Bitmeyen Kasvetli Bir Yazın Fon Müziği

Leonidas Carabelli

“Bye, baby. Baby, bye-bye!”

Yukarıdaki “veda hutbesi”ni gören birçokları aslında kimden bahsedileceğini anlamıştır. “Lizzy Grant bu yahu!” diyenler bile olmuştur. Lizzy Grant ismi fazla mı gizli oldu? Müzik endüstrisinde bilinen adıyla (ölüm meleği olarak da anılan), kulağımıza usulca “Hiç acımayacak; sakin ol.” diye fısıldayan Lana Del Rey’in ta kendisi bahsedilen kişi. Dünya üzerinde birçok kişinin vücuduna dövme olmuş “We were born to die.” (İng: Ölmek için doğduk biz.) diyen kadın.

Son olarak hançeri Chemtrails Over the Country Club şarkısıyla ve klibiyle vuran bu şuh sesli, gerek video klipleri gerek şarkı sözleri ile olsun; insanı her daim denize nazır bir evde, loş bir ışıkta, belki bir kadeh şarapla uyuşturmayı başardı. Büyüleyici ve kimi zaman da heyecan verici alternatif müziğinin yanında (alternatif müzik yaptığı tanımı kendisine uysa bile, Summertime Sadness dinlemeyen bir insan da yoktur muhtemelen), dünyadaki LGBTİQ+’ların dikkatini çektiği ve “beklenmedik” bir ikona dönüştüğü o an Don’t Let Me Be Misunderstood şarkısı ile gerçekleşmiştir demek yanlış olmaz.

Baskın kültüre ayak uydurmadığı için yanlış anlaşıldığını düşünen ve çevresindekilerin kendisine dayatmış olduğu “Değiş artık! Bu sen değilsin!” tepkileri, onu yıldırmanın tam aksine daha da ileri gitmesi ve cesur olması konusunda güçlendirdi. “Kullan, at!” tanımına alıştığımız modern dünyada Lana Del Rey, sevmeye olan bağımlılığını gittikçe daha da cesur bir şekilde dile getirmiş, bitmiş, hatta artık fiziken dahi var olmayan bir sevgiliye olan aşkını haykırmış ve “Buradayım, sen de buradasın, hala.” demekten kendini alıkoymamıştır. Tıpkı kuir kültüründe de olduğu gibi, “Ben buradayım!” demedikçe ve bu kimlik adına psikolojik bir savaş vermedikçe “var olmak” mümkün değil. Lana Del Rey, günümüz toplumunun çekici bulduğu her şeye radikal bir tepki gösterdi ve olmak istediği kişi adına, icra etmek istediği müzik adına büyük bir mücadele verdi. Birçok kez reddedilmiş olmasına rağmen her seferinde yeni bir isimle sahnelere adım attı ve tekrar kendisi oldu

Bir arkadaşım bir keresinde “Çok ama çok cool bir Yıldız Tilbe…” demişti Lana Del Rey için. Belki de haklıdır. Şarkılarına yazdığı sözleri katmanlamak oldukça zor; her an adeta Amerikanvari bir romantik-arabesk tınısı hissedilebilir söylediklerinde. Fakat biraz derinlere inince, Lana Del Rey’in ölmeye değil de öldürmeye meyilli birisi olduğunun farkına varmamak delilik olurdu. Daha ilk notaları duyar duymaz etraftaki delici ve kesici tüm nesnelerden uzak durmak gerekli. 50’li ve 60’lı yılların ABD’sini hatırlatan görüntüsüyle olsun gözlerimizi okşayan güzelliğiyle olsun Lana Del Rey belki de birçok kişinin hala hayallerini süsleyen o Amerikan Rüyası’nı dibine kadar yaşıyor.

Yaptığı müziğin yanı sıra sansasyon yaratan haberlere de konu olan Lana Del Rey, son zamanlarda Instagram hesabında paylaştığı bir gönderide Beyoncé, Carbi B ve Nicki Minaj başta olmak üzere birkaç siyah ve Güney Amerikalı meslektaşını yüzeysel oldukları, yaptıkları müziğin herhangi bir duygu içermediği ve bir nevi vücutlarını sattıkları iddialarıyla eleştirdiği için ırkçı olmakla suçlanmıştı. Kendisini “Sakın bana ırkçı deme cüretinde bulunmayın! Bahsettiğim şarkıcılar, benim de severek dinlediğim şarkıcılar arasında. Eğer onlar hakkında yazdıklarımı didiklemek istiyorsanız, hodri meydan!” diyen Lana Del Rey’i ırkçı olmak ile suçlamak çok da doğru olmayabilir; Dark Paradise albümündeki müzisyenlere bir göz atacak olursak, neredeyse hepsinin siyah olduğu ortada. Söylemek istediği belki de hip-hop ve rap kültürünün hakim olduğu günümüz müzik endüstrisinde, şarkı sözlerinin sadece kadın vücudundan bahsettiği, agresif ve naif olmadıkça para kazanılmadığı ya da para için sadece bunların gerekli olduğu veya, eskiden olduğu gibi, aşka dair duygular içermediğidir.

Adeta her an intihar edecekmiş gibi görünen bu üzgün kadının gözlerindeki ölüm karanlığının farkına varmamak mümkün değil. Bir de o şuh sesiyle şarkısını söylemeye başladığında, maskara gibi gözlerine çektiği o ölüm karanlığını kişinin en acıyan yerlerine batırmaktan asla çekinmeyen Lana Del Rey; tropik bir sahilde kumlara gömüldüğünü söylerken aslında o sahile gömülenler ve nefessiz kalanlar dinleyicileri oluyor.

Kendisinin söylediği üzere her daim “hayatının kışını yaşayan” Lana Del Rey, tekrar tekrar kurduğu hayallerinin gökyüzünde ışıldayıp sönen milyonlarca yıldız gibi parça parça oluşunu izlemiş; fakat gerçek özgürlüğe kavuşmanın ne demek olduğunu anlamak için sahip olduğu her şeyi öncelikle kaybetmeyi seçmiştir. Belki de “rahatı yerinde” olan insanlardan tavsiye almak çok da doğru değildir. Önümüzde duran dar ya da geniş yollardan geçerek “kendi” rahatımızı bulmaktır bizi biz yapan.

Author

1 Comment

Bir Cevap Yazın