İyileşme Çizimleri: İhtiyaç Duyduklarımızı Kendimize Söyleyebilmek

Gizem Sertel

İçerik uyarısı: Bu metin cinsel şiddet anlatısı içerir.

Travma, iyileşme, hayatta kalma gibi kavramlar üzerine son zamanlarda oldukça kafa yoruyorum. İyileşmenin yolunun benim için üretmekten, sevdiklerime sarılmaktan geçtiğini fark ettiğimden beri bir şeyler yazıyor, arkadaşlarıma ve sevgilime sarılıyor, en önemlisi de bol bol gülmeye çalışıyorum. Ancak, her insan gibi, bazen bunları yapacak gücü bulamadığım, düşüncelerimin içinde kaybolduğum zamanlar da oluyor. Melis Berk’in yarattığı İyileşme Çizimleri, yorulduğum anlarda beni ayağa kaldıran, içime su serpen işlerden biri. Travmanın, şiddetin ve hayatta kalmanın, öfkeyi yaratıcı bir şeye dönüştürmenin ilham verici ve güçlendirici şekilde anlatıldığı bu çizimlerin yaratıcısı Melis’le konuştuk.

Ben hikayeni merak ediyorum öncelikle. Melis kimdir, neler yapar ya da kendisiyle ilgili bize ne anlatmak ister?

Bu benim için biraz zor bir soru. “Ne anlatmak ister” kısmında özellikle benim vermek istediğime odaklanman, bana kendimi bu soruyla ilgili daha iyi hissettirdi yine de. Bunun için teşekkür ederim. Ben hikayemin buruk ve neşeli olduğunu hissediyorum uzun bir zamandır. Kendimle ilgili en net olarak söyleyebileceğim şey, iyileşmekte olduğum. Toplamayı, biriktirmeyi, saklamayı ve açığa çıkarmayı seven biriyim. Bir de değiştirmeyi.

Çizmeye nasıl başladın, bu yola çıktığında neler düşünüyordun?

Çizmeye 14-15 yaşlarımda regl kanımla resimler yaparak başladım. Bir gün Kurtlarla Koşan Kadınlar‘ı okumaya çabalıyordum, regldim, kendimle oynuyordum ve sonra parmağımı kitabın köşesine bastırıp izler bıraktım ve aklıma regl kanımla resimler yapabileceğim, kendiliğinden akan bu kanın çok doğal bir boya olabileceği geldi. O zamanlar tecavüzcü kuzenime dava açmaya çalıştığım, adli tıpa, psikoloğa, psikiyatristlere gittiğim, ne kadar kadın örgütü, derneği, oluşumu varsa ulaşmaya çalıştığım bir dönemdi ve çizmek bana iyi gelen tek şeydi. Kanı küçük kavanozlara biriktirip iğne ucuyla minik resimler çiziyordum. Birkaç yıl her ay çizdim. Sonra gittikçe seyrekleşti ve bıraktım. Yine de her regl olduğumda biraz üzülürüm, kâğıda değil çöpe giden kanıma.

İyileşme Çizimleri nasıl doğdu?

İyileşme Çizimleri sıkıntıdan, bıkkınlıktan ve inanılma, duyulma ihtiyacından doğdu. Pandeminin başında annemin yanına taşınmam gerekmişti ve ergenliğimin büyük bölümünü geçirdiğim eve dönmek beni epey zorlamıştı. Bir de ocak gibi Lambdaistanbul’da yaşadığım bir taciz olayı, üzerine yaşadıklarımın taciz olduğuna inanılmaması, benim suçlanmam gibi şeylerden dolayı bir yıldan uzun süren gönüllülüğümü bırakıp Lambda’dan ayrılmam gerekti. Benim için oldukça tetikleyici bir dönemdi. Bir yandan iyileşiyor olduğumu biliyordum, bir yandan iyileşmek beklediğim kadar iyi geçmiyordu. Böylece İyileşme Çizimleri doğdu. İyileşirken duymaya ihtiyaç duyduklarımı kendime söyleyebilmek için.

Ergenliğini Penguen, Lombak, Uykusuz gibi anaakım sayılabilecek dergileri okuyarak geçirmiş birisi olarak, son yıllarda bu yayınlardaki çizerlerin bize sunduğu işlerin sorgulandığını, yanı sıra farklı mecralarda hak temelli ve şiddetsiz işlerin arttığını ve yaygınlaştığını görüyorum. Hayatta kalma, şiddet, travma gibi konularda çizimler yapan biri olarak bu süreç hakkında neler söyleyebilirsin?

Benim bu süreçten ilk haberdar oluşum, Aslı Alpar‘ın karikatür ve erkeklik üzerine planladığı bir atölyede idi. Çocukluğumda ve ergenliğimde içlerindeki cinsel şiddet şakalarına dayanamadığım için bu dergilerin hiçbirini okumazdım, ama ilkokul arkadaşlarım sayesinde içeriklerden haberdardım. Özellikle Bahadır Baruter benim için tetikleyici bir isimdi tecavüzle alay eden çizimlerinin çokluğundan dolayı. O zamanlar ne “iptal kültürü” vardı ne de benzer hareketler benim takip edebildiğim kadarıyla, kendimi tek başıma hisseder, yapabileceğim bir şey olmadığını düşünürdüm. Aslı Alpar’ın atölyesinde ilk kez Kötü Kedi Şerafettin’in “onay almaya” başladığını duyduğumda, şiddet ve cinselliğin birbirinden onayla ayrıldığı fikrini sorunlu bulsam da karikatürdeki bu şiddet kültürünün üzerinden bir şeylerin geçtiğini hissettim ilk kez. Şu sıralar Kaos GL’nin karikatür okulundayım, oradaki çizerlerin şiddeti eleştiren, şiddetsiz mizah üreten, çizgilerle aktivizm yaptıkları işlerini takip ediyorum. Artık tetiklenmeden (burada bahsettiğim tetiklenme sadece içerikten dolayı değil, şiddetin yeniden üretilmesinden dolayı duyulan politik bir tetiklenme de aynı zamanda) okuyabileceğimiz, bakabileceğimiz işlerin olması bence hepimiz için iyileşme süreçlerimizin önemli bir parçası.

Kaos GL’ye verdiğin bir söyleşide şöyle demişsin, “Şiddetle ilgili en kötü hissettiğim dönem ergenlikti, karanlık bir dönemdi ve o dönem böyle çizimlerle karşılaşmış olsaydım benim için kurtarıcı olurdu”. Şu an İyileşme Çizimleri’nin böyle bir işlevi de var diye düşünüyorum. En azından kendi adıma ana sayfada sana ait bir çizimi gördüğümde daha iyi ve daha güçlü hissediyorum. Hatta bazen o gün kafamı kurcalayan bir şey üzerine bir çizimini görüyorum ve o kafamdaki soruları cevaplamama ya da duruma göre sakinleşmeme yardımcı oluyor. Benim gibi başkaları olduğundan eminim. Kendini iyileştirmek için çizdiğin şeylerin başkalarına da yardımcı olduğunu bilmek neler hissettiriyor?

Bu benim için yaşadıklarımdan dolayı tuttuğum yas sürecini kolaylaştırıyor. Ne olursa olsun yaşadığımız hiçbir şiddeti hak etmediğimizi bilsem de bütün bunlar yaşandı ve içlerinden sadece bana değil, başkalarına da iyi gelecek şeyler çıkarabildiğimi bilmek benim için inanılmaz güzel bir şey. Başkalarının benim bırakıldığımdan biraz daha az yalnız kalacağını bilmek, kendim için duyduğum yası da yatıştırıyor. İyileşmekte olan, çoktan iyileştiğini hisseden, iyileşmeye çalışan, henüz hazır olmayan hepimiz, iyi ki varız!

Instagram hesabında işlerini karıştırırken “İhtiyacım varsa ilaç kullanabilirim”, “Ücretsiz, nitelikli akıl sağlığı hizmeti almaya hakkım var” yazılı çizimlerin var. Kişilerin akıl sağlığı hizmeti alma ihtiyacı ve bu hizmeti alan kişilere uygulanan stigma ve bunun şiddetle olan ilişkisini yeterince konuşmuyoruz. Özellikle şiddet uyguladığı ifşa edilen kişilerin, hayatta kalanları “psikolojisi bozuktu” diyerek karalamaya çalıştıklarını düşünürsek bu ilişkinin gücü ve bunun konuşulmasının önemi daha çok görülüyor. Sen bu konuda neler söyleyebilirsin?

O kadar haklısın ki! Yaşadığım istismar ailede duyulmaya başladığında, kuzenim kendini benim “hayal gördüğümü” söyleyerek savunmuştu. Annemin ilk tepkisi terapi almam gerektiği olmuştu, daha iyi olmam, yaşadıklarımla daha iyi başa çıkabilmem için değil ama “iddialarımı unutmam ve yeniden uslu bir çocuk olmam” için. Yaşadığım şiddeti dile getirdiğimde bu birdenbire benden kaynaklanan bir sorun olmuştu, benim akıl sağlığımda şüphe uyandırıcı bir şeyler olabileceği anlamına geliyordu. Çapa’dan adli tıp raporu almaya çalışırken yaşadığım sokak tacizlerinden de bahsetmemi istemişlerdi, ben onları anlattığımda “tacizcinin gerçekten cinsel bir amaç duyup duymadığı” sorulurdu bana, bu da yine hayatta kalanın sorgulanmasının ve ona inanılmamasının bir parçası bence. Şiddet elbette ki akıl sağlığımızla oynayabilen bir yaşantı, özellikle çocukluk dönemine denk düştüğünde ve/veya bir devamlılığı olduğunda. Ama bunun, bu yaralanmışlığın veya yaralanabilirliğin bizim sorgulanmamız için bir bahane olarak kullanılması kabul edilemez. Velev ki akıl sağlığı sorunları yaşıyorum, bu beyanımı sorgulanabilir kılmaz, yaşadıklarımın doğruluğuna bir kanıt olarak okunabilir ancak.

Bir çizimin özellikle dikkatimi çekti, masada elinde kâğıt kalemle bir şeyler yazıp çizen biri var ve üzerinde “Öfkemle yaratıcıyım” yazıyor. Kişisel hayatımda öfkemle, öfkemi yönlendirebilmemle ilgili bir derdim var ve tam da o yüzden çok tutunduğum bir çizimdi o. Öfkeyi yönlendirmek sence nasıl bir şey ve travma, hayatta kalma gibi kavramlarla, yaratma sürecinle olan ilişkisi nerede duruyor?

Öfkeyi yönlendirmek ergenliğimde en çok zorlandığım şeylerden biriydi, öfkeli olduğumu kabul dahi edemiyordum bu duyguyu faillikle özdeşleştirdiğim için. Ama bana inanmayan anneme, bana zorbalıktan başka bir şey yapmayan ablama, şiddet dolu ailemin geri kalanına, bana eşlik etmek yerine daha fazla zarar veren terapistlerime, beni istemediğim şeylere zorlayan ve beyanlarımı sorgulayıp duran Çapa’daki adli tıp uzmanlarına, sanki her şeye ve herkese öfke doluydum. O zamanlar çizmek o öfkeyi atmaya ne kadar yardımcı olurdu kestiremiyorum ama bol bol bağırdığımı ve ağladığımı hatırlıyorum. Önce öfkeli olduğumu kabul etmem gerekti, onu bana iyi gelecek bir yerlere yönlendirebilmek için. Sonra öfkenin kötü bir şey olmadığını, diğer bütün duygularım gibi geçerli olduğunu, onu yaşayabileceğimi ama kendime veya başkalarına zarar vermeye dönüşmesine izin veremeyeceğimi fark ettim. “Öfkeliyim, zarar vermiyorum”, “Nefret edebilirim ama zarar veremem” gibi çizimlerim buradan çıktı. Öfkemle ne yapamayacağımı bildikten sonra, neler yapabileceğimi bulmak daha kolay oldu. Hayatta kalan birinin öfke duyması, dünyadaki en doğal şeylerden biri. Sessiz kalan seyircilere, yeterince dikkatli olmayan ebeveynlere, bize bunu yaptığı için faile, kendimizi koruyamadığımız için kendimize öfke duyabiliriz. O öfkeyi birilerine, sıklıkla da kendimize zarar verecek şekilde yaşamak yerine onu alıp öfkeyle çizebilir, yazabilir, bir şeylerin fotoğrafını çekebilir, kendimizi ifade etmenin bir yolu haline getirebiliriz. 

Author

Bir Cevap Yazın