Uluorta Saklı – Eşcinsel Özgürleşmesinden Önce Avustralyalı Lubunyalar

Sidney Lezbiyen ve Gey Mardi Gras festivali geldi çattı. LGBTİ+’lar kimilerinin “gey veya lezbiyen Noel’i” dedikleri şeyin keyfini sürüyor. Covid döneminde hiçbir şey eskisi gibi değil, ama Cumartesi günü ünlü sokak karnavalının sınırlanmış bir versiyonu evlerin salonlarında parıldayacak.

1978 senesinde bir protesto yürüyüşü olarak başlayan Mardi Gras’nın kamuoyunda bilinir olması, gey ve lezbiyenlere karşı derin önyargılara sahip bir ulusta oldukça dikkat çekici. Mardi Gras’nın eski kuşaklar için bu kadar güçlü olmasının nedenlerinden biri queer varoluşları yarı yasal bar ve kulüplerin ve gizli partilerin “mahrem” sınırlarından çekip kamusal sokağa taşımasıdır. Gazetelerin ilk sayfasında yer almak artık hapse girmeyebileceğiniz anlamına gelmeye başladı.

Ancak, Avusturalyalı queer’ler eşcinsel özgürleşmesinin onyılları 1960’lar ve 1970’lerde birden bire ortaya çıkmadılar. Daha önce neredeydiler ve nasıl tanımlanıyorlardı? Erkek eşcinselliği suç olduğu için, medyadan ve polis tutanaklarından pek çok şey öğrenebiliyoruz. Mektuplar, anı yazıları, günlükler, resimler, fotoğraflar ve gey, lezbiyen ve transların anıları da bizlere ipuçları sağlıyor. 

Çalılardan yatak odalarına 

Avustralya sömürgelerine kadınların sayıca azlığı ve homososyal ortamların baskınlığı damgasını vurdu. Sömürgenin Baş Yargıcı Francis Forbes 1830’larda mahkumların taşınmasına dair Molesworth’un açtığı soruşturmada Sidney’in “bir Sodom olarak anıldığını” kabul etmiştir. Britanya hükümeti Tazmanya kömür madenlerindeki eşcinsellik hakkında da bir soruşturma yürüttü.  

Andrew George Scott, namı diğer Captain Moonlite. (Kaynak: Wikimedia Commons)

19. yüzyıl Avusturalya’sında tarihçi Robert Aldrich’in “yapışık” erkek çiftler adını verdiği çiftlere rastlıyoruz ve ünlü haydut Captain Moonlite (Andrew George Scott) bunlardan biriydi. 1880 yılında Darlinghurst Hapishanesinde asılarak idam edilmeyi beklerken, onun gibi haydut olan James Nesbitt hakkında şu satırları yazdı: “Bir tek yürek ve tek ruhtuk, kollarımda ölmüştü ve ben artık ona kavuşmak istiyorum…”

George Francis Alexander Seymour, geleceğin Hertford markizi, dans ediyor. (Kaynak: National Library of Australia)

Eşcinsellik çoğunlukla yabancılar ve kozmopolit özentilikle ilişkilendirilirdi. Geleceğin Hertford Markizi George Francis Alexander Seymour 1895 civarında Queensland’de yaşıyordu. Muhtemelen dünyaca ünlü sansasyonel dansçı Loie Fuller’in etkisiyle, Güney Pasifik kökenli şeker kamışı tarlalarında çalışmaya zorlanmış “kanaka” adı verilen işçilerinin önünde yaptığı “etek dansı” performanslarında pullu kıyafetler ve başörtüsü giyerek çevredekileri şok etmişti.

Sonradan Beauchamp Earl’i unvanini alacak olan ve 1899’dan itibaren kısa bir süre New South Wales valiliği yapan William Lygon yakışıklı uşaklardan oluşan bir grupla seyahat ederdi ve Avustralyalı sporcuların ve cankurtaranların doğal zerafetine övgüler düzerdi. 

1931 senesinde kayınbiraderi tarafından eşcinsel olduğu için utandırılmış ve Kral 5. George’un şu ünlü sözüne konu olmuştu: “Böyle insanların kendilerini vurduklarını sanıyordum.”

Lygo, sonradan Evelyn Waugh’nun ünlü romanı Brideshead Revisited’e ilham oldu. 

İki Dünya Savaşı arasında hayat: Moda ve fantezi

İki Dünya Savaşı arası dönemde Avustralya sanat, tasarım, eğlence ve perakende dünyalarında belirgin bir queer mevcudiyeti vardı. Bu dönem, art deco ve Avustralya ‘janti modernizmi’ dönemiydi. Art Deco (ki o zamanlar Modern ya da futuristik stil denirdi) moda ve fanteziden ayrılmaz bir haldeydi ve çoğu zaman feminen bir stil diye dalga geçilirdi -hatta ‘Drag’in uluslararası stili’ olarak anılırdı.

Kültür milliyetçisi ve Melbourne’ün Victoria Ulusal Galerisi’nin direktörlüğünü 1936-1941 yılları arasında yapan J. S. MacDonald, bu tip sanat ve tasarımın kadınlar ve homoseksüel erkek anlamına gelen ‘hercai menekşeler’ tarafından yaygınlaştırıldığını iddia etti. 

Smith’s Weekly, The Bulletin ve The New Triad “ince belliler” ve perakende sektöründe çalışan ve tiyatro seven “zırıl lubunyalarla” dalga geçerdi. 

Bazı queer’ler eğlendirici veya drag kraliçesi olarak çalışırdı. New South Wales’de bu adi ahlaksızlık suçuydu (polis 1970’e kadar bu tabiri kullandı.) Drag kraliçeleri veya cross-dresser’lar erkek iç çamaşırı giymek zorundaydı yoksa gözaltına alınma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlardı. 

Cross-dressing (çn. Atanmış cinsiyetine uymayan kıyafet giyme) o dönemde sokak fahişeliğiyle ilişkilendirilirdi. 1942’de çekilmiş bir gözaltı fotoğrafında CD yapan, birisinin kol uçları tavşan kürklü kadın paltosu giyen, bandanalı ve makyajlı iki erkek seks işçisini görüyoruz. Adamların her şeye rağmen eril ve meydan okuyan bir tavrı var, bu da onların cinsel etkilerinin tam olarak bu belirsizlikten kaynaklandığına dair ipuçları veriyor; bu bireylerin kadın olmadıkları aşikar. 

İkiliden birisinin Tabloid gazetesi Truth’a verdiği demeçten açıkça rahatsız olduklarını anlıyoruz:

Polis hücresinden yaka paça dışarı alındık ve bir anda fotoğrafımız çekildi. Arkadaşım ve benim saçımızı düzeltmemize, makyajımızı tazelememize fırsatımız yoktu. Yarı uyur haldeydik ve bandanam da yanlış taraftaydı.” 

Sidney’deki gey erkek sanatçılar ve ticari tasarımcılar queer hayatlarını ortalama bir gelirle, gizlice yaşıyorlardı. Elizabeth Bay’de yaşayan çiçek ressamı Adrian Feint queer havalı, mahmur genç erkekleri birçok kitabın iç kapağına resmetti. 

Çıtkırıldım bir adamı çizdiği Koleksiyoncu (1925) başlıklı otoportre gravürü eski bir Edward dönemi kıyafeti, yuvarlak bir şapkayı, bir bastonu, kareli bir takım elbise ve pelerini resmederken, göz ve dudak makyajının izlerini gösteriyor.

Adrian Feint’in otoportresi. (Kaynak: Yazarın arşivinden)

Feint The Home isimli lüks mağaza dergisine çizdiği kapakta (Temmuz 1939) “New South Wales Askeri Kuvvetleri” subayını mahmur, ağır makyajlı bir güzelliğe çevirdiğinde hem o sırada Avustralya turnesindeki Ballets Russes’u, hem de ünlü queer film yıldızı Rudolp Valentino’yu anımsatıyor.

The Home dergisinin kapağı, Cilt 7 No.10. 1 Temmuz 1929, Adrian Feint tarafından tasarlandı. (Kaynak: Wikimedia Commons)

Hedonizm kültürü, hafifmeşreplik, yoğun alkol tüketimi, bar hayatı ve kolonilerdeki hayatı tanımlayan farklı sınıfların birbiriyle sosyalleşmesi Avustralya gay hayatında kısa bir zaman önceye kadar oldukça yaygındı. Barlar ve kulüpler ham, sırnaşık ve eğlence doluydu. Bohem fikirler de önemliydi. 1920’lerden 1964’e kadar Sydney’de düzenlenen Sanatçılar Balosu’nda her türlü davranışa göz yumulurdu. Gay balolarında (savaş yaralanmaları nedeniyle zamanında hiç de alışılmadık olmayan) kör orkestralar çalardı ki olup bitenleri kimse gözlemleyemesin. 

Böyle bir balonun The Home’da yayınlanan, Mandi Crae’nin elinden 1925 senesinde çıkan eskizi bir transı, elleri belinde iki adamı ve cinsiyetleri belli olmayan birçok figürü resmediyor. Basın elbiselerinin büyüklüğü nedeniyle mekana nakliyat araçlarıyla gelmek zorunda kalan, crossdresser olan erkeklerin hikayelerini basmaya bayılırdı. Bir haber Marie Antoinette stilindeki bir başlıkta canlı kuş barındıran bir kafesten bahseder. 

The Home dergisinden “Sanatçının Balosu” taslağı, Eylül 1925. (Kaynak: Yazarın kendisi)

Kentsel altkültürler

İki Dünya Savaşı arasındaki dönemde ilk defa kentsel bir queer altkültür Sidney’de art deco mekanlar ve binalar olan şehir otelleri, geceleri çark için Archibald Çeşmesi ve Kings Cross, Potts Point, Darlinghurst ve Doğu Sidney’deki yeni yüksek yoğunluklu konutlar etrafında toplandı.

Boonara binası.

Woolahra’daki ortasınıf apartman bloğu Boonara dul bir kadın ve “evde kalmış” biri tarafından 1918’de inşa edildi ve apartman daireleri sadece kadınlara ve bir erkek sanatçıya, William Lister Lister’e kiralandı. Eşcinsel bir müşteri kitlesine hizmet veren restoranlardan biri artık yıkılmış olan Royal Arcade’de yer alan Pura’s Latin Cafe’ydi. 

Alkol yasakları, sansür ve Avustralya toplumunun sanat karşıtlığından dolayı birçok Avustralyalı sanatçı ve yazar bu dönemde başka ülkelerde yaşadı. Ülkeden gidenlerin içinde 1941’den 1990’daki vefatına kadar Manoly Lascris ile gelmiş geçmiş en büyük lubun aşk hikayelerinden birini yaşayan Nobel ödüllü romancı Patrick White vardı. Gençliğini İngiltere’de geçirirken, queer iç mimar ve sonradan ünlenen sanatçı Francis Bacon’ın tasarladığı bir masada yazılarını yazdı. 

1940’larda Avustralya’da bir grup queer sanatçı, dansçı ve tasarımcı Marioola’da, o zamanlar Buggery Barn diye anılan, Edgecliff’teki yıpranmış bir evde yaşıyorlardı. Evin sakinleri içinde sanatçı Donald Friend ve Justin O’Brien, sevilen kostüm tasarımcısı Loudon Sainthill ve partner’i tiyatro eleştirmeni ve galeri direktörü Harry Tatlock Miller vardı. Ev sahibeleri butch görünümlü Chica Lowe’dı. Ev sahibeleri onlara kültür karşıtı hayatlarını gösteriye dönüştürdükleri bir set tipi sahne sağlıyordu. 

Daha varlıklı queer’ler hayatlarına ironik bir şekilde cross-dressing olarak takılabildikleri gizli yemek partilerinde devam ediyorlardı. Connie, Simone, Zena ve Maude gibi camp kız isimlerini kullanıyorlardı. Gizli partiler için ülkenin dört bir yanında taşra ve sahil kasabası evlerini kiralayan gey arkadaşlar arasında cross-dressing oldukça popüler bir aktiviteydi. 

Queer bir hassasiyet bizlere ikili sisteme uymayan cinselliklerin hem kadınlar hem de erkekler için finansal yıkım anlamına gelebileceği bir dönemdeki queer kimlikler hakkında çok şey anlatıyor. 

Avusrtralya’nın ilk dekoratörü Margaret Jaye’in lezbiyen olduğundan neredeyse eminiz ve ülkenin ilk endüstriyel tasarımcısı Molly Grey’in Sapphic bir saç stiliyle ve erkeksi bir yakası, papyonu ve manşetleri olan, üzerine büyük gelen bir kıyafetle 1935 senesinde çekildiği bir fotoğrafı var. Aile yaşamı ve evle alakalı bir dal olan iç dekorasyon alanı evli kadın ve gey erkeklerin rahatsız edilmeden çalışabilecekleri az sayıdaki meslekten biriydi. 

Molly Gray, Potts Point Sydney’de 1935 dolaylarında Harold Cazneaux tarafından fotoğraflandı. (Kaynak: New South Wales Eyalet Kütüphanesi)

Yazar Eve Lagley (ki adını tek taraflı ilamla 1954’te Oscar Wilde olarak değiştirmiştir) ve kız kardeşi June gençliklerinde CD yaparlardı, Gippsland kırsalında “pantolon kadınlar” olarak bilinirlerdi. Eve Blue Mountains’da geçirdiği yaşlılık döneminde de erkeksi kıyafetler giymeye devam etti. 

Sidney: Limandan lubunya şehrine

İkinci Dünya Savaşı Avustralyalı queer kimlikler için çok önemli bir olay oldu. Garry Wotherspoon gibi tarihçiler Sidney ve San Fransisco gibi liman şehirlerinin yüksek sayılardaki genç erkekleri, ailelerinden uzakta, bekar odaları adı verilen yeni konut tiplerinde bir araya getirişini yazar. Bu şehirler sonrasında özellikle ihmal edilmiş şehir merkezlerinde ilk büyük eşcinsel toplulukların 1960’lar ve 1970’lerde ortaya çıktığı şehirler oldular. 

İkinci Dünya Savaşı aynı zamanda bu karışıma kadın kıyafetleriyle ordudaki askerlere şov yapanları da ekledi. Avustralya ordusunun 20 tane parti grubu vardı ve bu gruplar Avustralya, Ortadoğu ve Pasifik’te 12.000 şov yaptı. The Kiwi (Yeni Zelanda) Konser Partisi muslin, bulaşık bezi ve yaldızlı kağıttan yapılan kostümlerin yanında gerçek moda kıyafetlerden oluşan drag kostümleri giydiler. Savaş bittikten sonra dokuz sene daha performanslarına devam ettiler. 

Resmi savaş sanatçısı Roy Hodgkinson, 1942’de Yeni Gine Konser Partisi’nde Avustralya askeri güçleri arasında bir cümbüş anını yakaladı. (Kaynak: Avustralya Savaş Anıtı)

Akademisyen Chris Brickell’ın önemli gözlemine göre bu icracıların çoğu bu rolü oynamaya zorlanmış gibi yapsalar da, pek çoğu bunu seve seve yapıyordu. Drag performansları “gey sivillerin kendi drag performanslarından alınırdı ve bir noktada bu performanslara ilham olur hale geldi.”

Lance-Onbaşı J. C. Robinson, Kookaroos Konser Partisi’nin soyunma odasında kadın taklitçisi Er G. J. Buckham’ın peruğunu ayarlıyor, Torokina, Bougainville, 1945. (Kaynak: Avustralya Savaş Anıtı)

1950’ler Avustralyası’nda kiliseler, polisin talepleri ve Soğuk Savaş döneminin Komünist nüfuzu kaygısı tarafından ateşlenmiş, queer cinselliğe karşı yürütülen bir cadı avı yükselişe geçti. Dejenere Oyuncak Bebek Gibi Giyinmiş… Aziz Kilda Sansasyonu-Adam-Kadın Maskarası, Sapıkların Yuvasına Karşı Polis Savaşı gibi başlıklarla tabloid gazeteler önceki sansasyon meraklısı haberlerine geri döndüler. 1950’lerin meşhur Amerika menşeili vücut geliştirme kültürü dergileri bile sıkı sansür nedeniyle yasaklandı.

Partnerlerden birinin hiperfeminen tarzda giyindiği ve diğerinin kısa saçları ve pantolonuyla arzı-ı endam ettiği lezbiyen butch ve fem altkültürleri bu zamanlarda ortaya çıktı. Yazar Gavin Harris New South Wales’in ilk kadın polis memuru Lilian Armfield’ın alışveriş merkezlerinin “masum” müşterileri arasından kendilerine yandaş “topladıkları” için kimi lezbiyenlerin kara listeye alındığını iddia ettiğini yazar.

Siyah ve queer

“Blak güzellik” terimi Brook Andrew’un da dahil olduğu güncel görsel sanatçıların bilinçli olarak kullandıkları bir terim ve queer Yerli halklar on yıllardır dans gibi sanat formlarında varlık göstererek blak güzellik fikirlerine yeni katkılarda bulunmaktadırlar. 

1934 doğumlu Yerli dansçı ve koreograf Noel Tovey’in yaşam ve hayatta kalma hikayesi terk ediliş ve istismardan 1960’larda Londra’da başarılı bir aktör ve dansçı hayatı sürmeye uzanır. Bu şehirde Tovey geylerin ortamlarına girdi ve burada mukavemet ve özgüven kazandı.

Little Black Bastard isimli otobiyografisinde Tovey Melbourne’deki Sanatçı Balosu’nu “polisin bir sürü drag kraliçesinin taksi beklemesine göz yumduğu tek gece” diye betimler. Bu balolar “Puss in the Boots” veya insanlardan uzak yaşayan ve balo boyunca tüm gece kimseyle konuşmayan “Greta Garbo” gibi karakterlerin ortaya çıkabildiği gecelerdi. Tovey sonrasında 2000 Sidney Olimpiyat Oyunları Açılış seremonisindeki Uyanış dans sekansının hazırlanmasına katıldı. 

Araya karışmaktan kendini kabul ettirmeye

William Yang queer Brisbane ve Sidney’i 1969 senesinden beri fotoğraflıyor. O sene David Williams’ı, veya Sidney’da 1962 senesinde açılan Purple Onion Club’da Sümüğün Sesi ve Beatrice Tramvayı şarkılarını drag performansında seslendiren Beatrice’i fotoğraflamış. Beatrice’ın kıyafetleri şarkıların kaba isimleriyle örtüşür halde: sentetik çemberli etekler ve kocaman tüylü şapkalar.

Yang, araya karışmak isteyen, kıyafetleri sıradan olmasına rağmen gündelik bir yumuşaklığa odaklanarak ufak bir aşırılık taşıyan geyleri de fotoğraflamış. 

Eşcinselliğin suç sayılmamasını tavsiye eden Birleşik Krallık Wolfenden Komitesi’nin 1957 seneli raporundan sonra, erken 1960’larda Avusturalya’da eşcinselliğin suç sayılmasının sona erdirilmesi talepleri ortaya çıktı. “Eşcinsel özgürleşmesi” kavramı CAMP Inc grubunun 1970’de Sidney’de, 1971’de Melbourne Üniversitesi’nde kurulması aktivizminden çıkıp geniş bir şekilde kamuoyuna yayılmıştır. 

Sidney’in ünlü sokak protestoları olan ilk Sidney Gey Mardi Gras (sonradan Gey ve Lezbiyen adını aldı) 1978’de gerçekleşti. İlk yürüyüş katılımcıların gözaltına alınması ve eski (artık kapalı olan) Darlinghurst Karakolu’nda uğradıkları şiddet nedeniyle bilinir. Bu yürüyüş aktivizmin ilerlemesi için katalizör rolü oynamıştır. Daha çok bar, kulüp ve cemiyet kurumları LGBTİ+’ların bir araya gelmesi için görece daha güvenli alanlar sağlamıştır. 

Geçtiğimiz on yıllarda durumsal, gizli ve suç sayılan cinselliklerin açık, özgürleştirici ve belki de aynı zamanda metalaşmış hale gelişini gözlemlemekteyiz. 

Ancak geçmişe dikkatlice bakarsanız, hepsi burada anlattıklarım gibi göze çarpar ya da dikkat çekici olmasalar da geylerin ve lezbiyenlerin her yerde olduklarını görebilirsiniz.

Bu yazı 4 Mart 2021 tarihinde “hidden in plain sight — Australian queer men and women before gay liberation” başlığıyla theconversation.com sitesinde yayımlandı. Başlığını içeriğin kapsayıcılığını yansıtacak şekilde değiştirerek yazarın izniyle çevirdik.

Ana görsel: Neville McQuade (18 yaşında) ve Lewis Stanley Keith’in (19 yaşında) Haziran 1942’de Kuzey Sidney Polis Karakolunda çekilmiş bir sabıka kaydı fotoğrafı. (Kaynak: Sidney Yaşayan Müzeler)

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.

The Conversation

Authors