KuirFest 10 Yaşında!

Geçtiğimiz dokuz yıl boyunca dünyadan ve Türkiye’den yüzlerce kuir hikayeyi ve çok çeşitli lubunya hallerini film gösterimleri, söyleşi ve atölyelerle festival severlerin ilgisine sunan KuirFest, 10. kez sinema severlerle buluşmaya hazırlanıyor.

Ankara’daki LGBTİ+ etkinlikleri yasağının kaldırılmasının ardından bir kere daha Başkentteki sinema ve sanat severlerle buluşacak olmanın heyecanını da yaşayan festival 23-26 Eylül’de evine #Gönlüm10dadır hashtag’i ile dönüyor. 

İstanbulluları bu yıl da kendisinden mahrum bırakmayacak (30 Eylül-3 Ekim) festival koordinatörü Arya Zencefil’le hem geçmişi yad ettik hem de bu seneki programı konuştuk.

KuirFest 10. kez izleyicilerle buluşacak. 10 yıl önce yola çıkarken bu günleri görmeyi ve Türkiye’nin en önemli ve gerekli film festivallerinden biri olmayı planlıyor muydunuz/hayal ediyor muydunuz? 

KuirFest, bir ekipten diğerine emanet edilen, aslında bir meşale gibi taşınan bir gelenek haline geldi. 10 yıl önce Uçan Süpürge’den Pembe Hayat’a gelen ilk festival ekibi, kuir sanatları insanlara duyurmak için 10 yıl sonunda, yalnız filmlere değil, çeşit çeşit sanatlara, sanatçılara ev sahipliği yapacak bir oluşumun ilk damlasıydı. O damla, birike birike bugünlere geldi ve sizin söylediğiniz gibi, önemli ve gerekli hale geldi. Her geçen yıl, kendimizi ve önceki yıllarımızı geçmek, lubunyalara unutulmaz bir festival yaşatmak hayalimiz ve misyonumuz.

En başa dönelim. KuirFest nasıl bir ihtiyaçtan doğdu, nasıl yola çıkmaya karar verdi? Biraz anlatır mısınız? 

LGBTİ+ sineması ve sanatı, aslında lubunyaların kendilerini dünyaya anlattıkları, önyargıyı kırıp yerine empatinin geldiği yegane alanlar. Hak mücadelesi, insan faktörüyle de taçlandırılmalı, hukuki bir varoluş mücadelesi verirken görünür olmak önemli. Görülmek ve tanınmak, varlığının kabul görmesi kuir komüniteler için çok önemli. KuirFest işte bu ihtiyaç doğrultusunda, çoğu lubunyaya bu güvenli alanı sağlıyor ve onlara bir platform veriyor.

Neden Türkiye’de LGBTİ+ sinemasına odaklanan bir festival düzenlemek önemli? 

Hepimiz artan baskıları görüyoruz, duyuyoruz ve hissediyoruz. Ülkemizde, zaman içerisinde LGBTİ+ düşmanı diskurun değiştiğini görüyoruz ve bu değişim, önyargıların kırılmasıyla yaşanıyor. Önyargıların kırılması için de hem yerli sanatçıların bir araya gelip, ilham alıp, bir şeyler üretebilecekleri alanlara ihtiyacı var, hem de o ürünlerin de görülmesi, izlenmesi ve üzerine konuşulması gerekiyor. KuirFest’in önemi, insanları bir araya getirmesi.

Bu 10 yılda yurtiçinden ve yurtdışından onlarca lubunya sinemacı konuk ettiniz. Bu bir araya gelişlerin festivale katkılarına dair neler söyleyebilirsiniz?

Ortak ve farklı lubunyalık tecrübelerinin, kişinin sanatına nasıl etki ettiğini görüyoruz açıkcası. Farklı ülkelerde de yaşasak, benzer önyargılara maruz kalıyor, çok yakın mücadeleler veriyoruz. İngiltere’deki transfobik “gender criticals”, Brezilya’daki transfobik politikacılar ve onları destekleyenler, Rusya’daki medya üstünden gelen baskı… hepsi tanıdık olduğumuz senaryolar ve hem yerel aktivistlerin dayanışması hem de küresel noktada kuirlerin birbirine tecrübe aktarması inanılmaz cesaretlendirici.

Festival programını hazırlarken nasıl bir yol izliyorsunuz?

Her sese yer vermeye, güncel tartışmaları ilerletmeye ve de diskurda yeni söylemler üretmeye çalışıyoruz. Özellikle, diğer film festivallerinde de yer bulabilecek eserlerdense, trans öznelere ait içerikler önceliğimiz. Ajitasyon ve/veya şiddet pornosu olabilecek, lubunyanın varlığını bu acıdan ibaret gören filmleri programa dahil etmiyoruz. Güçlü mesajları olsa da bir film, izleyicilerimizin bir KuirFest programından çıktığında cesaret ve birliktelik hissetmesini tercih ediyoruz. Gerçek dünyada halihazırda bizi dehşete düşüren haberler her an bizimle, KuirFest, lubunyanın varlığını kutlamak için burada.

KuirFest Pembe Hayat’ın organize ettiği bir festival. Türkiye ve dünyadaki LGBTİ+ gündemi nasıl yansıyor programa?

Filmlerin seçiminde LGBTİ+ içerisinde görünürlüğü az olan azınlıkları öne almaya çalışıyoruz, son yıllarda mültecilik ve sosyo-ekonomik azınlıklar konusunda da, onların tecrübelerini paylaşan filmleri almaya çalışıyoruz. Yükselen sağ-muhafazakar söylemlerin, ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı bakış açısını tamamiyle reddediyor ve insanları benimsemeyi, dayanışmayı öne çıkarmak istiyoruz.

Gelelim bu yılki programa. Nasıl bir program bekliyor bizleri? Neler izleyeceğiz? Nerelerde izleyeceğiz? 

Programımıza web sitemizden ulaşabilirsiniz, ana gösterim merkezlerimiz Ankara’da Goethe Institut, İstanbul’da ise Institut Français olacak. Kesinlikle kaçırmamanız gereken filmlerimiz var, örneğin Death and Bowling benim bu seneki favorilerimden. Ayrıca son anda yetişebildiler festivale, Dustin filmi de öyle. Ğ seçkimiz ve Türkiye’den Kısalar içinde, pandemiye rağmen bir hayli film var, pandeminin kuir üretimi etkilemediğini görmek sevindirici.

KuirFest daha fazla kaynağı ve imkanı olsa neler yapmak ister? 

Neler neler istemeyiz abla 🙂 Daha çok gösterim, daha çok etkinlik, atölye, söyleşiler… İzleyicilerimizin desteği ile çoğu şeyi başardık, bizim için en önemlisi onlarla daha çok bir arada olmak.

Bu yılın hashtag’ini çok sevdim. Afişi de… 

10. senemiz olması üzerinden ve herkesin, her yerde “KuirFest gelecek mi?” diye sorması üzerine gördük ki izleyicilerimizin gönlünü kazanmışız, KuirFest komünitemizde yer edinmiş. O yüzden benim “Gönlüm10dadır” dedik. Afiş için Bella Demhat’a teşekkürlerimizi sunuyoruz, üzerinde olan küçük manşetler, son 10 yıl içinde medyaya nasıl yansıdığımızdan ufacık kesitler.

Program

23 Eylül’de Goethe-Institut Ankara’da start verilecek festival programı, düzenlenecek açılış resepsiyonu ve Türkiye’den Kısalar özel gösteriminin ardından 28 film, beş söyleşi ve bir atölyeye ev sahipliği yapacak.

Her yıl kurmaca uzun metrajların programlandığı Gökkuşağının Altında seçkisi, bu yıl göçmenlik, çok aşklılık ve komünite güçlendirici tematik alanlara odaklanıyor. ABD, Fransa ve Almanya’dan yapımların ağırlandığı seçki lubunyaların içindeki umudu yeniden güçlendirecek ve duyguları tartışabilir kılacak. Seçkide Dilberim, Güzelim (Ma Belle, My Beauty, 2021), Avrupa prömiyerini festivalde yapacak olan Ölüm ve Bowling (Death and Bowling, 2021) ve Berlinale’de En iyi Kurmaca Teddy kazanan Alınmaca Yok (No Hard Feelings, 2020) filmleri yer alıyor.

Kuir Belgeseller dünyanın dört bir yanındaki hareketlerine ve o hareketlerin güçlenme pratiklerine odaklanan yapımlardan oluşuyor. Bu seçkide izleyeceğimiz belgeseller Cinsiyet Jenerasyonları (Genderation, 2021), Şöyle Böyle Çizgiler (No Straight Lines, 2021) ve Anne Evi Gibi (Your Mother’s Comfort, 2020).

Rikke Kolding’in yönettiği sekiz bölümlük Danimarka yapımı Minço Ağrısı, taşradan Kopenhag’a gelen Tessa’nın lubunyalığını, puripak beyazlığını ve komünitesini keşfedişini anlatıyor. Kimi zaman kışkırtıcı kimi zamansa merhametli karakterlerle yaşadıklarına ve yaşanan ilklerinin utançla karışık heyecanına tanıklık eden yapım Kuir Diziler seçkisinin bu yılki konuğu. Zulu Ödülleri ve Valencia Uluslararası Film Festivali Ödülleri’nden adaylıkla dönen filmin 2 Ekim Cumartesi günkü gösteriminin ardından Institut français’te Saadat Munir’in katılımıyla bir söyleşi de gerçekleştirilecek.

KuirFest bu yıl kÜLT seçkisinde çok özel bir filme var. Dünya kuir sinemasının öncü isimlerinden Monika Treut’un Cinsiyet Kimlikleri (Gendernauts: A Journey Through Shifting Identities, 1999), festivalin onuncu yılına özel yeniden gösterimde! 7. Pembe Hayat KuirFest’te izleyicisiyle buluşan film; görenler tekrar görsün, ilk kez görenler de tartışmaya katılsın diye festival perdesine tekrar taşınıyor. Üstelik bu kez Monika Treut da İstanbul programına dahil oluyor ve 2 Ekim Cumartesi günü Feminist Mekan’da düzenlenecek söyleşi ile sevenleriyle buluşuyor.

Türkiye’den çıkan kuir yapımların yer aldığı Ğ Türkiye’nin tek kuir film festivalinin programında ıskalamamamız gereken seçkilerden bir diğeri. Metin Akdemir’in yönettiği Hayalimdeki Sahneler ve Ayça Damgacı ve Tümay Göktepe imzalı Patrida bu bölümde izleyeceğiniz yapımlar.

Geçtiğimiz yıl Zeliş Deniz Kuir Sinema Ödülü’nün de sahibi Ayça Damgacı ve Tümay Göktepe’nin yönettiği filmin 3 Ekim Pazar günü Institut français’te söyleşisi bulunuyor!

Türkiye’den Kısalar

Festivalin klasiklerinden olan Türkiye’den Kısalar’da bu yıl Umut Derin Eroğlan’ın “Hangi erkeklik?” sorusuna cevap aradığı ve “öteki” olarak konumlandırılan erkeklik temsillerinin deneyimlerine odaklandığı taze filmi Kekre ile drag sanatçısı olan Florence K. Delight ile birlikte İstanbul gecelerinde yerini edinmiş kuir-friendly sahne Dudakların Cengi’ni konu edinen Mira Çelik ve Yiğit Gürlek’in yönettikleri Gullüm dikkat çekiyor. 

Eve Dönüş (Esra Özban), Free Fun (Fehmi Öztürk), Sudan Çıkmış Balık (F. Nur Özkaya), MAMAVILLE (Irmak Karasu) ve Komşu (Codey) seçkideki diğer kısalar. 

Programda bu yıl üç kısa seçkisi daha var.

Olay Lubunya: Kuirler içerisinde, arkadaşlıklar ve seçilmiş aileler arasında lubunyanın ruhuna dokunan, kalbini ısıtan ve hayatında yer edinen pek çok lubunya vardır. Her lubunyanın ilham ve güç aldığı lubunyalar hem sokakta hem de ekrandalardır. Seçkide yer alan Fanie Pelletier’in Gör Beni (Spectacular Intimacy, 2021), Kate Jessop’un Modern Kuir Kahramanlar (Modern Queer Heroes, 2020), Ruicheng Liang’ın Karantinada Laço Olmak (Man Up in Lockdown, 2021) ve Gevi Dimitrakopoulou’nun Haklısın: Zak, Hayatı ve Sonrası (This is Right; Zak Life and After, 2020) filmleri ise tam da bu hikayeleri anlatıyor.

#DirenAyol!: Kuir hayatlar yasal, sosyal, ekonomik birçok sebepten, beklentilere ve haksızlıklara karşı mikro-makro mücadeleler verirler. Açık bir kimlikle var olmak da, kapalı bir kimlikle yaşamak da başlı başına lubunyaların ne kadar güçlü, ne kadar başı dik olduğunu gösterir. Bilinir ki, lubunyanın her yürüyüşü onur yürüyüşüdür, aldığı nefes ve attığı adım bir zaferdir. #DirenAyol!‘da yer alan Naïla Guiguet’in Dustin’i, Parviz Majidov’un Ait Olmadığım Beden’i, Tsuyoshi Shoji’nin Tek Yüzgeçli Balık’ı ve Victor Di Marco & Márcio Picoli’nin Bir Beden Neler Yapabilir ki? tam da buna odaklanıyor.

Adını, Pembe Hayat YouTube kanalı sözlü tarih çalışması olan ve trans hareketinin tarihine odaklanan serisinden alan Yıllar Affetmez! kişisel ve komünite tarihlerinin pek çok katmanda kesiştiği bir seçki olarak, unutulmaya direnen lubunya hikayelerini Luca Gaetano Pembe Üçgenler (The Many Pink Triangles, 2020), Dounia Sichov Vikken (Vikken, 2021), ve Raed Rafei Harabeler (Al Atlal (The Ruins), 2021) filmleri ile bir araya getiriyor.

Etkinlikler

Ankara

TÜRKİYE’DEN KISALAR / FİLM EKİBİ İLE SÖYLEŞİ
24 Eylül Cuma, Goethe-Institut Ankara

PATRİDA / FİLM EKİBİ İLE SÖYLEŞİ
24 Eylül Cuma, Goethe-Institut Ankara

TÜRKİYE’DEN KISALAR / OYUNCU KATILIMLI SÖYLEŞİ
25 Eylül Cumartesi, Goethe-Institut Ankara

HAYALİMDEKİ SAHNELER / FİLM EKİBİ İLE SÖYLEŞİ
25 Eylül Cumartesi, Goethe-Institut Ankara

KUİR KARİKATÜRLER ve “Şöyle Böyle Çizgiler”
26 Eylül Pazar, ​​Goethe-Institut Ankara

İstanbul

KT FİLM YAPIMCILIĞI LTD. ŞTİ.
1 Ekim Cuma, Institut français

ELEŞTİREL ERKEKLİK: TRANS MASKÜLEN DENEYİMLER
2 Ekim Cumartesi, Institut français

MİNÇO AĞRISI ÜZERİNE
2 Ekim Cumartesi, Institut français

CİNSİYET KİMLİKLERİ
2 Ekim Cumartesi, Feminist Mekan

HAYALİMDEKİ SAHNELER / FİLM EKİBİ İLE SÖYLEŞİ
2 Ekim Cumartesi, Institut français

PATRİDA / FİLM EKİBİ İLE SÖYLEŞİ
3 Ekim Pazar, Institut français

Atölyeler

Ankara

K’NIN SESİ / Kadınların & Kuirlerin Sesinden Podcast Üretimi
24 Eylül Cuma, Mor Mekan

İstanbul

VOGUE!

3 Ekim Pazar, The Circle

K’NIN SESİ / Kadınların & Kuirlerin Sesinden Podcast Üretimi
2 Ekim Cumartesi, Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi

Festivali sosyal medya hesaplarından takip etmek için:

Instagram
Twitter
Facebook

Sponsored by the Rosa Luxemburg Stiftung with funds of the Federal Ministry for Economic Cooperation and Development of the Federal Republic of Germany. The content of the publication is the sole responsibility of Velvele and does not necessarily reflect the position of RLS.

2 Comments

Bir Cevap Yazın