Berlin Özgür Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalışan akademisyen, LGBTİ+ hakları aktivisti ve Evrensel gazetesi yazarı Sinan Birdal, TBMM Anayasa Komisyonu’nda görüşülen başörtüsüne yönelik anayasa değişiklik teklifi ile ilgili notlarını kişisel Twitter hesabında takipçileriyle paylaştı.
19 Ocak 2023 tarihinde gerçekleşen TBMM Anayasa Komisyonu oturumunun 393 sayfalık tutanağını yorumlamaya başlayan Birdal’ın izniyle LGBTİ+ mücadelesi için arşiv değeri taşıyan izlenimlerini okumayı kolaylaştıracak bazı düzenlemeler ve kendisinin bu versiyonuna yaptığı bazı eklemelerle Velvele sayfalarına taşıyoruz.
***
AKP, CHP, İYİP, DEVA artık başörtüsü ayrımcılığı gibi bir sorun kalmadığı konusunda mutabık. Peki sorun yoksa neden bu konuda CHP kanun, AKP anayasa teklifi verdi? Orası hobi odası mı?
AKP’liler başörtüsüne dair yaşanan sorunları aktarıyorlar. Genelde orta, üst-orta sınıf dertleri. Başörtülü işçilerin ne yaşadığı kayıtta yok. AKP’nin anayasa değişikliğinin başörtülülerin zararını nasıl tazmin edeceğine dair tek bir kelime yok. Tüm bunlar maddi tazminat olmadan boş laf.
AKP’den Feti Yıldız’ın sürekli laf attığı; özellikle “LGBT’yi aday gösterecek misiniz” şeklinde CHP’yi LGBT’yle (moda terimle söyleyelim) iltisaklandırmaya çalıştığı vurgusunu yaparken eğlendiği de anlaşılıyor.
CHP’liler LGBTİ+ konusunda AKP’den çok farklı bir söylem kullanmıyorlar. Evet Anayasa’nın aileye dair 41. Maddesindeki değişikliğe karşı çıkıyorlar ama değişikliğin bir ayrımcılık, bir nefret söylemi olduğu gibi bir pozisyonda değiller. Esas eleştirileri bunun Erdoğan’ın golü olduğu. İlginçtir bu değişiklik hamlesinin CHP’nin helalleşme girişimiyle başladığını kabul ediyorlar. Erdoğan’ın gol attığını da. Ama birisinin bile aklına “acaba biz bu helalleşmeyi yanlış mı yaptık” demek gelmemiş.
Çoğu entelektüel bayıldı bu helalleşme lafına. Halbuki önemli olan ambalaj değil içerik. Türkiye’de yüzleşme, barışma çalışmaları uzun süreden beri devam ediyor. Siyasette HDK öncülüğünü yaptı. CHP ne kadrosuyla ne entelektüeliyle bunlardan hiçbir şey öğrenmemiş, çok geride. Öncelikle resmî özürlerin temel unsurlarından (maddi tazminat) habersiz, hakikat komisyonundan habersiz, ayrımcılığın nedenlerini araştırmak (kendilerinin geçmişte başörtüsüne dair önyargıları) akıllarına bile gelmemiş.
Bu hiçbir şey bilmeden her şeyi bilirim hali (tipik CHP) yüzünden AKP’nin teklifinin ne kadar boş olduğu, geçmişteki ayrımcılıktan zarar gören başörtülülere hiçbir şey vadetmediğini göremiyorlar. “Evet, geçmişte hata yaptık, düzeltmek istiyoruz” diyorlar sadece. AKP de eziyor. Halbuki toplumsal bir travmayı, geçmiş siyasal şiddeti onarıcı adalet süreci ciddi bir çalışma gerektirir. Özetle:
1) Hakikat komisyonları kurulur, mağduriyete dair tazmin mekanizması oluşturulur.
2) Komisyona hem mağdurlar hem mağduriyete sebep olanlar çağrılır.
3) Komisyon bulgularını kamuoyuyla paylaşır. İfadeler TVden yayınlanır, kamuoyunda tartışılır, sergiler, eğitim materyalleri hazırlanır, bunlar müfredata girer.
4) Maddi ve manevi tazminat ödenir!
5) Mağduriyeti yaratan sorumlulara adalet çerçevesi içinde belirli müeyyideler uygulanır.
Yüzleşme, barışma, helalleşme, yani onarıcı adalet seçim kampanyası işi değildir. Mağdurlar, onların savunuculuğunu yapanlar, uzmanlar, aydınlar toplanır, tartışırlar. Başka ülkelerdeki tecrübeler karşılaştırırlar. Seçmen güvenini kazanmak için girişilen helalleşmenin ise umulanın aksine geçmişte mağdur olmuş seçmendeki güvensizliği pekiştirme riski vardır. Yani, helalleşmenin CHP’nin seçim hamlesi olarak algılanması partinin fırsatçı olarak görülmesine yol açabilir. CHP’nin helalleşme kampanyası bu eksikliklerin yanında AKP’nin “pası gole çevirmek” olarak ifade ettiği bir karşı hamleye kalkışmasına yol açtı. CHP’nin başörtüsü açılımına karşı AKP LGBTİ+ları hedefe koyan bir anayasa değişikliği süreci başlattı.
AKP lubunyalar konusunda çok saldırgan. Bir milli güvenlik tehdidi olarak değerlendiriliyoruz. Hayvanlar gibi bizim de öldürülmeyeceğimizi belirtiyorlar (Twitter’da gördüğümüz işkence edilen hayvanlar aklıma geldi). Durum ciddi. Şaka değil. Buna karşı ayrımcılık, nefret söylemi gibi kavramlar CHP sözlüğünde yok. Kendi adıma itiraf etmeliyim yıllardır o minvalde benim de katkı sunduğum çalışmalar tamamen boşa çıkmış. CHP milletvekilleri insan hakları söylemine bile müracaat etmiyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı “Sen de çok ilgilisin LGBT’yle” gibi fobiyi iyice azdıran bir kalitesizlikle konuşuyor. Cinsel yönelim, cinsiyet kimliği gibi temel kavramlardan habersiz görünüyorlar. Şakalaşmalar okurken bile utanç verici.
İbrahim Özden Kaboğlu gibi bir anayasa profesörü bile cinsel haklar gibi bir konunun artık BM belgelerinde yer aldığını dile getirmiyor veya bilmiyor. Uzun uzun anayasa tarihinden bahsediyor.
Milletvekilleri Avrupa ülkelerinden bahsederken “Ben yaşadım, gördüm”, “Avrupa’dakiler neler anlatıyor” gibi kahvede, plajda, çay börekte duyabileceğiniz şekilde konuşuyorlar. Dünyaya dair bilgiler dedikodu ve kişisel algı düzeyinde.
Komisyona katılan bütün partiler (AKP dahil!) evliliğin zaten kanunda tanımlandığını, dolayısıyla anayasa tanımlamanın gereksizliğini kabul ediyor. AKP tarafı yeni bir doktrin geliştiriyor: Önleyici anayasa yasaması. Bu tehlikeli!
Kasıt şu: Evet evlilik şu anda yasayla tanımlı. Ancak dünyadaki LGBTİ+ haklarının ilerlemesine karşı anayasada önleyici bir hüküm gerekiyor. Yani mevcut bir tehdit değil, olası bir tehdide karşı bu anayasa maddesi. Bu doktrin Bush’un Irak doktrinidir hukuken! Büyük beladır!
Eğer bu zihniyet oturursa şimdi lubunyalarla başlar hepinize uzanır önleyici yasama. İşin garibi Kaboğlu hoca tarih anlatacağına “böyle anayasa olur mu” diyememiş.
AKP’nin “Avrupa LGBTİ+ haklarında hata yaptı, şimdi dönüyor. Biz Avrupa’nın döndüğü yola niye girelim” söylemine CHP’den hiçbir yanıt yok. Halbuki katıksız bir yalan bu. Sadece Avrupa değil, BM düzeyinde ilerleme var, geri dönüş yok. CHP habersiz, konu komşudan duyduklarıyladare ediyor. Komisyon tutanağı bizi zor günlerin beklediğini gösteriyor. İşin gerçeği: CHP’nin helalleşme politikasının peşinatını lubunyalar ödüyor. Bunun bir de taksitleri olacak. Böylece geçmişte işinden, kariyerinden olan, sokakta, işyerinde mağdur olan başörtülü kadınların maddi ve manevi zararları giderilmediği gibi şimdi de lubunyalar geçmişin üstüne yeniden mağdur ediliyor. Geçmişte başörtüsünü yasaklayan lubunyalar mıdır ki bugün helalleşmenin maliyetini onlar üstleniyor?
Önümüzde zor bir süreç var. Siyasette ve basında tecrit edilmiş durumdayız. Bugüne kadar yaptığımız çalışmaları da tamamen gözden geçirmeliyiz. Hakkımızı korumak için siyasallaşmadan başka çare yok. Mevcut siyaset bize düşman.
Yazar hakkında
Sinan Birdal Freie Universitaet Berlin’de araştırmacı olarak çalışıyor. Doktorasını uluslararası ilişkiler alanında University of Southern California’dan alan Birdal’ın çalışma alanları uluslararası ilişkiler teorisi ve siyaset sosyolojisidir. 2012 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti’nde lubunya tarihyazımı, lubunyalara dair muhafazakar söylemler, Gezi protestolarlarında lubunyaların rolü ve Türkiye, Mısır, Tunus ve Lübnan’da lubunyalar üzerindeki baskılar ve stratejik seçenekler üzerine makaleler yayımladı. Birdal’ın güncel araştırma konuları cinselliğin jeostratejikleştirilmesi, dünya siyasetinde cinsel haklar ve aile siyasetidir. Birdal, İngilizce ve Türkçe’de basılan Kutsal Roma İmparatorluğu ve Osmanlı adlı kitabın yazarıdır. Birgün, Gazete Duvar ve Bir Yol gibi günlük gazetelerde yazan Birdal 2014’ten beri Evrensel gazetesinde haftalık köşe yazıyor.