Sıla geçen Cuma yeni teklisi İnandım’ı yayımladı. Son dört senedir albüm yapmadan tekliler ve yer aldığı saygı albümleriyle dinleyicileriyle bağını canlı tutan Sıla müziğiyle gözümüzün önünde olsa da, yeni şarkıları kendilerini tekrar ediyordu. meşk’teki karanfil ve haytalar dükkanı Konuşmadığımız Şeyler Var albümündeki şarkılarının ikinci versiyonları gibiydi mesela veya Acı EP’sinde en çok kalbe dokunan parça en baştaki senfonik Ağrı‘ydı. Sıla’nın bir yaratıcılık krizine girdiğini düşünüyordum ki İnandım yeni sound’u ve üzerinde düşünülmüş sözleriyle çıkageldi. Hem müzik hakkında yazıp çizen birisi, hem de sıkı bir hayranı olarak bir “oh” çekecektim ki kendime sordum: Sıla beni yaratıcılığıyla rahatlatmak zorunda mıydı? Ona bu görevi ben neye dayanarak veriyordum ki?
Mevsimlerden Kış Öncesi
Sıla 2007’deki ilk albümünden sonra hep yükselen bir profile sahip oldu, arka arkaya kendi yazıp bestelediği şarkılarla dolu albümler çıkardı. Streaming platformları müzik piyasasını ele geçirmeden hemen önce, bizler hala radyo dinlerken o radyoların tekrar tekrar çalmaktan asla sıkılmadığı şarkılar yaptı. Şarkılarının alaturka düzenlemeleri, yeni aşık olanların, ayrılanların, sevdiceğiyle bir türlü bir şeyleri halledemeyenlerin yüreklerini dağlayan sözlere eşlik etti. 2010 senesinde çıkardığı Konuşmadığımız Şeyler Var ile birlikte dinleyici kitlesini oldukça genişletirken, Joker projesiyle yeni dinleyicilerinin eski şarkılarını keşfetmelerini sağladı. Baş döndürücü bir hızla yükselen bir sanatçının yapacağı en cesur işlerden birine imza atıp Sıla’nın Sertab Gibi’si diyebileceğimiz Vaveyla’yı 2012’de yayımladı. 2014’te ve 2016’da çıkardığı albümlerle eski sound’una döndüğünde artık tüm Türkiye’nin dinlediği ve her şarkısı hit olan birisi haline gelmişti. Yani kariyerinin ilk 9 senesinde neredeyse durmaksızın üretmiş, iki senede bir bize yeni bir albüm vermiş ve hayran kitlesini sürekli genişletmişti. Kendi yaratıcılık beklentimi haklı çıkarmak istemiyorum, ama Sıla eksi yeni her türlü hayranını yaratıcılığıyla şımarttı desek yeridir. Ben de o hayranlardan biriyim.

Sıla 2016’dan itibaren ise albüm yapmaz, sadece EP veya tekli yayınlar oldu. 2010’ların başında fırtına gibi eserken sonraları biraz durulmasının politik ve kişisel nedenleri var. Temmuz 2016’daki Darbe Girişiminden sonra Ağustos ayında yapılacak miting için “Yenikapı’daki şova katılmayacağım” demiş ve hükümet yanlısı kimi sanatçıların başını çektiği büyük bir sosyal medya lincine uğramıştı. Bu olay üzerine Davut Güloğlu’na “alenen hakaret” nedeniye dava açmış, bu dava için ifade verirken şov dediğinde zamanında darbeyi yapan örgüte destek verip şimdi darbenin karşısında olduğunu söyleyen “sanatçıları” kast edildiğini söylemişti. (Bu arada dava, Sıla lehinde sonuçlandı.) 2018’de Ahmet Kural’ın kendisine uyguladığı şiddeti kamuoyu ve yargıya taşıyışı, oldukça medyatik geçen ve sonunda Ahmet Kural’ın -ertelenen- hapis cezası aldığı yargı süreci de Sıla’nın bir besteci ve yorumcu olarak işlerini gölgeledi. Kural’ın uyguladığı şiddet belgelenip ceza alsa da “orada değildik, bilemeyiz”ciler ve “ben Ahmet kardeşimi tanırım, o öyle şey yapmaz”cılar Sıla’ya uygulanan şiddeti sembolik olarak devam ettirdiler. Türkiye yeni şarkılarından çok, medyada yer alan haberleri konuştu.
Yok Öyle Olduğu Kadar
Bir sanatçı her an üretmek zorunda değil, ama günümüzde bazen izleyici bazen de üretici olarak parçası olduğumuz neoliberal kültür ekonomisinin dayattıkları belli: üret, tüketsinler, unutsunlar, kendini hatırlat, bir daha üret, bir daha tüketsinler, bir daha unutsunlar, kendini yine hatırlatırsın. Sıla bu baskıyı hissetmiş midir, bunu ona sormak gerek elbette. Ancak pop müziğin tepesine hızlı tırmanışında bu akışa kendini kaptırmasının etkisi olduğunu yadsıyamayız. Belki bu nedenle şarkıları da ilk paragrafta belirttiğim gibi biraz tekrara düşmüştü. Onu her seferinde bazen yakın arkadaşlarına bazen de birlikte iş yaptığı yoldaşlarına karşı canhıraş savunan bir hemşehrisi olarak ben bile Sıla’nın müziği nereye gidecek, bilmiyordum.
İnandım’ı duyunca çok heyecanlandım. Taş plaktan çalınmış gibi gelen hali, piyano ve yaylıların öne çıkması, “bugün iyi bir yerindeyim hayatın” diye başlaması kültürel tüketim ekonomisinin ve erkek egemen toplumsal sistemin öğütmeye çalıştığı Sıla’nın her şeye rağmen ayakta kalmaya karar verdiğini cümle aleme ilan ediyor. Şarkının sözleri de 2020’de pandemiyle sarsılan bizlere umut aşılıyor:
“inandım, sonuna kadar,
demedim gittiği yere kadar
kalk kalk çocuk kalk
yok öyle olduğu kadar.”
Bu yazıyı eleştirmenlere, dinleyicilere belki de en çok şımarık bir Sıla dinleyicisi olan kendime bir notla bitireyim: Sıla bize iki senede yeni bir albüm yapmak zorunda değil. Her zaman müziğinin sınırlarını genişletmek zorunda değil. Ama arada sırada bize şarkılardan seslenince, içine bir de şu yanan dünyada ayakta kalmanın yolunun kendine inanmaktan geçtiğini anlattığında, ne yalan söyleyim, bünyeye iyi geliyor.