Sanat ve akademide şu ara çok tartışılan bir konu var. Alt kültürlerin sanat akımları ve düşünce sistemleri onları anaakımdaki tartışmalara taşıyan figürlere ne kadar bağlıdır? Öncüler başlattıkları akımın gerisine düşünce geri çekilmeli midirler? Ustalar çırakları ne zaman dinlemeye başlamalıdır? Başkalarını dinlemeye tenezzül etmeyen ama yanlışların içinde boğulan koca koca profesörler veya kendini medya dünyasının tepesinde sanan kimi sanatçılar/figürler bu işleri bırakıp gitse, öncülük ettikleri şeyler yerle bir olur mu? Gelin bu soruları RuPaul Charles ve drag dünyası özelinde ele alalım.
Drag sanatını son on yıldır anaakıma farklı bir noktadan yeniden sokan RuPaul’s Drag Race’in yapımcısı ve sunucusu RuPaul Charles’a 2020 senesi hiç iyi gelmedi. Mart’ta Netflix dizisi AJ and the Queen 1. sezonundan sonra iptal edildi. Mayıs ayında, Montana’daki devasa çiftliğinin yeraltı haklarını petrol şirketlerine verdiğini ağzından kaçırarak doğaya büyük tahribat veren ‘fracking’ yöntemine çanak tuttuğunu açıklaması nedeniyle, özellikle Twitter’da, yerden yere vuruldu. 12. sezonun finali Covid-19 nedeniyle evlerden çekilince, kendi makyajını yap(a)madığı için programa güreşçi maskesiyle çıktı ve alay konusu oldu. Bu yangınları söndürmek yerine Temmuz başında sosyal medya hesaplarını tamamen kapattı. Bunun üzerine bir sürü komplo teorisi yazılmaya başlandı. Kimileri bunalımda olduğunu iddia etti, kimileri de Black Lives Matter (Siyah Hayatlar Değerlidir) protestoları dünyayı kasıp kavururken sessiz kalmasına yöneltilen eleştirileri kaldıramadığını. All Stars 5 devam ederken ve yeni bir RPDR Vegas Revue’yü tanıtmaya başlamışken neden RuPaul’un sosyal medyadan bir anda çekildiğini kendisi açıklamadığı sürece biz fanilerin gerçeği bilmesi zor gözüküyor. Ancak Ru’nun bunu da ticari bir kazanca dönüştüreceğine şüphe yok. İleride çok satanlar listelerine girecek anılarında bu “detay” kendisine illaki yer bulacaktır. Kediyi merak öldürür derler ama bu ani ortadan kaybolma isteği bende meraktan çok aklımı çok uzun zamandır meşgul eden bir soruyu düşünmeme vesile oldu: Bugün RuPaul’un sağlığına bir şey olsa veya tamamen ABD kırsalındaki çiftliğine çekilmeye karar verse, onun yerini birisi alabilir mi? Sürekli eleştirdiğimiz drag ninemiz/gey dedemiz rolüne iyice ısınan ve “Gey Oprah” olma arzusunun esiri olmuş RuPaul’dan sonra drag sanatı elde ettiği ilgi ve coşkuyu bir anda kaybeder mi?
Bu Ru’nun kültürel dünyadan ilk çekilmesi değil. Kendisi 1990’lı yıllarda New York’taki barlarda yapılan drag’i anaakıma üstünkörü kabul ettirmiş, yaptığı şarkılar ve talk show’uyla o tarihlerde en azından ABD medyasında kendine bir yer edinmişti. Ancak 2000’lerin ilk yarısında kendisine gösterilen ilgi azalmış, o da uzun süre sadece kötü disko albümleri yapmıştı. Fakat yeniden doğuşların uzmanı olduğu için 2008’de 80’lerin sonunda zirveye ulaşan balo kültürünü Tyra Banks’in America’s Top Model yarışmasının formatıyla harmanlayan RuPaul’s Drag Race’le onu yıllardır takip eden kitlesinin karşısına yeniden çıktı. Bu sırada kendine yeni ve genç hayranlar da edindi.
Bu reality şovun özellikle lubunyalar arasındaki popüleritesine rağmen drag sanatının anaakıma iyiden iyiye sızması 2015’i, RuPaul’un önceleri “Emmy alacağıma Enema (lavman) yaptırırım” diye aşağıladığı ödülü alması da 2016’yı buldu. Bu sırada Drag Race etrafında kocaman bir ekonomi yarattı. Formatı Tayland, Almanya, Britanya ve Kanada’ya ithal edildi. Tüm dünya onu ve programından çıkan kraliçeleri konuşmaya başladı.
Ancak herkesin gözü üzerindeyken RuPaul günümüz kültürüne pek de hazır olmadığını gösterdi. Kendisini yeniden var etmesine sebep olan Drag Race etrafında çıkan pek çok yangını söndüremedi. Mesela trans olduğunu açıkça söyleyen kraliçeleri yarışmaya sokmayacağını açıklaması transfobik mi değil mi tartışmalarını alevlendirdi. All Stars 3’te siyah kraliçeleri görmezden gelip birinciliği Trixie Mattel’e vermek için binlerce takla atması, 10. sezondaki ırkçılık tartışmalarında duyan kulağının üzerine yatması, yarışmaya katılan kraliçelere kötü davrandığını ortaya döken dedikodular derken Drag Race o eski büyüsünü kaybetti. Bunun üzerine tutmayan yeni şarkılarını, deneme süresinden sonra sona eren talk show’unu ve iptal edilen Netflix dizisini koyarsak aslında RuPaul’un medya dünyasının en tepesindeymiş gibi görünürken korkunç bir kariyer kriziyle karşı karşıya kaldığını söylemek mümkün.
Zirvede bırakamamak
Peki RuPaul şimdi drag’i ve yarışmayı bıraksa ne olur? Kısa cevabım şöyle: Hiçbir şey olmaz, hatta belki kendi kariyeri ve drag sanatı için iyi bile olabilir. Ama elbette ki bu kadar kısa kesmeyeceğim, çünkü bu zirvedede bırakamamak bize çok şey söylüyor ve üzerine daha fazla konuşmamız gerekiyor.
Drag sanatının geleceği RuPaul’un ve adını verdiği yarışmaların elinden çıkalı çok oluyor. Boulet Brothers’ın herkese açık olan ve tadından yenmeyen drag-monster yarışması Dragula, HBO’da haneleri yarıştıran Legendary ve Bob the Drag Queen, Shangela ve Eureka’nın ABD’nin kırsalında drag yapmak isteyenlere el verdiği We Are Here drag sanatının televizyonda hala alacak çok yolu olduğunu göstermekte. Özellikle Dragula ve Legendary bizlere toplumsal cinsiyet yelpazesinin her noktasından insana açık yarışmaların drag sanatının ve kültürünün anaakım tarafından keşfedilecek daha ne kadar çok köşesi olduğunu gösteriyor. Bu keşfi şahsen anaakımı takip edenler daha çok eğlensin ve içini boşaltsınlar diye istemiyorum. Bu dileğimin temel sebebi her türlü sektörde trans ve non-binary sanatçıların görünürlüklerini, etkinliklerini ve gelişimlerini artırmalarına olanakların sağlanmasının önemine inanıyor olmam.
Ama derseniz Drag Race’siz olmaz, o zaman belki de post-Ru dönemini kurtaracak/sürdürecek ve belki de bayrağı daha yükseğe çıkaracak isimleri Drag Race evreninde arayabiliriz.
12 normal ve beş All Stars sezonu sonunda artık yarışmayı RuPaul’süz devam ettirebilecek bir yetenek havuzunun oluştuğunu görüyoruz. Drag Race’in temel işlevi olan eğlendirmenin yanında bir diğer işlevi de drag sanatını icra eden kraliçelere programda verilen farklı farklı ödevlerle içlerindeki potansiyeli fark etmelerini sağlamak. Yarışma drag’i ileriye götürdüyse, bunu sadece kraliçelere platform vererek yapmadı. Bu ilerlemeyi onlara içlerindeki türlü yetenekleri fark etmelerini sağlayarak kaydetti. Mesela kendini sadece güzellik yarışması kraliçesi olarak lanse eden Trinity the Tuck’ın yarışma sırasında komedi yeteneğini ortaya çıkarması buna güzel bir örnek. Böyle bir etki için kameralar çalışmıyorken kraliçelerin suratlarına bakmayan bir sunucu değil de, kendilerini geliştirmelerine teşvik edecek birine ihtiyacımız olabilir. Bu bahsettiğim yetenek havuzunda da bunu yapabilecek bir sürü isim var.
Peki bu görevin altında layıkiyle kimler kalkabilir? Öncelikle RPDR evreninden çıkmalarına rağmen kendi yollarını çizmiş Sasha Velour, Shangela ve Bianca Del Rio gibi adayları geçiyorum. Haus of Edwards gibi başarılı bir eve annelik eden Alyssa Edwards veya hayranlarının toz kondurmadığı Trixie veya Katya gibi isimlere bu görev verilse hakkıyla yapabilirler mi, tartışılır. Ancak belki de hem 10. sezonda hem herkese yardım eden, hem de The Vixen’a karşı yapılanlarda RuPaul’un karşısında korkusuzca duran Asia O’Hara’ya veya kendi programı We Are Here’da kırsalda yaşayanları drag konusunda cesaretlendirme işini gayet iyi beceren ve Drag Race’in her bölümünü neredeyse ezbere bilen Bob the Drag Queen’e bu görev verilse belki bu işi RuPaul’den daha iyi bile yapabilirler. Veya bu işin kitabını yazdıklarını katıldıkları All Stars sezonlarında gösteren ve dramatik elenmeleriyle gönüllerin şampiyonu olan BenDeLaCreme veya Manila Luzon programın başına geçse fena mı olur? Ve hatta Latrice Royal’s Drag Race sizin de kulağınıza harika gelmiyor mu?
Ru görmezden gelse de yerini doldurabilecek aday çok
RuPaul’un yerinin kolaylıkla doldurulabilecek olduğunu görmek beni ve bu yazıyı okuyan sizleri yazının başında usta-çırak ilişkileri hakkında sorduğum sorulara geri getiriyor. Bir sanatçının veya akademisyenin, başka mesleklerde ustalaşmışların kendi yerini doldurabilecek bir çırağı yetiştirmesi, bunun için ona bir platform vermesi ve çırağın ustanın seviyesine yükselmesi o akımın geleceği için yeterli midir? “Ben buraya tırnaklarımla kazıya kazıya geldim” diyerek kendinden sonra gelen sanatçılara engel olan veya özellikle akademide gördüğümüz “ben hocamın çantasını yıllarca taşıdım, sen de benimkini taşıyacaksın” diyerek asistanlarının gelişmesine izin vermeyen akademisyenler RuPaul’ün düşüşünden ders alabilir. Zira öncüler kimi konularda eskiden çığır açmış olsalar da, değişen dünyayı ve yeni fikirleri takip edemez, hata yaptıklarında özür dilemez hale geldiklerinde öncülük ettikleri akıma yarardan çok zarar verir oluyorlar. Son iki yıldır buna akademide de siyasette de sanatta da hem Türkiye’de hem de yurtdışında bazı isimler özelinde şahit oluyoruz ve bu hazin performansları biraz da üzülerek izliyoruz. Uzun yıllar saygıyla andığımız, izlediğimiz, okuduğumuz, dinlediğimiz isimler, çıraklarının onlara yönelttikleri eleştiriler karşısında cam gibi parçalanıyorlar ve dinlemek, sindirmek ve özür dilemek yerine etrafa saçılan kırık parçalarla birilerini yaralamaya girişiyorlar. Hikayenin en acıklı yanı da bu sürecin kazananı olabileceklerini düşünüyor olmalarındaki saflıkları. Ne zamanı ne de ruhunu iyi okuyamayanların geçmişte nasıl kar gibi eriyip gittiklerini gördük ve değişime direnen ustaların hiçbiri “kazanan” olamadılar.
İşte bu durumda, RuPaul’un sosyal medyadan ve belki de drag ve TV dünyasından çekilmesi öncülük ettiği sanat ve yarattığı mirası için iyi olacak. Aynı şey pek çok sanat ve düşünce alanında kendini yenilememeyi seçenler için de geçerli. Gençliği, ve yeni fikirleri dinlemek bu kadar zor olmamalı. Ru’nun ünlü kapanış repliğini biraz değiştirip soralım: “yaptığın işteki yeniliği sevemezsen, kendi mirasını nasıl seveceksin?”
1 Comment