ile birleştiği noktalar görünür oldu,
Bedenimdeki yaraların hikayesi ruhumda daha derin bir yerde cevap buldu.
Daha cesur biri oldum,
Varlığımımın bedene bürünmüş halinin en net hali aynalar yok olunca,
Varlığımın gelip geçiciliği yüzüme çarpınca,
Bu gelip geçici hayat içerisinde,
Daha çok hayat buldum,
Hayat oldum.
Yalnızlığım, kalabalıklar içerisinden usulca geçip gidebilen halim bu fantezimin sürdürebilir olmasını sağladı. Nasıl göründüğümün kanıtları yok olunca, nasıl göründüğüm düşüncesinin yerine başka düşünceler geldi.
Görünüşüme veda ettim.
Böyle başladı kendi devrimim,
Böyle başladı kendi başkaldırım,
Böyle hayat buldu direnişim,
Teker teker bıraktım köşe başlarında;
Yargılarımı, yargılarını
Baskılarını,
Bir kalabalığın sesi kısıldı, ben kendim olma cesaretini gösterdiğimde.
Yükledikleri anlamların ağırlığını bir aynaya hapsettim,
Hiç tanımadığım adamların heykel yontar gibi kaba elleriyle yontmaya çalıştığı
Ve kadınların her birini o heykelin içerisine hapsetmeye çalıştığı,
Biblo misali karanlık bir düzende,
Boy boy aynalarım, parçalara ayrılmış aynaların içerisinden,
Matruşka bebeği gibi bana benzeyen başka bir ben çıktı.
Belki eşsiz bir yaz gününde bir derenin kenarında orman perileri aklımı çelmeye çalışırken, suya eğilmiş, yansımamla göz göze gelirken içimdeki vahşi kadın bana bir sırrını daha fısıldar.
Belki.
Görsel sanatçının kendisine aittir.