Temsil Edilmek ya da Edilmemek: Death and Bowling

“Bowling topunun üç deliği var, benim de.” (Filmden)

Death and Bowling (2021), film setinden bir görüntüyle açılıyor. Oyuncu bir trans erkeğin apartmanın çatı katından aşağıya atlayacağı sahnede, “kestik!” sesiyle kamera yönetmene çevriliyor. Yönetmen sahneden oldukça memnun, oyuncuya şu söyleri söylüyor: “Aman tanrım, büyüleyici! Kendinle gurur duymalısın, beyaz perdede trans topluluğunu temsil ediyorsun!” Temsil edilmekle ilgili ikircikli durumunu daha ilk sahneden seyircisine hissettiren film, bu sahneden hemen sonra ana karakter X’in (Will Krisanda) oyuncu seçmelerindeki görüntülerine geçiyor. Burada da, trans/kuir topluluklar hakkındaki klişeleşmiş sözler tekrarlanarak biraz da mizahla seyirciye sunuluyor: “Yanlış bir bedende kısıldım kaldım”, “iç görünüşümü dışımla eşleştirmek istiyorum”, “ana karakterin en yakın trans arkadaşı rolü için seçmelere girmek istiyorum”, “kendimi tamamlamak istiyorum”. Böylelikle film, daha ilk dakikalarından temsille ilgili sorununu biraz da komik bir yoldan izleyicisine sunuyor. Ancak, film sadece tek derdinin bu olmadığını da, ilerleyen dakikalarda belli ediyor. Bu yazı da, filmin bize sunduklarından yola çıkarak ilk temsil üzerine bir tartışma açmakta, sonrasında da filmin büyük bir bölümünün ele aldığı ölümün ardından gelen yas süreci üzerinde durmakta. 

Film özellikle iki ana karakterin hikayesini merkezine alıyor: bunlardan ilki lezbiyen bowling kaptanı Susan’ın ölümünün yasını tutan, onunla bir yoldaşlık kuran ve aynı zamanda oyuncu da olan X. Susan’ın cenazesine gelen yabancı Alex ise (Tracy Kowalski), Susan’ın geride bıraktığı ve uzun zaman görüşmedikleri çocuğu. Alex’in trans kimliğini hayatı boyunca bir yana iten Susan, X’in trans kimliğini benimsemiştir. Cenaze sonrasında, Alex ve X arasında hem ölümün ardından gelen yas, hem de Susan’ın verdiği kararları sorgulayan bir süreç başlar. Filmin içerisindeki yas, acı, keder, arzu ve belki de kıskançlık, rüyalar gibi bir yerden bir yere atlayan görüntüler ile görselleştirilmiştir. Klasik anlatı sinemasından bir hayli uzakta olan film, ölümle birlikte geri kalanlara bahşedilmiş yas sürecini ele alıyor.

Lyle Kash’in ilk yönetmenlik ve senaristlik denemesi olan Death and Bowling, ilk gösterimini Los Angeles Outfest’te yaptı. Aynı festivalde Seyirci Ödülüne layık görülen film, hem çevrimiçi hem de fiziksel mekânlarda gerçekleştirilen festivallerde gösterimlerini sürdürmekte. Kash’in yarattığı trans sineması evreni, özellikle oyuncu seçimlerine, görüntü yönetmenliğine, mizansen ve oyunculuk stillerine deneysel yaklaşımlar getirmeyi amaçlıyor. Kash’in özellikle trans sinemasında yaratmak istediği özgürlük, “otantik temsilin” ötesine geçen kurgusal dünyaları içeriyor. Yönetmen hakkında bu bilgilerle birlikte film düşünüldüğünde, Death and Bowling de yönetmenin trans sinema üzerine kendi söylemlerini ürettiği bir evren olarak karşımıza çıkıyor. Kash, 2018’in Şubat ayında ABD genelinde bir açık çağrıyla oyuncu arayışına başlayarak, filmin neredeyse tüm oyuncu kadrosunu da trans oyunculardan seçim yapmış. Ayrıca, Türkiye/ABD asıllı oyuncu, performans sanatçısı ve trans aktivist Denise Turkan da filmin kadrosunda

Denise Turkan (sağda)

Filmin bize düşündürdüğü ilk nokta, temsiliyetin özelinde trans, genel olarak da LGBTİ+ topluluğu için ne anlama geldiği, bizlerden neler alıp bizlere neler kazandırdığı. Hem yönetmenin kendi görüşlerine, hem de verdiği röportajlara baktığımızda, yönetmenin trans ve LGBTİ+ medyasında “otantik temsil” ile ilgili karşıt görüşleri olduğu aşikâr. Advocate dergisine verdiği röportajda Kash, temsil hakkında şunları söylüyor: “Kişisel olarak, trans temsili hakkındaki soruları her zaman yanıtlamak zorunda kalmak en kötü ihtimalle sinir bozucu ve en iyi ihtimalle son derece sıkıcı, çünkü sanatın çok daha fazlasını sunabileceğini ve sunması gerektiğini düşünüyorum. Tek derdi zihinleri ve kalpleri değiştirmek için otantik temsili arayan bir film, aslında bir film değil, propagandadır ve tam da bu nedenle çok daha az güçlüdür”. Yazının başındaki sahneye geri döndüğümüzde, filmin açılışının trans temsilinin “otantik ve güçlü” olmasını özellikle vurgulayan Kash, kendi sinemasıyla bir cevap da vermiş oluyor. Otantiklik, temsiliyeti sınırlayan ve karakterleri/oyuncuları bir kalıba koyan noktaya geldiğinde, bunun da sorgulanması gerektiğini daha ilk sahnelerde görüyoruz. Ayrıca, Kash’in de belirttiği gibi, otantik olma arzusunun ileri boyutları sanatı bir propaganda aracına da dönüştürebiliyor. Bu nedenle, Kash özellikle temsil takıntısından uzak durarak, seyircisine bunun antitezi olan bir film sunuyor. 

Peki, Kash temsiliyet boyutunu aşarak, Death and Bowling’in içerisine neleri koyuyor? Film ilk dakikalarından temsille işi olmadığını komik bir dille anlattıktan sonra, lezbiyen bowling kaptanı Susan’ın ölümüne geçiyor. Bundan sonra film, Susan’ın ardında bıraktıklarının yaşadıklarına odaklanmaya başlıyor. Bu noktada, X ve Alex’in cenazede karşılaşması, Susan hakkındaki anıları ve onunla olan yaşantıları çatışıyor. Kamera, bundan sonra X ve Alex’in arasındaki arzuya, kıskançlığa ve belki de ikisinin hayatındaki önemli bir ortak kişiden doğan bağlara çevriliyor. X, Susan’la geçirme şansını yakaladığı hayatını kaybedişin, Alex ise Susan’ın hayatındaki eksikliğin yasını tutuyor. Belki de bu acı ve yas süreci, iki ana karakteri birbirine bağlıyor. Özellikle aralarındaki ilişkiyi en iyi vurgulayan nokta, çölün ortasında Alex’in boks eldivenleri giyip X’e vurması, X’in de buna herhangi bir tepki vermeyerek bu durumu kabullenmesi olarak okunabilmektedir. Ayrıca, ikisinin birlikte gülerken, duş alırken ve birbirlerine sarılırken yakınlaştıkları sahneler, hem yasın hem de arzunun ne kadar iç içe ve birbirinden pek de ayrılmayacak deneyimler olduğunu vurguluyor. En nihayetinde, Kash’in bu filmi “deliğinin olması ne anlama gelir” şeklinde özetlediğini düşünürsek, bowling topunun delikleri, bedenin delikleri/boşlukları, bowling topunu taşıyan mekanizmanın delikleri üzerinde düşünecek bir takım sorular barındırıyor film. 

Kısaca, Lyle Kash, trans sinemasında karakterlerin temsiliyete indirgenmediği taze ve düşündürücü bir film sunuyor seyircisine. Bunu yaparken, alışılmış karakter anlatıları, hikâye gelişimi, yan karakter hikâyeleri, sinematografi ve mizansen kullanmıyor. Aksine, anlatıyı kıran, temsil edilemezlikle bağdaştırılabilecek karakterler yaratan ve kamerasını kasıtlı olarak deneysel kullanmaya özen gösteren bir film var elimizde. Death and Bowling, gücünü tüm bunlardan alıyor ve izleyicisine temsiliyet ve yas süreci ve arzunun iç içeliği hakkında sorgulamalara itiyor. 

Medarı iftiharımız Pembe Hayat KuirFest’in 10. yıl programında mutlaka görülmesi gereken filmlerden biri olan Death and Bowling‘i 25 Eylül Cumartesi saat 18:30’da Goethe-Institut Ankara’da, 1 Ekim Cuma günü saat 19:00’da İstanbul Institut Français de Turquie’de izleyebilirsiniz. İstanbul’daki gösterimde filmin yönetmeni Lyle Kash’in katılımıyla Q-T Film yapımcılığı oturumu da yapılacağını not düşelim.

KuirFest’in 10. yılı şerefine festival ekibinden Arya Zencefil’le yaptığımız söyleşiyi de okuyabilirsiniz