Acaba okul sıralarında bana LGBTİ+’ların varlığından bahseden bir öğretmenim olsaydı, bir kadından hoşlandığımı ilk fark ettiğimde yine de dehşete kapılır mıydım? Lisedeyken bir arkadaşımın, okulda eşcinsel olduğu söylentisi yayılan birine, üstelik herkesin gözü önünde, ‘Sen ne biçim erkeksin lan!’ diye tokat atıp onu yere düşürdüğünü görmeseydim, yakın arkadaşıma ilk açıldığımda hıçkıra hıçkıra ‘Bana sarılmaktan vazgeçmeyeceksin değil mi?’ der miydim? Cinsel ve yönelim kelimelerini bir arada ilk kez 18 yaşında okuduğum bir kitapta görmeseydim, yine de yıllar boyu için için kendimden nefret eder miydim?
Anaokuluna ilk adım attığım andan lise mezuniyetine dek, bana LGBTİ+’ların varlığından bahseden bir öğretmenim dahi olmadı hatırladığım kadarıyla. Hiçbir öğretmenimin ağzından, cis ve heteroseksüel olmaktan gayrı bir hayatın mümkün olduğunu işittiğimi de sanmıyorum. Doğrusu, bunun için öğretmenlerime kızgın değilim. Türkiye’de LGBTİ+ hareketinin yeni yeni filizlendiği, medyada LGBTİ+’lardan nefretle ya da alay edilerek bahsedildiği 90’larda ve 2000’lerde, öğretmenlerimin LGBTİ+ hakları savunucusu olması bir mucize olurdu. Eğitimin tüm günahlarını öğretmenin omzuna yükleyen, sevabında ise onların adını bile anmayan bir sistemde, öğretmenleri suçlamanın adil olmadığını düşünüyorum. Fakat şunu biliyorum, bir öğretmen bile benim hayatımı değiştirebilirdi. Çünkü öğretmenler, hangi ülkede olursa olsun, sosyo-ekonomik şartlar, siyasi koşullar ve okulun kaynakları fark etmeksizin, eğitimde dönüştürücü gücü en yüksek olan kişiler. Yani okula giden bir çocuğun hayatında bir şeyler değişecekse, bu değişimi yaratma potansiyeli en yüksek kişiler öğrenciler, okul müdürleri ya da müdür yardımcıları değil, öğretmenler.
Kim olduğum kadar kim olmadığımı da keşfetmem çok uzun yıllarımı aldı. Kendimi tanımam, tanıdıkça daha iyi anlamam, anladıkça kendimi baştan yaratmam gerekti. Bu sürecin okula denk düşen kısımlarında yalnızdım. Hatta işin gerçeği, ne yaşadığımı bile anlamayacak, yalnız olduğumu fark etmeyecek kadar yalnızdım. Benim öğrencilik yıllarımdan bu yana dünya çok değişti. Artık pek çok LGBTİ+’nın hayatını, daha öğrencilik yıllarından dönüştüren, onların yalnızlığına derman olan öğretmenleri var. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle, pek çok LGBTİ+ için de meşakkatli olduğunu sandığım okul döneminde, öğretmenlerin nasıl bir etkisi olduğunu anlamak istedim. Bunun için, okul idarecisi Derya’ya, edebiyat öğretmeni Esma’ya ve Psikolojik Rehber ve Danışman (PDR) İbrahim’e*, LGBTİ+ öğrencilerin ayrımcılığa uğramamaları için neler yaptıklarını sordum.
Derya, on yıldır bir lisede öğretmenlik, bir süredir de idarecilik yapıyor. On yıllık meslek hayatı boyunca onlarca LGBTİ+ çocuğun kendisine açıldığını söylüyor. Derya’nın okulda tanık olduğu açılma hikayeleri gözyaşlarıyla başlasa da, kahkahaların eşliğinde son buluyor. Peki neden bunca çocuk kendisine açılmayı tercih ediyor? Derya’ya göre bu, tesadüften ya da ona duydukları sevgiden daha fazlasıyla ilgili:
“Her zaman benim sınıfımda kendi gibi olabilmelerine ve oldukları şeyden dolayı hiçbir zaman öteki olmayacaklarına duydukları güvenceden. Öğretmen olarak sınıfa ilk girdiğimde söylediğim şeylerden biri kimseyi dili, dini, ırkı, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi dolayısıyla yok sayamayacağımız ve bunun kabul edilemez olduğu”.
Sınıfa ilk adım attığı andan itibaren kapsayıcı ve herkesin güvende hissedebileceği bir sınıf ortamı sağlamaya çalışan Derya, bazen önemsiz gördüğümüz, dikkate dahi almadığımız küçük anların da önemli olduğunu söylüyor. Örneğin, atanmış cinsiyeti erkek olan öğrencisinin ojelerini sakladığını fark ettiğinde, ona oje renginin numarasını sormanın bile büyük bir değişim yarattığını bizzat deneyimlemiş.
Esma, İstanbul’da bir proje okulunda edebiyat öğretmeni. Belli bir yüzde ile girilebilen ve akademik başarısı kıyasla daha yüksek olsa da proje okulları elbette ayrımcılıktan muaf değil. LGBTİ+ öğrencileri kapsamak için, derslerinde heteronormatif kalıpları tekrar etmemeye çalışıyor. Fakat Esma mesleğine ilk başladığında LGBTİ+ haklarına ilişkin bu kadar farkındalığa sahip değilmiş, kendisi de zaman içinde öğrenmiş ve dönüşmüş. Eskisinden farklı olarak artık derslerinde metin işlerken, cinsiyet rollerine daha az atıfta bulunuyor. Örneğin, metinde geçen bir kişiyi yazarın ‘aşık olduğu kadın’ ya da ‘arzu duyduğu erkek’ olarak aktarmak yerine, ‘sevdiği kişi’ demeyi daha çok tercih ediyor. Metinde açıkça kadın olduğu ifade edilmediği halde öğrenciler tarafından kadın varsayılan biri olduğunda, yazarın bahsettiği kişinin kadın olmak zorunda olmadığını hatırlatıyor. Bu gibi örnekler verdiğinde, sınıftan homofobik tepkilerin yükselebildiğini de saklamıyor. Böyle durumlarda homofobinin ifade özgürlüğü olmadığını, bir nefret söylemi olduğunu muhakkak yüksek sesle dile getiriyor. Öğrenciler, bu tepki karşısında utandıkları gibi agresifleşebiliyorlar da. Her ne olursa olsun Esma, sınıfta sesi çok çıkmayan öğrencilerin ışıldayan gözlerini görüyor:
“Hoca bizden ya da biz yalnız değiliz şeklinde bir reaksiyon görüyorum o çocuklarda, en azından onlar yalnız olmadıklarını hissediyorlar.”
Ayrımcı ve/ya fobik dil ve tutumlar, yalnızca sınıflarda vuku bulmuyor. Esma sık sık öğretmenler odasında ayrımcı konuşmalara şahit oluyor. Öğretmenler odasında bazı öğrenciler için “kız mı erkek mi anlayamıyoruz” sorgusu yankılanıyor. Okul idaresinin öğrencilerin kılık ve kıyafetleri üzerindeki kontrolü, son yıllarda daha da artmış. Görevi gereği Esma da kimi zaman idare adına kıyafet kontrolü yapmak zorunda kalıyor. Böyle bir durumda çocuklara “İdareye koz vermeyin, okula girerken bir şekilde, disiplinlik olmayacak kadar giydiklerinize dikkat edin ama mevcudiyetinizi koruyun” diyor. Çocuklara, oldukları halleri ile onlara saygı duyduğunu, giydikleri kıyafetlerin ya da taktığı aksesuarların yakıştığını da mutlaka dile getiriyor.
Kendisi de gey olan İbrahim, bir okulda psikolojik rehber ve danışman. Hayatın her alanında olduğu gibi, okulda da LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığın kol gezdiğini söylüyor. İbrahim için kendisinin maruz kaldığı ayrımcılıkla baş etmek kolay. Esas zorluk, öğrencilerin karşı karşıya kaldığı fobi ile mücadelede. Son yıllarda hükümetin LGBTİ+’ları kriminalleştirmesinden dolayı, okullarda LGBTİ+’ları destekleyici çalışmaların ya da olumlu söylemlerin dahi psikolojik rehber ve danışmanların aleyhlerine kullanılacak deliller haline geldiğini, zaten cılız olan seslerinin yok edildiğini söylüyor. Baskı ne kadar büyüse de İbrahim, LGBTİ+’lara yönelik nefret ve ayrımcılıktan öğrencileri korumak için yöntemler geliştirmekten vazgeçmemiş. LGBTİ+ bir öğrenci zorbalığa maruz kaldığında onlara gerekli psikolojik desteği sağlarken, bir yandan da okulda ayrımcılığa dikkat çekmek için sunumlar yapıyor. Fakat bu sunumları akran zorbalığı adı altında yapıyor, çünkü okulda içinde LGBTİ+ geçen herhangi bir şey yapmanın imkansıza yakın olduğunu söylüyor. Okul idaresi ve öğretmenlere yönetmeliği hatırlatarak ayrım yapamayacaklarını yüksek sesle dile getiriyor. Üye olduğu sendika aracılığıyla yasal işlem başlatmak, aileleri psikoloğa yönlendirmek, gerektiğinde sosyal hizmetlere haber vermek İbrahim’in başvurduğu yöntemler arasında. “Aslında fobi nereden geliyorsa, kimden kaynaklanıyorsa onunla ilgili farklı mücadele yöntemleri geliştirdik” diyor.
Derya, Esma ve İbrahim, LGBTİ+’lara yönelik baskının gittikçe arttığı zamanlarda, kendi mücadele yöntemlerini geliştiren, öğrencilerin okul ortamında ayrımcılığa uğramaması için çabalayan sayısız öğretmenden yalnızca birkaçı. Her çocuğun nitelikli eğitime erişmesi için öğretmen, PDR ya da idareci olarak kendi güçleri dahilinde, hatta kimi zaman bu güçlerini aşarak çözümler üretiyorlar. Meslek örgütlerine, sendikalara, çeşitli öğrenme topluluklarına katılıyorlar, ortaklaşan sorunlarına birlikte kafa yoruyorlar, birbirlerinden destek alıyorlar. Benim okul yıllarımda hiç rastlamadığım bir desteği, her gün onlarca öğrenciye sunmaya çalışıyorlar. Hiçbir LGBTİ+’nın kendisini yalnız hissetmediği, kendisinden şüphe ya da nefret etmediği bir okul hayatı geçirdiği bir dünyada yaşamayı o kadar isterdim ki. Şimdilik, böyle bir dünyanın varlığına inancım zayıf. Ama bu öğretmenlerin varlığını bilmek, içimdeki cılız umudu besliyor. Hepsinin Dünya Öğretmenler Günü kutlu olsun.
* Öğretmenlerin isimleri, gizliliklerini korumak amacıyla değiştirilmiştir.