Serinin ilk yazısı “AIDS Krizi LGBTİ+ Mücadelesine Nasıl Yön Verdi”yi okumak için tıklayın.
HIV/AIDS mücadelesi ve onur yürüyüşleri arasındaki kesişimsellikleri, geçmişten bugüne HIV aktivizmi ve queer mücadeleyi ele almaya çalıştığım yazı dizisinin ikinci bölümüyle birlikteyiz. Önceki yazıda onur yürüyüşlerinin doğuşu, ABD ve genel olarak dünyada LGBTİ+ hak mücadelesinin geçmişini incelemiş; dünyada HIV aktivizminin başladığı ve alevlendiği zamanlara odaklanmıştım. Bu yazıda ise HIV’in Türkiye’ye gelişi ve HIVfobi/LGBTİ+fobi patlamasını, HIV ile yaşayanların sosyal hayatlarında ve özellikle iş hayatlarında karşılaştıkları zorlukları ve sağlık sisteminin HIVfobisini ele alacağım. Hep birlikte hatırlamaya devam edip, var olan çarpıklığı sorgulayalım istiyorum.
Fobi fobi Anadolu
Dünya AIDS salgını ile çalkalanırken Türkiye basını, kurumları ve vatandaşları da olup bitene kayıtsız(!) kalmaz ve salgın ilk kez 1983 yılında medyanın ilgisini “eşcinsel hastalığı” olarak anılmasıyla çeker. Başlarda dış basından alınan haberlerle gündeme gelen AIDS, 1985’te yapılan anketlerde halk arasında ve medyada en çok konuşulan konular arasına girer. Herkesin merakla cevabını beklediği soru şudur: Türkiye’de AIDS ile yaşayan var mı? Tabii ki Covid pandemisinden de aşina olduğumuz gibi dezenformasyon had safhadadır. AIDS ülkeye gelmeden tedaviyi bulduğunu iddia edenlerden tutun, ondan korunmak için tüketilecek şifalı otlara kadar her şey vardır. Medya ve uzmanlar bu asparagas sarmalında birbiriyle yarışır. Tabii ki siyasiler ve din adamları da geri durmaz. “AIDS, Allah’ın eşcinsellere gazabıdır.” diyen İstanbul Müftüsü Selahattin Kaya’dan “AIDS tanrının homoseksüellere cezasıdır, bizim erkekler AIDS’ten korkmaz.” diyen İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’a kadar herkesin bir fikri(!) vardır. Dincisinden ulusalcısına söylem aynı, sadece jargon farklıdır.
Hipokrat yemini etmiş doktorlar da “Açılın, ben doktorum!” edasıyla fobi halayında başı çeker. Profesör unvanlı insanlar bu hastalığı sadece homoseksüellerin yaydığını, diş hekimlerinin hastalarına eşcinsel olup olmadığını sorması gerektiğini, hastalıktan korunmak için kısa şortlu turistlerden uzak durulması gerektiğini söyler! Hatta 1985 yılında Hüseyin Sipahioğlu adlı doktor, popüler olmak adına “AIDS ile yaşayan bir hastası olduğunu” ismiyle birlikte medya ile paylaşır. Hüseyin Sipahioğlu ünlü olurken ismini ifşa ettiği hastası öldüğü 1992 yılına kadar manşetlerden düşmez, ailesi ve sosyal çevresi tarafından izole edilir, polis tarafından defalarca gözaltına alınır, sivil ölü haline getirilir. Öldüğünde cenazesi yıkanmaz, metal tabutla iki kat derin bir mezara gömülür ve üzerine kireç dökülür! Yıllar geçse de Türkiye’de HIV/AIDS stigması ve fobisi bitmez. 2005’e kadar HIV ile yaşayanların ulaşabileceği sadece bu alanda çalışan bir dernek dahi yoktur.


Sorgula!
Bugünlere nasıl geldiğimizden bahsettim, nihayet asıl anlatmak istediğim noktaya değinebilirim.
Şimdi hep birlikte düşünelim ve sorgulayalım istiyorum. Aradan geçen onca yıla, on binlerce kişinin ölümü ve damgalanmaya rağmen maalesef ki ters yöne mehter gibi iki ileri bir geri ilerlemeye çalışıyoruz. Onur yürüyüşlerinin bile 2010’lara kadar kitlesel olarak yapılamadığı, son yıllarda da devlet baskısı ve şiddetiyle engellenmeye çalışıldığı bir ülkede “öncelikli mevzumuz bu mu?” diye düşünenler olacaktır. Sosyal medyada ve politik çevrelerde sıklıkla gördüğümüz bu tavrı şiddetle reddediyorum. “Devrim gerçekleşsin, bakarız” yaklaşımı hak mücadelelerinin önündeki en büyük engellerden biridir. Evet, mevzumuz tam olarak da budur. Tüm mücadeleleri eş zamanlı yürütmekten başka şansımız yok. Bugün değilse ne zaman? Tüm haklarımızı hemen, şimdi istiyoruz!

Sağaltmama sistemi ve çalıştırmama hayatı
Türkiye’de HIV testleri sağlık sigortası kapsamında ücretsiz olarak yapılıyor. Bunun dışında anonim test yaptırabileceğiniz merkezler de var (liste yazının en sonunda). HIV ile yaşayanların kullandığı ilaçlar SGK tarafından karşılanıyor. AMA… Evet kocaman bir “ama” var burada. Sağlık sistemindeki olumlu gelişmeler bu kadar. Şimdi hep beraber bu “ama”nın içine dalalım.
Öncelikle çoğu ülkede kullanılan evde kendi kendinize uygulayabileceğiniz minik test kitleri Türkiye’de bulunmuyor. Test yaptırmak için önyargıları, yaşayabileceğiniz ayrımcılıkları göze alıp bir sağlık kurumuna gitmeniz gerekiyor. Sağlık sistemi sadece test yapmak ve HIV ile yaşayanların HIV adaylarıyla aynı uzunlukta yaşamaları için ART (antiretroviral tedavi) ilaçlarını reçete etme işiyle ilgileniyor. Örneğin şüpheli bir ilişkiniz oldu, bir ay sürecek önleyici tedavi olmak istiyorsunuz. Doktorunuz size PEP (riskli temas sonrası önleyici tedavi) ilaçlarını yazabilir, fakat yazmayabilir de. Diyelim ki yazdı, sürpriz! SGK bu ilaçları karşılamıyor! Tahminen 3000-5000 TL arası bir meblağı gözden çıkarmanız gerekiyor. Doğum kontrol hapı gibi düzenli olarak kullanılan, HIV bulaşını önlemede oldukça etkili ve birçok Avrupa ülkesinde sağlık sigortanız dahilinde ücretsiz alabileceğiniz PrEP (riskli temas öncesi önleyici tedavi) ilaçlarını ise reçete ettirmeniz mümkün görünmüyor, zaten SGK da karşılamıyor. Kendi başınıza bir eczaneden temin etme şansınız varsa da zengin olmanız, her ay bir asgari ücreti buraya yatırmanız gerekiyor. Yani sistem size yardım etmek için HIV+ olmanızı bekliyor.

HIV ile yaşayanlar için ise sistem asla düzgün işlemiyor, HIVfobinin ve ihmalin daniskası yaşanıyor. Doğum yapacağınız sırada hastaneye alınmak istenmiyorsunuz, alındığınızda doktorlar doğuma katılmak istemiyor, doğuma üstlerinden korktuğu için katılan doktor eline iğne batırıyor, sinir krizleri geçiriyor. Savcılık cinayete teşebbüsten soruşturma başlatıyor! Bu olay medyaya “AIDS’li hasta” diye 2018’de yansıdığı için rahatlıkla bulabilirsiniz. Ya medyaya yansımayanlar? Kan alan hemşire “Aa, AIDS’li misin, vah vah!” diyebiliyor. İlaç aldığınız eczane görevlileri aralarında “HIV’liymiş bu.” diye dedikodunuzu yapabiliyor. Çoğu doktor ve diğer sağlık çalışanları bilgisizlik ve fobiden dolayı size iğrenerek bakabiliyor. Güncel bilgilerden bihaber yaşadıkları için daha az yan etkili ilaçlar yerine ağır yan etkileri olan ilaçlar yazabiliyorlar. Yan etkileri gözlemlemek için gereken testleri ihmal edebiliyorlar. Herhangi bir vitamin, mineral desteği kullanıp kullanmama konusunda öneride bile bulunmayabiliyorlar. Sonuçta HIV ile yaşayanlar kemik erimesi, böbrek ve karaciğer rahatsızlıkları, depresyon gibi durumlara sürüklenebiliyorlar. Bu saymakla bitmez örnekler o kadar çok ki.


İş yaşamında HIVfobi
Çalışma hayatında HIVfobi, HIV ile yaşayanların hayatını iki türlü etkiliyor. Birincisi, işe girişlerde istenen sağlık raporları. Bazı işletmeler sağlık raporunuzda Elisa testi sonucunu isteyebiliyor. Test sonucuna göre işe alınmayabiliyorsunuz. Bunun yasal hiçbir dayanağı yok. “Yasa mı kaldı yaa!” diyenlere, “Abla sus biliyosun!” diyorum. İkincisi ise işyerinde HIV statünüz ifşalandığında yaşananlar. Örneğin 2018 yılında bir öğretmen, işyeri hekiminin HIV statüsünü idareye bildirmesi sonucu işten atılıyor. 2009 yılında bu sebeple işten atılan bir işçinin açtığı dava ise uzuyor da uzuyor, 2017 yılında Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verene kadar sürüyor. Bu süreçte HIV ile yaşayan ifşa ediliyor, ilk derece mahkemesi gizlilik talebini reddediyor! (Dava detayları o kadar ilginç ki aklınız durur!) Bunlar medyaya yansıyan örneklerden sadece ikisi. Tüm bu örnekler HIV ile yaşayanların haklarını aramaktan çekinmesine yol açıyor. Stigma ve HIVfobi o kadar güçlü ki HIV ile yaşayanların çoğu ya bu durumu kanıksıyor ya da kanıksamak zorunda bırakılıyor.
HIV ile yaşayanların sorunlarına dernekler de çoğunlukla derman olamıyor. Bu derneklerin çoğu ilaç şirketleri ile dirsek teması halinde. HIV ile yaşayanların ilaç şirketlerini bastığı dönemlerden ilaç şirketlerinin ajandalarını uyguladıkları dönemlere gelmemiz gerçekten çok acı. Mesela neden çoğu dernek HIV’e kesin çözüm olabilecek aşıların, ilaçların, gen teknolojilerinin geliştirilmesi için daha fazla kaynak ayrılması talebiyle aktivizm yapmıyor? İlaç şirketlerinin “daha çok hasta daha çok para” politikasını görmüyorlar mı? Sadece soruyorum.
Derneklerin dışında sosyal medyada ve alanlarda HIV aktivizmi nasıl yürüyor, queer aktivistler, feminist aktivistler, sol-sosyalist aktivistler HIV aktivizminin neresinde? Bir sonraki yazıda bu soruların cevaplarını arayacak, harekete geçmenin yolları üzerine düşüneceğiz.
Onur bayramın mübarek olsun lubunya!
Türkiye’de ücretsiz HIV testi yaptırabileceğiniz bazı adresler:
Beşiktaş Belediyesi Sağlıklı Yaşam Merkezi
Adres: Cihannuma Mah. Bostancı Veli Sok. 5/A
Bilgi İçin: 0 212 258 24 16
Şişli Belediyesi Boysan Yakar Gönüllü Test ve Danışmanlık Merkezi
Adres: Cumhuriyet Mahallesi, Abide-i Hürriyet Cd 3 C, 34380 Şişli/İstanbul, Türkiye
Bilgi için: 0 212 234 48 31 ve 0 212 232 18 43
Konak Belediyesi Gönüllü Danışmanlık ve Anonim HIV Test Merkezi
Adres: İkiçeşmelik Cad. 676. Sk. No:5, Konak- İZMİR
Bilgi için: 0 232 484 22 91
Çankaya Belediyesi Halk Sağlığı Merkezi Gönüllü Test ve Danışmanlık Birimi
Adres: Maltepe Yerleşkesi- Şehit Gönenç Caddesi/Maltepe – ANKARA
Bilgi için: 0 312 230 51 10
Bursa Nilüfer Belediyesi Gönüllü Test ve Danışmanlık Merkezi
İhsaniye Mh. Lefkoşa Sok. Nilüfer Belediyesi Eyüp Kutlucan Hizmet Birimi Binası Nilüfer/Bursa
Bilgi için: 0 505 195 06 13
Mersin Büyükşehir Belediyesi Kliniği ve Aile Danışma MerkeziAdres: Hamidiye Mahallesi, İsmet İnönü Bulvarı, No:164 (Mersin Orduevi karşısı)
Bilgi için: 0 324 232 00 72
Daha fazla test merkezi, HIV takip ve tedavisi yapan merkez için tıklayın.
Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.
1 Comment