Bir süredir erkek egemenliğine hapsolmuş sanat akımlarının dar patikalarında yürümeye çalışıyorum. Yollar son derece engebeli ve dolambaçlı olsa da ikili cinsiyet sistemi dışındaki sanatçı temsilleri üzerine düşünmek iyi hissettiriyor. Bunu biraz da on yılı geçkin resim eğitimime borçlu hissederek yapıyorum. Özgürlükten bahsetmek gerekirken neden muhafazakâr sanat tarihi anlatılarıyla yetinelim ki? Hizadan kaçan arşivlere dalıp yeni hikâyelerin, gizli biyografilerin peşinde koşmak varken? Bu yazı vesilesiyle de Konstrüktivizm akımına bağlı eserler üretmiş queer sanatçı Marlow Moss’a ve hakkı çok geç teslim edilen sanatına bakmayı hedefliyorum.
Marlow Moss (atanmış adıyla Marjorie Jewel Moss) 1889 yılında Londra’nın kuzeyinde yer alan Kilburn bölgesinde dünyaya gelir. Üst sınıf bir İngiliz ailesinde yetişen Marlow, çevresindeki çocuklar gibi piyano ve baleye yönlendirilir. Babasının vefatından sonra sanat eğitimi almak üzere St John’s Wood Art School’a kaydolur. Fakat Marlow’un geleceğini ve sanat hayatını belirleyen olay, ailesini ve güvenli alanını terk edip Cornwall’da tek başına yaşamaya başlaması olur. Cornwall’da yalnız kaldığı bu süreç, kendi kimliğine odaklanmak için iyi bir fırsattır. Cinsiyet kimliğini keşfettiği bu olgunlaşma döneminde Slade School of Fine Art’daki eğitimini yarım bırakıp Londra’ya geri döner. Bu sıralarda Marjorie adını bırakarak hiçbir cinsiyet kategorisine girmeyen Marlow’u benimser. Bu değişim sadece adıyla sınırlı kalmaz. Londra’ya döndükten hemen sonra saçlarını kazıyıp maskülen kıyafetler giymeye başlar(1). Dış görünümünde yaptığı değişikliklerden sonra sanat kariyerini ileriye taşımak için 1927’de Paris’e yerleşmeye karar verir. Paris’te hayatını tamamen değiştirecek ve yaşam boyu yol arkadaşı olacak Hollandalı yazar Antoinette Hendrika Nijhoff-Wind ile tanışır. İzlenimcilik ve Kübizm akımlarıyla ilgilenen Marlow, partneri Nijhoff sayesinde Piet Mondrian ile arkadaş olur. Mondiran ile olan arkadaşlığı onu dönemin indirgemeci üsluba sahip akımlarından Konstrüktivizm(2), De Stijl ve Neoplastisizm ile bir araya getirir. Çizgiler ve renkler aracılığıyla formun temele indirgenmesi Marlow’un ilgisini çeker. Son derece yalın bir üslup benimsediği resim ve heykellerinde çift çizgi anlayışını benimser. Bu çift çizgi motifi, Marlow’un kendini ikili cinsiyet sisteminin dışında konumlandırmasına dair küçük bir temsildir. Resim ve heykellerinde kullandığı bu çizgiler çoğu zaman kesişir. Kesiştiği yerde de queer bir özne olan Marlow doğar. Erkek egemenliğinde Rusya’da ortaya çıkan Konstrüktivizm akımındaki çizgilerle kimliğini yeniden inşa eder. Dolayısıyla çift çizgi, Marlow’un Konstrüktivist estetiği queerleştirmesi olarak okunabilir. Yine o zamanlarda popüler olan sanatçılar Mondrian ve Jean Gorin ile fikir alışverişinde bulunur. Mondrian ve Marlow’un resimleri dönemin sanat eleştirmenleri tarafından tarz olarak birbirine benzetilir fakat kompozisyon oluşturma biçimleri birbirinden farklıdır. Mondrian üretimlerinde sezgisel bir yol izlerken Marlow matematiksel bir yaklaşım benimser(3). Marlow Moss’un üretimleri Mondrian, Georges Vantongerloo ve Jean Arp gibi sanatçı arkadaşları tarafından desteklense de çoğu kadın sanatçının kariyerinde olduğu gibi yeterince öne çıkmaz (4). Diğer sanat akımlarında olduğu gibi bünyesinde pek çok kadın sanatçı barındırmasına rağmen erkekler hep ön planda olur. Günün sonunda erkekler pastanın en büyük dilimini alıp köşelerine çekilir.
Formları yeniden yapılandırma çabası olan Konstrüktivizm’le yakından ilgilenen Marlow, eserleri dışında bir yandan kimliğini de inşa eder. Benimsediği Marlow ismi ne bir erkek ne de bir kadın ismidir. Bu isim, Marlow için ikili cinsiyetin ötesinde bir varoluşu temsil eder. Kısa kesim saçları ve giydiği teatral takım elbiselerle yaşadığı mahallede tüm dikkatleri üzerine çeker. Cinsiyet rollerine karşı takındığı bu tutum, ileriki yıllarda gerçekleşecek retrospektif sergilerinde çağının ötesinde bir radikal lezbiyen ve drag king olarak anılmasını sağlar. Sanatsal üslubunu geliştirirken queer benliğinden ilham alan Marlow, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak verdiği sırada partneriyle beraber Fransa’yı terk eder ve İngiltere’de küçük bir sahil kasabası olan Lamorna’ya taşınır. Sanat ortamından uzak kalacağını bilmesine rağmen partneriyle beraber göz önünde olmayan bir yaşamı tercih eder(5). Fransa’yı aniden terk etmek zorunda kaldığı için erken dönem üretimleri İkinci Dünya Savaşı sırasında kaybolur. Marlow’un tüm eserleri ise 1958’deki vefatından sonra vasiyeti üzerine partneri Nijhoff’un oğlu Stefan’a bırakılır. Marlow’un yalın kompozisyonlardan oluşan resimleri Stefan öncülüğünde müze ve galeri arşivlerinde yerini alır. Buna rağmen Marlow Moss’un adına Konstrüktivizm, De Stijl ve Neoplastisizm akımlarının çatısı altında çok nadir rastlarız. Dönemin popüler ve “risksiz” sanatçıları arasında adeta görünmez olur.
Yazının başında bahsettiğim gibi Marlow Moss’un üretimleri sanat profesyonelleri tarafından ne yazık ki çok geç keşfedilir. 2014 yılında Tate’de gerçekleşen geniş çaplı retrospektif sergisi Space, Movement, Light (retrospektifler her ne kadar kısıtlayıcı ve lineer bir yapı önerse de) ve 2017’de The Mayor Gallery’deki A Forgotten Maverick isimli sergi sayesinde eserleri büyük bir görünürlük kazanır. Bu görünürlük sadece sergilerle sınırlı kalmaz. Marlow Moss’un garipsenen tarzı ve yıllar sonra gün ışığına çıkan resimleri günümüzdeki LGBTİ+’lar için ilham kaynağı olur. Tate’de gerçekleşen LGBTQ+ Icons at Tate Britain etkinliğinde New York’lu drag queen ve illüstratör Sasha Velour, Marlow’un Sarı, Siyah ve Beyaz Kompozisyon (1949) isimli eseri üzerine teatral bir performans gerçekleştirir. Resmin sağ altında bulunan sarı kare, Sasha Velour’un baştan aşağı beyazdan oluşan kostümünün bir parçası haline gelir. Sarı, beyazın ürkütücü sakinliğinde sığınılacak bir limandır aslında.
“Queer ve non-binary biri olarak, Marlow Moss’un Sarı, Siyah ve Beyaz Kompozisyon resmiyle kolayca ilişki kurabiliyorum. Çünkü geometri ve renk, benim için erkek ve kadın kategorilerinden daha güvenli. Kendimi, erkek ya da kadın temsilinden ziyade sarı bir karenin içinde hayal ediyorum.”(6)

Sağ: Marlow Moss, Sarı Siyah ve Beyaz Kompozisyon, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 1949
Geriye dönüp baktığımızda, Marlow Moss gibi kıyıda köşede kalan, hikâyeleri yeterince anlatıl(a)mamış o kadar queer sanatçı var ki. Tozlu sayfalar arasında kalmış, dolaptan çıkamamış ya da halı altında unutulmuş eşsiz biyografiler. Bu yüzden keşfettiğim ve yeterince duyulmadığını düşündüğüm her LGBTİ+ sanatçının üretimini önemsiyorum. Hikâyelerinin daha görünür olması ve queer kültüre rehberlik etmesi için çabalıyorum. Tıpkı Marlow’un resmindeki küçük sarı karenin yıllar sonra Sasha Velour’un kimliğine ve performans sanatına ilham verdiği gibi. Ayrıca günümüzde mimariyi “Ar-queer-Techture” olarak okuyup tartışabiliyorsak Marlow gibi mimariden beslenen sanatçıların hakkını teslim etmemiz gerektiğine inanıyorum.
Marlow Moss’un sanatına bugünden bakmak yeni perspektifler geliştirmemize de olanak sağlıyor. Popüler sanatçı isimleriyle duymaya alışık olduğumuz sanat akımlarının bünyelerinde LGBTİ+ sanatçıları da barındığını görüyoruz. “Olası bir queer sanat tarihi” üzerine bu kadar çok tartışıyorken ve tarihi yeniden yazma isteğimiz henüz tazeyken görünür olmayan bir özneyi işaret etmek elzem geliyor. Yine Marlow’un biyografisi, ideal sanatçı profillerinin ötesine bakmak için güzel bir fırsat sağlıyor.
Marlow’un resimlerinde yarattığı soyut dünyadan refansla; küçük sarı karelerin içinde keşfedilmeyi bekleyen çok hayat var.
(1) Great Women Artists, Phaidon Editors, Phaidon Press, 2019 s.288
(2) Konstrüktvizm, 1914-1917 sıralarında Rusya’da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Resim, heykel ve mimari alanlarında farklı temsillere sahip olan bu akım, çeşitli malzemlelerin bir arada kullanımıyla geometrik kompozisyon anlayışını benimser. Antoine Pevsner, Naum Gabo, Kazimir Maleviç ve László Moholy-Nagy gibi sanatçılar Konstrüktvist üsluba sahip sanatçılar arasındadır.
(3) A Forgotten Maverick, The Mayor Gallery, 14.02.2017
(4) Dal Chodha, AnOther, Marlow Moss: Constructivism, Mondrian & Gender Politics, 29.09.2014
(5) Lucy Howarth, Queering Constructivism: the legacy of Marlow Moss, Art UK, 17.02.2021
Ana görsel: Marlow Moss, Cornwall, 1930’lar (Fotoğraf: Julia Rank Koleksiyonu) (Kaynak: National Portrait Gallery)
Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.