“Siyah tuşlarda keder, beyazda mutluluklar…” Böyle diyor Piyanist şarkısında, Ferdi Özbeğen. O’nun için, Özgün Çağlar’ın yazısına referansla “Türkiye’nin ilk büyük DJ’yi” demek doğru olacak. Anıldığının aksine 80’li yıllarda yerleşen taverna müziğiyle ismini duyurmadı, aslında sadece “piyanist şantör” de değildi. 60’lı yıllarda kurduğu, içinde büyük müzisyen Esin Engin‘in de yer aldığı Ferdi Özbeğen Orkestrası ile türküleri Batı müziğine, yabancı şarkıları da Türkçe müziğe aranje edeceği, çok sesli ve zengin müzik tarihine imza attı.
Çağlar’ın da yazısında bahsettiği gibi 60’lı yıllarda Türkiye’ye ilk elektronik klavyeyi getiren, İlham Gencer, Yaşar Güvenir gibi ustalarla yetişen, Ergun Özerler gibi isimlerle yürüyen, sayısız plak ve albüme imza atan, konserleriyle, piyanosuyla, stiliyle hem müziğe hem de kendinden sonra gelecek nesile kilometre taşı isim iken, verdiği bir söyleşide şöyle diyordu:
“Bana ‘piyanist’ denmesinden çok, ‘iyi bir yorumcu’ denmesini arzu ediyorum. Çünkü Fazıl Say gibi çalamıyorsan ‘piyanistim’ diye gezemezsin ortada. Benim kendime göre mütevazı bir çalış sitilim var.”
Her ne kadar kendisine “iyi bir yorumcu” demeyi tercih etse de sayısız besteye aranjörlük yapmış, musikiden Batı müziğine piyanosuyla harikalar yaratmış, müzik akımına yıllarca yön vermiş büyük bir müzisyen ve piyanistti. Başta Ülkü Aker, Fikret Şeneş olmak üzere önemli söz yazarlarıyla çalışmış, yüzlerce şarkıyı yeniden yorumlamış, 32 senede 30 albüm yapmış, dillerden yıllarca düşmeyen şarkılara sesiyle ve piyanosuyla silinmez izler bırakmıştı.

Sadece piyanosunun tuşlarına basarken sade değildi; giyiminde, dinleyicilerine seslenişinde, orkestralı konserlerinde de zarafetli sadeliğe ve ince şıklığa sahipti. Dönemine yetişenler ve her yaştan hayranları bilirler ki bunların başında Şan Tiyatrosu’ndaki ve Bodrum’daki ünlü konserleri gelir. Piyanosunun tuşları gibi yarısını siyah, yarısını beyaz takımla geçirdiği konserlerinde, her şarkının başında ve sonunda dinleyenlerini nezaketle selamlayışı, sesindeki zarafeti sahneye döküşü, boynundaki kolyesi ve serçe parmağındaki yüzüğüyle sadece kulaklara değil gözlere de hitap edip kendine bir kez daha hayran bırakırdı.
Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nükhet Duru, Zeki Müren, Bülent Ersoy ve dahası… Yıllarca pek çok sanatçıyla sahneleri, konserleri paylaşan Özbeğen için Ersoy, bir konserinde Dilek Taşı‘nı okurken şöyle diyordu: “Çok yakın arkadaşım, kadim dostumdu.”
Sadece Türkçe şarkılar okumadığını da belirtmek gerek. Babası Girit göçmeni olduğu için rahatlıkla Yunanca şarkılar söylerken, daha önce konserlerinde, albümlerinin bazılarında söylediği yabancı şarkıları en son 30 kişilik ekiple çalışarak 2009 yılında çıkardığı “Nerelerdeydiniz?” albümünde birleştirdi ve altı dilde şarkı söyledi. Yine de kişisel tarihindeki en kıymetli parçalarından biri Giden Sensin şarkısı olabilir. Annesi Ermeni olan Özbeğen, Ermeni sanatçı Charles Aznavour‘un 1966’da seslendirdiği La Bohème isimli şarkıyı, 1984’te Ülkü Aker’in yazdığı sözler ve Giden Sensin adıyla seslendirdi. Kıymetli piyanist, müziğinde değişiklik yapmadan, aslına sadık kalarak şarkıyı yeniden çaldı.
Özbeğen, sadece müzik tarihinde değil, özel yaşamında da ilklere imza atmıştı. Eşcinseldi. Türkiye’de yasalar evlilik eşitliğine izin vermediğinden, hayat arkadaşını miras gibi kanunî haklarından yararlanması için 1999 yılında evlat edinmişti. Oray Eğin, 5 Temmuz 2015 tarihinde kaleme aldığı “Türkiye’nin ilk eşcinsel evliliği beyaz piyanonun arkasında yaşandı” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“Gençliğinde çektirdiği fotoğraflarla pek çok genç erkeğin yüreğini hoplatan beyaz piyanonun ardındaki efsaneyle hayatının son yıllarında sık sık telefonda konuşma imkanım olmuştu. Ferdi Özbeğen hayat arkadaşını evlat edinerek yasanın açığından faydalandı. Uzun sohbetlerde anılarını anlatır, aşklardan bahsederdi. Hayatını paylaştığı Hilmi Mutlu’yu 1999’da evlat edinmişti. Henüz eşcinsel evliliğini kanunen tanıyan bir ülke yoktu dünyada, kavram bile pek çokları için çok yeniydi. Hayatını geçirdiği insanla yasalar izin vermediği için resmen birlikte olmayan nice eşcinselin başvurduğu yöntem evlat edinmeydi.”
2008-2009 yıllarında yayınlanan Popstar Alaturka programında kendisi için düzenlenen özel gecede “Vefa arıyorum, dost arıyorum” diyen Ferdi Özbeğen, uzun yıllar kanserle mücadele ettikten sonra 2013 yılında aramızdan ayrıldı. Remzi Altunpolat‘ın, ölümünün ardından yazdığı yazıda dediği gibi: “Ferdi Özbeğen göçtü bu dünyadan; kalb-i derûnuna gömdükleri, boğazında düğüm ve dudaklarında şarkılar ile. O da söyleyememişti cinsel kimliğini bu maçist vefakat iki yüzlü topluma; yüzlerce, yüzlerce eşcinsel gibi. Kimileri farkındaydı bunun, şöhretli olduğu zamanlar az ima edip hırpalamamışlardı hani. Sonra unutuşa terk edilmişti bu da her şey gibi. Bugün ölüm haberini aldığımda içimde bir his, bir burukluk, eşcinseldi o diyebildim. Şaşırdı söylediklerim, hiç duymamışlardı. Hakikaten duymak istemişler miydi acaba?”
Kıymetli müziği, anlatmak istediklerini döküverdiği şarkıları ve aslında birçok kez ses verdiği eşcinsel kimliğiyle bir kez daha yâdını uyandırmak istiyoruz. Bu dünyadan Ferdi Özbeğen geçti… Vefayla, dostlukla, onurla…
Radyo Velvele‘nin yeni listesi, Türkçe müziğin en kalender, en yetenekli, en centilmen isimlerinden biri olan Ferdi Özbeğen’in şarkılarından oluşuyor. Gazeteci Sibel Yükler, hayranı olduğu sanatçının şarkılarını kendi sözcükleriyle buluşturdu, bu birliktelik hakkı hep biraz eksik teslim edilmiş Özbeğen’e bir saygı duruşuna dönüştü. Ruhu şad olsun!