Kekre, erkekliğin ters düz edilmiş hali; ağızda kalan buruk ve rahatsızlık yaratan tadından rahatsız eden o pis buruk tadına uzanan…
Farklı erkeklik deneyimlerinden gelen yedi kişinin açık yüreklilikle varoluşlarına dair yaptıkları konuşmalarının kayda alınmış hali. Ayrıca LGBTİQA+ hareketinin ve toplumun içinde trans erkeklerin nasıl var olduklarına dair de arşiv niteliğinde kısa bir film.
Sivil Düşün destekli Kekre, 2020 yılında başlanılan ancak 2021’de bitebilen, pandeminin zorlu koşullarında İstanbul, Mersin, Eskişehir ve İzmir’de çekilmiş 22 dakikalık önemli bir yapım. “Çekimlerin pandemi nedeniyle planlanandan uzun sürmesine rağmen heyecanımızı hiç yitirmedik,” diyor yapımcı Aslıhan Örün ve yönetmen Umut Derin Eroğlan. İçlerine sinene kadar denemişler. İyi ki de öyle yapmışlar.
Derin aynı zamanda Kekre’deki konuşmacılardan biri; çalışmalarını Mersin’de sürdüren Muamma LGBTİ+ Derneği‘nin kurucularından, yani hareketin içinden bir aktivist. Akademiye politik bir kaygıyla başlamış ve başarıyla tamamlamış. Her alanda var olmayı zorlayan, deneyen kıymetli biri.
Bu değerli film görünürlüğü her geçen gün artan trans erkeklerin sözlerine kulak verirken, ailesi tarafından baba, abi gibi figürlerin kardeşleri olan trans erkeklere nasıl yaklaştığını, akranlarının nasıl zorbalık yaptığını, nasıl kalıplar oluşturduğunu ilk ağızdan izleyiciye sunuyor. Filmdeki konuşmacılardan biri olan Gölge abisinin kendisine söylediği şu sözleri aktarıyor: “Evleneceksin, çocuk sahibi olacaksın, kimliğin olacak. Yoksa sülalemizde işin yok”. Yaman (Maviş) ise “Babam sürekli örnek verirdi. ‘Abin gibi güçlü ol!’ Sadece erkek olmakla kalmayacaksın, yapacaksın, uygulayacaksın. Sürekli dedektif gibi gözü üzerimde” sözleriyle bu durumu örneklendiriyor.
Filmde kendi erkeklik deneyimlerini anlatan diğer katılımcılar Bora (vegan ve vicdani retçi bir nonbinary), Johnny (Hristiyan bir eşcinsel göçmen) ve Alper (engelli cis bir erkek), Kekre’de dinlediğimiz temsillerin çok katmanlı, çok kimlikli ve farklı ama bir o kadar da ortaklaşılmış şeyler yaşadıklarını gözler önüne seriyorlar.
Film tamamlandığından bu yana ABD, Brezilya, Hindistan ve Polonya’daki festivallerde gösterildi. Son olarak geçtiğimiz günlerde DOCUMENTARIST‘in LGBTİ+ seçkisinde Türkiye prömiyerini yaptı.
Büyük beğeni toplayan Kekre, bütün konuşmacıların ‘ben erkek olmak istemiyorum ki ben kendim olmak istiyorum’ cümlesindeki isyanın somutlaşmış hali gibiydi. Bu zamana kadar kafalarda oluşan trans erkek nasıldır, nasıl olmalıdır, kimi sevmeli, kimden hoşlanmalıdır gibi soruları ve beraberinde yarattığı/getirdiği kalıpları ters yüz eden öznelerin içlerini döktükleri, dertlerini dillendirdikleri samimi bir yapım. Derin “İki kere dönüyoruz” diyor; “bir trans erkek olarak, ikincisi de toplumsal erkeklikten uzaklaşarak…”
Her açılmanın, her görünürlüğün, kendisini yalnız hisseden, kimsesiz hisseden, sadece kendisi varmış gibi düşünen bütün trans erkeklerin cesaret bulabileceği, görünür olan veya olmayan trans erkeklerle dayanışabileceğini hissettiren, kalbe iyi gelen bir çalışma Kekre. Özellikle yerelden seçtiği katılımcılarla trans erkek olmanın ya da erkek olmanın başka boyutlarına değinmiş. Her zaman farkında olmadığımız ayrıntılar ufkumuzu genişletiyor filmi izlerken. Mesela Alper sakatlığıyla ilgili ”Uzun süre güneşin gölgesi önüme düşünce oturup kenarda beklerdim. Gölgenin düştüğü açı değişsin de kendimi görmeyeyim diye.” diyor. Çünkü babası onun arkasından yürürmüş. İspatlaması gerekmiş kendini. Ayrıca engelli olmanın bir erkekle kadın arasındaki farklılığına da değiniyor: “Erkek engelli olmak daha kabul gören bir yerde duruyor.”
Sokaktan sanata, sanattan hayata dönüp duran her bir eylemimiz, üretimimiz bizlere güç ve cesaret veriyor. Her zaman güçlü ve cesaretli değiliz. Olamayabiliriz. varoluşumuzun kendisi başlı başına politikken böyle işler nefes aldırıyor. Bazen tanımadığımız ama benzer bir deneyime sahip olduğunuz bir yabancı en yakınımızdan daha iyi anlayabilir bizi. Bora’nın sözlerine kulak vermek gerek o nedenle: “Kollarıma takılmış erkeklik apoletlerini söken bir yerde görüyorum kendimi.”
Filmin ‘hangi erkeklik’ sorusunu sordurmayı açamladığını, erkekliğe eleştirel bir yerden bakarak trans erkeklerin erkeklik inşa süreçlerini incelediklerini, söylüyor Derin. Tezinde kullandığı ifadeyi Oya Özgün Hazal’la paylaşıyor. Özgürleşmiş ama kurtulamamış erkekler. Yasalardan, aileden, toplumdan ve hatta trans erkek akranlardan. Trans erkekler arasındaki hiyerarşiden katılımcılardan biri olan Ecmel de bahsediyor:
“Tanıtmak nedir mesela? Ben bunu hiç algılayamadım bu zamana kadar. Topluma kendilerini, yanlış olmadıklarını, sapkın olmadıklarını aslında anlatma kaygıları var bazı trans erkeklerin. Benim de onlara zeval verdiğimi düşünüyorlar.”
Sivil Düşünenler adlı programda Aslıhan Örün, “Ana akım bir film olmasını istiyoruz. Eğer ana akım nicel bir ölçüyse makul ve makbul olmadan ana akımlaşabilmek istiyoruz.” diyor. Sanatsal bir aktivizmin bir meyvesi diye bahsediyor filmden Derin de. Kekre‘nin bir başlangıç olduğunu, yeni projelerin de olacağının müjdesini veriyorlar. Ayrıca yapılan bütün röportajların yer aldığı bir kitapçık olduğunu, isteyenlerin Kekre‘nin sayfasından ya da Sivil Düşün’den ulaşabileceğimizin bilgisini de ekliyorlar.
Kekre, şu an festivalleri turluyor ama sonrasında, Kasım ya da Aralık gibi Türkiye’de de gösterime girecek. Film LGBTİQA+ hareketi içinde özellikle trans, interseks ve kadın hareketine büyük katkıları olmuş, biriciğimiz sevgili Ali (Aligül) Arıkan’a ithaf edilmiş. Kekre‘nin yolu açık, izleyeni bol ve dokunduğu kalplere iyi gelen bir yeri olsun!
Kekre: bir de tersten bakın, tersten okuyun…
Kekre: Bir de Tersten Bakın!

1 Comment