Miguel de Molina ve Franco’nun Postallarının Ezemediği Onuru

Geçtiğimiz Aralık ayının ilk haftası, akşam saatlerinde, Madrid’in La Latina ve Lavapiés semtlerinin kesiştiği, nerenin nereye ait olduğunun muğlaklaştığı sokaklarında arkadaşımla dolaşıyorduk. Embajadores caddesine girdikten hemen biraz sonra, Pavón Tiyatrosu’nun duvarında bir plaka gözüme çarptı. Hava erkenden kararmamış olsaydı, kuvvetle muhtemel dikkatimi çekmeyecek, öylece yürüyüp geçecektim önünden. Ancak, tiyatronun kapısını aydınlatan ışıklar sayesinde, önce elinde sigarasıyla şuh bir poz vermiş, şapkasından gökkuşağı fışkıran bir insan siluetini, ardından da plakaya yazılan sözleri gördüm. 


“Por quienes lucharon antes. 
Por las vidas silenciadas.
Por quienes aún no pueden ser y amar en libertad.
En recuerdo de Miguel de Molina.
¡Orgullo siempre! (Junio 2018)

Aralık 2021, Madrid. Foto: Bawer Murmur

“Daha önce savaşanlar için.
Sessizliğe mahkum edilen hayatlar için.
Hâlâ özgürce kendi olamayan ve sevemeyenler için.” 

Miguel de Molina’nın anısına.
Onur! Her Zaman! (Haziran 2018)

Tüylerim diken diken olmuş, gözlerim nemlenmiş, o plakanın karşısında dona kalmıştım. Onur ayı daha iki mevsim uzaktaydı ancak bu üç satır beni İstanbul’a, yasaklamaların, engellemelerin olmadığı zamanlardaki Onur yürüyüşlerinden birine götürmüştü bile. Ciğerlerimiz patlarcasına attığımız sloganları, bir arada olmaktan dolayı yaşadığımız mutluluğu ve şen/şuh kahkahaları duyuyor, hepimizi sarıp sarmalayan gururla doluyordum. Cis-heterolara nasıl anlatabileceğimi bilmediğim bir hızda ve coşkuyla oldu bunlar. Kaşla göz arasında… Bir tiyatronun kapısında.

Arkadaşımın dürtmesiyle ayaklarımı bastığım mekana ve zamana döndüğümde, Miguel de Molina kim diye sorduğumu hatırlıyorum. 12 yıldır İspanya’da yaşıyordum ancak, adını hiç duymamıştım. Madrid ve Barselona arası yaklaşık 624 km fakat, ülkenin geçmişindeki büyük yarılmalar nedeniyle oluşan kültürel ayrılık, bir tarafın zorlamasıyla süren bir ilişkiye benziyor. Daha doğrusu, çoktan bitmiş bir evliliğe… O başka bir yazının konusu elbette ancak, Madrid’de yaşayan Türkiyeli arkadaşımın tanıdığı Miguel de Molina’nın ismini Barselona’da yayaşayan benim hiç duymamış olmam, biraz da bu durumla ilgili.

O akşam, arkadaşımın ağzıma çaldığı kısacık bir bilgi kırıntısı (adı, soyadı, mesleği ve lubunyalığı) heyecanlanmama yetmiş, ev ödevim belli olmuştu. 

Madrid’den döndüğümden beri sık sık Miguel de Molina’nın şarkılarını dinliyor, röportajlarını izliyor, hakkında yazılanları okuyorum. Her öğrendiğim ayrıntı kendisini daha da çok sevmeme vesile olurken, şarkıları, filmleri, cesareti ve hali tavrıyla ne kadar büyük bir yıldız olduğunu tekrar tekrar anlamamı sağlıyor. Sonunda hep onun nevi şahsına münhasır karakterine vardığım bir döngünün içindeyim aylardır. Bu yazı, bugün doğum günü olan bu eşsiz insanı naçizane anlatma çabası. Görkemli hayatını anlatmaya sayfalar yetmez ama yine de deneyeceğim.

Endülüs’te açan krizantem

Miguel Frías de Molina 10 Nisan 1908’de İspanya’nın Endülüs bölgesi şehirlerinden Malaga’da doğdu. Yatalak babası, annesi, anneannesi, kız kardeşi ve dört teyzesiyle aynı evde yaşıyordu. Yoksul bir çevrede, yokluk içinde büyüdü. O dönemde Endülüs toprak ağalarının egemenliğinde, ekonomisi tarıma dayalı bir bölgeydi. Dinin/kilisenin etkisi, feodal yapı ve muhafazakarlık zaten zor olan hayatını daha da katlanılmaz kılıyordu. Miguel, zorluklarla dolu hayatının ilk çetin sınavlarını erken yaşlarda vermeye başlamıştı bile. 

Sekiz yaşında dördü oğlan, ikisi kız arkadaşlarından oluşan bir dans grubu kurdu Miguel. Ancak, üç çift oluşturmakta zorlanıyorlardı ve arkadaşlarının önerisiyle “kız kıyafetlerini” o giydi ve grup üç çift olarak gösterilerine bu sayede devam edebildi. Miguel için bu kıyafetleri giymek oldukça doğal bir şeydi, hiç yabancılık hissetmemiş, bir sorun da görmemişti. Bir röportajında bu yabancı hissetmeme halinin, kadınlarla dolu bir ailede büyümesiyle alakası olduğunu anlatıyor.

Katolik Kilisesi’ndeki rahiplerin çocuk istismarı haberleri, bu korkunç hikayelerin nasıl yıllara yayıldığını ve kanıksandığını, rahiplerin sırtlarını yasladıkları dinden aldıkları güçle, nasıl bugünlere korunarak geldiklerini öğreniyoruz son yıllarda. Her biri birer utanç hikayesi olan bu mevzunun ne kadar eskiye dayandığının kanıtlarından biri de Miguel de Molina.

Oğlunun eğitimiyle ilgili kaygıları olan annesi Miguel’i bir din okuluna yazdırır. Bir gün, okuldaki rahiplerden biri onu dudaklarından öpmeye kalkar, Miguel rahibin alnına mürekkep hokkası ile vurur; bu okuldan atılmasına neden olur. Sonrasında nispeten daha rahat bir okula gönderilir. Tatillerde ve okuldan kalan zamanlarda sokaklarda şeker satar, kazandığı parayla şehrin açık alanlarında düzenlenen gösterileri izlemeye gider. 13 yaşında, yeterince şey öğrendiğine kanaat getirerek okuldan ayrılır ve kendi yolunu çizmek için ailesini terk eder. 

Malaga varoşlarından İspanya’nın zirvesine

Miguel de Molina, ailesini terk ettikten hemen sonra, yaşadığı bölgenin yakınlarında, “Temiz Pepa” lakaplı bir muhabbet tellalının işlettiği genelevde iş bulur. Burada yemek pişirir, alışverişi ve temizliği yapar. Bir gece, genelevde çalışan seks işçisi kadınlardan biri onunla sevişmek ister ancak Miguel bu teklifi reddeder. Çünkü bir kadınla sevişmek ona ters gelir. Bir şey yanlıştır ve onun ne olduğunu bulması çok uzun sürmeyecektir.

Bir kısa ara not: Cinsel yönelimini çok erken keşfeden ve şartlar ne olursa olsun gizlemeyen Miguel de Molina kariyerini açık bir eşcinsel olarak yaşadı. Bu onun Franco diktatörlüğünde bir halk düşmanı haline gelmesine neden olduysa da asla geri basmadı, özür dilemedi ve ona dayatılanı reddetti. Bedelini ödemesi gerekse bile… Oraya geleceğiz. Temiz Pepa’nın genelevine geri dönelim.

Bir gün Temiz Pepa ve aşığı, Miguel’i Granada’da eşcinsel besteci ve piyanist Manuel de Fella ile eşcinsel şair ve oyun yazarı Federico García Lorca’nın birlikte düzenledikleri bir gösteriye davet eder. Miguel, o gösteride Lorca’ya büyük bir hayranlık duyar -bir lubunya bir lubunyayı görür… Bir benzerini bulmanın, onu sahnede izlemenin, gördüğü ilgi ve saygıya tanıklık etmenin, sanatsal yeteneklerinin ve o yeteneklerin alkışlanmasından hepimiz etkilenirdik, etkilendik de… Hepimize illaki en az bir kez olmuş, kuğu olduğumuzu anlamamızı sağlamış o karşılaşmalar… Ah o karşılaşmalar… 

Genelevdeki işinden sıkılan Miguel, önce Tetuán’a, oradan da Granada’ya gider. Artık turistler için gösteriler yapmaktadır lakin yeteneklerini gösterebildiğini düşünmüyordur. Ancak bir gün, işine dört elle sarılan bu sempatik lubunya, Sevillalı bir izleyicinin dikkatini çeker ve 1929’da düzenlenecek fuar için davet alır. Gösterilerine artık Endülüs’ün kalbi Sevilla’da devam edecektir.

Faşizmin solduramadığı gökkuşağı

Miguel’in fark ettiği ve adını koyduğu duyguların bir vücudu bulması, o vücutta çağlaması 20 yaşında gerçekleşir: ilk kez bir erkekle sevişir. O günlerde Sevilla’da popüler olmuş Samido adlı bir Arap sanatçıyla gökkuşağının altından geçer. Ama ilk kez deneyimlediği bu şehveti hiç de yadırgamaz. Cinsel yönelimini erken yaşlarda keşfetmiş, onu bağrına basmıştır zaten. Seks pastanın üstündeki çilektir sadece.

Miguel 1930’da, 22 yaşındayken askere alınır ve Madrid’e gönderilir. O tarihe kadar Sevilla’daki gösterilerine devam etmiştir. Askerdeyken Algeciras’a pasif göreve yollanır, sonrasında ise eski patronu Temiz Pepa’nın bağlantıları sayesinde çürük raporu alır ve erken terhis edilir. 

Terhisinden bir yıl sonra, 1931’de İspanya’da İkinci Cumhuriyet ilan edilir ve Miguel bu sırada -onu cesaretlendiren bu siyasi iklim midir bilinmez, kendisini artık gösteri dünyasına adamaya karar verir. Şovlarından seslendirdiği El día que nací yo (Doğduğum Gün) ve Ojos Verdes’in (Yeşil Gözler) yanı sıra, Manuel de Falla’nın El Amor Brujo (Büyülü Aşk) adlı eseriyle yaptığı dans popüler olmaya başlamıştır. Geleceğe dönük aldığı kararların bir parçası olarak, Miguel Frías adına veda eder ve artık Miguel de Molina olarak sahneye çıkmaya başlar. Ama onu bir yıldıza dönüştürecek şeyler sahnede giydiği, dolukça garipsenen dar ceketleri ve takı olarak kullandığı çiçekler ve sahnedeki biricikliğinin imzası olan tavırlarıdır. Bir yerlerden tanıdık geldi mi? Evet, dertli gönüllere giren Endülüslü Zeki Müren… 

Miguel de Molina artık yavaş yavaş tanınmaya başlamış, şöhret basamaklarını tırmanmaktadır. Madrid’de adı duyulmaya, başarılar kazanmaya başlamıştır ancak onu bir üst lige, deyim yerindeyse şampiyonlar ligine yükseltecek parlayış Valensiya’da gerçekleşir.

1936’da İspanya İç Savaşı patlak verdiğinde Molina, diktatör Franco karşıtlarının başkenti ve Cumhuriyetçilerin en büyük cephesi Barselona’da film çekiyordur. O film hiçbir zaman gösterime girmez, Miguel de Valensiya’ya geri döner. Ailesini de yanına almıştır. Daha sonra, Cumhuriyetçilerin safına katılır ve rengini belli eder. Yıllar sonra bir röportajında Carlos Saura’nın 1990 tarihli filmi Ay Carmela!’yı izlediğinde, filmde anlatılanların benzerini yaşadığını söyleyecektir. 

Rita Hayworth ve Miguel de Molina Broadway’de sahnelenen “The lover of Carmen” oyununda. New York, 1940

Sürgün yılları

İç savaşı Franco’nun emrindeki faşistler kazanınca, Miguel de Molina Cumhuriyetçilerin safında yer aldığı içi şantaja uğrar ve çalışma ruhsatını kaybetmemek için ucuz kontratlara imza atmak zorunda kalır. İmzalamak istemediği kontratlar nedeniyle dövülür, işkenceden geçirilir. Direnir, direnişi cezasını bulur; ruhsatı iptal edilir. Bir süre sonra artık emeğinin sömürülmesi ve küçük düşürülmesine katlanmayı göze alarak Valensiya’da çalışmaya başlar. 

Engellemeler, yasaklar, şiddet, şantaj, aşağılamalar, küçük düşürülmeler, hakaretler… bunların hepsinden bıkmıştır ve bir an önce para kazanması gerekiyordur. 1942’de, 34 yaşındayken bir arkadaşının yardımıyla pasaport çıkarır ve Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e kaçar. Burada filmlerde rol alır ancak Franco rejimi peşini bırakmaz. İspanyol elçiliğinin baskısıyla ülkeyi terk etmesi istenir, parasına ve mallarına el konur. Molina bunun üzerine Meksika’ya gider fakat sorunlar da peşinden gelir. Gösterileri büyük başarılar yakalar lakin tiyatro salonlarını kontrol eden sendikayla yaşadığı sorunlar nedeniyle, her şey tepetaklak olur. Sendika Molina’nın gösterilerini sabote etmeye başlar; bu Meksika’daki günlerinin sona ereceğinini habercisidir.

Tam o günlerde Arjantin’de hükümet değişir ve Molina, Arjantin Başkanı Juan Domingo Perón’un eşi, halkın sevgilisi Eva Perón’dan aldığı davet üzerine Buenos Aires’e geri döner. Birçok kontrat imzalar, işlerini yoluna koyar; yeniden ait olduğu yerde, yıldızların arasındadır. 14 yıl süren fevkaladenin fevki bir dönem geçirir. 

1957’de, diktatörlüğün halkın boğazındaki ellerini 40’lı yıllara nazaran gevşettiği dönemde, sürgündeki birçok sanatçı gibi Molina da bir süreliğine İspanya’ya geri döner ve Enrique Carreras’ın yönettiği Luces de candilejas adlı filmde oynar. Bu sırada basın boş durmaz ve onu Cumhuriyetçileri desteklediği ve eşcinsel olduğu için topa tutar, karalar. Miguel de Molina, yıllar sonra döndüğü ülkesinde yine yeniden korkunç muamele görür. Gazeteler onunla dalga geçmek için adını Miguel değil, Miguela olarak yazmaya başlar. Miguela, kadınlara verilen bir addır ve amaçları onu kadınlık üzerinden aşağılamaktır. 

İade-i itibar ve veda…

Miguel de Molina, 52 yaşındayken, 1960 yılında emekliliğini ilan etti ve kalan hayatını Arjantin’de sürdürdü. 1992’de, yani 84 yaşındayken İspanya Kralı Juan Carlos tarafından “bağışlandı” ve kendisi gibi Endülüslü Felipe Gonzalez’in sosyalist hükümeti ondan özür diledi ve itibarı iade edildi. İspanya halk müziğine verdiği katkı ve hizmetler nedeniyle madalya ile ödüllendirildi. İnanılmaz hikayesi, bu ünvana değer görülmesinin üzerinden üç ay geçtikten sonra, 4 Mart 1993’te, 84 yaşındayken Buenos Aires’te nihayete erdi.

Franco faşizmi onu sarssa da yıkamadı ancak Miguel de Molina, diktatörü ve yarattığı karanlığı şuh kahkahası, eşsiz şarkıları, birbirinden şahane kıyafetleri, filmleri ve boyun eğmeyen hikayesiyle alt etti. Bugün artık Franco bir katil, Miguel de Molina ise unutulmaz bir sanatçı ve tüm lubunyalara yol gösteren parlak mı parlak seher yıldızı olarak anılıyor.

Doğum günü kutlu, ruhu şad olsun!

Diskografi

Şarkıları

  • La Bien Paga (İyi Para)
  • Ojos Verdes (Yeşil Gözler) 1931
  • La hija de Don Juan Alba (Don Juan Alba’nın Kızı)
  • El día que nací yo (Doğduğum Gün) 1931
  • Trinia
  • Quintilla Gitana
  • Te Quiero
  • Te Lo Juro Yo
  • Nana Del Cabrerillo
  • Don Triquitraque
  • Aguita Del Querer
  • La Rosa Y El Viento
  • Mi Rita Bonita
  • El Zorongo
  • Sevillanas del Espartero
  • Niña Caracola
  • Mi Pena
  • Manolo Reyes
  • La Niña de La Ventera
  • El Perrillo
  • Dos Cruce
  • Catalina
  • Salomé
  • Bulerías
  • Anilla La Descará
  • Araceli, Flor de Nardo
  • El Avellanero
  • El Cariño Que Te Tengo

Filmleri

  • 1940 – “Alhambra”, İspanyol filmi.
  • 1952 – “Ésta es mi vida”, Arjantin filmi.
  • 1956 – “Luces de candilejas”, Arjantin filmi.

Kitaplar

  • Botín de guerra: autobiografía“, Miguel de Molina, Salvador Valverde, Alejandro Salad, Planeta, 1988.
  • Miguel de Molina: La Copla Quebrada“, Borja Ortiz de Gondra, Ñaque Editora, 2008.
  • Miguel de Molina“, José Blas Vega, Comunidad Autónoma, 2009.

Kaynakça

1.
https://wikicali.com/wiki/miguel-de-molina/

2. https://web.archive.org/web/20120304002635/http://www.islaternura.com/APLAYA/NoEresElUnico/M/MO/MOLINAmiguelABRIL2003/MOLINABiografia.htm

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.

Bir Cevap Yazın