Bu yazıya başlamadan önce üç bölümlük serinin ilk yazısı olan Kurumsal pinkwashing ve pride‘ı okumanızı tavsiye ederiz.
2. Bölüm: Kuir Aylaktivizm (slacktivism)
Özellikle Haziran ayında bir marka gökkuşağı temalı ürünler satmaya başladığında, artık o markanın, bize müttefik (ally) olduğu mesajını vermeye çalıştığını anlıyoruz. Bazı markalar, kar amacı gütmeyen kuir oluşumlara yaptığı yardımların çetelesini yayımlayarak* LGBTQİA+ hareketine verdiği desteği açıkça duyurur. Aslında markaların müttefikliğinin sahiciliği kolayca sorgulanabilir bir şeydir zira tüm bunlar ticari alanda gerçekleşir. Hal böyleyken “slacktivism”in dayatılması da kritik bir olguya dönüşür. Benim “aylaktivizm” olarak çevirdiğim “slacktivism” insanların politik bir meseleyle ilgili yapabilecekleri en asgari şeyi yapıp bununla yetindiği bir durum olarak tanımlanır [20]. Aylaktivizme en basit örnek, politik meselelerin sıkça tartışıldığı Facebook ve Twitter’daki kullanıcıların, “beğen” veya “retweet” butonlarını sivil katılım görevlerini yerine getirmek için birkaç saniyeliğine kullanıp hayatlarına kaldıkları yerden devam etmeleridir. Ancak ticari alanda aylaktivizm farklı bir boyut kazanır. Burada kişiler, tasarımı veya sunumuyla toplumsal bir meseleyi desteklediği iddia edilen ürünleri, o mesele hakkında bir şey yapmış olup iyi hissetmek için satın almaya yönelirler. Bu durum, bireysel politik farkındalığın ve hareketin, diğerlerininkiyle birleşerek daha anlamlı, yaratıcı ve dönüştürücü bir örgütlenmeye gidiş potansiyelini önemli ölçüde azaltır. Şirketlerin her haziran ayında vizyonlarını, ürünlerini ve hizmetlerini kuirleştirme telaşları, aylaktivizm için ideal koşulları oluşturur çünkü gökkuşağı temalı ürünlere giderek daha fazla tüketici rağbet etmektedir.
Bu noktada kapitalizmin sosyal yardımlaşma ve dayanışma pratiklerini hedeflediğinin altının çizilmesi gerekir [21]. Sermayenin sosyal dokuya derinlemesine işleyişinin birden fazla sonucu, aylaktivizm olgusunda bir arada gözlemlenebilir. Bunlardan birincisi, sermayenin tahakkümü altında hayatın giderek daha da tekinsizleşmesi ve insanların yoksullaşması sebebiyle düşük maliyetli pratiklere yönelinmesidir. Toplumsal meselelerle ilgili paylaşımları retweetlemek veya beğenmek, bu duruma iyi bir örnektir. İkincisi, sosyal hayat meta alışverişine giderek daha da bağlı hale geldiğinden, bireylerin herhangi bir olumsuz durum veya duygudan kurtuluşu bir şeyler satın almakta aramaya başlamasıdır. Ötekileştirilmiş bir topluluğun zor şartlar altında yaşadığı biliniyorsa ve bir şirket bu topluluğu desteklediğini iddia ediyorsa insanlar, yani potansiyel tüketiciler, ihtiyacı olana yardım etme hissine ulaşmak üzere o şirketin ürünlerini satın almaya pek tabii yönelebilirler. Üçüncüsü, günümüz ulus devletlerin en büyük derdi milli güvenliği sağlamak olduğundan, düzeni eleştiren herhangi bir siyasi harekete karşı ağır güvenlik önlemleri almanın meşrulaştırılması için yoğun bir şekilde korku retoriğinin kullanılmasıdır. Bu yolla giderek daha da gerginleşen kamusal alanlarda örgütlenmek ve kolektif bir şekilde hareket etmek, katılımcıların bedensel bütünlüğü için giderek daha riskli hale gelir. Bütün bunlar ele alındığında, bireylerin örgütlenip sokağa çıkmak yerine online imza kampanyaları başlatmak, bunlara imzacı olmak, sosyal medya paylaşımları üretmek, yaymak veya beğenmek, ya da “sosyal sorumluluk taşıyan” şirketlerin ürünlerini satın almak gibi düşük maliyetli ve düşük riskli pratiklere yönelmeleri oldukça anlaşılır şeylerdir. Hal böyleyken, aylaktivizmin ne kadar yaygın olduğu tasavvur edilebilir ve niçin her geçen yıl daha fazla şirketin aktivist kılığına bürünerek pinkwashing pratiklerini yerine getirdiği anlaşılabilir.
Gökkuşaklı maskeler düşünce
Şirketler logolarını, reklamlarını ve ürünlerini her sene haziran ayında kuirleştirmek için hummalı bir yarışa girerler. Aylaktivistlerin de dahil olması muhtemel, daha geniş bir müşteri ağına sahip olma amacıyla kuir kimliklere ve LGBTQİA+ hareketine ait parçaları metalaştırarak bundan kar elde ederler. Fakat bir yerde gökkuşağı temalı bir logo, reklam veya ürün görmek, o şirketin LGBTQİA+ hareketine illaki sahici bir destek verdiği anlamına gelmez. Wells Fargo örneğinde olduğu gibi birçok şirket, LGBTQİA+ karşıtı siyasetçilere bağışlar yapmak** veya işyerinde cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımcılığına göz yummak gibi, kuirfobik ve transfobik uygulamaların üzerini örtmek için geçici gökkuşaklı maskesini takar. Örneğin, 2020 yılında trans kapsayıcı bir reklam yayımlayan Starbucks, kendi trans çalışanlarından biri tarafından eleştirilmiş ve dava edilmiştir. Hormon replasman terapisi görmekteyken işyerinde transfobiye uğrayan eski Starbucks çalışanı Maddie Wade’in avukatı Arnold Peter’ın anlattıklarına göre şirketin trans kapsayıcılığı, aynı ilgili reklamda görüldüğü gibi, sadece müşteriler için geçerlidir: “Starbucks, bütün müşterilere saygılı davranmak üzere çalışanlarını teşvik ederken, mahkemede sunduğu güncel argümanlarla LGBTQ hakları konusundaki duruşunun ardındaki gerçek niyeti sorgulatmaktadır. Starbucks’ın müşteri odaklı pazarlamada kapsayıcı davranırken kendi trans çalışanlarına ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapması hiç de samimi değildir” [24].
Aylaktivizm ve şirket sponsorluklarının kesiştiği noktalar, kapitalizmin sahiplenici ve asimilasyonist gücünü yeniden düşünmek için önemli anlardır. Şimdiye kadar gördüğümüz örneklerde hedef aynı zamanda sosyal sermaye idi. Bu örnekler, özneleri çok boyutlu sömürüye maruz bırakan neoliberal toplumda, kapitalist işleyişin karmaşıklığına kanıt teşkil etmektedir. Burada önemli olan sadece kuirlerin ekonomik anlamda sömürülmeleri değildir. Pride’ın metalaştırılmasında sömürünün toplumsal ve duygulanımsal (affective) boyutları da söz konusudur. Bu gibi kurumsal pinkwashing pratikleriyle görünürlük, aidiyet, sosyal adalet ve çeşitlilik gibi hareketin değerli katalizörleri, kapitalist değer biçme süreçlerine maruz kalmakta ve bu kavramların içleri boşaltılmaktadır. Aynı zamanda sosyal yardımlaşma ve dayanışma, çeşitliliği gerçek anlamda temin edebilecek aktif bir özgürlük siyasetine dönüşmek üzere kendisine yer bulamamaktadır.
Başarılı bir LGBTQİA+ sponsorluğunun politikası, kuir hareketin kuirliğinden, kesişimselliğinden, özgürlükçü vizyonundan parçalar koparır. Bu noktada, topluluğa yapılan şirket yardımları ve sponsorluklarının iki ucu keskin bir kılıç olduğunu kabul etmek gerekir. Bir yandan, sokaktaki kritik koşullar düşünüldüğünde şirket yardımları, yoksul birçok lubunyanın yiyecek, giysi, barınma ve sağlık hizmeti gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilir. Bu yüzden şirket yardımları bireysel seviyede hayat kurtarıcı olabilir. Ancak bu yardımlar büyük bir rahatsızlığın sadece semptomlarını gidermekten başka şey yapmaz. Kısa vadede etkili bu pratikler, odağı sorunun kaynağından sonuçlarına çevirdiği için dönüştürücü bir etki sağlama açısından yetersiz kalır. Diğer yandan, şirket yardımları ve sponsorlukları tektipleştirme eğilimi gösterir. Çünkü hareketin radikal duruşunu yumuşatmak için, halihazırda sosyal dokuya işlenmiş heteronormatif kapitalist çıkarları korur. Dikkati piyasadaki kuir temsile ve bu temsilin bolluğuna yönlendirir ve bunun toplumdaki algıya etkisi büyüktür. Bu yolla bir kez daha radikal örgütlenme tahayyülden kalkar ve hareket, ticari sistemin sınırları içerisine daha kolay indirgenmiş olur.
Başarılı bir asimilasyonun sonuçları
LGBTQİA+ hareketinin yüzü haline gelmiş olan Pride, son haliyle bizi bir ikilemde bırakır. Birçok lubunyaya görünürlük ve toplumsal kabul açısından yarar sağlarken, yukarıda belirttiğim ilişkilerin sonucu olarak hareketi ileri derecede ticarileşmiş bir alana hapsetme riskiyle karşı karşıya bırakır. Cinsel ötekilerin varoluşlarını her yıl kutlama ve herkesi eşit şekilde kapsama amacıyla ortaya çıkan, tohumlarını bir isyanın attığı Pride, son yıllarda bazı şehirlerde cinsel ötekileri bizzat dışarı itmeye başlamıştır: Günümüzün homonormatifleşmiş*** ve ticarileşmiş Pride’larında görünmez hisseden bazı gruplar bir süredir “resmi” Pride etkinliklerden uzaklaşmıştır. Örneğin, Madrid’de 2006’dan beri “Orgullo Critico” (Eleştirel Pride), Fransa’nın Paris, Nice, Lyon ve Toulouse şehirlerinde 2015’ten beri “Pride de Nuit” (Gece Pride’ı) gibi etkinlikler, giderek apolitikleşen resmi Pride etkinliklerine alternatif olarak düzenlenmektedir [26]. “Reclaim Pride Coalition” (Pride’ı Geri Alma Koalisyonu) 2019’da New York’ta, aşırı apolitikleşmiş NYC Pride’a tepki olarak kurulmuştur ve Stonewall’un 50. yıl dönümünde ilk “Queer Liberation March”ı (Kuir Özgürlük Yürüyüşü) “NYC Pride dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde düzenlenen Pride etkinliklerinde görüldüğü gibi, topluluklarımızın rant için sömürülmesine, devlet ve şirketlerin yaptığı pinkwashing’e karşı” düzenlemiştir [27]. Resmi Pride etkinliklerinin ticarileşmesi ve apolitikleşmesine tepki olarak doğan böylesi kuir alternatiflerin sayısı dünyanın birçok şehrinde giderek artmaktadır.
Son yıllarda birkaç Batılı ulus devlette “evlilik eşitliği”nin sağlanmasıyla, LGBTQİA+ hareketinin artık yavaşlayabileceği gibi uyduruk bir konsensusa varıldığı havası yaratılmaya çalışılıyor. Sanki tüm kuirlerin en büyük amacı, evlilik gibi özünde tartışmalı bir kurum aracılığıyla normalleştirilmekmiş gibi, artık onur ayı veya haftalarında birkaç günlük eğlenceye tamah etmemiz bekleniyor. Hatta, artık eşcinsel hakları Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi oluşumlar tarafından kağıt üstünde korunduğu için kamunun dikkati, sokakta kuirlerin maruz kaldığı çok boyutlu şiddet ve sömürü biçimlerinden, sadece bazı LGBTQİA+’lara sağlanan bu sembolik haklara çekilmekte. Pride’ların şaşaası, sembolik hak ve korumaların sağlanması, anaakımda sadece belirli kuirlerin temsili sayesinde, lubunyaların artık çok iyi hayatlar yaşadığı veya heteronormatif toplumda en azından bir hetero kadar rahat yaşadığı algısı oluşturulmakta ve yayılıyor. Ama gerçek hiç de öyle değil. Kuirler için kapitalist zeminin eşitlenmesi, natrans heterolarla aynı ayrıcalıklara sahip olduğumuz veya aynı sömürü biçimlerine maruz kaldığımız anlamına gelmez. Ayrıca, bu eşitlenen kapitalist zeminde var olabilen kuirler, zaten topluluğun sadece çok küçük bir kısmını oluşturuyor. Öte yandan, bu kuirlerin kapitalist zemindeki var oluşu ve katılımının devlet-sermaye iş birliği tarafından teşvik edilmesi, LGBTQİA+ topluluğu içerisinde de bir ayrıma yol açar çünkü hatırı sayılır büyüklükte bir sermayenin toplandığı bir gey orta sınıf oluşumuna sebep olur. Çizilen bu kalın sınıfsal sınırın dışında kalan kuirler ise görünmez alana daha fazla itiliyor.
Sonuç olarak tüm bunlar, makul ve ideal bir kuir imajının çizilmesine yol açar. Sıklıkla beyaz, orta sınıf, bedensel engeli olmayan, natrans gey erkek olarak belirlenen bu makul kuir imajı, aynı zamanda resmi Pride etkinliklerinin hedeflediği katılımcı profilidir. Ne şaşırtıcıdır ki bu kuirler anaakımda (hem siyasi hem de ekonomik açıdan) en çok temsil edilen kuirler olarak karşımıza çıkar. Çünkü LGBTQİA+’lar arasında sermaye birikimine en çok onlar katkı sağlayabilir. Bu noktada Drucker’ın, Pride’ların şimdiki halini iyi özetleyen, önemli bir sözünü paylaşarak yazıyı sonlandırmak isterim:
“Günümüz dünyasının birçok yerinde LGBT’ler bir bakıma, eskiden olduklarından daha özgür olabilirler. Ama şu an tadını çıkardıkları özgürlükler, yoksul olanlara kıyasla cinsel kimliği ne olursa olsun, parası olanlara açık ticari alana ve piyasaya giderek daha bağlı hale gelmektedir ve bu özgürlüklerin sınırları, aynı ticari alan ve piyasa tarafından belirlenmektedir. ABD insan hakları hareketinin içindeki aktivistlerin bir zamanlar, küçük, çatışmalı ve kırılgan olmasına rağmen… ticari olmayan mekanlara, kendilerine ait müziğe, edebiyata, özgün değer ve inançlar sistemine sahip, ‘sevgili topluluğumuz’ diye andıkları bir şey vardı. Bugün elimizde bunun çok azı mevcut ve olanların da üzerinde çoğunlukla bir fiyat etiketi bulunuyor” [30].
* Popüler alkollü içecek markası Absolut, GLAAD (ilk olarak “Gay & Lesbian Alliance Against Defamation” [Karalamaya Karşı Gey ve Lezbiyen İttifakı] adıyla kurulmuştur) ile ortaklığını açıkça paylaşmaktadır. Şirket, küresel bir STK olan GLAAD’a 2019 yılında 125 bin dolar bağışladığını paylaşmıştır [22]. Popüler tekstil markası Converse ise her yıl bir “Pride Koleksiyonu” çıkarır. 2019 yılında şirketin bu koleksiyondan elde ettiği gelirin bir kısmını “It Gets Better Project” ve “OUT MetroWest” oluşumlarına bağışladığı açıklanmıştır [23].
** Dawn Ennis, yazdığı detaylı makalede [25] logolarını gökkuşağı renklerine boyayan şirketleri şu sözlerle ifşa eder: ABD’deki en büyük LGBTQ savunucusu şirketlerden dokuzu, geçtiğimiz seçim döneminde LGBTQ karşıtı siyasetçilere en az 1 milyon dolar bağış yaptı.” Ennis, Human Rights Campaign’in 2018 Kurumsal Eşitlik Endeksi’nde yüz üzerinden yüz puan alan bu dokuz şirketin (AT&T, UPS, Comcast, Home Depot, General Electric, FedEx, UBS, Verizon, Pfizer) her birinin, aynı yıl aynı derneğin ABD meclis üyelerini gey hakları savunuculuğu açısından puanlayarak sıraladığı listede sıfır puan alan siyasetçilere milyonlarca dolar bağış yaptığını açıklayarak bu iddiasını destekler.
*** Homonormativite ikili romantik ilişkiler kurma, ikili cinsiyet ifadelerini performe etme, evlenme ve üreme gibi egemen (hetero)normları model alır. Egemen heteronormlar ise amatonormativite ve repronormativiteden beslenir. Brake’e göre “amatonormativite, insanlar için merkezi, özel ve aşka dayalı romantik bir ilişkinin normal olduğu; yani bunun evrensel bir amaç olduğu ve böyle bir ilişkinin normatif olduğu; yani diğer ilişki biçimlerine tercih edilerek amaç edinilmesi gerektiği varsayımlarını içerir” [28]. Karen Zivi de repronormativiteyi şöyle tanımlar: “Biyolojik ve kültürel üremeyi yetişkinler için öncelikli hedef olarak teşvik eden fikir, pratik, yasa ve ekonomik durumların bir bütünüdür. Bu yolla ebeveynlik, kendini gerçekleştirme ve milli istikrar için önemli, gerekli ve şanlı bir pratik olarak tanınır” [29].
Referanslar
[20] Christensen, H. S. (2011). Political activities on the Internet: Slacktivism or political participation by other means? https://journals.uic.edu/ojs/index.php/fm/article/view/3336.
[21] Mezzadra, S., Neilson B. (2019). The Politics of Operations: Excavating Contemporary Capitalism.
[23] https://www.newsweek.com/these-30-brands-are-celebrating-pride-giving-back-lgbt-community-1441707.
[27] https://reclaimpridenyc.org/why-we-march.
[28] Brake, E. (2012). Minimizing Marriage: Marriage, Morality, and the Law.
[29] Zivi, K. (2014). Performing the Nation: Contesting Same-Sex Marriage Rights in the United States.[30] Drucker, P. (2015). Warped: Gay Normality and Queer Anti-Capitalism.
1 Comment